Huseyni
Müdavim
Senelerdir devam eden, yakınlarda olduğu gibi dönem dönem gündemin en baş sıralarına çıkabilen tartışmalar, asılsız itham ve yakıştırmalar bir yana, gerçek şu ki, cemaatleşme insanî ve toplumsal bir ihtiyaç.
“Zaman cemaat zamanıdır” ifadesini defaatle tekrarlayan Üstad, bu ihtiyacın nereden kaynaklandığını da sosyal ve psikolojik gerekçelerle açıklıyor. Hem de mahkeme müdafaalarında.
İlginç örneklerinden biri Denizli mahkemesine verdiği “Son sözün bir kısmı” metninde.
Orada cemaatleşme için şu nitelemeler var:
* Sosyal hayatın bir temel taşı.
* İnsan fıtratının zarurî bir ihtiyacı.
* Aileden kabile, millet, İslâmiyet ve insaniyet hayatına kadar en lüzumlu ve kuvvetli rabıta.
* Her insanın kâinatta gördüğü ve tek başına mukabele edemediği “medar-ı zarar ve hayret” hallere; insanî ve İslâmî vazifelerin ifasına mâni maddî ve manevî sebeplerin hücumlarına karşı bir nokta-i istinad ve medar-ı tesellî.
* Dostluk, kardeşane cemaat ve toplanmak.
* Samimane uhrevî cemiyet ve kardeşlik.
* Hem dünya, hem din, hem ahiret saadetlerine kat’î vesile olarak iman ve Kur’ân dersinde halis dostluk ve hakikat yolunda arkadaşlık.
* Vatanına ve milletine zararlı şeylere karşı, siyasî cephesi bulunmayan bir tesanüd...
Bütün bu tanımlamaları “Risale-i Nur Talebelerinin pek çok takdir ve tahsine şayan ders-i imanda toplanmaları” için dile getiren Bediüzzaman, bu birlikteliğe “siyasî cemiyet” namı verenler için son derece ağır ifadeler kullanıyor:
“Ya gayet fena bir surette aldanmış veya gayet gaddar bir anarşisttir ki, hem insaniyete vahşiyane düşmanlık eder, hem İslâmiyete Nemrudane adavet eder, hem hayat-ı içtimaiyeye anarşiliğin en bozuk ve mütereddî tavrıyla husûmet eder ve bu vatana ve millete ve hakimiyet-i İslâmiyeye ve dinî mukaddesata karşı mürtedâne, mütemerridâne, anudâne mücadele eder.
“Veya ecnebi hesabına bu milletin can damarını kesmeye ve bozmaya çalışan el hannas bir zındıktır ki, hükümeti iğfal ve adliyeyi şaşırtır; tâ o şeytanlara, firavunlara, anarşistlere karşı şimdiye kadar istimal ettiğimiz manevî silâhlarımızı, kardeşlerimize ve vatanınıza çevirsin veya kırdırsın...” (Tarihçe-i Hayat, s. 639-40)
Üstad, Afyon mahkemesindeki müdafaasında da “Biz bir cemaatiz” dedikten sonra, yukarıdaki nitelemeleri tamamlayan bir çerçeve çiziyor:
“Hedefimiz ve programımız evvelâ kendimizi, sonra milletimizi idam-ı ebedîden ve daimî berzahî haps-i münferidden kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhaya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır.” (a.g.e., s. 853)
(Buradaki “idam-ı ebedî” ve “haps-i münferid’ ifadelerinin özlü bir izahı Sözler’de: “Kabir, ahirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idam-ı ebedî kapısı, darağacı;” “ahireti tasdik eden, fakat sefahat ve dalâlette gidenlere, tecrit içinde, yalnız başına bir hapis kapısı.” {s. 232})
Görüldüğü gibi, Said Nursî’nin cemaat tariflerinde hiçbir şekilde siyaset veya ideoloji yok.
Tamamen iman ve ahiret eksenli bir beraberlik var ve bu anlamdaki cemaatleşmenin dünyevî neticeleri ise toplumu anarşi, serserilik gibi zararlı neticelerden korumak; huzuru, kardeşliği, dayanışmayı ahengi sağlamak; hayatın güçlüklerine karşı bir dayanma noktası, moral alış verişi ve tesellî gibi tümüyle pozitif kazanımlar.
Ve bu birliktelikte ayrılıkçılığın zerresi yok.
“Öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda üç yüz elli milyon dahil mensupları var ve her gün beş defa namazla o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemal-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar ve ‘Mü’minler ancak kardeştir’ kudsî programıyla birbirlerinin yardımına duâlarıyla ve manevî kazançlarıyla koşuyorlar” (Tarihçe, s. 614) sözleri bunun ifadesi.
