Arş: göğün en yüksek katı; Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecellî ettiği yer | Cemîl: bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah |
Hafîz: herşeyi koruyup saklayan ve yarattıklarını esirgeyip gözeten Allah | Hafîz-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, büyük küçük herşeyi kaydedip koruyan Allah |
Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah | Rahîm: merhametli; rahmetinin çok özel tecellîleri olan ve sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah |
alâkadar: alâkalı, ilgili | amel: davranış, iş |
bekà: kalıcılık, devamlılık | cüz’î: ferdî, az, küçük |
dâr-ı bekà: devamlı ve kalıcı olan yer; âhiret | ebed: sonsuzluk |
ef’al: fiiller, işler | emel: arzu, istek |
ferş: yer | hadsiz: sayısız, sınırsız |
hakk-ı hayat: yaşama hakkı | haşir ve neşir: öldükten sonra âhirette diriltilerek muhakeme için Allah’ın huzurunda toplanma ve tekrar dağılıp yayılma |
hikmet: fayda, gaye; Allah’ın herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma sıfatı | hukuk-u insaniye: insan hakları |
intizam: düzen | istidadat: istidatlar, kàbiliyetler |
istidat: kàbiliyet, yetenek | kusurat: kusurlar, hata ve günahlar |
kâtibîn-i kiram: insanın yaptığı bütün amelleri yazan melekler | lisan: dil |
mazhar bulunma: ayna olma, nail olma | mevcudat: varlıklar |
mezkûr: anılan, sözü geçen | muhal: imkânsız |
muhasebe: hesaba çekilme, sorgulanma | mücazat: ceza verme |
mümteni: imkânsız | mütemadiyen: sürekli olarak |
nazar-ı dikkat: dikkatli bakış | niyaz: dua, yalvarıp yakarma |
rabıta: bağ | saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk |
tâife: grup, topluluk | vecih: yön, şekil |
zabit: subay | zayi etmek: kaybetmek |
ziyade: çok, fazla | ziyafetgâh: ziyafet yeri |
zâlimâne: zâlimce | zîhayat: canlı, hayat sahibi |
şekavet-i daime: daimi bir sıkıntı, mutsuzluk |
|