Hâlık: her şeyi yaratan Allah | asfiya: hem âlim ve hem velî olan büyük zâtlar |
bâki: kalıcı, devamlı | ebedî: sonu olmayan, sonsuz |
ehl-i iman: iman edenler, mü’minler | enbiya: nebiler, peygamberler |
evliya: Allah’ın sevgili kulları, veliler | fâni: geçici, ölümlü |
hasâret etmek: zarar etmek, kaybetmek | hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı |
hayat-ı uhreviye: âhiret hayatı | hikmet: sebep, maksat, gaye |
hilâf-ı akıl: akla aykırı, akıl dışı | hissedar: pay sahibi |
hüsn-ü hâtime: güzel son, imanlı bir şekilde ölme | ihbar: haber verme |
ihsan etmek: bağışlamak | izah: açıklama |
iştirak etmek: katılmak | kefâreten: işlenen bir günahın ya da hatanın giderilmesi olarak |
keşif: açığa çıkarma, gözle görme | kâfi: yeterli |
kıyas etmek: karşılaştırmak | maslahat: fayda, yarar |
mazhar: erişme, nail olma | meyusiyet: ümitsizlik |
meyusâne: ümitsizcesine | muhalif: aykırı, zıt |
muhbir: haber veren | mukadderat-ı beşer: insanlığın kaderi; Allah tarafından takdir olunmuş işler, başa gelecek olaylar |
mukayese etmek: kıyaslamak, karşılaştırmak | musibet: belâ, sıkıntı |
mücevherat: mücevherler, kıymetli taşlar | ruhî: ruhla ilgili |
sarf etmek: harcamak, kullanmak | sermaye: servet, varlık |
sermaye-i hayat: hayat sermayesi | sâdık: doğru, gerçek |
tasdik etmek: doğrulamak, onaylamak | terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma |
tesellîdârâne: teselli ederek | uhrevî: âhirete ait |
zevâl bulmak: gelip geçmek, yok olmak |
|