Birinci Kısım - Sayfa 88
takdim, tehir ve târif ve tenkir ve hazf ve zikir gibi heyetlerde öyle kuvvetli ispat eder ki, ilm-i belâğatın dâhî imamları hayretle karşılamışlar. Risalei’n-Nur ve bilhassaKur’ân’ın kırk vech-i i’câzını icmalen ispat eden Yirmi Beşinci Söz zeyilleriyle beraber ve Kur’ân’ın nazmındaki vech-i i’câzı hârika bir tarzda beyan ispat edenArabî Risalei’n-Nur’dan İşârâtü’l-İ’câz tefsiri bilfiil göstermişler ki, Mekkî olan sûre ve âyetlerde en âlî bir üslûb-u belâğat ve en yüksek bir i’câz-ı îcâzî vardır.
Amma, Medîne sûre ve âyetlerde, birinci safta muhatap ve muarızlar; Allah’ı tasdik eden Yahudi ve Nasârâ gibi ehl-i kitap olduğundan, mukteza-yı belâğat ve irşad vemutabık-ı makam ve halin lüzumundan sade ve vâzıh ve tafsilli bir üslûpla ehl-i kitaba karşı dinin yüksek usûlünü ve imanın rükünlerini değil, belki medar-ı ihtilaf olanşeriatın ve ahkâmın ve teferruatın ve küllî kanunların menşeleri ve sebepleri olancüz’iyatın beyanı lâzım geldiğinden, o Medîne sûre ve âyetlerde, ekseriyetçe tafsil veizah ve sade üslûpla beyanat içinde, Kur’ân’a mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz’î teferruat hâdisesi içinde yüksek, kuvvetli bir fezleke, bir hâtime, birhüccet ve o cüz’î hâdise-i şer’iyeyi küllîleştiren ve imtisâlini iman-ı billâh ile temineden bir cümle-i tevhidiye ve esmâiye ve uhreviyeyi zikreder, o makamı nurlandırır, ulvîleştirir, küllîleştirir.
Risale-i Nur, âyetlerin âhirlerinde ekseriyetle gelen
إِنَّ اللهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
1 إِنَّ اللهَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ
2
[NOT]Dipnot-1
“Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kàdirdir.” Bakara Sûresi, 2:20.
Dipnot-2
“Şüphesiz ki Allah herşeyi hakkıyla bilir.” Ankebut sûresi, 29:62.[/NOT]
Arabî: Arapça | Medeniye sûre ve âyetler: Medine’de inen sûre ve âyetler |
Mekkiye sûre: Mekke’de inen sûre | ahkâm: hükümler |
beyan: açıklama | beyanat: açıklamalar |
bilfiil: fiilen, gerçekte | bilhassa: özellikle |
cümle-i tevhidiye ve imaniye ve uhreviye: Allah’ın birliği ve iman ve âhirette ilgili cümle | cüz’iyat: küçük ve ferdî şeyler |
cüz’î hâdise-i şer’iye: şeriatın ferdî, bireysel meselesi, olayı | cüz’î teferruat: küçük ayrıntılar |
ehl-i kitap: Allah’ın varlığına inanan Hıristiyan ve Yahudiler | ekseriyetle: çoğunlukla |
emsalsiz: benzersiz | ferdî: bireysel, küçük |
fezleke: hülasa, öz | hazf: (Ar. gr.) bir maksat gözeterek bir mânâyı ifade eden kelimeyi zikretmeyip işaret yoluyla göstermek |
hâtime: sonuç, son bölüm | hüccet: kesin delil, kanıt |
icmalen: kısaca, özetle | ilm-i belâğat: belâğat ilmi |
iman-ı billâh: Allah’a iman | imtisal: emre uyma, boyun eğme |
irşad: doğru yolu gösterme | izah: açıklama |
i’câz-ı îcâzî: az sözle çok şey ifade etme mu’cizesi | küllî: büyük, kapsamlı |
küllîleştirmek: umumîleştirmek, kapsayıcı hâle getirmek | medar-ı ihtilaf: uyuşmazlık sebebi |
menşe: kaynak, esas | muarız: karşı gelen |
muhatap: hitap edilen | mukteza-yı belâğat: belâğatın gereği |
mutabık-ı makam: sözün konumuna uygun | nazm: diziliş, tertip |
tafsil: ayrıntı | takdim: yüklemi öne alma, öne geçirme |
tarif: (Ar. gr.) marife yapma; tanımlama; bir amaca binaen bir ismi belirlilik anlamı katan eliflâm takısı ile birlikte zikretmek | tarz-ı beyan: açıklama biçimi |
teferruat: ayrıntılar | tefsir: açıklama, yorum |
tehir: özneyi sonraya bırakma | temin etmek: sağlamak |
tenkir: (Ar. gr.) nekre yapma; belirsiz kılma; bir amaca binaen bir ismi belirlilik anlamı veren eliflâm takısı ile birlikte zikretmemek | uhreviye: âhiretle ilgili |
ulvîleştirmek: yüceltmek, yükseltmek | usul: temel prensipler |
vech-i i’câz: mu’cizelik yönü | vâzıh: açık, aşikâr |
zeyil: ilâve, ek | âhir: son |
âlî: yüce, yüksek | üslûb-u belâğat: belâğat üslûbu, tarzı |
şeriat: Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi |
|