Huseyni
Müdavim
Bütün Sıkıntıların Çaresi İhlas Risalesi
İstemeyerek de olsa, çok basit de olsa kardeşler arasında vuku bulan soğuklukların, sitemlerin sebebini, zaman zaman bilhassa bazı yeni dostlar bize soruyorlar.
“Muhabbet fedâisi olması gereken, aynı gaye için ulvî bir dâvâya baş koyan insanlar arasında medar-ı niza olacak problemler, dargınlıklara kapı aralayacak meseleler yaşanır mı hiç?” gibi suallere bazan muhatap oluyoruz.
Aslında bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan hâdimler arasında öyle ciddiye alınacak bir problem ve bu gibi durumların olması için herhangi bir sebep yoktur. Olsa olsa Bediüzzaman’ın ifadesiyle “çakıl taşları” mesâbesindeki, incir kabuğunu doldurmayacak sebeplerdir. Nur hâdimleri de olsalar, neticede insan oldukları için bazen nefis ve hevâ hükmediyor. İstenmeyen bu gibi durumları tamamen önlemek belki mümkün olmasa da asgariye indirmenin elbette yolları ve çareleri vardır.
Yalnız unutmamamız gereken bir durum var: Basit de olsa “çakıl taşları” hükmündeki bu küçük soğuklukların, sitemlerin, madem ki kudsî dâvâmıza zarar verme ihtimali var; o halde bu gibi durumlara kapı aralayacak sebeplere meydan vermemeli, şu veya bu şekilde böyle bir durum söz konusu olmuş ise derhal tedbirler, çareler devreye sokulmalı. Çünkü söz konusu olan ulvî bir dâvâ ise, basit ve küçük gibi görünen o sitem ve nazlanmalar küçük değil, büyüktür.
Bu meyanda Bediüzzaman’ın “göze bir sinek kanadı düşse, bir dağı setreder” tesbitini hatırdan çıkarmamak lâzım. İnsan, garaz damarıyla büyük zulümlere sebebiyet verebilir. Bu noktada Üstadın, bizce çok basit ve önemsiz gibi görünen kardeşler arasındaki bazı sitem ve nazlanmalar karşısında, “tesanüde ve dolayısıyla Kur’ân hizmetine zarar gelir endişesi”yle telâşlandığını, hatta feverân ederek sitem ve nazlanmalara derhal son vermeleri hususunda talebelerini ikaz ettiğini görüyoruz.
Böyle bir girizgâhtan sonra gelelim sadede: Sürtüşmelerin, sitemlerin, dargınlıkların çaresi ve reçetesi “İhlâs Risâlesidir.” Oradaki düstur ve prensipleri hayatımıza geçirmektir. Şimdi hemen kendi kendimize soralım:
Üstad’ın “lâakal (en az) her onbeş günde bir defa okunmalıdır” diye tavsiyede bulunduğu “İhlâs Risâlesini” kaç günde bir defa okuyoruz? İtiraf etmeliyiz ki, Üstad’ın dediği şekilde okumuyoruz. Okumayınca orada zikredilen altın değerindeki düstur ve esasları yaşamakta lüzumlu dikkat ve titizliği gösteremiyoruz.
Meselâ, İhlâs Risâlesinin birinci düsturunda zikredilen “Amelinizde rıza-i İlâhî olmalı” prensibi çerçevesinde sadece Hakk’ın rızasını hedef ittihaz eden ve bütün hizmetlerini bu istikamette yapmanın derdinde olan bir hadimin kalbinde kardeşine yönelik bir kin veya adavet barınır mı?
İhlâs Risâlesi’nin ikinci düsturunda; hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerimizi tenkit etmemek ve onların gıpta damarını tahrik edecek şekilde fazilet satıcılığı mânâsına gelecek söz ve davranışlarda bulunmamak ısrarla tavsiye ediliyor. Bu önemli tavsiyeye riâyet eden bir şakirdin, dâvâ arkadaşı konumundaki insanla bir sıkıntısı veya problemi olur mu?
İhlâs Risâlesi’nin üçüncü düsturunda; bütün kuvvetimizin ihlâsta ve hakta olduğu söyleniyor. Ayrıca kardeşlerimizin nefislerini şerefte, makamda, teveccüh-ü nâsta, hatta maddî menfaatlerde dahi nefislerimize tercih etmemiz tavsiye ediliyor. Böyle bir tavsiyeyi yaşamanın gayretinde bulunan bir şakirdin, şu veya bu şekilde problem olması mümkün mü?
Dördüncü düstura göre de; kardeşlerimizin meziyetlerini, şereflerini kendi şahsımızda tasavvur edip, onların bu yönleriyle şükür içerisinde iftihar edeceğiz. Şimdi bu altın değerindeki düstur ve esasları göz önünde bulunduran, hayatına geçiren, kudsî bir dâvâya baş koymuş cemaat fertleri arasında herhangi bir dargınlığa, küskünlüğe sebep olacak söz ve davranışlar olur mu?
Hüseyin GÜLTEKİN
15.02.2009
Yeniasya
“Muhabbet fedâisi olması gereken, aynı gaye için ulvî bir dâvâya baş koyan insanlar arasında medar-ı niza olacak problemler, dargınlıklara kapı aralayacak meseleler yaşanır mı hiç?” gibi suallere bazan muhatap oluyoruz.
Aslında bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan hâdimler arasında öyle ciddiye alınacak bir problem ve bu gibi durumların olması için herhangi bir sebep yoktur. Olsa olsa Bediüzzaman’ın ifadesiyle “çakıl taşları” mesâbesindeki, incir kabuğunu doldurmayacak sebeplerdir. Nur hâdimleri de olsalar, neticede insan oldukları için bazen nefis ve hevâ hükmediyor. İstenmeyen bu gibi durumları tamamen önlemek belki mümkün olmasa da asgariye indirmenin elbette yolları ve çareleri vardır.
Yalnız unutmamamız gereken bir durum var: Basit de olsa “çakıl taşları” hükmündeki bu küçük soğuklukların, sitemlerin, madem ki kudsî dâvâmıza zarar verme ihtimali var; o halde bu gibi durumlara kapı aralayacak sebeplere meydan vermemeli, şu veya bu şekilde böyle bir durum söz konusu olmuş ise derhal tedbirler, çareler devreye sokulmalı. Çünkü söz konusu olan ulvî bir dâvâ ise, basit ve küçük gibi görünen o sitem ve nazlanmalar küçük değil, büyüktür.
Bu meyanda Bediüzzaman’ın “göze bir sinek kanadı düşse, bir dağı setreder” tesbitini hatırdan çıkarmamak lâzım. İnsan, garaz damarıyla büyük zulümlere sebebiyet verebilir. Bu noktada Üstadın, bizce çok basit ve önemsiz gibi görünen kardeşler arasındaki bazı sitem ve nazlanmalar karşısında, “tesanüde ve dolayısıyla Kur’ân hizmetine zarar gelir endişesi”yle telâşlandığını, hatta feverân ederek sitem ve nazlanmalara derhal son vermeleri hususunda talebelerini ikaz ettiğini görüyoruz.
Böyle bir girizgâhtan sonra gelelim sadede: Sürtüşmelerin, sitemlerin, dargınlıkların çaresi ve reçetesi “İhlâs Risâlesidir.” Oradaki düstur ve prensipleri hayatımıza geçirmektir. Şimdi hemen kendi kendimize soralım:
Üstad’ın “lâakal (en az) her onbeş günde bir defa okunmalıdır” diye tavsiyede bulunduğu “İhlâs Risâlesini” kaç günde bir defa okuyoruz? İtiraf etmeliyiz ki, Üstad’ın dediği şekilde okumuyoruz. Okumayınca orada zikredilen altın değerindeki düstur ve esasları yaşamakta lüzumlu dikkat ve titizliği gösteremiyoruz.
Meselâ, İhlâs Risâlesinin birinci düsturunda zikredilen “Amelinizde rıza-i İlâhî olmalı” prensibi çerçevesinde sadece Hakk’ın rızasını hedef ittihaz eden ve bütün hizmetlerini bu istikamette yapmanın derdinde olan bir hadimin kalbinde kardeşine yönelik bir kin veya adavet barınır mı?
İhlâs Risâlesi’nin ikinci düsturunda; hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerimizi tenkit etmemek ve onların gıpta damarını tahrik edecek şekilde fazilet satıcılığı mânâsına gelecek söz ve davranışlarda bulunmamak ısrarla tavsiye ediliyor. Bu önemli tavsiyeye riâyet eden bir şakirdin, dâvâ arkadaşı konumundaki insanla bir sıkıntısı veya problemi olur mu?
İhlâs Risâlesi’nin üçüncü düsturunda; bütün kuvvetimizin ihlâsta ve hakta olduğu söyleniyor. Ayrıca kardeşlerimizin nefislerini şerefte, makamda, teveccüh-ü nâsta, hatta maddî menfaatlerde dahi nefislerimize tercih etmemiz tavsiye ediliyor. Böyle bir tavsiyeyi yaşamanın gayretinde bulunan bir şakirdin, şu veya bu şekilde problem olması mümkün mü?
Dördüncü düstura göre de; kardeşlerimizin meziyetlerini, şereflerini kendi şahsımızda tasavvur edip, onların bu yönleriyle şükür içerisinde iftihar edeceğiz. Şimdi bu altın değerindeki düstur ve esasları göz önünde bulunduran, hayatına geçiren, kudsî bir dâvâya baş koymuş cemaat fertleri arasında herhangi bir dargınlığa, küskünlüğe sebep olacak söz ve davranışlar olur mu?
Hüseyin GÜLTEKİN
15.02.2009
Yeniasya