“Zaman cemaat zamanıdır” ifadesini defaatle tekrarlayan Üstad, bu ihtiyacın nereden kaynaklandığını da sosyal ve psikolojik gerekçelerle açıklıyor. Hem de mahkeme müdafaalarında.
İlginç örneklerinden biri Denizli mahkemesine verdiği “Son sözün bir kısmı” metninde.
Orada cemaatleşme için şu nitelemeler var:
* Sosyal hayatın bir temel taşı.
* İnsan fıtratının zarurî bir ihtiyacı.
* Aileden kabile, millet, İslâmiyet ve insaniyet hayatına kadar en lüzumlu ve kuvvetli rabıta.
* Her insanın kâinatta gördüğü ve tek başına mukabele edemediği “medar-ı zarar ve hayret” hallere; insanî ve İslâmî vazifelerin ifasına mâni maddî ve manevî sebeplerin hücumlarına karşı bir nokta-i istinad ve medar-ı tesellî.
* Dostluk, kardeşane cemaat ve toplanmak.
* Samimane uhrevî cemiyet ve kardeşlik.
* Hem dünya, hem din, hem ahiret saadetlerine kat’î vesile olarak iman ve Kur’ân dersinde halis dostluk ve hakikat yolunda arkadaşlık.
* Vatanına ve milletine zararlı şeylere karşı, siyasî cephesi bulunmayan bir tesanüd...
Bütün bu tanımlamaları “Risale-i Nur Talebelerinin pek çok takdir ve tahsine şayan ders-i imanda toplanmaları” için dile getiren Bediüzzaman, bu birlikteliğe “siyasî cemiyet” namı verenler için son derece ağır ifadeler kullanıyor:
“Ya gayet fena bir surette aldanmış veya gayet gaddar bir anarşisttir ki, hem insaniyete vahşiyane düşmanlık eder, hem İslâmiyete Nemrudane adavet eder, hem hayat-ı içtimaiyeye anarşiliğin en bozuk ve mütereddî tavrıyla husûmet eder ve bu vatana ve millete ve hakimiyet-i İslâmiyeye ve dinî mukaddesata karşı mürtedâne, mütemerridâne, anudâne mücadele eder.
“Veya ecnebi hesabına bu milletin can damarını kesmeye ve bozmaya çalışan el hannas bir zındıktır ki, hükümeti iğfal ve adliyeyi şaşırtır; tâ o şeytanlara, firavunlara, anarşistlere karşı şimdiye kadar istimal ettiğimiz manevî silâhlarımızı, kardeşlerimize ve vatanınıza çevirsin veya kırdırsın...” (Tarihçe-i Hayat, s. 639-40)
Üstad, Afyon mahkemesindeki müdafaasında da “Biz bir cemaatiz” dedikten sonra, yukarıdaki nitelemeleri tamamlayan bir çerçeve çiziyor:
“Hedefimiz ve programımız evvelâ kendimizi, sonra milletimizi idam-ı ebedîden ve daimî berzahî haps-i münferidden kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhaya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır.” (a.g.e., s. 853)
(Buradaki “idam-ı ebedî” ve “haps-i münferid’ ifadelerinin özlü bir izahı Sözler’de: “Kabir, ahirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idam-ı ebedî kapısı, darağacı;” “ahireti tasdik eden, fakat sefahat ve dalâlette gidenlere, tecrit içinde, yalnız başına bir hapis kapısı.” {s. 232})
Görüldüğü gibi, Said Nursî’nin cemaat tariflerinde hiçbir şekilde siyaset veya ideoloji yok.
Tamamen iman ve ahiret eksenli bir beraberlik var ve bu anlamdaki cemaatleşmenin dünyevî neticeleri ise toplumu anarşi, serserilik gibi zararlı neticelerden korumak; huzuru, kardeşliği, dayanışmayı ahengi sağlamak; hayatın güçlüklerine karşı bir dayanma noktası, moral alış verişi ve tesellî gibi tümüyle pozitif kazanımlar.
Ve bu birliktelikte ayrılıkçılığın zerresi yok.
“Öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda üç yüz elli milyon dahil mensupları var ve her gün beş defa namazla o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemal-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar ve ‘Mü’minler ancak kardeştir’ kudsî programıyla birbirlerinin yardımına duâlarıyla ve manevî kazançlarıyla koşuyorlar” (Tarihçe, s. 614) sözleri bunun ifadesi.
Kazım GÜLEÇYÜZ
19.07.2009
Yeniasya
19.07.2009
Yeniasya