NÜKTELER...
OĞLU BESMELE ÖĞRENİNCE
İsa Peygamber bir mezarlığın yanından geçerken ağlamaya başladı. Yanındakiler sordular:
— Ey Allah'ın Peygamberi, neden ağlıyorsun?
— Neden olacak, şu mezarlıktaki bir ölünün ruhlar âleminde çektiği azaba ağlıyorum.
— Neden azap çekiyor?
— Herhalde dünyada iken bir kısım günahlar işlemiş, Allah'ın emirlerine uymamış.
Hazret-i İsa, oradan uzaklaşarak, varacağı köye varıp vaaz ve nasihatlannı yaptıktan sonra, tekrar aym yoldan köyüne döndü. Yine aynı mezarlığın yanına gelince arkadaşları İsa Peygamber'in ağlayacağını sandılar. Halbuki ağlamıyor, gülüyordu. Sordular:
— Ey Allah'ın Nebîsi, bu defa neden tebessüm edip, seviniyorsun?
— Geçen defaki adama yapılan azab kalkmış, güllük gülistanlık bir yerde zevk ü sefa içinde eğleniyor ondan.
— Neden azabı kalkmış acaba?
— Neden olacak, adamm dünyada bir çocuğu var. Şu sıralarda bir hocaya gidiyor, ondan din dersleri alıyor. Çocuk besmeleyi ezberledi. Rabbimiz de buyurdu ki:
"— Senin oğlun dünyada Benim ismimi ezberledi. Besmeleyi öğrendi. Her zaman "Bismillah" demeye başladı.
Ben, böyle bir çocuğun babasına azap etmem. Haydi çocuğunun dindarlığı hürmetine seni affediyorum."
Böylece çocuğu besmeleyi öğrendiği andan itibaren babasından azap kalktı.
"BİSMİLLAH" DEMEYEN MİSAFİR
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) günlerden bir gün sa-habeleriyle sofrada oturmuşlar, yemek yiyorlardı. Fakat tabaktaki yemek eksilmiyordu. Yedikleri kadar sanki kudret eliyle tabağa konuyordu.
Az sonra bir misafir çıka geldi. Sofraya davet ettiler. Adam oturdu ve yemeğe başladı. Başlamasıyla tabaktaki yemeğin hızla azalması bir oldu.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) in etrafında bulunanlar durumu farkedip sordular
— Ya Resûlâllah yemeğin başında bereket vardı. Sora birden bire kayboldu. Yemek hızla azaldı ve bitti. Sebebi nedir?
Hazret-i Peygamber (S.A.V.) şöyle izah ettiler:
— Hepimiz yemeğe başlarken "bismillah" dedik. Bu yüzden yemeğimiz bereketlendi. Sonra bir misafir geldi. Yemeğe oturdu. Fakat "Besmele" çekmedi. Bunun için yemeğin bereketi kalmadı ve kısa zamanda bitti.
Sevgili gençler...
Peygamber Efendimiz her yemeğin başında ve sonunda mutlaka mübarek ellerini yıkar, yemeğe başlarken de daima "bismillah" çekerdi. Sonunda ise. her zaman Allah'a şükrederdi.
Sahabelerden Hazret-i Enes sizin yaşlardaydı. Bir gün Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) onu sofrasına çağırdı:
— Yemeğe buyur ya Enes. Ama önce ellerini yıka ve besmele çek. Yemekten sonra Allah'a şükret ve ellerini tekrar yıka, dedi.
Eğer yemeğinizi, kardeşlerinizle veya misafirlerinizle yiyorsanız, önünüzden yeyin. Yemekten evvel ve sonra, Peygamber efendimiz (S.A.V.) in yaptığı gibi, ellerinizi yıkayın. Dinimiz temizliğe çok önem verir. Bize her fırsatta yıkanmayı, temiz olmayı emreder. Her namazdan önce alınan abdest dinimizin temizliğe ne kadar önem verdiğini gösterir.
BESMELENİN FAZİLETİ
Saliha bir kadının, münafık ve cahil bir kocası vardı. Bu kadın " Bismillahirrahmanirrahim " diye besmele çekmeden, hiçbir işine başlamazdı. Kocası,onun bu haline kızar, kadıncağıza yapmadığı eziyeti bırakmazdı. O saliha kadın ise, kocasının eza ve cefalarına sabreder ve onun doğru yola gelmesi için Allah'a dua ederdi.
