Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
büyük islam ilmihali- kerahat ve istihsan
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Yeltegiyan" data-source="post: 78924" data-attributes="member: 3"><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #ff6600">KERAHET ve İSTİHSAN</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"> Mübarek dinimizde helal, haram, mubah, mekruh, müstahsen veya gayri müstahsen şeylerin bir kısmı fıkıh kitablarımızda: "Kitabu'l-Kerahiye ve'l-İstihsan, Kitabu'l-Hazer ve'l-İbaha, Kitabu'l-Zühdi ve'l-Vera', Kitabu'l-Et'ime ve'l-Eşribe" gibi başlıklar altında yazılı bulunmaktadır. İşte bu ilmihalimizin bu sekizinci kitabı, bu kısma ait bazı meseleleri kapsamaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"> </span><span style="color: #ff6600"> Bazı Dinî Deyimler</span></span></span><span style="color: #000000"></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 1- İstihsan, bir şeyi güzel saymak ve güzel sanmaktır. Fıkıh usulünde, "Zahiren kıyası bırakıp insanların ihtiyacına daha uygun olanı almaktır." Diğer bir ifade ile: "Kolaylık için güç olanı terk etmek ve herkesin alışık olduğu işlerde, din yönünden bir müsaadeye bağlı, kolaylık tarafını arayıp benimsemek" demektir. Burada İstihsan'dan maksad, çok gerekli ve çok güzel birtakım dinî meseleleri açıklamaktır. </span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Dinimizin güzel gördüğü ve müstahab saydığı şeylerden her birine "Müstahsen" denir. Bunun karşıtı da "Gayr-i müstahsen"dir.</span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 2- Kerahiyet, lûgat anlamı bakımından, zahmet, meşakkat, şiddet ve bir şeyi fena görmektir. Din deyiminde ise, yapılmaması daha iyi olan bir şeyin terk edilmeyip yapılması demektir. Buna "Kerahet" de denir. (Mükelleflerin İşleri Bölümüne bakılsın.)</span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 3- Hazer, lûgat anlamı bakımından engellemek demektir. Mahzur yerinde kullanılır ki, yasak anlamındadır. Din yönünden yapılması yasak olan şeylere denir. Çoğulu "Mahzurat"dır.</span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 4- İbaha, mubah kılmak, bir şeyin yapılmasını ve yapılmamasını eşit tutup caiz görmektir. Bir şeyin yapılmasına verilen izin, bir ibahadır. Bir yemekten bir kimsenin yemesine yetkili zatın verdiği iznine de "İbaha" denir. (Mükelleflerin İşleri Bölümüne Bakılsın.)</span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 5- Zühd, birşeyden yüz çevirmek ve kaçınmak anlamındadır. Dünyaya yönelmeyip ibadet ve hayır işleri ile fazla uğraşmak demektir.</span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 6- Vera', harama düşmek korkusu ile şüpheli şeylerden kaçınmak demektir. Buna "Takva ve ittika" da denir. Vera ve takva sahibine de "Müteverri' ve Müttakî" denir.</span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 7- Met'umat, yenen ve içilip tadılan şeylere denir. Her yenen şeye "Taam" denir. Bunun çoğulu "Et'ime"dir.</span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 8- Meşrubat, içilen sıvı şeylerdir. Lûgatta her içilen sıvıya "şarab" denilir. Bunun çoğulu "Eşribe"dir. Din deyimide ise şarab, sarhoşluk veren herhangi bir sıvı demektir. "Hamr" denilen içkiye de "Şarab" denegelmiştir. (Helal, haram, mubah ve mekruh tabirleri için "Mükelleflerin İşleri" bölümüne bakılsın.)