Konuya cevap cer

Birinci Kısım - Sayfa 91


İkinci bir sual: “Kur’ân’da sarîhan ve zımnen ve işareten, âhiret ve tevhidi vebeşerin mükâfat ve mücâzâtını binler defa ispat edip nazara vermenin ve her sûrede, her sahifede, her makamda ders vermenin hikmeti nedir?”


Elcevap: Daire-i imkânda ve kâinatın sergüzeştine ait inkılâplarda ve emanet-i kübrayı ve hilâfet-i arziyeyi omuzuna alan nev-i beşerin şekavet ve saadet-iebediyeye medar olan vazifesine dair en ehemmiyetli, en büyük, en dehşetlimeselelerinden, en azametlilerini ders vermek ve hadsiz şüpheleri izale etmek vegayet şiddetli inkârları ve inatları kırmak cihetinde, elbette o dehşetli inkılâplarıtasdik ettirmek ve o inkılâplar azametinde büyük ve beşere en elzem ve en zarurimeseleleri teslim ettirmek için, Kur’ân, binler defa değil, belki milyonlar defa onlara baktırsa yine israf değil ki, milyonlar kere tekrarla o bahisler Kur’ân’da okunur, usanç vermez, ihtiyaç kesilmez. Meselâ,



اِنَّ الَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ... 1


âyetinin gösterdiği müjde-i saadet-i ebediye hakikati, bîçare beşere her dakika kendini gösteren hakikat-i mevtin, “Hem insanı, hem dünyasını, hem bütün ahbabınıidam-ı ebedîsinden kurtarıp ebedî bir saltanatı kazandırır” dediğinden milyarlar defa tekrar edilse ve kâinat kadar ehemmiyet verilse, yine israf olmaz, kıymetten düşmez.


İşte bu çeşit hadsiz kıymettar meseleleri ders veren ve kâinatı bir hane gibi değiştiren ve şeklini bozan dehşetli inkılâpları tesis etmekte iknaa ve inandırmaya ve ispata çalışan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan, elbette sarîhan ve zımnen ve işareten binler defa o meselelere nazar-ı dikkati celbetmek, değil israf, belki ekmek, ilâç, hava veziya gibi birer hâcet-i zaruriye hükmünde ihsanını tazelendirir.



[NOT]Dipnot-1

 “İmân eden ve güzel işler yapanlar için ise, altından ırmaklar akan Cennetler vardır.” Bürûc Sûresi, 85:11.[/NOT]





Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla ve anlatımıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan, mu’cize olan Kur’ânahbab: dostlar, sevilenler
azamet: büyüklükbeşer: insan
bîçare: çaresizcelbetmek: çekmek
cihet: şekil, yöndaire-i imkân: varlığı da yokluğu da eşit olan daire, kâinat
dehşetli: korkunç, ürkütücüebedî: sonu olmayan, sonsuz
ehemmiyet vermek: önem vermekelzem: çok gerekli
emanet-i kübrâ: en büyük emanet; Allah’ın insana emaneten verdiği benlik, akıl, bilinç ve dünya egemenliğigayet: son derece
hadsiz: sayısız, sınırsızhakikat: doğru, gerçek
hakikat-i mevt: ölüm gerçeğihikmet: sebep, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olmasının esprisi
hilâfet-i arziye: yeryüzü halifeliği; yeryüzünde Allah’ın izni dairesinde ve Onun adına icraatta bulunma şeklinde, insana verilen görevhâcet-i zaruriye: zorunlu ihtiyaç
idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluşihsan: bağış, ikram
inkâr: inanmama, kabul etmemeinkılâp: büyük değişim, dönüşüm
izale etmek: gidermekişareten: işaret edilerek
kâinat: evren, yaratılan herşeykıymettar: kıymetli, değerli
medar: vesile, sebepmücâzât: cezalandırma
müjde-i saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk müjdesinazar-ı dikkat: dikkatle bakış
nazara vermek: dikkate vermeknev-i beşer: insanlar
saadet-i ebediye: sonsuz mutluluksarîhan: açıklıkla
sergüzeşt: serüventasdik: onaylama, doğrulama
tesis etmek: kurmak, yapmaktevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
zarurî: zorunlu, mecburiziya: ışık
zımnen: gizlice, dolaylı olarakâhiret: öteki dünya; öldükten sonraki sonsuz hayat
şekavet: sıkıntı, mutsuzluk


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst