Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Lem'alar
Birinci Lem'a
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 478180" data-attributes="member: 1040028"><p><em><span style="font-size: 12px">Hazret-i Yunus İbn-i Metta Alâ Nebiyyina ve Aleyhissalâtü Vesselâm'ın münacatı, en azîm bir münacattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır. Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'ın kıssa-i meşhuresinin hülâsası: Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümid kesik bir vaziyette</span></em></p><p><span style="font-size: 18px"><span style="color: #B22222">ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ</span></span><u>("Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum." Enbiyâ Sûresi, 21:87.)</u></p><p><em><span style="font-size: 12px">münacatı, ona sür'aten vasıta-i necat olmuştur.</span></em></p><p><span style="color: #008000">Hazret-i Yunus: Kur'ân-ı Kerim'de adı geçen Hz. Yunus (a.s.), İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Musul yakınlarında bulunan Ninova halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Yunus ibni Metta adıyla meşhur olan Yunus (a.s.), kendisini balık yuttuğundan dolayı Kur'ân-ı Kerim'de Zennun ve Sahib-i Hut ünvanlarıyla zikredilir. Otuz yaşlarında peygamber olarak görevlendirilen Hz. Yunus (a.s.), halkını otuz üç sene hakka davet etmiş, ancak kendisine sadece iki kişi iman etmiştir. O da şehri terk edince, halkı gelecek bir azaptan korkup kendisine iman etmişlerdir. Hz. Yunus da tekrar geri dönerek irşada devam etmiştir.</span></p><p><span style="color: #008000">Münacat: Dua, Allah'a(cc) yalvarma.</span></p><p><span style="color: #008000">Azîm: Büyük, yüce.</span></p><p><span style="color: #008000">Mühim: Önemli.</span></p><p><span style="color: #008000">Vesile-i icabe-i dua: Duanın kabul edilme ve karşılığının verilme sebebi.</span></p><p><span style="color: #008000">Kıssa-i meşhure: Meşhur hikaye.</span></p><p><span style="color: #008000">Hülâsası: Özeti.</span></p><p><span style="color: #008000">Dağdağalı: Gürültülü.</span></p><p><span style="color: #008000">Münacatı: Duası. Allah'a(cc) yalvarması.</span></p><p><span style="color: #008000">Sür'aten: Hızlı olarak, çabuk olarak.</span></p><p><span style="color: #008000">Vasıta-i necat: Kurtuluş vasıtası(sebebi).</span></p><p></p><p><em><span style="font-size: 12px">Şu münacatın sırr-ı azîmi şudur ki: O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti. Çünki o halde ona necat verecek öyle bir zât lâzım ki; hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semaya geçebilsin. Çünki onun aleyhinde "gece, deniz ve hut" ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine müsahhar eden bir zât onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsa idiler, yine beş para faideleri olmazdı. Demek esbabın tesiri yok. Müsebbib-ül Esbab'dan başka bir melce' olamadığını aynelyakîn gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için şu münacat birdenbire geceyi, denizi ve hutu müsahhar etmiştir. O nur-u tevhid ile hutun karnını bir taht-el bahr gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağ-vari emvac dehşeti içinde; denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahra, bir meydan-ı cevelan ve tenezzühgâhı olarak o nur ile sema yüzünü bulutlardan süpürüp, Kamer'i bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdid ve tazyik eden o mahlukat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lütf-u Rabbanîyi müşahede etti.</span></em></p><p><span style="color: #008000">Sırr-ı azîm: Büyük sır, büyük gizli gerçek, büyük derin ve ince mana.</span></p><p><span style="color: #008000">Esbab: Sebepler.</span></p><p><span style="color: #008000">Bilkülliye: Bütünüyle, büsbütün, tamamıyla.</span></p><p><span style="color: #008000">Sukut: Düşme, alçalma, inme.</span></p><p><span style="color: #008000">Necat: Kurtuluş.</span></p><p><span style="color: #008000">Cevv-i sema: Gökyüzü, hava alemi, uzay boşluğu.</span></p><p><span style="color: #008000">Hut: Balık.</span></p><p><span style="color: #008000">İttifak: Bir konuda, ortak bir gâyede anlaşma, fikir birliği etme.</span></p><p><span style="color: #008000">Müsahhar: Emir altına alınmış, emir dinler.</span></p><p><span style="color: #008000">Sahil-i selâmet: Selamet sahili, korku ve endişenin olmadığı, güvenilir, emin kıyı. *Kurtuluş, yeri.</span></p><p><span style="color: #008000">Faide: Fayda.</span></p><p><span style="color: #008000">Müsebbib-ül Esbab: Bütün sebeplere sâhip olan, hakikî müsebbib olan Cenab-ı Hakk, bütün sebebleri meydana getiren Allah(cc).</span></p><p><span style="color: #008000">Melce': Sığınılacak yer.</span></p><p><span style="color: #008000">Aynelyakîn: Gözle görür derecede inanma; bir şeyi görerek ve seyrederek bilme.</span></p><p><span style="color: #008000">Sırr-ı ehadiyet: Ehadiyet sırrı; Allah'ın(cc) her bir varlıkta görülen birlik tecellisinin sırrı.</span></p><p><span style="color: #008000">Nur-u tevhid: Tevhid nûru. Allah`ın(cc) birliğini güneş gibi gösteren.</span></p><p><span style="color: #008000">İnkişaf: Açılma, ortaya çıkma, görülme, açığa çıkma, meydana çıkma. </span></p><p><span style="color: #008000">Taht-el bahr: Deniz altı gemisi.</span></p><p><span style="color: #008000">Emvaç: Dalgalar.</span></p><p><span style="color: #008000">Meydan-ı cevelan: Bir olayın cereyan ettiği yer. Hareket alanı. *Geniş arsa, açıklık saha.</span></p><p><span style="color: #008000">Tenezzühgâh: Gezinti yeri.</span></p><p><span style="color: #008000">Kamer: Ay.</span></p><p><span style="color: #008000">Tazyik: Daraltma, sıkıştırma. Zorlama, baskı. Sıkıntı verme.</span></p><p><span style="color: #008000">Mahlukat: Yaratılmış varlıklar.</span></p><p><span style="color: #008000">Cihet: Yön, taraf.</span></p><p><span style="color: #008000">Şecere-i yaktîn: Yaktîn ağacı.</span></p><p><span style="color: #008000">Lütf-u Rabbanî: Herşeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah'ın(cc) lütfu(iyilik ve yardımı).</span></p><p><span style="color: #008000"></span></p><p><span style="font-size: 12px"><em>İşte Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'ın birinci vaziyetinden yüz derece daha müdhiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz, istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim heva-yı nefsimiz, hutumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hutundan bin derece daha muzırdır. Çünki onun hutu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hutumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.</em></span></p><p><span style="color: #008000">İstikbal: Gelecek, gelecek zaman.</span></p><p><span style="color: #008000">Nazar-ı gaflet: Gafletli bakış, Allah(cc) ve ahiret gününden yoksun bakış.</span></p><p><span style="color: #008000">Gaflet: Düşüncesizlik ve ihmal sebebiyle, içinde bulunduğu gerçeklerden habersiz olma.</span></p><p><span style="color: #008000">Sergerdan: Başı dönmüş, şaşkın.</span></p><p><span style="color: #008000">Küre-i zemin: Yer küre, dünya.</span></p><p><span style="color: #008000">Mevc: Dalga.</span></p><p><span style="color: #008000">Heva-yı nefs: Nefsin boş, zararlı ve günahlı istekleri.</span></p><p><span style="color: #008000">Hut: Balık.</span></p><p><span style="color: #008000">Hayat-ı ebediye: Ölümsüz ve sonsuz hayat.</span></p><p><span style="color: #008000">Muzır: Zararlı, zarar veren.</span></p><p><span style="color: #008000"></span></p><p><em><span style="font-size: 12px">Madem hakikî vaziyetimiz budur; biz de Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'a iktidaen, umum esbabdan yüzümüzü çevirip doğrudan doğruya Müsebbib-ül Esbab olan Rabbimize iltica edip</span></em></p><p><span style="font-size: 18px"><span style="color: #B22222">ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ </span></span><span style="font-size: 12px"><em>demeliyiz ve aynelyakîn anlamalıyız ki: gaflet ve dalaletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve heva-yı nefsin zararlarını def'edecek yalnız o zât olabilir ki; istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir.</em></span></p><p><span style="color: #008000">İktidaen: Uyarak.</span></p><p><span style="color: #008000">Umum: Bütün.</span></p><p><span style="color: #008000">Esbab: Sebepler.</span></p><p><span style="color: #008000">Müsebbib-ül Esbab: Sebeplere sebep olan, sebeplerin yaratıcısı olan Allah(cc).</span></p><p><span style="color: #008000">İltica: Sığınma.</span></p><p><span style="color: #008000">Aynelyakîn: Göz ile görür gibi kesin ve şüphesiz. </span></p><p><span style="color: #008000">Dalalet: Sapıtma, doğru yoldan ayrılma, iman ve islâm yolundan sapmak.</span></p><p><span style="color: #008000">İstikbal: Gelecek.</span></p><p><span style="color: #008000">Taht-ı emrinde: Emri altında.</span></p><p><span style="color: #008000">Taht-ı hükmünde: Hükmü altında, emir ve idaresi altında.</span></p><p><span style="color: #008000">Nefs: Hayat, ruh, can. *İnsandaki bedenî canlılık; yeme, içme, şehvet gibi biyolojik ihtiyaçlara duyulan tabiî istek. *şehvet, gazap, fazilet gibi şeylerin kaynağı. *Kötü vasıfları, nitelikleri kendisinde toplayan, kötülüğe sevkeden, şehevî istekleri kamçılayıp hayırlı işlerden alıkoyan güç. *Kulun kötü ve günah olan hal ve huyları, süflî arzuları. *Kendi, şahıs. Bir şeyin ta kendisi. </span></p><p><span style="color: #008000">Taht-ı idaresindedir: İdaresi(yönetimi) altındadır.</span></p><p></p><p><em><span style="font-size: 12px">Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz'dan başka hangi sebeb var ki, en ince ve en gizli hatırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak? Hâşâ, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette onun izni ve iradesi olmadan imdad edemez ve halaskâr olamaz.</span></em></p><p><span style="color: #008000">Hâlık-ı Semavat ve Arz: Göklerin ve yeryüzünün(dünyanın) yaratıcısı.</span></p><p><span style="color: #008000">Hatırat-ı kalb: Kalbe doğan manalar.</span></p><p><span style="color: #008000">Emvac: Dalgalar.</span></p><p><span style="color: #008000">Hâşâ: Asla, öyle değil, kesinlikle.</span></p><p><span style="color: #008000">Zât-ı Vâcib-ül Vücud: Varlığı başkasının varlığına bağlı değil, kendinden olup ezeli ve ebedi olan Allah (cc).</span></p><p><span style="color: #008000">İmdad: Yardım.</span></p><p><span style="color: #008000">Halaskâr: Kurtarıcı.</span></p><p></p><p><em><span style="font-size: 12px">Madem hakikat-ı hal böyledir. Nasılki Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'a o münacatın neticesinde hutu ona bir merkûb, bir taht-el bahr ve denizi bir güzel sahra ve gece mehtablı bir latif suret aldı.