</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> <span style="color: #ff6600">Her Müslüman İçin Öğretme ve Öğrenmenin Gerekliliği</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 9- İlim elde etmek, her müslüman erkek ve kadın için bir görevdir. Şöyle ki: Her müslümanın yapmakla yükümlü bulunduğu din görevlerini yerine getirmek, hak ile batılı, helal ile haramı ayırmak için yeterince bilgi sahibi olması üzerine farzdır. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> "Her müslüman erkek ve kadına ilim öğrenmek bir farzdır."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Başkalarına muhtaç oldukları şeyleri öğretmek için ilim öğrenmek de sünnettir, bir ibadettir. Bundan fazlasını bir kemal ve bir şeref olmak üzere öğrenmek de mubahtır. Başkalarına karşı öğünmek, mücadele edip büyüklenmek için ilim elde etmek ise mekruhtur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 10- İlim öğrenmek aslında hem ferdler için, hem de cemiyet için gereklidir. Bu bir zarurettir. Böyle zaruret mikdarı ilim öğrenmek, bir İslam toplumunun bütün ferdlerine yönelen bir farzdır. Ancak ilimlerin bir kısmı, her kişi için gerekli olduğundan bu kısmın öğrenilmesi bir farz-ı ayndır. Herkesin öğrenip bilmesi ve onu yapması gerekir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> İlimlerin bir kısmı da, her ferd için değil, cemiyet hayatı için gerekli olduğundan bunun öğrenilmesi de bir farz-ı kifayedir. Tıb, hesab, harb ve teknik ilimleri gibi... Bu ilimleri herkes elde edemez. Bunlarla toplumun bazı kişileri meşgul olabilirler. Bunları bir kısım şahıslar öğrenirse, bu farz yerine getirilmiş olur. Fakat bu ilimlerle, İslam toplumunu meydana getiren şahısların hiç biri meşgul olmazsa, o toplumun bütün ferdleri Allah yanında sorumlu olurlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 11- İslam dininde ilmin kıymeti pek büyüktür. İlim bir nurdur, bir hayattır, bir cemiyetin yaşamasına ve yükselmesine sebebdir. Cahillik ise, bir karanılıktır, bir ölüm, bir felakettir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Resûlü Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Lokman Hekîm'in oğluna şöyle bir öğüt vermiş olduğunu buyurmuştur: "Yavrum! Alimlerin meclisine devam et, hekimlerin sözlerini dinle. Çünkü Yüce Allah yeryüzünü çisinti ile dirilttiği gibi, ölü bir kalbi de şübhesiz hikmet nuru ile diriltir."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 12- İslamda her meslek sahibi için, o meslekle ilgili dinî meseleleri bilmek bir farzdır, önemli bir görevdir. Ticaretle uğraşacak kimselerin ticaretle ilgili helal ve haram gibi işleri önce öğrenmeleri gerekir. Böylece yapacakları işlemlerde dine aykırı bir şey bulunmamış olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 13- İslam kadınları, abdest, namaz ve oruç gibi dinle ilgili bir kısım meseleleri ya kocaları ve mahremleri aracılığı ile öğrenir veya kocalarının izni ile ara sıra bir ilim meclisine giderek öğrenmeye çalışırlar. Fakat kocalarının rızası olmadıkça bir ilim meclisine çıkıp gidemezler. Ancak bir kadına dinle ilgili bir meseleyi öğretmek gereği yüz gösterirse, bakılır: Eğer kocası bu meseleyi çözer veya ehlinden öğrenip kendisine bildirirse maksad elde edilmiş olur. Fakat kocası bunu çözemez ve sorup öğrenmekten çekinirse, kadın o meseleyi gidip ehlinden öğrenmek yetkisine sahibdir. Yeter ki o kadın, İslam adabına uygun hareket etmiş olsun.