Olup bitenleri, din adına yapılan rezaletlikleri gördükçe, ahir zamanda olduğunu daha iyi anlıyor insan. Hemen Ehli Sünnet Kasidesi’ndeki şu dörtlük akla geliyor: “Bugünkü şaşkın halleri eylemişti, Resul beyan/ Demişti: Bir gün gelecek; garib olur bana uyan/ Her evde çalgı çalınır; işitilmez olur ezan/ Alim bulunmaz bir yerde cahillere kalır meydan...”Bu girizgahtan sonra, gündem yoğunluğu ile bahsedemediğim geçen ramazan ayında görülen renkli görüntülere yer vermek istiyorum bugün. En renkli yerlerden biri de dini kitap fuarları. Buralara giden kendini, halk türküleri konserinde veya saz evinde zannediyor. Her türlü çalgı aleti eşliğinde söylenen ilahiler, dinleyenlerin nefsini okşayan yine çalgılı, defli ve dümbelekli kadın sesli ilahiler...
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; son yıllarda hızlı ve sinsi bir şekilde dinin içine müzik sokulmaya çalışılıyor. Çünkü dini bozmanın en kolay yollarından biri budur. Hristiyanlığı aslından uzaklaştıran önemli unsurlardan biri de Kiliselere müziğin sokulmasıdır. İslamiyeti de Hristiyanlığın durumuna düşürmek için müziğe ağırlık verilmektedir.
Tabii ki böyle bir proje iç dinamiklerle yapılamaz. Etkili dış destek de lazım. Aşağıdaki gazete haberlerine bakılınca bu desteğin planlı bir şekilde sinsice fazlasıyla verildiği görülüyor:
“Yedikule Zindanları, iftardan sonra zindan duvarlarını sarsacak kadar tempolu bir konsere tanıklık etti. Mustafa Özcan’ın Kur’an tilavetinden sonra Avusturya’dan gelen ve daha çok Türk Tasavvuf Musikisi icrasıyla tanınan Abdurrahman Toprak, soğuktan titreyen kalabalığı kendine eşlik ettirmeye çalışarak ilahi söyledi. Ardından bir zamanların ‘Yeşil Pop’çuları sahneye çıktı. Daha sonra heyecanla Yusuf İslam’ın geldiği müjdelendi. Hip Hop şarkılarıyla İslam çağrısı yapan, ramazan münasebetiyle özel olarak getirtilen Amerikalı müzik grubu Native Deen (Yerli Din) de sahnede yerini aldı. Her biri en fazla 20 yaşında üç tane çikolata renkli Afro-Amerikan, başlarındaki beyaz takkeler ile koşarak sahneye fırladı. Grubun üyeleri Joshua Salem, Naim Muhammed ve Abdülmelik Ahmed sahnede izleyici ile kurdukları diyalog açısından Yedikule Zindanlarındaki kalabalığı adeta kendinden geçirdi. En fazla ortaokul öğrencisi oldukları her hallerinden belli çocuklar, başlarına beyaz namaz takkelerini geçirmiş sahnenin hemen önünde ‘hip hop’ figürleriyle dans ettiler. Gece, Native Deen’in genç üyeleri ile öncüleri olan Yusuf İslam’ın birlikte söylediği sazlı sözlü ‘Taleal Bedru’ ile noktalandı...”
Yedikule’de verdikleri konser büyük rağbet gören Amerikalı Native Deen grubu Eyüp Sultan’ı ziyaret edip, biri imam olup camide cemaatle namaz kılmayı da ihmal etmiyorlar. Gazetelerde bu fotoğraflar da yayınlanıyor. Verilen mesaj açık; namazımızı da kılıyoruz. Müziğin namaza, Müslümanlığa manisi yok.
Ramazan aylarında yoğunlaştırılan bu faaliyetler projenin birinci aşamasıdır: Bu aşamada, dinimizce haram olan müziği meşru hale getirmek. (İbadetlerin içine sokulursa, mesela müzikli Kur’an-ı kerim okumak, mevlid, ilahi söylemek küfür olur.) Daha sonra da, müziği Hristiyanlıkta olduğu gibi ibadetin bir parçası haline sokmak. Birinci aşamada hayli yol alındı. Müziğin girmediği Müslüman evi neredeyse kalmadı.
