Bir cenazenin sünnete en uygun defin yeri

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
lmky4.jpg


Ahmet Şahin'in yazısı


Vefat eden yaşlı adamı yakınları, vasiyet ettiği memleketine götürmemişler de en yakın yerdeki mezarlığa defnetmişler. İşte söylenti de bundan sonra çıkmış, bu vasiyet ne pahasına olursa olsun yerine getirilmeli, yakınları cenazeyi vasiyet ettiği köyüne götürmeliydiler, diye suçlamışlar.



Bundan dolayı cenazenin yakınları soruyu bize şöyle sormuşlar: "Çok mu yanlış yaptık cenazemizi vasiyet ettiği doğup büyüdüğü yere götürmediğimizden dolayı? Memlekete götürme vasiyeti, mutlaka yerine getirilmesi gereken vasiyetten miydi?"


Gerçekten de ölünün vasiyetini yerine getirmeye geride kalan diriler, yani mirasçıları, yakınları mecburdurlar. Bunda şüphe yoktur. Ancak vasiyet, sünnete uygun düşen meşru bir vasiyet ise yerine getirme mecburiyeti olur. Sünnete uymayan faydasız bir vasiyet ise yerine getirme mecburiyeti söz konusu olmaz! Vasiyetlerde bu ölçü dikkatten kaçmamalıdır.


Bu anlayış içinde yapılan vasiyete baktığımızda, bir cenazenin sünnete en uygun defin yeri, vefat ettiği yere en yakın olan mezarlıktır. Bu itibarla, vefat ettiği en yakın mezarlığa değil de, doğup büyüdüğü en uzak yere defnini vasiyet eden kimsenin vasiyeti, yerine getirilmesi gereken vasiyetlerden sayılmaz. Çünkü sünnete uygun olan defin yeri, vefatın vaki olduğu en yakın yerdir. Mutlaka doğup büyüdüğü memleketine götürülmesi değildir. Sahabeler hep vefat ettikleri yere defnedilmişler, mutlaka Medine'ye götürülmelerini vasiyet etmemişlerdir.


Nitekim Medine yakınındaki Uhud'da şehid olan ashabın defin yerleri, vefat ettikleri Uhud olmuş, Medine'ye götürülmelerini Efendimiz (sas) Hazretleri istememiştir. Yani sünnette cenazelerin başka yere nakledilmelerine işaret yoktur. Aksine, vefat yerlerine yakın mezarlığa gömülmeleri konusunda sünnet uygulamaları mevcuttur.


Aişe validemiz, Şam'dan gelmekte olan kardeşi Abdurrahman yolda vefat etmiş olmasına rağmen Medine'ye getirilişini hoş karşılamamış, "Haberim olsaydı razı olmaz, kardeşimin vefat ettiği yere defnini isterdim." diyerek tercihini bildirmiştir.


İbni Abidin'de, "Cenazeyi vefat ettiği yerden uzaklara götürmek faydasız işle meşgul olmaktır, hem de defnin geciktirilmesinde kerahet vardır! Şam'ın fethinde bulunan sahabelerin Şam kapısı mezarlığına defni sağlanmış, Medine'ye getirilmemişlerdir." denilerek en yakın yere definde sünnete uygunluk olduğuna işaret edilmiştir.


Kaldı ki, insanı ahirette kurtaracak olan, ne nakledildiği köyün, kasabanın mezarlığı ne de falan ve filan zatların mezar komşuluğudur. İnsanı ahirette kurtaracak olan, hayatı boyunca yaptığı himmet ve hizmetleri, amel ve ibadetleridir. Uzaktaki mezarlığın mevtaya sağlayacağı hiçbir fayda yoktur.


Sözün özü olarak denebilir ki: Özel bir ihtiyaç ve gerekçe yoksa, ölenin en yakın mezarlığa defni, sünnete en uygun olanıdır. Büyük masraf ve zahmetlere girerek memleketine götürme vasiyeti yapılmamalı, yapılsa bile sünnete uygun düşmeyen bu vasiyeti yerine getirme mecburiyetinin olmadığı da bilinmelidir.


Bütün bunlara rağmen özel sebeplerden dolayı cenazenin naklini ve masrafını göze alanlar da olabilir. Bunlara da, özel sebeplerle yapılan nakiller olarak bakılmalıdır.
Çünkü aşere-i mübeşşereden meşhur sahabi Saad bin Ebi Vakkas da Medine'nin uzağında bulunan Akik'teki evinde vefat etmesine rağmen ona olan sevgiden dolayı halk omuzlarına alarak Medine'ye kadar getirmiş, namazını Medine Valisi Mervan'ın Mescid-i Nebi'de kıldırmasının ardından Medine'ye defnedilmiş, bu nakle bir itiraz eden de olmamıştır. Çünkü cennetle müjdelenen özel biriydi Saad bin Ebi Vakkas.
Zaman



 
Üst