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 14- İlim alanında hakka yardım için, bir hakkın açıklanmasını ortaya çıkarmak için, ilim üzerinde bilgilerin artmasını sağlamak için yapılan karşılıklı görüşmeler ve münazaralar caizdir. Bunlar ibadetten sayılır. Fakat bir müslümanı aşağı düşürmek ve mahcub etmek için, bir mala veya bir rütbeye kavuşmak için yapılacak etkili ve fazla konuşmalar ve tenkidler haramdır, İslam ahlakına aykırıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 15- İlim alanında "Mira Mücadele" denilen söz söyleme şekli asla caiz değildir. "Mira" başkasının sözlerinde veya anlamında görülen bir noksandan dolayı hemen ona itiraz edivermektir. Bu itiraz, kendini büyük görmekten ve göstermekten ileri gelir. Onun için söylenilen bir sözü hemen düzeltmeye kalkışmamalıdır. Ancak din yönünden bir yarar varsa, o zaman yumuşaklıkla ve kibarca hareket etmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px">Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> "Kul, haklı olduğu halde bile mirâyı (yersiz mücadeleyi) terk etmedikçe, imanın hakîkatını tamamlamış olmaz."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Hak olan şeyde ısrarla direnmek ve büyüklük taslamak asla caiz değildir. Böyle bir durum, gösterişten, kinden, çekememezlikten ve hırsdan ileri gelir. Bu, insan için pek büyük bir noksanlıktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> "Kabul edilmeğe en layık olan hakdır."</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="color: #ff6600">İslâmda Va'zın ve Öğüt Vermenin Önemi</span></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 16- İslam dininde va'z etmek ve öğüt vermek pek önemli bir görevdir, bir farz-ı kifayedir. Kürsülerde ve minberlerde insanlara öğüt kasdi ile söylenen sözler (hutbeler) sünnettir. Peygamberimizin yoludur. Din hükümlerine uygun olarak ihtiyaca göre tatlı ifadelerle yapılan konuşmalardan, verilen öğütlerden herkes faydalanır. Bunlar birer uyarmadır. Bu uyarmalar mü'minler için çok yararlıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 17- Nasihat (öğüt), aslında hayır istemektir. Bir hadis-i şerîfde şöyle buyurulmuştur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> "Şübhe yok ki din, Allah için, Allah'ın kitabı ve Peygamberi için, müslümanların imamları için ve hepsi için hayır istemekten, (öğüt vermekten) ibarettir."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Doğrusu Allah'ın dinine hizmet için çalışmak, başkalarının hidayete ermelerine, mutluluğa kavuşmalarına ve selametlerine hizmet için uğraşmak ne büyük bir hayırseverliktir, ne yüksek bir harekettir!..</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Bunun içindir ki, bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> "Yüce Allah'ın bir kimseyi, senin aracılığınla hidayete erdirmesi, senin için, güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden daha hayırlıdır."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 18- Nasihat, gerçekten bir hayır işidir, çok sevimli bir hizmettir. Yalnız baş olmak sevgisi ile veya mala ve insanların takdirine kavuşmak maksadıyla yapılan öğütler ve konuşmalar, sahibleri için birer günahtır. İyi niyet bulunmadığı için de, Yüce Allah katında makbul değildir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 19- Allah rızası için bir hayır olarak yapılan öğütü kabul etmemek, ilmi üstün olan kimsenin hakka bağlı emir ve tavsiyelerine boyun eğmekten kaçınmak ise temerrüd (İnatçılık) denen kötü bir huydur. Bu da, kıskanmaktan, kendini beğenmekten ve nefsin arzusuna uymaktan ileri gelir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 20- İslamda iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak da bir öğüt ve hayır dilemekten ibaret çok önemli bir görevdir. Müslümanlar bu görevi gereği üzere yerine getirmiş olmakla diğer milletlerden