Geçen ramazanda pek çok otelin kapısında, “Canlı müzik eşliğinde iftar” afişlerini gördük. İşte Istanbul’da beş yıldızlı bir otelin ilanı: “Zengin bir mönünün sonunda Çeşmi bülbül Fasıl Grubu eşliğinde her akşam iftar...” Dört kız, ellerinde tambur, bendir, kanun ve ut eşliğinde, “Ben yanarım yane yane”,”Sordum sarı çiçeğe...” ilahilerini seslendiriyorlar iftarda. Ardından saz eserleri...
Akşama kadar Allah için oruç tutan, akşam genç kızların seslendirdiği Klasik Türk Müziği eşliğinde iftar ediyor. Açıkça, ibadete haram karıştırıyor. Eğer bu yaptığını helal kabul ediyorsa bu haram küfre dönüşür.
Artık şap ile şeker karıştı. Eskiden saflar ayrı ve netti. Kim ne yaptığını biliyordu. Her şeyin cılkı çıkmamıştı, curcunaya dönmemişti. İçki içecek olan meyhaneye, eğlenecek olan eğlence yerine, ibadet edecek olan da, camiye giderdi. Haram işleyen de günahını bildiği için üzülürdü. Üzüldüğü, yaptığını meşru görmediği için de küfre düşmezdi. Şimdi her şey birbirine karışmış durumda. İbadet mi yapıyor, eğleniyor mu belli değil. Bütün bunlar müziği ve haramları meşrulaştırmanın, haramı helali birbirine karıştırmanın yani “Dini sulandırma” projesinin bir parçasıdır.
Görünüşe bakıldığında bu davranışlar halkın cahilliğine veriliyorsa da, bu o kadar basit bir hadise değildir. Müslümanlar bu hale planlı bir şekilde, belli bir proje doğrultusunda getiriliyor. Bu projenin içeride ve dışarıda bayraktarlığını yapan pek çok kimse var. Rock Müziğin başını çeken Cat Stevensdiğer ismi ile Yusuf İslam’ın takip ettiği çizgi hayli enteresan. Önce İslam âlimlerinin kitaplarından ve çevresindeki Müslüman kimselerden müziğin haram olduğunu öğrenip Müslüman olmasıyla beraber müziği de bırakıyor. Daha sonra birden fikir değiştiriyor. Bu değişikliği de kendince şöyle yorumluyor: “Başlangıçta müzik konusunda şüphelerim oluşmuştu. Daha sonra Kur’ana ve hadislere baktım, müzük ile ilgili bir şey göremedim. İyi, faydalı şeyleri İslamiyet emrediyor. Müzik iyi ve faydalı olduğuna göre, haram olamaz diye yorumladım. Yeniden çalışmaya başladım...”
Binlerce İslam alimi, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere dayanarak Müziğin haram olduğunu söylüyorlar; bu ise, göremedim, diyor.
Kendisine, “Yedikule’de hip-hop grubu Native Deen ile birlikte sahneye çıktınız. Bu hip-hop tarzını nasıl buluyorsunuz?” diye soruyorlar, o da, “ Native Deen, gençleri İslam’a ve Allah’a çağırıyor. Albümleri insanlık adına son derece olumlu mesajlar içeriyor. Bence gayet de başarılı bir hip-hop örneği ortaya çıkarıyorlar” diyor. Yani dinimizin haram kıldığı müzik vasıtasıyla gençler İslama çağrılıyor. Böyle çağrılarla gelenlerin İslami anlayışını, yaşayışını artık siz düşünün.
Yapılan bu kadar İslam dışı davranışlardan sonra insan ister istemez şüpheye düşüyor. Acabalar akla geliyor. Bu tip insanlar, bu tip gruplar acaba belli maksatlar için mi Müslümanların arasına sokuluyor?! Dinimiz zahire göre hüküm verir. Müslüman oldum diyeni Müslüman kabul ederiz. Fakat bu, ihtiyadı elden bırakmaya da mani değildir.
