Konuya cevap cer

Evrensellik (Universalism), veya: Evrensel Monizm [Ontolojik ve Epistemolojik  Evrensellik]

 

  Evren'in düzenlilik, bilinebilirlik, duyumlanabilirlik, akledilebilirlik,  belirlenemezlik gihi nitelikleri birlikte mütalaa edildiğinde, onun ayrıca,  bütün bunları itmam eden bir başka vasıf ile daha muttasıf olmadıkça, içinden  çıkılamaz bir labirent haline dönüşebileceği gözden kaçamaz: "evrensellik". Bu  terim ile ifade edilmek istenen şey, özetle şudur: Evrenin her tarafı, bütün  uzamlılığı boyunca ve bütün zamanlarda "aynı"dır. Bir yandan ontolojik ve bir  yandan da epistemolojik vechesi olan bu evrensel ayniyet niteliği, özetle  şudur:



  1*: Ontolojik evrensellik, yani, evrensellik'in ontolojik vechesi, bir varlık  olarak evren'in varlığının ve temel niteliklerinin değişmediğini varsayar.  Evren'in ontolojisinin bu niteliği "Kozmolojik İlke"82 adı verilen bir ilke ile  ifade edilir ki bu ilkeye göre, "evren'in fiziksel özellikleri, mekân'dan  bağımsızdır". Bu, şu demektir:



a: Evren, ontik olarak her yerde aynıdır [ontik homojenlik]

  b: Evren, ontik olarak her yönde aynıdır [ontik izotropluk]


  Bunun yanında bir de "Mükemmel Kozmolojik İlke"83 vardır ki bu ilke, kozmolojik ilke'ye "zamandan bağımsızlık", artının eklenmesi ile elde edilir. Bu ilkeye  göre, "evren'in fiziksel özellikleri, mekân'dan ve zaman'dan bağımsızdır". Bunu  şöyle maddeleştirebiliriz:


  a: Evren, ontik olarak her yerde aynıdır [ontik homojenlik]

  b: Evren, ontik olarak her yönde aynıdır [ontik izotropluk]

  c: Evren, ontik olarak her zamanda aynıdır. [ontik zaman'dan bağımsızlık]



  2*:Epistemolojik evrensellik, yani, evrensellik'in epistemolojik vechesi ise,  evrenin bir yerinde yapılan ölçmelerle edinilen bilgilerin ve keşf edilen  kanunların, evren'in herhangi bir yerinde geçerli olduğu öngörülen prensiplerin,  evrenin her tarafında geçerli olduğu, böylece, kozmik epistemolojinin bütün  evreni kuşatan (âlem şumûl) bir bilgi olduğunu öngören bir evrenselliktir. Bunu  da keza, ontolojik evrensellikde olduğu gibi, üç ana gruba ayırabiliriz:



  a: Evren, epistemik olarak her yerde aynıdır [epistemik homojenlik]

  b: Evren, epistemik olarak her yönde aynıdır [epistemik izotropluk]

  c: Evren, epistemik olarak her zamanda aynıdır [epistemik zaman'dan bağımsızlık]



  Yukarıda anılan niteliklerden, 1.c'de belirtilen "evren, ontik olarak her  zamanda aynıdır" ifadesiyle özetlenen "ontik zaman'dan bağımsızlık" niteliği,  "her zaman" ibaresiyle "ezeliyet-ebediyet" anlamı kastedilmediği sürece büyük  ölçüde mutabakat sağlanan bir ilkedir; aksi halde, bu, ilmin test etmesi imkânı  olmayan sâfi hir vehim olacağı gibi evren'e bir tanrısallık izafe etmesi  bakımından da kabul edilmemesi gereken bir ön-hüküm olacağı aşikârdır. Bunun  dışındaki niteliklerin de bir kısım rnuhataralı olmaya devam etmekle birlikte  bizim burada teferruatına girmemiz mümkün olmayan bu konuları hulâsa olarak  şöyle anlatabiliriz: Öncelikle belirtmek gerekir ki, bütün bunların hiçbirisi  birer dinî nass değil, insan müdrikesi tarafından icad edilen hirer a-priorik  kabuldür ve testlerimiz, gözlemlerimiz ve deneylerimizle uyuştukları müddetçe  onları doğru olarak kabul etmeye devam ederiz. İkinci olarak da şunu belirtmek  gereklidir: bu anılan ilkeler, bugüne kadar genellikle dogru sonuçlar  vermişlerdir. Şu halde, muvakkaten olmak kaydıyla, doğru kabullerde  bulunduğumuzu düşünebiliriz.