seçkin bir millet olmuşlardır. Kur'an-ı Kerîm'de de övülmüşlerdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 21- Maruf yaratılışa uygun ve dince güzel görülen şeydir. Münker de, aksine yaradılışa aykırı ve dince çirkin bulunan şeydir. Onun için her müslüman kendi din kardeşi hakkında ve bütün insanlık hakkında hayır ister, iyiliği emreder ve öğüt verir. Kötülüklerden sakındırmayı da bir din görevi bilir. Ancak bu görevin dereceleri vardır. Şöyle ki: Bu yol gösterme görevinin yapılmasında, karşı taraftan bir kötülüğün ortaya çıkacağı düşünülmüyorsa, bu görev işe el koymakla, değilse sözle yapılır. Bu da tehlikeli ise, yalnız kalb ile yapılır. İyiliğin yapılması, kötülüğün de terk edilmesi için kalb ile dua yapılır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 22- Bir müslüman yapacağı iyiliği tavsiye ve kötülükten alıkoma görevinin zararız olarak kabul edileceğini üstün görüşü ile anlamış olursa, bu görevi yapmak ona vacib olur, bunu terk edemez. Fakat bu yüzden döğülme ve sövülme gibi bir tepki göreceğini anlarsa, bu görevi bırakması daha iyidir. Sözünün benimsenmeyeceğini bilmekle beraber böyle bir tepki de olmayacağını anlarsa, serbestir; isterse öğüt verir, isterse vermez. Fakat öğüt vermesi daha iyidir. Bu yolda bazı zorluklara katlanmak bir mücahededir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 23- Bir kimsenin emrettiği veya yasakladığı şey, hakka ve ihtiyaca uygun ise, kabul edilmelidir. Öğüt veren, söylediklerini yapmamış olsa bile, doğru olan şey kabul edilir. Şu da gerçektir ki, bir emir ve yasağın ruhlara tesir edebilmesi için, bu görevi yapmaya çalışan kimse şu beş vasfı kendisinde bulundurmalıdır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 1) Bilgi sahibi olmalıdır. Çünkü bilgisi olmayan kimse bu görevi güzelce yapamaz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 2) Söylediği şeyle kendisi de amel etmelidir. Değilse:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> "Niçin yapmadığınız şeyi söylersiniz?" azarına muhatab olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 3) Bütün sözlerinde Yüce Allah'ın rızasını ve müslümanların yükselmelerini gözetmelidir. Bunu hedef edinmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 4) Dinleyiciler hakkında şefkat göstermeli, irşad görevini tatlılık ve yumuşaklıkla yapmalıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 5) Sabırlı ve iyi huyu olmalı. Sertlikten ve şiddetten kaçınmalıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Şunu da ekleyelim ki, halk tabakasından olan kimselerin, ilim ve irfan sahibi şahıslara iyiliği emretmeleri ve kötülüğü yasaklamaları uygun değildir. Böyle bir davranış edebe aykırıdır. Kendi haklarında bilmeyerek bir zarara sebeb olabilir.</span></span></p><p> </p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Yeltegiyan, post: 78924, member: 3"] [CENTER][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][COLOR=#ff6600]KERAHET ve İSTİHSAN[/COLOR][/SIZE][/FONT][/CENTER] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][COLOR=#000000] Mübarek dinimizde helal, haram, mubah, mekruh, müstahsen veya gayri müstahsen şeylerin bir kısmı fıkıh kitablarımızda: "Kitabu'l-Kerahiye ve'l-İstihsan, Kitabu'l-Hazer ve'l-İbaha, Kitabu'l-Zühdi ve'l-Vera', Kitabu'l-Et'ime ve'l-Eşribe" gibi başlıklar altında yazılı bulunmaktadır. İşte bu ilmihalimizin bu sekizinci kitabı, bu kısma ait bazı meseleleri kapsamaktadır. [/COLOR][COLOR=#ff6600] Bazı Dinî Deyimler[/COLOR][/SIZE][/FONT][COLOR=#000000] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 1- İstihsan, bir şeyi güzel saymak ve güzel sanmaktır. Fıkıh usulünde, "Zahiren kıyası bırakıp insanların ihtiyacına daha uygun olanı almaktır." Diğer bir ifade ile: "Kolaylık için güç olanı terk etmek ve herkesin alışık olduğu işlerde, din yönünden bir müsaadeye bağlı, kolaylık tarafını arayıp benimsemek" demektir. Burada İstihsan'dan maksad, çok gerekli ve çok güzel birtakım dinî meseleleri açıklamaktır. Dinimizin güzel gördüğü ve müstahab saydığı şeylerden her birine "Müstahsen" denir. Bunun karşıtı da "Gayr-i müstahsen"dir. 2- Kerahiyet, lûgat anlamı bakımından, zahmet, meşakkat, şiddet ve bir şeyi fena görmektir. Din deyiminde ise, yapılmaması daha iyi olan bir şeyin terk edilmeyip yapılması demektir. Buna "Kerahet" de denir. (Mükelleflerin İşleri Bölümüne bakılsın.) 3- Hazer, lûgat anlamı bakımından engellemek demektir. Mahzur yerinde kullanılır ki, yasak anlamındadır. Din yönünden yapılması yasak olan şeylere denir. Çoğulu "Mahzurat"dır. 4- İbaha, mubah kılmak, bir şeyin yapılmasını ve yapılmamasını eşit tutup caiz görmektir. Bir şeyin yapılmasına verilen izin, bir ibahadır. Bir yemekten bir kimsenin yemesine yetkili zatın verdiği iznine de "İbaha" denir. (Mükelleflerin İşleri Bölümüne Bakılsın.) 5- Zühd, birşeyden yüz çevirmek ve kaçınmak anlamındadır. Dünyaya yönelmeyip ibadet ve hayır işleri ile fazla uğraşmak demektir. 6- Vera', harama düşmek korkusu ile şüpheli şeylerden kaçınmak demektir. Buna "Takva ve ittika" da denir. Vera ve takva sahibine de "Müteverri' ve Müttakî" denir. 7- Met'umat, yenen ve içilip tadılan şeylere denir. Her yenen şeye "Taam" denir. Bunun çoğulu "Et'ime"dir. 8- Meşrubat, içilen sıvı şeylerdir. Lûgatta her içilen sıvıya "şarab" denilir. Bunun çoğulu "Eşribe"dir. Din deyimide ise şarab, sarhoşluk veren herhangi bir sıvı demektir. "Hamr" denilen içkiye de "Şarab" denegelmiştir. (Helal, haram, mubah ve mekruh tabirleri için "Mükelleflerin İşleri" bölümüne bakılsın.)[/SIZE][/FONT][/COLOR] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] [COLOR=#ff6600]Her Müslüman İçin Öğretme ve Öğrenmenin Gerekliliği[/COLOR] 9- İlim elde etmek, her müslüman erkek ve kadın için bir görevdir. Şöyle ki: Her müslümanın yapmakla yükümlü bulunduğu din görevlerini yerine getirmek, hak ile batılı, helal ile haramı ayırmak için yeterince bilgi sahibi olması üzerine farzdır. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur: "Her müslüman erkek ve kadına ilim öğrenmek bir farzdır." Başkalarına muhtaç oldukları şeyleri öğretmek için ilim öğrenmek de sünnettir, bir ibadettir. Bundan fazlasını bir kemal ve bir şeref olmak üzere öğrenmek de mubahtır. Başkalarına karşı öğünmek, mücadele edip büyüklenmek için ilim elde etmek ise mekruhtur. 10- İlim öğrenmek aslında hem ferdler için, hem de cemiyet için gereklidir. Bu bir zarurettir. Böyle zaruret mikdarı ilim öğrenmek, bir İslam toplumunun bütün ferdlerine yönelen bir farzdır. Ancak ilimlerin bir kısmı, her kişi için gerekli olduğundan bu kısmın öğrenilmesi bir farz-ı ayndır. Herkesin öğrenip bilmesi ve onu yapması gerekir. İlimlerin bir kısmı da, her ferd için değil, cemiyet hayatı için gerekli olduğundan bunun öğrenilmesi de bir farz-ı kifayedir. Tıb, hesab, harb ve teknik ilimleri gibi... Bu ilimleri herkes elde edemez. Bunlarla toplumun bazı kişileri meşgul olabilirler. Bunları bir kısım şahıslar öğrenirse, bu farz yerine getirilmiş olur. Fakat bu ilimlerle, İslam toplumunu meydana getiren şahısların hiç biri meşgul olmazsa, o toplumun bütün ferdleri Allah yanında sorumlu olurlar. 