İstanbul’a geldiğinde görüştüğümüz Beyzadelerden yaşı doksanın üzerinde olan Fethi Sami Baltalimanı amca var. Bir konuşmamızda şunu söylemişti: “Evladım, ben altmış yıldır İngiltere’deyim. Siz benim kadar İngilizleri tanımazsınız. Bir İngiliz, ‘ben Müslüman oldum’ dese, dinimiz zahire göre hareket etmemizi emrettiği için onu Müslüman kabul ederim. Fakat onun samimiyetinden şüphe duyarım!..”
İngiliz Cat Stevens(Yusuf İslam), İngiltere’de müzik eğitimini tamamlayan Yusuf İslam’ın yetiştirmesi Azeri Sami Yusuf ve Amerikalı Native Deen gibi şarkıcılardan sonra şimdi de İngiliz kültürünün hakim olduğu Malezya’da ortaya çıkan şarkıcı İmad üzerinden, “İslami Müzik” adı altında İslam âlemine dolayısıyla İslamiyete müzik sokulmaya çalışılıyor.
Son çalışmasının tanıtımı için İstanbul’a gelen ve basında geniş yer verilen İmad’ın ramazan ayında İngilizce, Arapça, Fransızca ve Türkçe “müzikli ilahi” albümleri çıkmış. Sanatçı bir aileden geldiğini söyleyen İmad, 14 yaşında medrese eğitimi aldığını, okulda hocalarının sesinin güzel olduğunu fark ederek kendini müziğe yönlendirdiklerini ifade ediyor. Burada çaktırmadan ince bir mesaj veriliyor. Nedir bu? Medrese, dini eğitim verilen bir yer. Dolayısıyla müziğin dini açıdan bir sakıncası olmadığını, hatta medrese tarafından yönlendirildiğini vurgulamış oluyor.
“İslami Müzik” dedikleri nedir, diğer müziklerden farkı nedir? Aslında fark yok aralarında. Fark denebilecek tek şey bestelerde, “Allah” “Peygamber” gibi kelimelerin ve isimlerin geçmesi.
Bir şeyin “İslami” olabilmesi için, dinî kaynaklarda geçmesi, emredilmesi gerekir. Dinimizin asli kaynakları olan Kur’an-ı kerimde ve Hadis-i şeriflerde müziğin yeri yoktur. Aksine İslam âlimleri, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere dayalı olarak söz birliği ile müziğin İslamda yeri olmadığını, haram olduğunu bildirmişlerdir.
Bunun için müzik kelimesinin “Tasavvuf” veya “İslam” kelimesi ile yan yana gelmesi mümkün değildir. “İslami Müzik” saçmalığını savunmak, zemzemin içine şarap katmak gibi çirkindir. Bu, zemzeme yapılacak en büyük hakarettir. Birileri, vazifeleri gereği kasıtlı olarak bunu yapabilir fakat Müslümanların buna alet olması affedilebilir hata değildir.
Bazıları, Peygamber Efendimizin Medine’ye teşriflerinde, kadınların tef eşliğinde karşılamalarını, “Talea’l-Bedru”yu söylemelerini ve Hz. Aişe’ye kadınların tef çalıp oynamalarını dinletmesini delil göstermeye çalışıyorlar. Büyük İslam alimi İbn-i Hacer hazretleri bunların Benî Neccâr cariyeleri, köleleri olduğunu zaten kendilerinin”Bizler Benî Neccar’ın cariyeleriyiz, Muhammed ne güzel komşudur!” dediklerini bildirmiştir. Hz. Aişe’nin, Peygamberimizin yanında kasidelerini dinlediği kadınlar da birer cariyedir, hür kadın değildir. Görüldüğü gibi tef çalıp kaside okuyan kimseler küçük çocuklarla cariyelerdir. Bunun böyle olduğunu İmam-ı Buharî de bildirmiştir.
Çalgı aleti eşliğinde söylenen, ilahinin, şarkının, kasidenin dinimizde haram olduğunda söz birliği vardır. Hatta ilahinin müzik aleti ile söylenmesi ile ibadete müzik sokulduğu için haramdan öte küfür olduğu bildirilmiştir. Hadis-i şeriflerde, “İlk tegannî eden şeytândır” “Müzik, kalbde nifâk hâsıl eder”, “Allahü teâlâ, beni âlemlere rahmet olarak ve çalgıları, cahiliye âdetleri ve putları yok etmek için gönderdi” buyurulmuştur.
Harama helal diyen ve haramı ibâdete karıştıran kâfir olur. Resulullah efendimizin geldiği bir evde, küçük kızlar tef çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullahı övmeye başladılar. “Benden bahsetmeyin! Beni övmek (mevlid, ilahi) ibâdettir. Eğlence, oyun arasında ibâdet caiz değildir” buyurdu (Kimya-i saadet). Tef, çalgı çalarak veya oyun arasında Kur’an okuyan, ibadet eden kâfir olur, dinden çıkar. (Tergib-üs-salât)
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; son yıllarda hızlı ve sinsi bir şekilde dinin içine müzik sokulmaya çalışılıyor. Çünkü dini bozmanın en kolay yollarından biri budur. Hristiyanlığı aslından uzaklaştıran önemli unsurlardan biri de Kiliselere müziğin sokulmasıdır. İslamiyeti de Hristiyanlığın durumuna düşürmek için müziğe ağırlık verilmektedir.
Tabii ki böyle bir proje iç dinamiklerle yapılamaz. Etkili dış destek de lazım. Aşağıdaki gazete haberlerine bakılınca bu desteğin planlı bir şekilde sinsice fazlasıyla verildiği görülüyor:
“Yedikule Zindanları, iftardan sonra zindan duvarlarını sarsacak kadar tempolu bir konsere tanıklık etti. Mustafa Özcan’ın Kur’an tilavetinden sonra Avusturya’dan gelen ve daha çok Türk Tasavvuf Musikisi icrasıyla tanınan Abdurrahman Toprak, soğuktan titreyen kalabalığı kendine eşlik ettirmeye çalışarak ilahi söyledi. Ardından bir zamanların ‘Yeşil Pop’çuları sahneye çıktı. Daha sonra heyecanla Yusuf İslam’ın geldiği müjdelendi. Hip Hop şarkılarıyla İslam çağrısı yapan, ramazan münasebetiyle özel olarak getirtilen Amerikalı müzik grubu Native Deen (Yerli Din) de sahnede yerini aldı. Her biri en fazla 20 yaşında üç tane çikolata renkli Afro-Amerikan, başlarındaki beyaz takkeler ile koşarak sahneye fırladı. Grubun üyeleri Joshua Salem, Naim Muhammed ve Abdülmelik Ahmed sahnede izleyici ile kurdukları diyalog açısından Yedikule Zindanlarındaki kalabalığı adeta kendinden geçirdi. En fazla ortaokul öğrencisi oldukları her hallerinden belli çocuklar, başlarına beyaz namaz takkelerini geçirmiş sahnenin hemen önünde ‘hip hop’ figürleriyle dans ettiler. Gece, Native Deen’in genç üyeleri ile öncüleri olan Yusuf İslam’ın birlikte söylediği sazlı sözlü ‘Taleal Bedru’ ile noktalandı...”
Yedikule’de verdikleri konser büyük rağbet gören Amerikalı Native Deen grubu Eyüp Sultan’ı ziyaret edip, biri imam olup camide cemaatle namaz kılmayı da ihmal etmiyorlar. Gazetelerde bu fotoğraflar da yayınlanıyor. Verilen mesaj açık; namazımızı da kılıyoruz. Müziğin namaza, Müslümanlığa manisi yok.
Ramazan aylarında yoğunlaştırılan bu faaliyetler projenin birinci aşamasıdır: Bu aşamada, dinimizce haram olan müziği meşru hale getirmek. (İbadetlerin içine sokulursa, mesela müzikli Kur’an-ı kerim okumak, mevlid, ilahi söylemek küfür olur.) Daha sonra da, müziği Hristiyanlıkta olduğu gibi ibadetin bir parçası haline sokmak. Birinci aşamada hayli yol alındı. Müziğin girmediği Müslüman evi neredeyse kalmadı.
Geçen ramazanda pek çok otelin kapısında, “Canlı müzik eşliğinde iftar” afişlerini gördük. İşte Istanbul’da beş yıldızlı bir otelin ilanı: “Zengin bir mönünün sonunda Çeşmi bülbül Fasıl Grubu eşliğinde her akşam iftar...” Dört kız, ellerinde tambur, bendir, kanun ve ut eşliğinde, “Ben yanarım yane yane”,”Sordum sarı çiçeğe...” ilahilerini seslendiriyorlar iftarda. Ardından saz eserleri...
Akşama kadar Allah için oruç tutan, akşam genç kızların seslendirdiği Klasik Türk Müziği eşliğinde iftar ediyor. Açıkça, ibadete haram karıştırıyor. Eğer bu yaptığını helal kabul ediyorsa bu haram küfre dönüşür.
Artık şap ile şeker karıştı. Eskiden saflar ayrı ve netti. Kim ne yaptığını biliyordu. Her şeyin cılkı çıkmamıştı, curcunaya dönmemişti. İçki içecek olan meyhaneye, eğlenecek olan eğlence yerine, ibadet edecek olan da, camiye giderdi. Haram işleyen de günahını bildiği için üzülürdü. Üzüldüğü, yaptığını meşru görmediği için de küfre düşmezdi. Şimdi her şey birbirine karışmış durumda. İbadet mi yapıyor, eğleniyor mu belli değil. Bütün bunlar müziği ve haramları meşrulaştırmanın, haramı helali birbirine karıştırmanın yani “Dini sulandırma” projesinin bir parçasıdır.
Görünüşe bakıldığında bu davranışlar halkın cahilliğine veriliyorsa da, bu o kadar basit bir hadise değildir. Müslümanlar bu hale planlı bir şekilde, belli bir proje doğrultusunda getiriliyor. Bu projenin içeride ve dışarıda bayraktarlığını yapan pek çok kimse var. Rock Müziğin başını çeken Cat Stevensdiğer ismi ile Yusuf İslam’ın takip ettiği çizgi hayli enteresan. Önce İslam âlimlerinin kitaplarından ve çevresindeki Müslüman kimselerden müziğin haram olduğunu öğrenip Müslüman olmasıyla beraber müziği de bırakıyor. Daha sonra birden fikir değiştiriyor. Bu değişikliği de kendince şöyle yorumluyor: “Başlangıçta müzik konusunda şüphelerim oluşmuştu. Daha sonra Kur’ana ve hadislere baktım, müzük ile ilgili bir şey göremedim. İyi, faydalı şeyleri İslamiyet emrediyor. Müzik iyi ve faydalı olduğuna göre, haram olamaz diye yorumladım. Yeniden çalışmaya başladım...”
Binlerce İslam alimi, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere dayanarak Müziğin haram olduğunu söylüyorlar; bu ise, göremedim, diyor.
Kendisine, “Yedikule’de hip-hop grubu Native Deen ile birlikte sahneye çıktınız. Bu hip-hop tarzını nasıl buluyorsunuz?” diye soruyorlar, o da, “ Native Deen, gençleri İslam’a ve Allah’a çağırıyor. Albümleri insanlık adına son derece olumlu mesajlar içeriyor. Bence gayet de başarılı bir hip-hop örneği ortaya çıkarıyorlar” diyor. Yani dinimizin haram kıldığı müzik vasıtasıyla gençler İslama çağrılıyor. Böyle çağrılarla gelenlerin İslami anlayışını, yaşayışını artık siz düşünün.
Yapılan bu kadar İslam dışı davranışlardan sonra insan ister istemez şüpheye düşüyor. Acabalar akla geliyor. Bu tip insanlar, bu tip gruplar acaba belli maksatlar için mi Müslümanların arasına sokuluyor?! Dinimiz zahire göre hüküm verir. Müslüman oldum diyeni Müslüman kabul ederiz. Fakat bu, ihtiyadı elden bırakmaya da mani değildir.
İstanbul’a geldiğinde görüştüğümüz Beyzadelerden yaşı doksanın üzerinde olan Fethi Sami Baltalimanı amca var. Bir konuşmamızda şunu söylemişti: “Evladım, ben altmış yıldır İngiltere’deyim. Siz benim kadar İngilizleri tanımazsınız. Bir İngiliz, ‘ben Müslüman oldum’ dese, dinimiz zahire göre hareket etmemizi emrettiği için onu Müslüman kabul ederim. Fakat onun samimiyetinden şüphe duyarım!..”
İngiliz Cat Stevens(Yusuf İslam), İngiltere’de müzik eğitimini tamamlayan Yusuf İslam’ın yetiştirmesi Azeri Sami Yusuf ve Amerikalı Native Deen gibi şarkıcılardan sonra şimdi de İngiliz kültürünün hakim olduğu Malezya’da ortaya çıkan şarkıcı İmad üzerinden, “İslami Müzik” adı altında İslam âlemine dolayısıyla İslamiyete müzik sokulmaya çalışılıyor.
Son çalışmasının tanıtımı için İstanbul’a gelen ve basında geniş yer verilen İmad’ın ramazan ayında İngilizce, Arapça, Fransızca ve Türkçe “müzikli ilahi” albümleri çıkmış. Sanatçı bir aileden geldiğini söyleyen İmad, 14 yaşında medrese eğitimi aldığını, okulda hocalarının sesinin güzel olduğunu fark ederek kendini müziğe yönlendirdiklerini ifade ediyor. Burada çaktırmadan ince bir mesaj veriliyor. Nedir bu? Medrese, dini eğitim verilen bir yer. Dolayısıyla müziğin dini açıdan bir sakıncası olmadığını, hatta medrese tarafından yönlendirildiğini vurgulamış oluyor.
“İslami Müzik” dedikleri nedir, diğer müziklerden farkı nedir? Aslında fark yok aralarında. Fark denebilecek tek şey bestelerde, “Allah” “Peygamber” gibi kelimelerin ve isimlerin geçmesi.
Bir şeyin “İslami” olabilmesi için, dinî kaynaklarda geçmesi, emredilmesi gerekir. Dinimizin asli kaynakları olan Kur’an-ı kerimde ve Hadis-i şeriflerde müziğin yeri yoktur. Aksine İslam âlimleri, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere dayalı olarak söz birliği ile müziğin İslamda yeri olmadığını, haram olduğunu bildirmişlerdir.
Bunun için müzik kelimesinin “Tasavvuf” veya “İslam” kelimesi ile yan yana gelmesi mümkün değildir. “İslami Müzik” saçmalığını savunmak, zemzemin içine şarap katmak gibi çirkindir. Bu, zemzeme yapılacak en büyük hakarettir. Birileri, vazifeleri gereği kasıtlı olarak bunu yapabilir fakat Müslümanların buna alet olması affedilebilir hata değildir.
Bazıları, Peygamber Efendimizin Medine’ye teşriflerinde, kadınların tef eşliğinde karşılamalarını, “Talea’l-Bedru”yu söylemelerini ve Hz. Aişe’ye kadınların tef çalıp oynamalarını dinletmesini delil göstermeye çalışıyorlar. Büyük İslam alimi İbn-i Hacer hazretleri bunların Benî Neccâr cariyeleri, köleleri olduğunu zaten kendilerinin”Bizler Benî Neccar’ın cariyeleriyiz, Muhammed ne güzel komşudur!” dediklerini bildirmiştir. Hz. Aişe’nin, Peygamberimizin yanında kasidelerini dinlediği kadınlar da birer cariyedir, hür kadın değildir. Görüldüğü gibi tef çalıp kaside okuyan kimseler küçük çocuklarla cariyelerdir. Bunun böyle olduğunu İmam-ı Buharî de bildirmiştir.
Çalgı aleti eşliğinde söylenen, ilahinin, şarkının, kasidenin dinimizde haram olduğunda söz birliği vardır. Hatta ilahinin müzik aleti ile söylenmesi ile ibadete müzik sokulduğu için haramdan öte küfür olduğu bildirilmiştir. Hadis-i şeriflerde, “İlk tegannî eden şeytândır” “Müzik, kalbde nifâk hâsıl eder”, “Allahü teâlâ, beni âlemlere rahmet olarak ve çalgıları, cahiliye âdetleri ve putları yok etmek için gönderdi” buyurulmuştur.
Harama helal diyen ve haramı ibâdete karıştıran kâfir olur. Resulullah efendimizin geldiği bir evde, küçük kızlar tef çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullahı övmeye başladılar. “Benden bahsetmeyin! Beni övmek (mevlid, ilahi) ibâdettir. Eğlence, oyun arasında ibâdet caiz değildir” buyurdu (Kimya-i saadet). Tef, çalgı çalarak veya oyun arasında Kur’an okuyan, ibadet eden kâfir olur, dinden çıkar. (Tergib-üs-salât)