</span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px">Biz dahi o münacatın sırrıyla</span></em><span style="font-size: 18px"><span style="color: #B22222">ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ</span></span><em><span style="font-size: 12px">demeliyiz.</span></em></p><p><span style="color: #B22222"><span style="font-size: 18px">ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ</span></span> <u>Senden başka ilâh yoktur.)</u> <em><span style="font-size: 12px">cümlesiyle istikbalimize, </span></em><span style="color: #B22222"><span style="font-size: 18px">ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ </span></span><u>Sen her noksandan münezzehsin.)</u> <em><span style="font-size: 12px">kelimesiyle dünyamıza,</span></em> <span style="font-size: 18px"><span style="color: #B22222">ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ</span></span> <u>Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.)</u> <em><span style="font-size: 12px">fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz. Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur'anın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılab etsin. Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvacı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur'an-ı Hakîm'in tezgâhında yapılan bir sefine-i maneviye hükmüne geçen hakikat-ı İslâmiyet içine girip selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur'anla, o terbiye-i Furkaniye ile; nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.</span></em></p><p><span style="color: #008000">Hakikat-ı hal: Durumun gerçek yüzü, gerçek durum.</span></p><p><span style="color: #008000">Merkûb: Binilen, binek.</span></p><p><span style="color: #008000">Taht-el bahr: Denizaltı, denizaltı gemisi.</span></p><p><span style="color: #008000">Sahra: Kır, ova, çöl.</span></p><p><span style="color: #008000">Mehtab: Ay ışığı.</span></p><p><span style="color: #008000">Nazar-ı merhamet: Merhametli bakış.</span></p><p><span style="color: #008000">Celb: Kendi tarafına almak, çekmek.</span></p><p><span style="color: #008000">Nur-u iman: İman nuru, iman ışığı.</span></p><p><span style="color: #008000">Tenevvür: Nurlanma, aydınlanma, ışıklanma, parlama.</span></p><p><span style="color: #008000">Ünsiyet: Alışkanlık, dostluk, alışılmışlık, tanışıklık, yakınlık.</span></p><p><span style="color: #008000">Tenezzüh: Gezinti.</span></p><p><span style="color: #008000">İnkılab: Bir halden diğer hale geçme, hal değiştirme, değişim, dönüşüm.</span></p><p><span style="color: #008000">Mütemadiyen: Devamlı olarak, sürekli olarak.</span></p><p><span style="color: #008000">Mevt: Ölüm.</span></p><p><span style="color: #008000">Karn: Asır, yüzyıl.</span></p><p><span style="color: #008000">Emvac: Dalgalar.</span></p><p><span style="color: #008000">Hadsiz: Sınırsız, sayısız.</span></p><p><span style="color: #008000">Sefine-i maneviye: Manevî gemi.</span></p><p><span style="color: #008000">Hakikat-ı İslâmiyet: İslâm dininin temel gerçeği.</span></p><p><span style="color: #008000">Nazar-ı ibret: İbretli bakış.</span></p><p><span style="color: #008000">Tefekkür: Düşünmek, düşünceyi hareketlendirmek, düşünceyi çalıştırmak.</span></p><p><span style="color: #008000">Sırr-ı Kur'an: Kur'anın sırrı.</span></p><p><span style="color: #008000">Terbiye-i Furkaniye: Kur'ân'ın terbiyesi, Kur'ân'ın bütün bedenimizi ve ruhumuzu terbiye etmesi.</span></p><p><span style="color: #008000">Hayat-ı ebediye: Ölümsüz ve sonsuz hayat.</span></p><p><span style="color: #008000"></span></p><p><em><span style="font-size: 12px">Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibariyle sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizazatından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrasından müteellim oluyor. Ve nasılki hurdebînî bir mikrobdan korkar; ecram-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasılki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasılki küçük bahçesini sever, öyle de hadsiz ebedî Cennet'i dahi müştakane sever. Elbette böyle bir insanın Mabudu, Rabbi, melcei, halaskârı, maksudu öyle bir zât olabilir ki, umum kâinat onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyarat dahi taht-ı emrindedir. Elbette öyle bir insan daima Yunusvari (A.S.)</span></em></p><p><span style="font-size: 18px"><span style="color: #B22222">ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ</span></span> <u>("Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum." Enbiyâ Sûresi, 21:87.)</u></p><p><em><span style="font-size: 12px">demeye muhtaçtır.</span></em></p><p><span style="color: #008000">Elhasıl: Kısacası, özetle.</span></p><p><span style="color: #008000">Câmiiyet: Toplayıcılık, çok sayıda özellikleri kendinde bulundurma. </span></p><p><span style="color: #008000">Müteellim: Acı çeken, acı duyan.</span></p><p><span style="color: #008000">Arz: Yeryüzü, dünya.</span></p><p><span style="color: #008000">İhtizazat: Titremeler, sallanmalar.</span></p><p><span style="color: #008000">Hengâm: Zaman, vakit, an.</span></p><p><span style="color: #008000">Zelzele-i kübra: Çok büyük sarsıntı.</span></p><p><span style="color: #008000">Hurdebînî: Gözle görülmeyip mikroskopla görülebilen. Mikroskobik.</span></p><p><span style="color: #008000">Ecram-ı ulviye: Gök cisimleri, yüksek yıldızlar.</span></p><p><span style="color: #008000">Zuhur: Meydana çıkma, ortaya çıkma, görünme.</span></p><p><span style="color: #008000">Hane: Ev.</span></p><p><span style="color: #008000">Müştakane: Çok istekli şekilde.</span></p><p><span style="color: #008000">Mabud: İbadet edilen.</span></p><p><span style="color: #008000">Melcei: Sığınılacak yeri, sığınağı.</span></p><p><span style="color: #008000">Halaskâr: Kurtarıcı.</span></p><p><span style="color: #008000">Kabza-i tasarruf: Tasarruf(idare) eli.</span></p><p><span style="color: #008000">Zerrat: Zerreler.</span></p><p><span style="color: #008000">Seyyarat: Gezegenler, gezici yıldızlar.</span></p><p><span style="color: #008000">Taht-ı emrinde: Emri altında.</span></p><p><span style="color: #008000"></span></p><p><strong><em><span style="font-size: 15px">Lemalar</span></em></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 478180, member: 1040028"] [I][SIZE=3]Hazret-i Yunus İbn-i Metta Alâ Nebiyyina ve Aleyhissalâtü Vesselâm'ın münacatı, en azîm bir münacattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır. Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'ın kıssa-i meşhuresinin hülâsası: Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümid kesik bir vaziyette[/SIZE][/I] [SIZE=5][COLOR="#B22222"]ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ[/COLOR][/SIZE][U]("Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum." Enbiyâ Sûresi, 21:87.)[/U] [I][SIZE=3]münacatı, ona sür'aten vasıta-i necat olmuştur.[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Hazret-i Yunus: Kur'ân-ı Kerim'de adı geçen Hz. Yunus (a.s.), İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Musul yakınlarında bulunan Ninova halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Yunus ibni Metta adıyla meşhur olan Yunus (a.s.), kendisini balık yuttuğundan dolayı Kur'ân-ı Kerim'de Zennun ve Sahib-i Hut ünvanlarıyla zikredilir. Otuz yaşlarında peygamber olarak görevlendirilen Hz. Yunus (a.s.), halkını otuz üç sene hakka davet etmiş, ancak kendisine sadece iki kişi iman etmiştir. O da şehri terk edince, halkı gelecek bir azaptan korkup kendisine iman etmişlerdir. Hz. Yunus da tekrar geri dönerek irşada devam etmiştir. Münacat: Dua, Allah'a(cc) yalvarma. Azîm: Büyük, yüce. Mühim: Önemli. Vesile-i icabe-i dua: Duanın kabul edilme ve karşılığının verilme sebebi. Kıssa-i meşhure: Meşhur hikaye. Hülâsası: Özeti. Dağdağalı: Gürültülü. Münacatı: Duası. Allah'a(cc) yalvarması. Sür'aten: Hızlı olarak, çabuk olarak. Vasıta-i necat: Kurtuluş vasıtası(sebebi).[/COLOR] [I][SIZE=3]Şu münacatın sırr-ı azîmi şudur ki: O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti. Çünki o halde ona necat verecek öyle bir zât lâzım ki; hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semaya geçebilsin. Çünki onun aleyhinde "gece, deniz ve hut" ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine müsahhar eden bir zât onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsa idiler, yine beş para faideleri olmazdı. Demek esbabın tesiri yok. Müsebbib-ül Esbab'dan başka bir melce' olamadığını aynelyakîn gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için şu münacat birdenbire geceyi, denizi ve hutu müsahhar etmiştir. O nur-u tevhid ile hutun karnını bir taht-el bahr gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağ-vari emvac dehşeti içinde; denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahra, bir meydan-ı cevelan ve tenezzühgâhı olarak o nur ile sema yüzünü bulutlardan süpürüp, Kamer'i bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdid ve tazyik eden o mahlukat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lütf-u Rabbanîyi müşahede etti.[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Sırr-ı azîm: Büyük sır, büyük gizli gerçek, büyük derin ve ince mana. Esbab: Sebepler. Bilkülliye: Bütünüyle, büsbütün, tamamıyla. Sukut: Düşme, alçalma, inme. Necat: Kurtuluş. Cevv-i sema: Gökyüzü, hava alemi, uzay boşluğu. Hut: Balık. İttifak: Bir konuda, ortak bir gâyede anlaşma, fikir birliği etme. Müsahhar: Emir altına alınmış, emir dinler. Sahil-i selâmet: Selamet sahili, korku ve endişenin olmadığı, güvenilir, emin kıyı. *Kurtuluş, yeri. Faide: Fayda. Müsebbib-ül Esbab: Bütün sebeplere sâhip olan, hakikî müsebbib olan Cenab-ı Hakk, bütün sebebleri meydana getiren Allah(cc). Melce': Sığınılacak yer. Aynelyakîn: Gözle görür derecede inanma; bir şeyi görerek ve seyrederek bilme. Sırr-ı ehadiyet: Ehadiyet sırrı; Allah'ın(cc) her bir varlıkta görülen birlik tecellisinin sırrı. Nur-u tevhid: Tevhid nûru. Allah`ın(cc) birliğini güneş gibi gösteren. İnkişaf: Açılma, ortaya çıkma, görülme, açığa çıkma, meydana çıkma. Taht-el bahr: Deniz altı gemisi. Emvaç: Dalgalar. Meydan-ı cevelan: Bir olayın cereyan ettiği yer. Hareket alanı. *Geniş arsa, açıklık saha. Tenezzühgâh: Gezinti yeri. Kamer: Ay. Tazyik: Daraltma, sıkıştırma. Zorlama, baskı. Sıkıntı verme. Mahlukat: Yaratılmış varlıklar. Cihet: Yön, taraf. Şecere-i yaktîn: Yaktîn ağacı. Lütf-u Rabbanî: Herşeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah'ın(cc) lütfu(iyilik ve yardımı). [/COLOR] [SIZE=3][I]İşte Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'ın birinci vaziyetinden yüz derece daha müdhiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz, istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim heva-yı nefsimiz, hutumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hutundan bin derece daha muzırdır. Çünki onun hutu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hutumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.[/I][/SIZE] [COLOR="#008000"]İstikbal: Gelecek, gelecek zaman. Nazar-ı gaflet: Gafletli bakış, Allah(cc) ve ahiret gününden yoksun bakış. Gaflet: Düşüncesizlik ve ihmal sebebiyle, içinde bulunduğu gerçeklerden habersiz olma. Sergerdan: Başı dönmüş, şaşkın. Küre-i zemin: Yer küre, dünya. Mevc: Dalga. Heva-yı nefs: Nefsin boş, zararlı ve günahlı istekleri. Hut: Balık. Hayat-ı ebediye: Ölümsüz ve sonsuz hayat. Muzır: Zararlı, zarar veren. [/COLOR] [I][SIZE=3]Madem hakikî vaziyetimiz budur; biz de Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'a iktidaen, umum esbabdan yüzümüzü çevirip doğrudan doğruya Müsebbib-ül Esbab olan Rabbimize iltica edip[/SIZE][/I] [SIZE=5][COLOR="#B22222"]ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ [/COLOR][/SIZE][SIZE=3][I]demeliyiz ve aynelyakîn anlamalıyız ki: gaflet ve dalaletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve heva-yı nefsin zararlarını def'edecek yalnız o zât olabilir ki; istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir.[/I][/SIZE] [COLOR="#008000"]İktidaen: Uyarak. Umum: Bütün. Esbab: Sebepler. Müsebbib-ül Esbab: Sebeplere sebep olan, sebeplerin yaratıcısı olan Allah(cc). İltica: Sığınma. Aynelyakîn: Göz ile görür gibi kesin ve şüphesiz. Dalalet: Sapıtma, doğru yoldan ayrılma, iman ve islâm yolundan sapmak. İstikbal: Gelecek. Taht-ı emrinde: Emri altında. Taht-ı hükmünde: Hükmü altında, emir ve idaresi altında. Nefs: Hayat, ruh, can. *İnsandaki bedenî canlılık; yeme, içme, şehvet gibi biyolojik ihtiyaçlara duyulan tabiî istek. *şehvet, gazap, fazilet gibi şeylerin kaynağı. *Kötü vasıfları, nitelikleri kendisinde toplayan, kötülüğe sevkeden, şehevî istekleri kamçılayıp hayırlı işlerden alıkoyan güç. *Kulun kötü ve günah olan hal ve huyları, süflî arzuları. *Kendi, şahıs. Bir şeyin ta kendisi. Taht-ı idaresindedir: İdaresi(yönetimi) altındadır.[/COLOR] [I][SIZE=3]Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz'dan başka hangi sebeb var ki, en ince ve en gizli hatırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak? Hâşâ, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette onun izni ve iradesi olmadan imdad edemez ve halaskâr olamaz.[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Hâlık-ı Semavat ve Arz: Göklerin ve yeryüzünün(dünyanın) yaratıcısı. Hatırat-ı kalb: Kalbe doğan manalar. Emvac: Dalgalar. Hâşâ: Asla, öyle değil, kesinlikle. Zât-ı Vâcib-ül Vücud: Varlığı başkasının varlığına bağlı değil, kendinden olup ezeli ve ebedi olan Allah (cc). İmdad: Yardım. Halaskâr: Kurtarıcı.[/COLOR] [I][SIZE=3]Madem hakikat-ı hal böyledir. Nasılki Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'a o münacatın neticesinde hutu ona bir merkûb, bir taht-el bahr ve denizi bir güzel sahra ve gece mehtablı bir latif suret aldı. Biz dahi o münacatın sırrıyla[/SIZE][/I][SIZE=5][COLOR="#B22222"]ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ[/COLOR][/SIZE][I][SIZE=3]demeliyiz.[/SIZE][/I] [COLOR="#B22222"][SIZE=5]ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ[/SIZE][/COLOR] [U]Senden başka ilâh yoktur.)[/U] [I][SIZE=3]cümlesiyle istikbalimize, [/SIZE][/I][COLOR="#B22222"][SIZE=5]ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ [/SIZE][/COLOR][U]Sen her noksandan münezzehsin.)[/U] [I][SIZE=3]kelimesiyle dünyamıza,[/SIZE][/I] [SIZE=5][COLOR="#B22222"]ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ[/COLOR][/SIZE] [U]Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.)[/U] [I][SIZE=3]fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz. Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur'anın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılab etsin. Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvacı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur'an-ı Hakîm'in tezgâhında yapılan bir sefine-i maneviye hükmüne geçen hakikat-ı İslâmiyet içine girip selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur'anla, o terbiye-i Furkaniye ile; nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Hakikat-ı hal: Durumun gerçek yüzü, gerçek durum. Merkûb: Binilen, binek. Taht-el bahr: Denizaltı, denizaltı gemisi. Sahra: Kır, ova, çöl. Mehtab: Ay ışığı. Nazar-ı merhamet: Merhametli bakış. Celb: Kendi tarafına almak, çekmek. Nur-u iman: İman nuru, iman ışığı. Tenevvür: Nurlanma, aydınlanma, ışıklanma, parlama. Ünsiyet: Alışkanlık, dostluk, alışılmışlık, tanışıklık, yakınlık. Tenezzüh: Gezinti. İnkılab: Bir halden diğer hale geçme, hal değiştirme, değişim, dönüşüm. Mütemadiyen: Devamlı olarak, sürekli olarak. Mevt: Ölüm. Karn: Asır, yüzyıl. Emvac: Dalgalar. Hadsiz: Sınırsız, sayısız. Sefine-i maneviye: Manevî gemi. Hakikat-ı İslâmiyet: İslâm dininin temel gerçeği. Nazar-ı ibret: İbretli bakış. Tefekkür: Düşünmek, düşünceyi hareketlendirmek, düşünceyi çalıştırmak. Sırr-ı Kur'an: Kur'anın sırrı. Terbiye-i Furkaniye: Kur'ân'ın terbiyesi, Kur'ân'ın bütün bedenimizi ve ruhumuzu terbiye etmesi. Hayat-ı ebediye: Ölümsüz ve sonsuz hayat. [/COLOR] [I][SIZE=3]Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibariyle sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizazatından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrasından müteellim oluyor. Ve nasılki hurdebînî bir mikrobdan korkar; ecram-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasılki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasılki küçük bahçesini sever, öyle de hadsiz ebedî Cennet'i dahi müştakane sever. Elbette böyle bir insanın Mabudu, Rabbi, melcei, halaskârı, maksudu öyle bir zât olabilir ki, umum kâinat onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyarat dahi taht-ı emrindedir. Elbette öyle bir insan daima Yunusvari (A.S.)[/SIZE][/I] [SIZE=5][COLOR="#B22222"]ﻻ َٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻻ َّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ[/COLOR][/SIZE] [U]("Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum." Enbiyâ Sûresi, 21:87.)[/U] [I][SIZE=3]demeye muhtaçtır.[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Elhasıl: Kısacası, özetle. Câmiiyet: Toplayıcılık, çok sayıda özellikleri kendinde bulundurma. Müteellim: Acı çeken, acı duyan. Arz: Yeryüzü, dünya. İhtizazat: Titremeler, sallanmalar. Hengâm: Zaman, vakit, an. Zelzele-i kübra: Çok büyük sarsıntı. Hurdebînî: Gözle görülmeyip mikroskopla görülebilen. Mikroskobik. Ecram-ı ulviye: Gök cisimleri, yüksek yıldızlar. Zuhur: Meydana çıkma, ortaya çıkma, görünme. Hane: Ev. Müştakane: Çok istekli şekilde. Mabud: İbadet edilen. Melcei: Sığınılacak yeri, sığınağı. Halaskâr: Kurtarıcı. Kabza-i tasarruf: Tasarruf(idare) eli. Zerrat: Zerreler. Seyyarat: Gezegenler, gezici yıldızlar. Taht-ı emrinde: Emri altında. [/COLOR] [B][I][SIZE=4]Lemalar[/SIZE][/I][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Lem'alar
Birinci Lem'a
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst