topraktoprak
Well-known member
Soru
"Siz Risale-i Nur´dan başka bir şey okumuyorsunuz ve Said Nursi ( haşa sümme haşa ) bir Peygamber gibi üstün tutuyorsunuz" diyorlar! Biz bunlara karşı ne demeliyiz ve bunun kaynağını Risalelerde nereden bulabilirim? Bana yardımcı olursanız memnun olurum!
Cevap
Değerli Kardeşimiz;
Bu konuda Üstad Bediüzzaman Kastamonu Lahikası'nda şöyle demektedir:
" Diyorlar: "Said, yanında başka kitabları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî'yi de (R.A.) tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor." İşte bu acib manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar."
"Buna karşı deriz ki: "Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdleri, Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne Üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takib ettiği mesleği ehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir."
"Fakat onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zâtların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'dan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için, o mübarek ve kudsî zâtların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünki umum onların merci'leri ve menba'ları ve üstadları olan Kur'an, Risale-i Nur'a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar, hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki, o nuranî eserlerden de istifade etsek."
"Hem Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zâtlar, o kitablarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de, o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa hâşâ ve kellâ! O kudsî Üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat herbirimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. En son silâh, mitralyoz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz."
Risalelerin neden daha çok okunması gerektiği konusu, yukarıdaki mektupta izah edilmiştir. Yukarıda da anlaşıldığı üzere Risalelerin ele aldığı konular bu asrın ihtiyaçlarına cevap verecek mahiyettedir. Bulunduğu asrı çok iyi tahlil etmiş bir zatın Allah'ın inayetiyle, Kur’an eczahanesinden aldığı ilaçların düzenli kullanılmasının manevi hastalıklar için kifayet edeceğini ifade ediyor. Bu ifadelerden; Risalelerin dışında hiçbir kitap okunmaz sonucunu çıkarmak elbetteki doğru değildir. Zira Risaleler bir fıkıh kitabı, bir tarih, kimya, fizik gibi fen kitabı da değildir. Bunlarla ilgili ihtiyaçlarımızı elbetteki ilgili kaynaklardan alacağız. Onları okuyup istifade edeceğiz.
Bediüzzamanın Peygamber gibi üstün tutulduğu mevzuuna gelince; her çocuk annesini, babasını sevdiği, her öğrenci öğretmenini, her talebe mürşidini istifadesi nisbetinde sevdiği gibi, elbetteki Kur’an'ın bu asırdaki bir manevi tefsiri olan Risalelerle imanını kurtaran ve takviye eden yüz binlerce nur talebesi, bu eserlere vesile olan Bediüzzamanı sevecekler ve minnetdar olacaklardır.
“İnsan ihsanın kölesidir” hadisi şerifi ve Hz Ali efendimizin “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” ifadesi gösteriyor ki; iyilik ve istifade nisbetinde muhabbet ve takdir, insan fıtratının neticesidir. Kaldı ki, Bediüzzaman her vesileyle talebelerinin tebrik ve taktirlerini ret etmiş, " Risaleler benim malım değildir, Kur’anın malıdır" diyerek bakışları Kur’an’a çevirmiştir. "Ben sizin bir ders arkadaşınızım, Kur'an hizmetinde bir kardeşinizim" gibi ifadeler yine Bediüzzaman’a aittir.
Muhabbet, sevgi ve takdir gibi mefhumlar tartılıp ölçülebilir değerler değildir. Kimin, kimi ne kadar sevdiğini ölçmek elbetteki mümkün değildir. Tamamen indi bir değerlendirmedir. "Bütün insanların aklı toplansa tek bir akıl olsa, Peygamber Efendimiz (a.s.m.'in hakiki makamını idrak edemezler" diyen ve eserlerinin büyük bir kısmını Peygamber Efendimiz (a.s.m)'in doğru anlaşılmasına tahsis eden Bediüzzamanı okuyanlar, onu bir peygamber gibi görüyorlarsa, bu eserleri anlamamışlar demektir.
sorularla risale-i nur
"Siz Risale-i Nur´dan başka bir şey okumuyorsunuz ve Said Nursi ( haşa sümme haşa ) bir Peygamber gibi üstün tutuyorsunuz" diyorlar! Biz bunlara karşı ne demeliyiz ve bunun kaynağını Risalelerde nereden bulabilirim? Bana yardımcı olursanız memnun olurum!
Cevap
Değerli Kardeşimiz;
Bu konuda Üstad Bediüzzaman Kastamonu Lahikası'nda şöyle demektedir:
" Diyorlar: "Said, yanında başka kitabları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî'yi de (R.A.) tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor." İşte bu acib manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar."
"Buna karşı deriz ki: "Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdleri, Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne Üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takib ettiği mesleği ehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir."
"Fakat onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zâtların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'dan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için, o mübarek ve kudsî zâtların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünki umum onların merci'leri ve menba'ları ve üstadları olan Kur'an, Risale-i Nur'a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar, hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki, o nuranî eserlerden de istifade etsek."
"Hem Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zâtlar, o kitablarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de, o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa hâşâ ve kellâ! O kudsî Üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat herbirimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. En son silâh, mitralyoz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz."
Risalelerin neden daha çok okunması gerektiği konusu, yukarıdaki mektupta izah edilmiştir. Yukarıda da anlaşıldığı üzere Risalelerin ele aldığı konular bu asrın ihtiyaçlarına cevap verecek mahiyettedir. Bulunduğu asrı çok iyi tahlil etmiş bir zatın Allah'ın inayetiyle, Kur’an eczahanesinden aldığı ilaçların düzenli kullanılmasının manevi hastalıklar için kifayet edeceğini ifade ediyor. Bu ifadelerden; Risalelerin dışında hiçbir kitap okunmaz sonucunu çıkarmak elbetteki doğru değildir. Zira Risaleler bir fıkıh kitabı, bir tarih, kimya, fizik gibi fen kitabı da değildir. Bunlarla ilgili ihtiyaçlarımızı elbetteki ilgili kaynaklardan alacağız. Onları okuyup istifade edeceğiz.
Bediüzzamanın Peygamber gibi üstün tutulduğu mevzuuna gelince; her çocuk annesini, babasını sevdiği, her öğrenci öğretmenini, her talebe mürşidini istifadesi nisbetinde sevdiği gibi, elbetteki Kur’an'ın bu asırdaki bir manevi tefsiri olan Risalelerle imanını kurtaran ve takviye eden yüz binlerce nur talebesi, bu eserlere vesile olan Bediüzzamanı sevecekler ve minnetdar olacaklardır.
“İnsan ihsanın kölesidir” hadisi şerifi ve Hz Ali efendimizin “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” ifadesi gösteriyor ki; iyilik ve istifade nisbetinde muhabbet ve takdir, insan fıtratının neticesidir. Kaldı ki, Bediüzzaman her vesileyle talebelerinin tebrik ve taktirlerini ret etmiş, " Risaleler benim malım değildir, Kur’anın malıdır" diyerek bakışları Kur’an’a çevirmiştir. "Ben sizin bir ders arkadaşınızım, Kur'an hizmetinde bir kardeşinizim" gibi ifadeler yine Bediüzzaman’a aittir.
Muhabbet, sevgi ve takdir gibi mefhumlar tartılıp ölçülebilir değerler değildir. Kimin, kimi ne kadar sevdiğini ölçmek elbetteki mümkün değildir. Tamamen indi bir değerlendirmedir. "Bütün insanların aklı toplansa tek bir akıl olsa, Peygamber Efendimiz (a.s.m.'in hakiki makamını idrak edemezler" diyen ve eserlerinin büyük bir kısmını Peygamber Efendimiz (a.s.m)'in doğru anlaşılmasına tahsis eden Bediüzzamanı okuyanlar, onu bir peygamber gibi görüyorlarsa, bu eserleri anlamamışlar demektir.
sorularla risale-i nur