Birinci Kısım - Sayfa 54
İşte biz Hâlıkımızdan haşre dair sorduğumuz suale Hak, Hafîz, Hakîm, Cemîl,Rahîmisimleri cevap verip derler: “Biz hak ve hakikat olduğumuz gibi ve hem bizeşehadet eden mevcudâtın tahakkuku misillü, haşir haktır ve muhakkaktır.”Hem madem... (Daha yazacaktım, fakat güneş gibi malûm olmasından kısa kestim.)
İşte geçmiş misâllerde ve madem’lerdeki maddelere kıyasen, Cenâb-ı Hakkın yüz, belki bin esmâsının kâinata bakan isimlerinin herbirisi, nasıl ki mevcudattaki âyine vecilveleriyle Müsemmâsını bedahetle ispat eder; aynen öyle de, haşri ve dâr-ı âhireti de gösterirler ve kat’iyetle ispat ederler.
Hem nasıl Hâlıkımızdan sorduğumuz sualimize, o Rabbimiz bütün fermanlarıyla venazil ettiği bütün kitaplarıyla ve müsemmâ olduğu ekser isimleriyle bize kudsî ve kat’îcevap veriyor; aynen öyle de, melâikeleriyle ve onların diliyle daha başka bir tarzda dedirir:
“Sizin zaman-ı Âdem’den beri hem ruhanîlerle, hem bizimle görüşmenizin yüzertevatür kuvvetinde hâdiseleri var. Ve bizim ve ruhanilerin vücutlarına veubudiyetlerine delâlet eden hadsiz emâre ve deliller var. Ve biz âhiret salonlarında ve bazı dairelerinde gezdiğimizi, birbirimize mutabık olarak sizin kumandanlarınızla görüştüğümüz zaman söylemişiz ve daima da söylüyoruz. Elbette bu gezdiğimiz bâkive mükemmel salonlar ve bu salonların arkalarında tefriş ve tezyin edilmiş olan saraylar ve menzilller, hiç şüphemiz yoktur ki, gayet ehemmiyetli misafirleri o yerlerde iskân etmek üzere bekliyorlar. Size kat’î beyan ediyoruz” diye sualimize cevap veriyorlar.
Hem madem Hâlıkımız, bize en büyük muallim ve en mükemmel üstad ve şaşırmaz ve şaşırtmaz en doğru rehber olarak Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun | Cemîl: bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah |
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah | Hafîz: esirgeyen, koruyan, yarattıklarını koruyup gözeten Allah |
Hak: doğru, gerçek; herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah | Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah |
Hâlık: her şeyi yaratan Allah | Muhammed-i Arabî: Arapların içinden çıkan Peygamberimiz Muhammed (a.s.m.) |
Müsemmâ: ismin sahibi, isimlenen | Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah |
Rahîm: merhametli; rahmetinin çok özel tecellîleri olan ve sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah | bedahet: apaçıklık |
beyan etmek: açıklamak | bâki: kalıcı, devamlı |
cilve: görüntü, yansıma | delâlet etmek: delil olmak, işaret etmek |
dâr-ı âhiret: öteki dünya, âhiret yurdu | emare: belirti, işaret |
esmâ: Allah’ın isimleri | ferman: buyruk, emir |
gayet: son derece | hadsiz: sayısız, sınırsız |
hakikat: doğru, gerçek | haşr: yeniden diriliş; insanların öldükten sonra âhirette diriltilip Allah‘ın huzurunda toplanması |
hâdise: olay | iskân etmek: yerleştirmek |
kat’iyet: kesinlik | kat’î: kesin bir şekilde |
kudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal | kâinat: evren, yaratılan herşey |
malûm: bilinen | melâike: melekler |
menzil: durak, yer | mevcudat: varlıklar |
misillü: gibi | muallim: öğretmen |
mutabık olmak: uygun olmak | nazil etmek: indirmek |
ruhanî: ruh âlemine ait | tahakkuk: gerçekleşme |
tefriş: döşeme | tevatür: çeşitli kanallardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber |
tezyin: süsleme | ubûdiyet: kulluk |
vücut: beden, varlık | zaman-ı Âdem: Âdem peygamberin zamanı |
şehadet etmek: şahitlik, tanıklık etmek |
|