Huseyni
Müdavim
[h=1]Risale-i Nur'u, Bediüzzaman'ı hatırlattım cemaatle ilişkim sonlandırıldı[/h]
Latif Erdoğan, hayatında meydan gelen değişmeleri ve sebeplerini açık açık yazdı. Erdoğan'ın Yeni Akit'teki yazısı aynen şöyle:
Hasbihal
Büyük felaketler öncesi fert ve toplumlarda zaaf çözülmeleri baş gösterir. Vücuttaki ağrı ve sızılar, hastalık ve arızaların habercisi olduğu gibi, zaaf çözülmeleri de bela ve musibetlerin habercisidirler. Her kıyamet yakındır ve her kıyamet sadece bir sayhadan, kısa süreli bir çığlıktan ibarettir.
Kaptanın gerçek niyeti, kendisiyle birlikte gemiyi batırmaksa, tayfaların gayreti anlamsızdır. Gemi battıktan sonra kaptanı değiştirmeye kalkmak ise abesle iştigalden başka yorumu olmayan şaşkın haldir.
En büyük aldanma, insanın kendini aldatabileceğine aldanmasıdır. Müflis tüccar teselli arar. Azığı hayal olanın suyu seraptır.
Evet, şimdilerde, Grubun gurubu objektife böyle yansıyor; görüntü değiştiğinde sözlerimiz de kuşkusuz değişecektir..
Bizim davamızın ana ekseni ve besleyici damarı Risale-i Nurdur. Risale-i Nur ise her biri diğerinde akseden 130 parçadan oluşan nurani bütünlüğün adıdır. Bu bütünlük ve birbirinde aksediş sebebiyledir ki, Risalelerin her bir parçası, bütüne ait feyiz ve bereketin hepsini taşır. Hangi risale okunsa, bütünü okunmuş gibi istifadeli olur. Bu mazhariyet, Kur’an-ı Mucizülbeyandan, onun muhteşem ve mümtaz tefsirine intikal ile gerçekleşmiş çok özel bir mevhibedir; Risaleleri referans göstererek kaleme alınmışlar da dahil, günümüze ait hiçbir eserde bu özellik yoktur; dolayısıyla onlardan istifade de konuyla ve okunan kısımla sınırlı kalmak durumundadır.
İmdi, bu Risalelerin hocası da yine kendisidir. Araya koyacağınız her hoca, ondan istifadenizi azaltmaktan öte bir mana ifade etmeyen perdelerdir; Risale-i Nur’un saf, duru, berrak ışık huzmelerinin kalbinizde, ruhunuzda, vicdanınızda, aklınızda, nefsinizde ve nihayet maddi manevi bütün mahiyetinizde yerleşmesine engeldir. Bu tür engellere maruz kalmanın keyfiyete verdiği ve vereceği zarar ise her türlü izahtan varestedir.
Benim yaptığım, bu hakikati görüş ve bu asla dönüştür. Çağrımın mahiyeti de budur. Yoksa ne bir toplulukla ne de o topluluğun kanaat önderi kişilerle olumsuz anlamda hiçbir münasebetim, hiçbir alışverişim yoktur.
Ne yaptım ve ne yapıyorum: Kur’an tilavetim ve diğer evrad ü ezkarım dışında sürekli Risale-i Nur okuma ve müzakeresiyle meşgul oluyorum. Haftada en az dört gün Risale-i Nur derslerine hayati bir engel olmazsa, iştirak ediyorum. Bu halin bana verdiği manevi haz ve zevki, dünyevi hiçbir şeye değişmem, değişemem. Bu hal üzere yaşayıp bu hal üzere ölmeyi de Rabbimin sonsuz kerem ve lütfünden diliyor, dileniyorum.
Geçmişte, düşüncelerini önemsediğim bir muhterem zat, “Ben zıplasam, zıplasam, yine zıplasam, Bediüzzaman’ın topuğuna yetişemem” derdi. Bediüzzaman'ı da görmüş bir başka muhterem zata bu denilenleri aktarıp mukayese yollu düşüncelerini sorunca, bahsettiğim muhterem kişiye fevkalade hüsnü zannı olmasına rağmen, hakperestliğin verdiği tazyikle birden sarardı, soldu, dudakları ve elleri titreyerek, mukayese edilmez kardeşim, mukayese edilmez, dedi ve bu sözünü o kadar çok tekrar etti ki, içimden keşke sormamış olaydım, dedim. Gerçek sevgiyi, hakiki dostluğu ben bahsettiğim bu hakperest insanda gördüm. Yakın komşumuz da olan bu rahmetli ağabeyimi her zaman hayırla yâd ettim, etmekteyim. Dokuz- on yaşlarından itibaren onun Üstada ve Risale-i Nur’a olan bağlılık ve muhabbeti, benim şuur altımın en sağlam blokajıdır. Bediüzzaman’ın yerine ikame anlamına gelecek her türlü davranış ve algılama öteden beri menfurumdur. Zaten bu şuur eksenini istenen ölçüde koruyamadığım yıllar benim kayıp yıllarımdır.
Ne dedim, ne diyorum: Yirmi senedir, cemaat yapısının harekete dönüştürülmesi gerektiğini söylüyorum. Yani, hantal ve hiyerarşik, bol statülü yapıdan vazgeçilerek zihni birlikteliği baz alan; düşüncesinin cazibe gücüyle ve bütün topluma mal olmuş keyfiyetiyle varlığını sürdüren bir yapıdan söz ediyorum. Fakat “yönetenleri yönet” felsefesiyle toplum mühendisliği yapanlarca benim tekliflerim oyun bozanlık kabul ediliyor. Neticede yirmi senedir ben dediklerimin bedelini ödüyorum. Altı yedi senedir, yoğun bir şekilde Risale-i Nurları ve Bediüzzaman’ı hatırlatmalarım birilerinin hiç hoşuna gitmiyor, nitekim o sıralarda yazdığım gazete ile ilişkim kesilerek yazılarıma son veriliyor..
Fakat ben yine dediklerimde ısrar ediyorum. Bu sefer de cemaatle ilişkim sonlandırılıyor. (Bunu gerçekleştirenler, bana ne büyük iyilikte bulunduklarını bilselerdi, şüphesiz bu iyiliklerini benden esirgerlerdi.) Ne ki, fitneyi uyarır düşüncesiyle, hiçbir ortamda bu konulara girmiyor; kendimi tamamen inzivaya çekiyorum. Gezi olayları patlak verdiğinde ilk uyarılarımı yapmaya başlıyorum. Dış güçlerin ihalesi Cemaate yıkılıp hükümete ve devlete karşı huruç ve kıyam anlamına gelen hareketler başlayınca da, konuyla ilgili görüşlerimi, entelektüel çerçeve içinde kalmak şartıyla, ifade ediyorum.
Risale-i Nuru, Bediüzzamanı hatırlattım cemaatle ilişkim sonlandırıldı