Kur’ân-ı Azîmüşşan: şan ve şeref sahibi Kur’ân | Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla ve anlatımıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan, mu’cize olan Kur’ân |
arz: dünya | bedihî: açık, aşikâr |
benî Adem: Âdemoğulları, insanlar | cihan: dünya |
cin ve ins: cinler ve insanlar | câmid: cansız |
câmidât: cansız varlıklar | fehim: anlayış, kavrayış |
firak: ayrılık | hadsiz: sınırsız |
hakikî: gerçek | hikmet: fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması |
hâfız: Kur’ân’ı ezberlemiş | hârikulâde: olağanüstü |
iltibas: karıştırma | imdad: yardım |
imtiyaz: ayrıcalık, seçkinlik | i’caz: mu’cizelik |
kesretli: çoğunlukta | kitab-ı Samedânî: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kitabı, kâinat |
kudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal | kâh: bazan |
kâinat: evren, yaratılan herşey | lûtf-u irşad: doğru yolu gösterme lütfu, nimeti |
memleket-i Rabbâniye: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ın mülkü, memleketi | mertebe: derece |
meşher-i sun’-i Rabbânî: herşeyi terbiye eden Allah’ın san’at eserlerinin sergilendiği yer, kâinat | misillü: gibi |
misl: benzer | mu’cizât-ı kudret: Allah’ın kudret mu’cizeleri |
mâ-i zemzem: zemzem suyu | mânidar: anlamlı |
münasebettar: ilgili, bağlantılı | müteessir: etkilenen, tesir altında kalan |
nazar-ı dalâlet: hak yoldan sapmış, inançsızlık bakışı | nev-i beşer: insanlar |
riayet etmek: uymak | saadet: mutluluk |
sekerat: ölüm sarhoşluğu, can çekişme hali | selâset-i fıtriye: doğal bir akıcılık |
sema: gök | suret: biçim, görünüş |
sutûr-u hikmet: hikmet satırları | tabakat-ı avâm: halk tabakası |
tasannu: yapmacık hareket | tekellüf: zahmet, meşakkat |
tekrarat: tekrarlar | tenezzülât-ı kelâmiye: sözün muhatapların seviyelerine uygun olarak ayarlanması |
vahşetgâh: ürkütücü yer | vazifedar: görevli |
zevâl: geçicilik, yokluk | ziyade: çok, fazla |
zâhir: açık, görünen | âdiyat: alışılmış şeyler |
ümmiyet: okuma yazma bilmeme | şakirt: öğrenci |
şehr-i Rahmânî: rahmet ve merhameti sınırsız olan Allah’ın şehri, kâinat
|
|