Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun | Hazret-i Yusuf: [bk. bilgiler – Yusuf (a.s.)] |
avâm: halk tabakası, sıradan insanlar | belâğat: sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve halin ve makamın icabına göre söylenmesi |
beyan etmek: açıklamak | beyanat: açıklamalar |
cihetiyle: yönüyle | câzibedar: çekici |
cüz’î: ferdî, küçük, bireysel | düstur: kâide, kural |
ehemmiyetli: önemli | ekser: pek çok |
fehm: anlama ve kavrama | fezleke-i tevhid: Allah’ın birliğini gösteren öz, cümle |
gayet: son derece | hakikat: doğru, gerçek |
haysiyetiyle: özelliğiyle | haşmet: görkem, ihtişam |
haşmet-i hilkat: yaratılışın görkem ve heybeti | hikmet: ilim, fayda, gaye; herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı ve tam yerli yerinde izah eden ilim |
hâtırat: hâtıra gelen şeyler, içinden geçenler | ihata: içine alma, kapsama |
iltihak etmek: katılmak | irşad: doğru yolu gösterme |
irşadkâr: irşad eden, doğru yolu gösteren | kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat |
kitab-ı zikir: zikir kitabı | kitab-ı şeriat: şeriat kitabı |
kâinat: evren, yaratılan herşey | küllî: genel, kapsamlı |
kıraat: okuma | mahiyet: asıl, esas, nitelik |
marifetullah: Allah’ı bilme ve tanıma | mertebe: derece |
mertebe-i belâğat: belâğat derecesi | muhavere: karşılıklı konuşma |
mutabık: uygun | mutavassıt: orta; normal uzunluktaki sûreler |
mükâleme: karşılıklı konuşma | münasebet: bağlantı, ilişki |
nazar: bakış, dikkat | nazara almak: dikkate almak |
nevi: tür | rububiyet-i İlâhiye: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması |
sathî: yüzeysel | tazammun etmek: içermek, içine almak |
tecelliyât: yansımalar, görüntüler | tevehhüm etmek: kuruntuya kapılmak, zannetmek |
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma | ulvî: yüce, yüksek |
umumî: genel, herkese ait | zemin: yer |
zâhirce: görünürde | âdi: sıradan, normal |
ümmiyet: okuma yazma bilmeme |
|