Cevabınız hayatımı kurtardı
[FONT=tahoma,sans-serif]Mehmet PAKSU / BUGÜN[/FONT]
ÜVEY ANNENİN HAKKI NEREYE KADAR?
Merhaba hocam, birbirimizi kabul etmemize rağmen evliliğimizi üvey annem bozdu. Bu zamana kadar hakaretlerine hep sustum. Hiçbir zaman beddua etmedim, fakat o bana sürekli ağır sözler söyledi, beddua etti. Bunları hak edecek bir şey yaptığımı sanmıyorum. Eşimi kendim bulduğum ve maddi yönü iyi olmadığı için kabullenmek istemedi. Halbuki oldukça ahlaklı, edepli birisiydi. Ruhsal olarak zor durumdayım. Dinimizde öz-üvey anne farkına değinir misiniz? Nasıl bir tutum takınmam gerekir? (Rumuz: Şimşek)
Üvey anne her işinizle ilgilenir, her şeyinize karışır. Anneniz ölmüş veya ayrılmıştır. Belki çok küçük yaştan itibaren sizi o büyütmüştür. Siz de onu anne bilmişsiniz. Bu açıdan ilgilenmemesi yadırganırdı. Evlenirken ona da sormalıydınız. Burada yanlış yapmışsınız. Bu yanlışınızın cezasını böyle bir bedelle ödetmiş size. Üvey anne, babanızın eşi olduğu için mecburen onun kucağında, evinde büyümüşsünüz. Kur'ân'ın belirttiği gibi (24:31) mahremiyet ve evlenememe bakımından anneniz gibidir. Babanız hayatta olduğu sürece muhtaç duruma düştüğünde, ihtiyaçlarını karşılarsınız. Fakat "anne hakkı" ve miras gibi meselelerde anne yerine geçmez. Çünkü her insanın bir tek annesi vardır.
Üvey annenizin üzerinizde birçok hakkı olduğu için iyi davranırsınız, gönlünü alırsınız, özellikle babanızın hatırı için saygıda kusur etmezsiniz. Fakat size haksız yere hakaretler, beddualar ederse, belli ölçüde kendinizi savunursunuz. Mağdur duruma düşürdüğünde de sessiz kalmamaya çalışırsınız. Eşi olduğu için, babanız onun yanında yer alacaktır. Bunun için babanızla aranızın çok iyi/samimi olması gerekir.
Babadan destek almalısınız. İkisinin birden yüklenince yalnız kalırsınız.
Son söz: Siz iyiliksever, hoşgörülü ve geniş gönüllü olur da, nefretten, inattan ve kin tutmaktan uzak kalırsanız, onları yanınıza alırsınız. Yoksa sana huzur vermezler. En iyisi birlikte karar verin, birlikte hareket edin. Geriye dönüp bakmayın, bundan sonra geleceğe sağlam yürüyün.
CEVABINIZ HAYATIMI KURTARDI
S.A. Hocam, Ben, bugün (16.04.2009 Perşembe) tarihli köşenizde "Çıkmaz" rumuzu ile sorusu yayınlanan ve sizin cevaplama lütfunda bulunduğunuz kişiyim.
Öncelikle belirtmeliyim ki, cevabınız bende "ameliyat-ı cerrahiye" hükmüne geçti. Yavaş yavaş üzerime çekilmeye başlanan gaflet perdesini bir anda sıyırıp attı. Kendime artık "ben ne yapıyorum?", "Nasıl böyle bir duruma düşmeye başlamışım?" sorularını ciddiyetle sormaya başladım cevabınız sayesinde...
Ahirzamanın manasını yakından bilmeme ve bu manaları bizlere ders veren kaynaklara yakın olmama ve halen ciddiyetle de bu konulara eğilmeme rağmen, tehlikenin hemen her zaman yanı başımızda ve baki olduğu dersini aldım diyebilirim bu olayla.
"İhtiyarın selb olunması (iradenin elden çıkması)" manasını yakından müşahede etmeyi de buna ekleyebilirim, ya da "cazibedar fitnenin (cazip günahların)" ne demek olduğunu...
[FONT=verdana,sans-serif]Şeytanın sinsi oyunu[/FONT]
İlginç olanı ise, şeytan sizi öylesine sinsi adımlarla günah yoluna sokuyor ki, bırakın yola girdiğinizi, yarısına geldiğinizi bile fark edemiyorsunuz?
Sevk etmek istediği istikamette şayet ayılmazsanız ya da biri sizi ayıltmazsa, Allah muhafaza, hedefine öyle ulaşıyor ki, yol bittiğinde, onun hedefine yardımcı olarak yolun doğruluğunu bile savunur hale geleceksiniz, ya da nefsinizi avukat gibi savunacaksınız.
Bu biraz da yok edilmek istenen kişiye adım adım zehir enjekte etmeye de benzemiyor mu? Damla damla damarlarınızdaki kana karışıyor, fakat bir müddet sonra öleceğinizin farkında değilsiniz, hatta belki de zevk alıyorsunuz.
[FONT=verdana,sans-serif]Ahirzaman virüsü vücuda giriyor[/FONT]
Yine çıkardığım bir sonucu sizinle paylaşmak istiyorum. Bir an bile kalbi dirilten, ruha hayat veren, aklı uyanık tutan kaynaklardan ya da "eserlerden" diyelim, ayrı kalmak ya da "hayat-ı içtimaiye (sosyal hayat)" meşgalesiyle uzak düşmek, koruma duvarlarını yıkıyor ve sizi asrın hastalıklarına karşı korunmasız hale getiriyor. Ahirzaman virüsü de bir fırsatını bulup vücudunuza giriyor ve sizi bitkin düşürene, belki de öldürene kadar bünyenizi kemirmeye başlıyor.
[FONT=verdana,sans-serif]Bilinçli olmak yetmiyor[/FONT]
Hocam, netice itibariyle, bazen çok bilinçli olmak da yetmiyor, ya da bu konuda kendine çok güvenmek de... Ne de olsa, son nefesimizi verene kadar emaneti hakiki sahibine teslim edene kadar "imtihan" bütün şiddetiyle devam ediyor ve edecek. Karşılığında verilen bâki elmasların yanında belki içilmesi "zehir" de olsa, "Madem ki Rabbimizin hikmetine tabiyiz" kana kana içeriz. Cenab-ı Allah, "Lütfun da hoş, kahrın da hoş" ufkunu yakalayanlardan eylesin bizleri... "Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler..."
Not: Saygıdeğer hocam beni "yola girmeden" ayılttığınız için Allah sizden binlerce kez razı olsun.
[FONT=tahoma,sans-serif]Mehmet PAKSU / BUGÜN[/FONT]
ÜVEY ANNENİN HAKKI NEREYE KADAR?
Merhaba hocam, birbirimizi kabul etmemize rağmen evliliğimizi üvey annem bozdu. Bu zamana kadar hakaretlerine hep sustum. Hiçbir zaman beddua etmedim, fakat o bana sürekli ağır sözler söyledi, beddua etti. Bunları hak edecek bir şey yaptığımı sanmıyorum. Eşimi kendim bulduğum ve maddi yönü iyi olmadığı için kabullenmek istemedi. Halbuki oldukça ahlaklı, edepli birisiydi. Ruhsal olarak zor durumdayım. Dinimizde öz-üvey anne farkına değinir misiniz? Nasıl bir tutum takınmam gerekir? (Rumuz: Şimşek)
Üvey anne her işinizle ilgilenir, her şeyinize karışır. Anneniz ölmüş veya ayrılmıştır. Belki çok küçük yaştan itibaren sizi o büyütmüştür. Siz de onu anne bilmişsiniz. Bu açıdan ilgilenmemesi yadırganırdı. Evlenirken ona da sormalıydınız. Burada yanlış yapmışsınız. Bu yanlışınızın cezasını böyle bir bedelle ödetmiş size. Üvey anne, babanızın eşi olduğu için mecburen onun kucağında, evinde büyümüşsünüz. Kur'ân'ın belirttiği gibi (24:31) mahremiyet ve evlenememe bakımından anneniz gibidir. Babanız hayatta olduğu sürece muhtaç duruma düştüğünde, ihtiyaçlarını karşılarsınız. Fakat "anne hakkı" ve miras gibi meselelerde anne yerine geçmez. Çünkü her insanın bir tek annesi vardır.
Üvey annenizin üzerinizde birçok hakkı olduğu için iyi davranırsınız, gönlünü alırsınız, özellikle babanızın hatırı için saygıda kusur etmezsiniz. Fakat size haksız yere hakaretler, beddualar ederse, belli ölçüde kendinizi savunursunuz. Mağdur duruma düşürdüğünde de sessiz kalmamaya çalışırsınız. Eşi olduğu için, babanız onun yanında yer alacaktır. Bunun için babanızla aranızın çok iyi/samimi olması gerekir.
Babadan destek almalısınız. İkisinin birden yüklenince yalnız kalırsınız.
Son söz: Siz iyiliksever, hoşgörülü ve geniş gönüllü olur da, nefretten, inattan ve kin tutmaktan uzak kalırsanız, onları yanınıza alırsınız. Yoksa sana huzur vermezler. En iyisi birlikte karar verin, birlikte hareket edin. Geriye dönüp bakmayın, bundan sonra geleceğe sağlam yürüyün.
CEVABINIZ HAYATIMI KURTARDI
S.A. Hocam, Ben, bugün (16.04.2009 Perşembe) tarihli köşenizde "Çıkmaz" rumuzu ile sorusu yayınlanan ve sizin cevaplama lütfunda bulunduğunuz kişiyim.
Öncelikle belirtmeliyim ki, cevabınız bende "ameliyat-ı cerrahiye" hükmüne geçti. Yavaş yavaş üzerime çekilmeye başlanan gaflet perdesini bir anda sıyırıp attı. Kendime artık "ben ne yapıyorum?", "Nasıl böyle bir duruma düşmeye başlamışım?" sorularını ciddiyetle sormaya başladım cevabınız sayesinde...
Ahirzamanın manasını yakından bilmeme ve bu manaları bizlere ders veren kaynaklara yakın olmama ve halen ciddiyetle de bu konulara eğilmeme rağmen, tehlikenin hemen her zaman yanı başımızda ve baki olduğu dersini aldım diyebilirim bu olayla.
"İhtiyarın selb olunması (iradenin elden çıkması)" manasını yakından müşahede etmeyi de buna ekleyebilirim, ya da "cazibedar fitnenin (cazip günahların)" ne demek olduğunu...
[FONT=verdana,sans-serif]Şeytanın sinsi oyunu[/FONT]
İlginç olanı ise, şeytan sizi öylesine sinsi adımlarla günah yoluna sokuyor ki, bırakın yola girdiğinizi, yarısına geldiğinizi bile fark edemiyorsunuz?
Sevk etmek istediği istikamette şayet ayılmazsanız ya da biri sizi ayıltmazsa, Allah muhafaza, hedefine öyle ulaşıyor ki, yol bittiğinde, onun hedefine yardımcı olarak yolun doğruluğunu bile savunur hale geleceksiniz, ya da nefsinizi avukat gibi savunacaksınız.
Bu biraz da yok edilmek istenen kişiye adım adım zehir enjekte etmeye de benzemiyor mu? Damla damla damarlarınızdaki kana karışıyor, fakat bir müddet sonra öleceğinizin farkında değilsiniz, hatta belki de zevk alıyorsunuz.
[FONT=verdana,sans-serif]Ahirzaman virüsü vücuda giriyor[/FONT]
Yine çıkardığım bir sonucu sizinle paylaşmak istiyorum. Bir an bile kalbi dirilten, ruha hayat veren, aklı uyanık tutan kaynaklardan ya da "eserlerden" diyelim, ayrı kalmak ya da "hayat-ı içtimaiye (sosyal hayat)" meşgalesiyle uzak düşmek, koruma duvarlarını yıkıyor ve sizi asrın hastalıklarına karşı korunmasız hale getiriyor. Ahirzaman virüsü de bir fırsatını bulup vücudunuza giriyor ve sizi bitkin düşürene, belki de öldürene kadar bünyenizi kemirmeye başlıyor.
[FONT=verdana,sans-serif]Bilinçli olmak yetmiyor[/FONT]
Hocam, netice itibariyle, bazen çok bilinçli olmak da yetmiyor, ya da bu konuda kendine çok güvenmek de... Ne de olsa, son nefesimizi verene kadar emaneti hakiki sahibine teslim edene kadar "imtihan" bütün şiddetiyle devam ediyor ve edecek. Karşılığında verilen bâki elmasların yanında belki içilmesi "zehir" de olsa, "Madem ki Rabbimizin hikmetine tabiyiz" kana kana içeriz. Cenab-ı Allah, "Lütfun da hoş, kahrın da hoş" ufkunu yakalayanlardan eylesin bizleri... "Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler..."
Not: Saygıdeğer hocam beni "yola girmeden" ayılttığınız için Allah sizden binlerce kez razı olsun.