İmdi, evrenin ontolojik olarak evrensel nitelikte olması, onun aynı zamanda  epistemolojik olarak da evrensel nitelikte olmasının ön şartını  oluşturmaktadır. Bu sûretle, evrenin heryerinde aynı kuralların geçerli oldugu  kabul edildigi takdirde, yeryüzünde elde edilen bir bilgi, bir bulgu evren'e  teşmil (entegre) edilebilmektedir ki bu da bize evren'in kapılarını açmaktadır.



  Nitekim, Kozmolojik İlke'yi tanımlayan kozmolog Jayant V. Narlikar, ".. bu  ilkeye göre, verilen herhangi bir kozmik zaman'da evren homojen ve izotroptur"84  demektedir. William Bonnor, evrenin bu ontolojik evrenselligi ilkesine  dayanarak epistemolojik evrensellige geçişi şu şekilde anlatmaktadır:85


 

  "Kesinlikle inanıyorum ki genel rölativite terorisinin alan denklemleri  evrenin bütün halleri için cârîdir. Rölativistik kozmolojide yaptığımız şey,  lokal gravitasyon ile tesis edilmiş olan kanunları almak ve onları bir bütün olarak  evrene uygulamaktır. Bu, gözlemlerle hiçbir çelişki doğurmuş değildir ve her  ahvalde de çok iyi vaz' edilmiş bilimsel pratikler olmuşlardır. Biz, evrenin  kanunlarını, (tabiatın bütününe) teşmil ederiz. Meselâ, güneşin iç kısmını ele  aldığımız zaman, bu, bizim hiçbir zaman doğrudan herhangi bir ölçme ve deney  yapmamız imkânı olmayan bir konu hakkında mütaleada bulunmamız demektir. Bu  durumda biz fizik kanunlarına müracaat ederiz ve, doğrudan ölçerek elde  ettiğimiz bu kanunların, kendilerinin ölçülüp sınandığı, şartlardan çok farklı  ortamlarda dahi geçerli olduğunu farzederiz.



  "Evren'in bu monizm'ini, evrenselligini felsefi olarak meşrulaştıran kişi  Descartes'dır. Eski Fizik, evreni, birbirinden öz itibariyle farklı ve  dolayısıyla da ontolojik olarak farklı yapıda olmak üzere iki ayrı kısma taksim  etmekle onu düal hale getirmekte idi ki bu ontolojik düalite de kaçınılmaz  olarak, birbiriyle baglantısız olan bu dünyalardan birisi olan arzda elde edilen  bilgi ve bulguların bütün evrene teşmil edilebilmesinin önünü tıkamakta idi.  İnsanlıgın bilimsel gelişmesini engelleyen hususlardan birisini de, sözü edilen  bu düalite oldugu muhakkaktır.



  Descartes'ın modern bilimlere en büyük katkılarından birisi budur: "Fizikî  Dünya'nın Monizm'ini sağlamak". Onun "madde" ve "tabiat" hakkındaki birinci    radikal görüşü, bu ikisini özdeşleştirmek olmuştur. Descartes, felsefesinde,  önce, topyekûn varlık sistemini "rûh" ve "madde" diye iki düal parçaya taksim  ettikten sonra madde olân kısmına bir monizm atfetmektedir. Şu halde Descartes  felsefesinde topyekûn varlık küresinde bir "küllî düalizm" vardır; ancak bu  düalist küllî strüktürün herbir parçası, kendi içinde bir "küllî monizm"  sahibidir. Şöyle: Varlığın yarısını oluşturan maddeler dünyası, ayrıca  alt-parçalara taksim olunamayan. kompakt bir şekilde sırf ve yalnız madde'den  ibarettir; fıziksel dünya sadece ve yalnız maddedir, maddeden ibarettir.  "Tabiat" ve "madde" bir ve aynı şeydir. Nitekim filozof, birçok yerde bu iki  kelimeyi birbirinin eş-anlamlısı olarak kullanmaktadır.86 Bunun bir sonucu  olarak Descartes, o zamana kadar kadîm kozmolojinin tesirini tam atamamış olan  beşer zihniyetinde müthiş bir devrim gerçekleştirmiş ve, felsefi olarak "bütün  evrenin, yerlerin ve göklerin fıziksel birliği"ni sağlamıştır! Bu, tarih  çapındaki olay hakkında Descartes uzmanı Laberthonniere "... kartezyen  fızik,...bir tabiat homojenligi icap ettirir"87 demektedir.



  Onun bu "monist", yani, "homojen, üniform, izotrop" özellik için gösterdigi  kanıt, maddenin özünün uzamlı ve, uzamın da mahiyeti icabı sonsuz oluşudur. Bu  duruma göre, uzam sınırsız oldugu için, yerleri ve gökleri birbirinden ayıracak olan bir sınır tasavvur edilemez.



  Öte yandan, göklerdeki nesneleri de aynen yerdeki nesneler gibi, aynı bilgi  kaynağı ile algılamaktayız: Duyu bilgisi.88 Şu halde, göklerdeki varlıklar da  duyular dünyasına ait olan varlıklardır ve bu suretle, yerdeki nesnelerle  aynı-cinstenleşmektedirler.



  Elbette ki Descartes'ın anladığı "som maddî, aralıksız doluluk" analamındaki  monizm, daha sonraları çok değişmiş, ama özü aynı kalmış ve zamanla, yukarıda  zikrettigimiz kozmolojik ve mükemmel kozmolojik ilkelere kadar gelinmiştir.  Fakat, çok-küçükler dünyası (mikro-kozmos) keşfedilince ortaya çıkan durum,  yani, makro-kozmos'da determinizm'in geçerli olmasına mukabil mikro-kozmos'da  olmaması, acaba şu soruyu gündeme getirir mi: eger evren homojen ve izotrop -  yani: monist, üniform - olsaydı, bu farklılık olur muydu? Yoksa evren, birisi  mikro-kozmos, digeri makro-kozmos olmak üzere, herbirinde farklı kanunların cârî  oldugu iki ayrı kısımdan mı oluşmaktadır? Yani: Evren monist midir, düalist mi?



  Kuantum teorisi, mikro-kozmos'un çalışma mekanizmasının, makro-kozmos'un görünür  çalışma mekanizmasından farklı oldugunu ortaya koymuştur. Zira, mikro-kozmos'da,  yani, atom ve atom-altı partiküllerin dünyasında egemen olan düzen tarzının,  "indeterminizm" ve "kuantizm" oldugu anlaşılmıştır. Halbuki beri yandan  makro-kozmos'da ise "determinizm"in, "non-kuantizm" egemen oldugu  gözlemlenmektedir. Böylece, ilk bakışta yanıltıcı bir durum ortaya çıkmaktadır:  evren, düalist - daha dogru bir ifade ile: dikotomik - bir düzene tâbidir. Küçük  nesnelerin dünyasında indeterminizmin, büyüklerininkinde ise determinizmin  hüküm sürdügü bir evrenin monist bir evren olarak kabul edilmesi mümkün  olamazdı.



  Fakat bu, zâhirî bir görüntüden ibarettir. Hakikat halde, evren yine monist, her  tarafında aynı kanunlarin geçerli oldugu bir bütünselliktir. Ancak, bu monizm,  indeterminizm ile determinizm'in eklektizmi sûretiyle elde edilmiş degildir.  Tam tersine: Evrende bâtınan, bütünüyle indeterminizm hâkimiyeti vardır; ancak,  makro-kozmosda bu indeterminizm o kadar belirsizdir ki orada zâhiren kesin bir  determinizm var gözükmektedir ve pratik hesaplarda, determinizm ilkesi  rahatlıkla uygulanabilmektedir..


  Bukonuda, Heisenberg şunu söylemektdir:89


  "Atom maddesinin aynı zamanda dalgasal ve cisimsel bir yapıya sahip olduğunu  gösteren çeşitli deneylerin aykırı niteliği, birtakım, istatistik yasalar  dile getirmeye zorlamaktadır bizi. Atom fıziğinin bu istatistik öğesi,  genellikle, büyük ölçüdeki süreçlerde hiçbir rol oynamamaktadır. Çünkü bu  alanda istatistik yasaların olasılığı öylesine yûksektir ki, bu sürece pratik  olarak belirli (determine) gözüyle bakılabilir"



  Yani, gerek büyük cisimlerin dünyası (makro-kozmos) ve gerekse de küçük  cisimlerin dünyası (mikro-kozmos), aynı şekildedir; ancâk, indeterminzm'in ve  kuantizm'in etkileri makro-kozmos'daki katia ölçümlerde çok zor hissedilmekte  ve fakât mikro-kozmos'a inildikçe çok belirgin hale gelmektedir.



  Fizik Kanunlarının Genel-Geçerliligi İlkesi de, epistemolojik evrensellik'in bir  ifadesi olup, bir a priori'dir ki testlerimizin imkân sahasına ancak kısmen  girmekte, ancak onsuz da ciddî bir ilim yapılamamaktadır. Kuşkusuz eger bu  a-priorik ilke hiç sınanabilme imkânına sahip olmasa, soyut bir ilke olarak  kalacaktır. Fakat bu ilkenin tam anlamıyla sınanabilmesi, test edilebilmesi de  mümkün degildir. Zira, bunun için, bizzat insanın hatasız bir varlık olması  iktiza eder ki bu, muhaldir. Bunun yanında ve daha da önemlisi, bu ilkenin  "tam anlamıyla genel-geçerli" oldugunun kanıtlanabilmesi için, sınanmasının  bütün mekânlarda (evrenin her tarafında) ve bütün zamanlarda (evrenin var-oldugu  günden yok-olacagı güne kadar bütün hayatı boyunca) yapılması ve hep, istisnasız  aynı doğruluk sonucunu vermesi gerekir ki işte bu, ancak tanrısal bir güç  gerektirir ve kaldı ki tanrısal güce sahip olan, bizzat Tanrı olup, O da  "deneyerek" ögrenmez. O sebeple bu da muhaldir. Şu halde, biz, bütün kanun,  ilke ve teorileri ancak, sınırlı ölçüde test edebilme imkânına sahibiz demektir  ve bu testler olumlu sonuç verdigi müddetçe, ilkelerimizin, kanunlarımızın,  teorilerimizin "doğrulandığını" söyleriz. Ahmed Yüksel Özemre, Fizik  Kanunlarının Genel Geçerligi konusunda, Fizik ile, İnanç arasındaki alâka  konusunda şunları yazmaktadır: 90


 

  "Arzdan binlerce, milyonlarca ve hattâ milyarlarca ışıkyılı uzaklıklarda vuku  bulan olayların kısacık insan hayatına sığan gözlemlerle tesbit edilen  verilerinin mâkul ve tutarlı bir açıklamasını yapmanın tek yolu, bunları  bilinen olaylara ircâ etme işleminden geçer. Ancak, bizim yakinen bildiğimiz  fıziksel olayların hemen hepsi de Arz'da laboratuvarda gözleyip tesbit  ettiğimiz, izahını yaptığımız ya da tutarlı teorilere bağladığımız olaylardır.  Aslında, kozmolojinin gözlemsel verilerini bu cinsten olaylara ireâ ve bu  çerçeve içinde mâkul bir takım teorilere bağlamanın altında, Arz'da geçerli  olduklarını tesbit etmiç olduğumuz fızik kanunlarının, ve kurmuş olduğumuz  teorilerimizin hiç değilse bir kısmının, Evrenin herhangi bir yerinde ve  herhangi bir anda da geçerli olduklarına dair kuvvetli birİman yatmaktadır. Bu  sebepten ötürü de bu İman, fiziği kuşatan, fakat, fiziğin dışında kalan  (metafizik) bir ilke hüviyetini haizdir. "


***


  Bu konuda belirtilmesi gerekecek olan önemli bir husus da şudur: Fizik-dünya'ya  ilişkin aksiyomlarımızın, apriorilerimizin netice itibariyle denebilme  niteliği bulunmalıdır; yani apriorik bilgi, sürekli olarak aposteriorik hale  dönüştürülebilmelidir. Ancak bu da, yine şu aksiyomatik kabulü, inancı, zorunlu  kılmaktadır: testlerimizi yaptıgımız duyumlarımızın bize doğruyu verdigine  inanmak!


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst