Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun | Kur’ân-ı Azîmüşşan: şan ve şerefi büyük olan Kur’ân |
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla ve anlatımıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan, mu’cize olan Kur’ân | Münker Nekir: öldükten sonra insanları iman bakımından sorguya çekecek melekler |
beraat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması | burhan: mantıkî delil, kanıt |
ehl-i iman: Allah’a ve iman esaslarına inanan kimseler, mü’minler | elyevm: bu gün |
emare: belirti, işaret | esasat: esaslar, prensipler |
firak: ayrılık | gıda-yı kudsî: kutsal gıda |
hakikaten: gerçekten | hüccet: kesin delil |
idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş | ihbârât-ı kat’iye: kesin haberler |
ihlâs: içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme | izn-i İlâhî: Allah’ın izni |
i’câz: mu’cize oluş | kat’î: kesin bir şekilde |
keşf-i katî: kesin keşif, kesin bir şekilde ortaya çıkarma, belirtme | keşfü’l-kubur: kabirdeki ölülerin hallerini görme |
kâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin birşeyi inkâr eden kimse | mağlup etmek: yenmek, galip gelmek |
merhum: rahmete kavuşmuş, vefat etmiş | muannid: inatçı, direnen |
mu’cizât-ı Ahmediye: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizeler | mübarek: bereketli, hayırlı |
münafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse | müşahede: gözlem |
nûrun alâ nûr: nur üstüne nur, iyiden de iyi | semâvî: İlâhî, Allah tarafından gelen |
sürur: mutluluk, sevinç | taam: gıda, yiyecek |
tasdik: doğrulama, onaylama | terhis: göreve son verme |
tezkere: belge | uhrevî: âhirete ait |
vaad: etmek | vech-i i’câz: mu’cizelik yönü |
zekâvet: zekîlik | âb-ı hayat: hayat suyu |
âlem-i nur: nur âlemi | âlem-i İslâm: İslâm dünyası |
şakirt: öğrenci | şarâb-ı Kevser: Cennetteki Kevser nehrinin sarhoş etmeyen leziz şarabı
|