Adl: sonsuz adalet sahibi, adaletle iş gören, herşeyin hakkını veren Allah | Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah |
Hâlık: her şeyi yaratan Allah | Kerîm: ikram sahibi; sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah |
Levh-i Mahfuz: herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah’ın ilminin bir adı | Rahmân: rahmeti sonsuz, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah |
acz: acizlik, güçsüzlük | ahid: verilen söz, andlaşma |
azametli: büyük | bekà-i daimîye: devamlı olarak kalma, kalıcı olma |
bâtıl: doğru olmayan, yalan, yanlış | cehl: cahillik, bilgisizlik |
cihazat: cihazlar, organlar | cihet-i imkân: mümkün olma yönü |
daire-i imkân: varlığı da yokluğu da eşit olan alan, kâinat | dimağ: akıl, bilinç, beyin |
ebedî: sonu olmayan, sonsuz | esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimleri |
fıtrî: doğal, yaratılıştan gelen | gadirli: zulümlü |
hafiziyet: koruyuculuk | hakikat: doğru, gerçek |
haşmet: ihtişam, görkem | haşmet-i saltanat: sultanlığın haşmeti, ihtişamı |
haşr: insanların öldükten sonra tekrar diriltilip muhakeme için Allah’ın huzurunda toplanması | hikmet: fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması |
hilâf-ı hikmet: hikmete zıt | hâşâ: asla, kesinlikle öyle değil |
idam etmek: yok etmek | ihâtalı: kuşatıcı, kapsamlı |
inayet: bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan nizam, düzenlilik, İlâhî ilgi | istidadât: kàbiliyetler, yetenekler |
iştiyak: arzu, istek | kemâlât-ı rububiyet: rablığın, ilâhî terbiyenin mükemmellik ve kusursuzluğu |
kuvve-i hafıza: hafıza duygusu, bellek | lekedar: lekeli |
lisan-ı hal: hal dili | mezkûr: anılan, sözü geçen |
misâlî levha: içlerinde herşeyin fotoğrafının kaydedildiği levha | muhal: imkânsız, akıl dışı |
mümteni: imkânsız | nazdar: nazlı, cilveli |
nâzenin: ince, narin, duyarlı | saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk |
sahife-i a’mâl: iş ve davranışların yazıldığı sahife | saltanat-ı sermediye: sonsuz saltanat |
sukut etmek: düşmek, alçalmak | tatbik eylemek: uygulamak |
tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma | vaid: korkutma, tehdit etme |
zîhayat: canlı, hayat sahibi | zîşuur: şuur sahibi, bilinçli |
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat | âkıbetsiz: sonuçsuz, neticesiz
|