Canavarlaşan Veletler

Huseyni

Müdavim
Henüz 12 yaşını bile doldurmayan bir kız çocuğunun, annesini uykuda iken silâhla vurup öldürmesi, her ne kadar ender bir misâl teşkil ediyor olsa bile, yine de şimdiki neslin ruh âlemini yansıtan önemli bir gösterge mahiyetini taşıyor. Maalesef, yeni neslin bir kısmı, vahşî canavarları dahi geri bırakan bir ruh haleti içinde yetişip büyüyor. Öyle bir an geliyor ki, gözü hiçbir şey görmüyor, göremiyor.



Canavar hayvanlar, Cenâb–ı Hak tarafından fıtrî bir şekilde dizginlenmiş. Mecbur kalmadıkça, yahut canını tehlikede görmedikçe insanlara saldırmazlar. Hatta, kendi hemcinslerine, meselâ yavrularına, kardeşlerine, yahut anne–babalarına saldırmazlar; aynı koloni içinde bulunanlar, zaman zaman hırlaşsalar bile, birbirini yine de boğazlamazlar. Fakat, insan evlâdı öyle değil. Dizgini serbest bırakılmış. Alabildiğine azgınlaşabilir, canavarlaşabilir; en vahşî hayvanın dahi yapamadığı fenâlığı çekinmeden yapabilir.



İşte, bundan dolayıdır ki, gözünü karartan bir evlât, çıkıp anne–baba katili olabiliyor. Bu evlâdın kız çocuğu olması ise, gelinen noktanın vahâmet derecesini gösteriyor. Ne yazık ki, bunun tersi durumlar da yaşanıyor, toplum içinde. Anne, yahut baba da çıkıp "evlât katili" olabiliyor. Bu bir dehşet tablosudur. Üstelik, hemen her gün medya vasıtasıyla halkın önünde sergileniyor.



Bu tabloya bakıp bakıp eyvâhlar eden çok. Ancak, bu hale nasıl gelindiğini ve bu vahametin önüne nasıl geçileceğini doğru dürüst bilen yok. Bu da, ikinci bir vahâmet tablosu ki, tam bir cinnet hali...
Sahi, fertler ve toplum, bu hale nasıl geldi? Aile bağları nasıl olup da bu derece dumura uğradı? İnsanı hayvandan ayıran ve içindeki fenâlık hissini iyiliğe dönüştüren, kötülük yapmaktan men' eden mânevî faktörlere ne oldu da, böyle akıl almaz cinayetler işleniyor, görenleri şok eden dizi dizi vahâmetler sergileniyor?



Olaylara dair açıklamalar, basit sebeplere, fındık kabuğunu doldurmayan gerekçelere dayandırılarak yapılıyor ki, inandırıcılıktan ve yaşananların mahiyetini aydınlatmaktan pek uzaktır. Esasında, sebep ne olursa olsun, evlât ebeveynin ve ebeveyn evlâdının canına okuyacak, kanına girecek kadar vahşileşmemeli. Yek diğerini vurup öldürmeye eli gitmemeli. Akıllarında, vicdanlarında, yüreklerinin bir yerinde onları engelleyici kuvvetli duygular, düşünceler olmalı. Tabiî, bu duygu ve düşünceleri besleyen mânevî telkin ve terbiyenin gereği yapılıyorsa; bu terbiye, yerinde, zamanında ve dozajında yeni nesillere verilebiliyorsa...



İşte, meselenin can alıcı noktası burasıdır: Yerinde, zamanında ve dozajında verilecek bir mânevî telkin ve terbiye...Aksi halde, nerede ne olacağını, kimin başına nelere geleceğini kestirmek mümkün değil. Zaten, sergilenen onca vahşet tablosu, başka klavuza ihtiyaç bırakmayacak kadar açık ve çarpıcı değil mi?



M. Latif Salihoğlu
11.06.2009
Yeniasya
 
Üst