Bir gün,kadının kocası iyice öfkelenmişti..Karısına yapacağı eziyet ve kötülük için bir bahane arıyor ve kendi kendine :
" Suna bir oyun çevirenimde görsün ; bakalım onu rezil olmaktan kim kurtaracak ? " diye söylenip duruyordu. Başkalarına açıkça söyleyemediği inkarcılığı,artık bütün çirkinliğiyle,içinde dolup taşmıştı.
Hanımını çağırdı,ona bir kese altın vererek :
- Bunu iyi sakla !!! diye tembih etti. Kadında kocasının emri üzerine hemen gitti,besmeleyi çekerek keseyi iyice sakladı. Bu arada kocası da onu gizlice takip ediyordu. Sonra karisinin haberi olmadan keseyi, karisinin sakladığı yerden aldı. İçindeki altınları boşaltarak, keseyi derin bir kuyuya attı. Aradan çok gedmeden karisini çağırdı ve:
- Sana verdiğim bir kese altını hemen getir. dedi.
Kadın koştu ; keseyi sakladığı yere,
" Bismillahirrahmanirrahim " diyerek elini uzattı.
Tam o anda, Allahu Tealinin emriyle, kese kadının sakladığı yerde içindeki altınlarla beraber aynen duruyordu. Islanan keseden suları damlıyordu. Kadın kesenin neden ıslak olduğunu anlayamadı ve keseyi kocasına getirdi. Adam içi altınla dolu keseyi görünce çok sasırdı ve karisinin söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu anladı.
Sonra karısına ;
- Sana çok zulmettim,çok canini yaktım,beni affet. diye yalvarmaya başladı. Allah'a tevbe ve istiğfar etti. İbadetlerine bağlı bir insan oldu. O günden sonra dua ve yakarışlarında hep söyle derdi ;
- Ya Rabbi ! Bana dünyam ve ahirenim için hayırlı, Saliha bir kadını es olarak verdiğin için,sana hakkiyle şükretmekten acizdim,beni affet Allah'ım...
O saliha kadın ise ;
- Ya Rabbi ! Sana şükürler olsun ki,duamı kabul edip kocamı Salihlerden eyledin,diye dua ediyordu.
BESMELE ÇEKMENİN FAYDALARI
Birbiriyle dost olan iki şeytan, aradan uzun zaman geçtikten sonra, bir gün ansızın karşılaşmışlar. Birbirlerine şaşkın şaşkın bakarak bîri diğerine şu suâli sormuş:
—"Arkadaş, ben seni tanıyamadım, nedir bu halin, çok zayıflamışsın, eskiden bu kadar zayıf değildin, bir derdin mi var?" demiş. Zayıf şeytan:
-"Hiç sorma arkadaş! Öyle bir derde düştüm ki, sorma. Bir adamın peşine takıldım. Bu adamdan yakamı bir türlü kurtaramadım. Bu adam, her işinde "BESMELE" çekiyor."
—Yemesinde, içmesinde, yatmasında, kalkmasında hep "Bismilâhirahmânirrahim" diyerek "BESMELE" çekiyor.
-"Günlerdir açım. Tam onun sofrasına geliyorum. Yemek yiyeceğim. Adam "BESMELE" çekip yemeğe başlıyor. Ben artık oradan bir lokma alamadan kalkıyor aç kalıyorum."
—"İşte bunun için eridim. Bittim. Günlerdir açım" dedi. "Başka birinin peşine de gidemedim bu adamdan ayrılarak."
—"Sen, ya sen nasıl bu kadar şişmanlamışsın? Az kalsın seni tanıyamayacaktım! Bu şişmanlığın sebebi nedir?" dedi. Şişman şeytan şu cevabı verdi:
-"Arkadaş! Ben de, senin tam tersine bir adama düştüm ki, herif ne haram diyor, ne helâl diyor. Öyle bir haramzâdeki hak, hukuk nedir bilmiyor. Midesini hep haramla doldurmuş. Ben de bu herifin peşine takıldım. Herif "Besmele" nedir bilmiyor."
- Aklına hiç bir zaman "Besmele" çekmek gelmediği gibi, herif zâten "Besmele" nasıl çekilir (okunur) bilmiyor bile!..
— "Ben de bol bol adamın yemeklerinden yiyip, rahat rahat göbek şişirmekte ve ense yapmaktayım. Ensemin kilise direği gibi oluşu, göbeğimin davul gibi şişişinin sebebi budur..." demiş.
CÂNÜ GÖNÜLDEN "BİSMİLLAH" DESEN DENİZ YOL OLUR.
Vaktiyle Eminönü civarında ayakkabı tamirciliği (eskici) yapan fakir (çok az gelirli) kanaatkar bir zât varmış. Bu zât günlük kazancıyla geçinir ve son derece helâl kazançla evine yiyecek-içecek götürürmüş.
Bir gün bu zât, Eminönü'ndeki Yeni Câmi'de namazdan sonra vaaz dinler. Kürsüde vaaz veren hoca efendi, va'zında "Her kim cân-ü gönülden, inanarak (Bismilâhirahmânirrahim) dese ve deniz üzerinden yürüse deniz yol olur. Allâhü Teâlâ kuvvet ve kudret sahibidir. Kendisine kalbden bağlı olanlara yardım eder. Lutf ve ihsanda bulunur" der.
Bu vaazı kendinden geçerek, cân-ü gönülden dinleyen eskici zât akşam olunca kulübesini kapatır. Evini gitmek üzere Sarayburnu’na gelir. Evi de Üsküdar'da imiş. Üsküdar'da otururmuş. Ve " Bismilâhirahmânirrahim " diyerek adımım denize atmış. Yürüyerek evine varmış. Kapıyı çalmış. Hanımı kapıyı açmış. Karşısında kocasını görünce: Hayrola efendi. Bugün erken geldin der. Adam olanları anlatır.
—"Aman efendi" der. O hoca efendiyi yarın evimize davet et. Akşam üzeri hoca efendiyle beraber gelin. Sakın ha unutma diye rica eder.
Ayakkabı tamirciliği yapan zât, ertesi gün hoca efendinin vâzunasihatını dinledikten sonra hocanın elini öper. Ve hocam sizden bir ricam olacak, kabul buyurulur mu? der. Hoca efendi: "Hay hay evlâd başımın üstüne" der. Sağlam inançlı, işi (ameli) temiz saf Müslüman eskici zât:
—Efendim, bu akşam yemeğini bizim fakir-hâ-nede lütfeder misiniz? Refikam (hanımım) çok rica istirham etti. "Mutlaka Hoca efendiyi bu akşam getir bir fakir çorbası içirelim. Elini öpüp duasını alalım" dedi der.
Hoca efendi ile beraber Sarayburnu'na (Gülhane parkının köşesine) gelirler. Haydi bakalım hoca efendi; " Bismilâhirahmânirrahim " der adımını denize atar. Ayakkabı tamircisi hiç sağına soluna bakmadan hem yürür, hem de: Hocam Allah sizden razı (hoşnut) olsun. Bu duayı öğrettiniz de kolayca evime gidip gelebiliyorum. Ayrıca Üsküdar'a geçerken kayığa verdiğim para da bize kalıyor diyerek hocaya dua ve teşekkür ederek denizden Kızkulesine doğru yaklaşır. Hoca efendiden ses gelmeyince, arkasına dönüp bakar. Bir de ne görsün; hoca efendi sahilde bekliyor. Ayakkabı tamircisi zât: Aman hocam! Niye bekliyorsunuz? Buyursanıza. Hoca efendi Ayakkabı tamircisine el ederek: Gel gel der. Adamcağız geri gelir. Acaba hoca efendi gitmekten vaz mı geçti? diye korkarak:
—Aman hocam elini ayağını öpeyim! Neden buyur muyorsunuz? Bu duayı dün siz söylediniz. Sizden öğrendim: "Besmelenin faziletini" Siz dediniz. Kim ki, kalpten inanarak: " Bismilâhirahmânirrahim " dese deniz yol olur demiştiniz der. Hoca efendi;
— Evet, evlâd! Ben dedim. Ve hem de dediğim gibidir. Fakat buraya gelince mel'un şeytan beni aldattı. Ansızın: Acaba?., dedim. Acaba demeden adımımı atıp seninle yürüseydim, seninle gelirdim. Ama artık sendeki sağlam imân bende yok. Bir kere şüphe (kuşku) girdi içime. Acaba dedim. Arak gelemem batarım dedi.
BESMELE HER HAYRIN BAŞIYMIŞ
Konya'dan bir grupla kalkıp Çayırbağı Suyu'nun çıktığı yere gittik. Orada Çavuş ağabeyin bir arkadaşıyla karşılaştık. Ona dedi ki: Yine kavga edip mahkemeye düşmüşsünüz. Sonra ne oldu? Çayır Bağlı; "Hepimiz hakimin karşısına dikildik. Hakim bana, "İlk defa küfrederek kavgayı sen başlatmışsın doğru mu?" dedi. Ben de 'Hakim Bey, biliyorsunuz bu kavga hâli... Her hâlde Besmele ile başlayacak değildik ya!1 deyivermişim. Hakim gülmeye başladı. Bunu fırsat bildim ve dedim ki: 'Hakim Bey gördüğünüz gibi Besmelesiz işe şeytan karışıyor. Biz de şeytana ve nefsimize uyduk ve bu hâle düştük. Şimdi de pişmanız. Ne olur bizleri barıştır. Benim bu samimî itirafım karşısında Hakim Bey, bizlere biraz nasihat ederek, barışmamızı sağladı."
Bu olay benim için bir dersti. Bir ara büyük ninem, elinde tuttuğu su dolu bir bardağı göstererek; "Bunun üstünde ne var, altında ne var?" diye sordu. Ben üstüne baktım bir şey göremedim, altına baktım bir şey göremedim. O zaman bana dedi ki: "Üstünde, Bismillah, var. Baştan Besmele ile içersin. Altında da Elhamdülillah var. Yani içtikten sonra Elhamdülillah dersin. Besmele münasebetiyle bunu da babama aktardım. Babam hiç altta kalır mı; o da Küçük Sözler'i getirip okumaya başladı ve bir üçüncüyü ekleyip " Ortasında ne varmış bakalım?" dedi. Orada, anladığıma göre şöyle deniliyordu:
"Ortada, bu kıymetli nimetlerin Allah'ın harika hediye ve lütufları olduğunu düşünüp anlamak da tefekkürdür."
"BAHÇE BİZDEN BOHÇA SİZDEN"
Bir teyp kasetinden dinlemiştim. Üstad'ın talebelerinden Hulusi Bey, besmelenin kerametini şöyle anlatıyordu: Barla'da Üstad'ı ziyaret etmiştim. Yemeğe oturduk. Bize; "Kardeşim önce fiyatını verelim... Bismillâhirrahmânirrahîm." dedi. Tane tane ve çok içten bir besmele çekiyordu. Biz de her zaman yaptığımız ve âdet üzere söylediğimiz gibi değil de aynen onun insanın içine işleyen söyleyişi gibi birer besmele çektik. Çok az olan yemek artmıştı. Aradan epeyce vakit geçtikten sonra bir gün akşam üzeri yanımda bulunan iki obur kimse ile birisinin ziyaretine gitmiştik. Vardığımızda sofrada idi. Önünde azıcık bir nohut yemeği vardı. Bizimkilerin dişlerinin kovuğunu zor doldururdu. Oturduk. Ben Üstad'ın besmele çekişini hatırlayarak 'Şimdi önce fiyatını vereceğiz.' dedim ve taklit ederek bir besmele çektim ve herkesin de aynen öyle yapmasını söyledim. Neticede bizim iki obur o yemeği bitiremediler. Allah, taklidimize dahi bereket ihsan etmişti. Seneler sonra emekli olup memleketime yerleştim. Hafta sonları uygun mevsimlerde pikniğe gidiyor, ders yapıyorduk. Sırayla bir kişiye, 'Bahçe bizden, bohça sizden' diyorduk. Gideceğimiz bahçe bizden; ama yiyeceğimiz yemeğin bohçası da sizden demekti. Birgün bohça istememiştik. Çünkü piknik yerinde ders yaptıktan sonra bir sünnet düğününe gidecektik. Ama o gün bütün çevre vilâyetlerden dostlar gelmişti. Düğün sahibi dört-beş kat misafirle karşılaşınca çok şaşırdı. Ama ben yukarıda anlattıklarımı gelenlere iyice anlattıktan sonra dedim ki:
- Haydi bakalım bu yemeğin fiyatını aynen Üstad'ın verdiği gibi verelim... Bismillâhirrahmânirrahîm. Bütün cemaat de aynen benim söylediğim gibi tekrarlayıp besmeleyi çektiler. Onlar da yemeği bitiremediler..."
İnşallah bizler de Allah'ın verdiği nimetlere karşı, hem fikir, şükür ve zikir vazifemizi çok güzel yaparız, hem de merhum Hulusi Bey amcamızın bize Üstad'dan naklettiği gibi besmeleyi çekeriz.