11- İslam dininde ilmin kıymeti pek büyüktür. İlim bir nurdur, bir hayattır, bir cemiyetin yaşamasına ve yükselmesine sebebdir. Cahillik ise, bir karanılıktır, bir ölüm, bir felakettir. Resûlü Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Lokman Hekîm'in oğluna şöyle bir öğüt vermiş olduğunu buyurmuştur: "Yavrum! Alimlerin meclisine devam et, hekimlerin sözlerini dinle. Çünkü Yüce Allah yeryüzünü çisinti ile dirilttiği gibi, ölü bir kalbi de şübhesiz hikmet nuru ile diriltir." 12- İslamda her meslek sahibi için, o meslekle ilgili dinî meseleleri bilmek bir farzdır, önemli bir görevdir. Ticaretle uğraşacak kimselerin ticaretle ilgili helal ve haram gibi işleri önce öğrenmeleri gerekir. Böylece yapacakları işlemlerde dine aykırı bir şey bulunmamış olur. 13- İslam kadınları, abdest, namaz ve oruç gibi dinle ilgili bir kısım meseleleri ya kocaları ve mahremleri aracılığı ile öğrenir veya kocalarının izni ile ara sıra bir ilim meclisine giderek öğrenmeye çalışırlar. Fakat kocalarının rızası olmadıkça bir ilim meclisine çıkıp gidemezler. Ancak bir kadına dinle ilgili bir meseleyi öğretmek gereği yüz gösterirse, bakılır: Eğer kocası bu meseleyi çözer veya ehlinden öğrenip kendisine bildirirse maksad elde edilmiş olur. Fakat kocası bunu çözemez ve sorup öğrenmekten çekinirse, kadın o meseleyi gidip ehlinden öğrenmek yetkisine sahibdir. Yeter ki o kadın, İslam adabına uygun hareket etmiş olsun. 14- İlim alanında hakka yardım için, bir hakkın açıklanmasını ortaya çıkarmak için, ilim üzerinde bilgilerin artmasını sağlamak için yapılan karşılıklı görüşmeler ve münazaralar caizdir. Bunlar ibadetten sayılır. Fakat bir müslümanı aşağı düşürmek ve mahcub etmek için, bir mala veya bir rütbeye kavuşmak için yapılacak etkili ve fazla konuşmalar ve tenkidler haramdır, İslam ahlakına aykırıdır. 15- İlim alanında "Mira Mücadele" denilen söz söyleme şekli asla caiz değildir. "Mira" başkasının sözlerinde veya anlamında görülen bir noksandan dolayı hemen ona itiraz edivermektir. Bu itiraz, kendini büyük görmekten ve göstermekten ileri gelir. Onun için söylenilen bir sözü hemen düzeltmeye kalkışmamalıdır. Ancak din yönünden bir yarar varsa, o zaman yumuşaklıkla ve kibarca hareket etmelidir. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: "Kul, haklı olduğu halde bile mirâyı (yersiz mücadeleyi) terk etmedikçe, imanın hakîkatını tamamlamış olmaz." Hak olan şeyde ısrarla direnmek ve büyüklük taslamak asla caiz değildir. Böyle bir durum, gösterişten, kinden, çekememezlikten ve hırsdan ileri gelir. Bu, insan için pek büyük bir noksanlıktır. "Kabul edilmeğe en layık olan hakdır."[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Comic Sans MS][COLOR=#ff6600]İslâmda Va'zın ve Öğüt Vermenin Önemi[/COLOR][/FONT] [/SIZE][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 16- İslam dininde va'z etmek ve öğüt vermek pek önemli bir görevdir, bir farz-ı kifayedir. Kürsülerde ve minberlerde insanlara öğüt kasdi ile söylenen sözler (hutbeler) sünnettir. Peygamberimizin yoludur. Din hükümlerine uygun olarak ihtiyaca göre tatlı ifadelerle yapılan konuşmalardan, verilen öğütlerden herkes faydalanır. Bunlar birer uyarmadır. Bu uyarmalar mü'minler için çok yararlıdır. 17- Nasihat (öğüt), aslında hayır istemektir. Bir hadis-i şerîfde şöyle buyurulmuştur: "Şübhe yok ki din, Allah için, Allah'ın kitabı ve Peygamberi için, müslümanların imamları için ve hepsi için hayır istemekten, (öğüt vermekten) ibarettir." Doğrusu Allah'ın dinine hizmet için çalışmak, başkalarının hidayete ermelerine, mutluluğa kavuşmalarına ve selametlerine hizmet için uğraşmak ne büyük bir hayırseverliktir, ne yüksek bir harekettir!.. Bunun içindir ki, bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: "Yüce Allah'ın bir kimseyi, senin aracılığınla hidayete erdirmesi, senin için, güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden daha hayırlıdır." 18- Nasihat, gerçekten bir hayır işidir, çok sevimli bir hizmettir. Yalnız baş olmak sevgisi ile veya mala ve insanların takdirine kavuşmak maksadıyla yapılan öğütler ve konuşmalar, sahibleri için birer günahtır. İyi niyet bulunmadığı için de, Yüce Allah katında makbul değildir. 19- Allah rızası için bir hayır olarak yapılan öğütü kabul etmemek, ilmi üstün olan kimsenin hakka bağlı emir ve tavsiyelerine boyun eğmekten kaçınmak ise temerrüd (İnatçılık) denen kötü bir huydur. Bu da, kıskanmaktan, kendini beğenmekten ve nefsin arzusuna uymaktan ileri gelir. 20- İslamda iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak da bir öğüt ve hayır dilemekten ibaret çok önemli bir görevdir. Müslümanlar bu görevi gereği üzere yerine getirmiş olmakla diğer milletlerden seçkin bir millet olmuşlardır. Kur'an-ı Kerîm'de de övülmüşlerdir. 21- Maruf yaratılışa uygun ve dince güzel görülen şeydir. Münker de, aksine yaradılışa aykırı ve dince çirkin bulunan şeydir. Onun için her müslüman kendi din kardeşi hakkında ve bütün insanlık hakkında hayır ister, iyiliği emreder ve öğüt verir. Kötülüklerden sakındırmayı da bir din görevi bilir. Ancak bu görevin dereceleri vardır. Şöyle ki: Bu yol gösterme görevinin yapılmasında, karşı taraftan bir kötülüğün ortaya çıkacağı düşünülmüyorsa, bu görev işe el koymakla, değilse sözle yapılır. Bu da tehlikeli ise, yalnız kalb ile yapılır. İyiliğin yapılması, kötülüğün de terk edilmesi için kalb ile dua yapılır. 22- Bir müslüman yapacağı iyiliği tavsiye ve kötülükten alıkoma görevinin zararız olarak kabul edileceğini üstün görüşü ile anlamış olursa, bu görevi yapmak ona vacib olur, bunu terk edemez. Fakat bu yüzden döğülme ve sövülme gibi bir tepki göreceğini anlarsa, bu görevi bırakması daha iyidir. Sözünün benimsenmeyeceğini bilmekle beraber böyle bir tepki de olmayacağını anlarsa, serbestir; isterse öğüt verir, isterse vermez. Fakat öğüt vermesi daha iyidir. Bu yolda bazı zorluklara katlanmak bir mücahededir. 23- Bir kimsenin emrettiği veya yasakladığı şey, hakka ve ihtiyaca uygun ise, kabul edilmelidir. Öğüt veren, söylediklerini yapmamış olsa bile, doğru olan şey kabul edilir. Şu da gerçektir ki, bir emir ve yasağın ruhlara tesir edebilmesi için, bu görevi yapmaya çalışan kimse şu beş vasfı kendisinde bulundurmalıdır: 1) Bilgi sahibi olmalıdır. Çünkü bilgisi olmayan kimse bu görevi güzelce yapamaz. 2) Söylediği şeyle kendisi de amel etmelidir. Değilse: "Niçin yapmadığınız şeyi söylersiniz?" azarına muhatab olur. 3) Bütün sözlerinde Yüce Allah'ın rızasını ve müslümanların yükselmelerini gözetmelidir. Bunu hedef edinmelidir. 4) Dinleyiciler hakkında şefkat göstermeli, irşad görevini tatlılık ve yumuşaklıkla yapmalıdır. 5) Sabırlı ve iyi huyu olmalı. Sertlikten ve şiddetten kaçınmalıdır. Şunu da ekleyelim ki, halk tabakasından olan kimselerin, ilim ve irfan sahibi şahıslara iyiliği emretmeleri ve kötülüğü yasaklamaları uygun değildir. Böyle bir davranış edebe aykırıdır. Kendi haklarında bilmeyerek bir zarara sebeb olabilir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
büyük islam ilmihali- kerahat ve istihsan
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst