Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah | Hak: herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah |
Kâinat Sultanı: kâinatın ve bütün varlıkların sultanı olan Allah | abd-i küllî: bütün varlıkların ibadetlerini kendi şahsında temsil eden kul |
acip: hayret verici, şaşırtıcı | acz: acizlik, güçsüzlük |
acûbe-i hilkat: acayip yaratılış harikası | bahtiyar: talihli, mutlu |
bedbaht: kötü bahtlı, talihsiz | bekà: devamlılık, kalıcılık |
biçare: çaresiz | cibâl: dağlar |
cihazat-ı insaniye: insana ait cihazlar, duygular | cihet: taraf, yön |
câmi’: kapsamlı, içine alan | cüz’î: az, küçük, ferdî |
dehşetli: korkunç, ürkütücü | emanet-i kübra: büyük emanet; benlik duygusu, başka varlıkların yüklenmekten çekindiği ve insanın yüklendiği İlâhî görevler, yükümlülükler |
esmâ: Allah’ın isimleri | fakr: fakirlik, ihtiyaç hali |
hadsiz: sayısız, sınırsız | harekât: hareketler |
hitâbât-ı Sübhâniye: her türlü kusur ve noksanlıktan yüce olan Allah’ın Kendi Zâtına has hitapları, konuşmaları | ihsan: bağış, ikram |
istidad: kàbiliyet, ruhsal özellik, yetenek | küllî: genel, kapsamlı |
lezzet-i hayat: hayatın lezzeti | mazhar: ayna, yansıma ve görünme yeri |
muhatab-ı has: özel muhatap | mutasarrıf: tasarruf eden, kullanan, idare eden |
mu’cize-i kudret-i Samedâniye: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kudret mu’cizesi | mükellef: yükümlü, sorumlu |
müstehak: hak etmiş, lâyık | müteellim: acı çeken |
müştak: arzulu, çok istekli | nihayetsiz: sınırsız, sonsuz |
perestiş: aşırı derece sevmek, tapma | saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk |
semâ: gök | ubûdiyet: Allah’a kulluk |
ziyade: çok, fazla | zîhayat: canlı, hayat sahibi |
âlûde: bulaşık, karışık | İsm-i Âzam: Cenâb-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı |
şehadet: şahitlik, tanıklık |
|