Cevşen-ül Kebir Hakkında

yozgati

Well-known member
Cevşen-ül Kebir Hakkında

Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programına katılan Cübbeli Ahmet Hoca, Cevşen'in Peygamber Efendimiz'e (sav) kadar uzanan bir hadis-i şerife rastlamadığını belirtti. Hz. Ali'ye (ra) kadar olan kaynaklara itiraz etmediğini fakat, Cevşen'in Peygamber Efendimiz'e (sav) dayandırılmasının doğru olmayabileceğini söyledi. Bunun üzerine insanların kafasında oluşan soru işaretlerini gidermek adına Cevşen hakkında hazırlanan soru cevapları sizlerle paylaşıyoruz.​

—Neden Cevşenü'l-Kebir duasına bu kadar önem verilmektedir?

Sevgili Peygamberimiz (asm) ism-i azamla yapılan duaların kabul olunacağını hadislerinde bildirmiştir. (1) Nitekim Rabbimiz de Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayette bize kendi isimleri ile dua etmemizi emretmiştir. (2) Cevşenü'l-Kebir duası tamamıyla Allah’ın isimlerinden oluşmakta olduğu gibi bu isimler harika bir tefekküri seyahat içinde kainatı konuşturmaktadır. Allah’ın isimleri ile örgülenmiş bir marifetullah dersi olan Cevşenü'l-Kebir bu sebepten önem arz etmektedir.

—Bundan önceki asırlarda Cevşenü'l-Kebir duası neden meşhur olmamıştır?

Cevşenü'l-Kebir duası Sünni kaynaklardan değil Şia kaynaklı dua kitaplarından nakledilmiştir. Bu nedenle itibar edilmemiştir. Fakat bir bilginin şia kaynaklı olması onun mutlaka hatalı veya yanlış olduğu anlamına gelmez. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği pek çok hadis var ki, aynı hadisler çok küçük farklarla, hatta bazen aynı şekliyle (şia kaynaklarından) Küleyni'nin el-Kafi'sinde yer almaktadır. Ne var ki Ehl-i Sünnet alimleri Küleyni'den tek bir nakilde dahi bulunmamışlardır.

Halbuki onda yer alan hadisler, Buhari ve Müslim'de de yer aldıklarına göre hem senet hem de lafız itibarıyla cerhi söz konusu olmayan hadislerdir. Ancak, el-Kafi'de yer alan hadisleri daha çok Şii imamlar nakletmişler ve bu sebeple de Sünnilerce, o hadisler daha işin başında endişeyle karşılanmışlardır. (3)

Cevşenü'l-Kebir konusunda da Sünni alimler temkinli yaklaşmış, kendi kaynaklarına alma ihtiyacı duymamışlardır.

— Bu asırda Cevşenü'l-Kebir duasını kim tekrar Müslümanların gündemine sokmuştur?



Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tarafından tekrar gündeme gelmiş ve nur talebeleri ile iştihar bulmuştur.


— Said Nursi Hazretleri nasıl bir ehliyete sahiptir ve Cevşenü'l-Kebir’i hangi kaynaktan nakletmiştir?

Said Nursi Hazretlerine Osmanlı Devleti zamanında devrin en yüksek ilmi payesi ile “Mahrec” unvanı verilmiştir. Bu unvanın verildiği irade-i seniyye de Ceride-i İlmiyye’nin 38. sayısının 1145. sayfasında yayımlanmıştır. (4) “Mahrec” Kibar-ı Müderrisine verilen en büyük payelerden birisidir. (5) Osmanlı Devletinin son dönem büyük alimlerinden olan Said Nursi Hazretleri bu asrımızda da 6000 sayfalık Risale-i Nur Külliyat’ı ile milyonların imanını kurtarmaya vesile olmuştur.


Meselelere çok uzak ve muhakemesiz insanlar sanki Cevşenü'l-Kebir’i Said Nursi Hazretleri icat etmişçesine onu tenkit etmektedirler. Oysaki Said Nursi Hazretleri Cevşenü'l-Kebir’i Mecmuatül Ahzab adlı eserden nakletmiştir. Mecmuatül Ahzab’ın müellifi Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretleri büyük velilerdendir. Küçük yaşta ilim tahsiline başlamış, beş yaşında Kur’an-ı Kerimi hatmetmiştir. Sekiz yaşında Delail-i Hayrat, Hızb-i A’zam ve Kasaid’i okuyup bitirmiş, Şeyh Salim, Şeyh Ömer el-Bağdadi, Şeyh Ali el-Vefai ve Şeyh Ali gibi alimlerden ders almıştır. Mahmud Paşa Medresesinden icazet aldıktan sonra Bayezid Medresesinde müderrislik yapmış alim bir zattır. (6) Cevşenü'l-Kebir’i tenkit etmek Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretlerini ve tüm Osmanlı ulemasını tenkit etmektir.

Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi Hazretlerinin uydurma ve yalan-yanlış bilgileri neşredip buna bütün Osmanlı alimlerinin ses çıkarmaması beklenemez. Çünkü Padişah dahi dinin asliyetine aykırı iş yaptığı takdirde ulema ikaz etmektedir. (7) Kaldı ki Peygambere (asm) nisbet edilen bir münacatın asılsız ve uydurma olması veya şüpheli görünmesi halinde neşrine izin verilmiş olması mümkün değildir.

— Cevşenü’l-Kebir ve Kur’an’ın bazı surelerinden, ayetlerinden oluşan bir münacat olan “Kenz-ül Arş” duası gibi birçok mühim dua ve münacatların kaynağından şüphe edenler vardır. Bu kişilere hangi prensibi bildirmek lazımdır?

İmam-ı Suyuti Hazretleri "Sened-ü Musafaha" Risalesi Mukaddemesinde, mukarrer bir hadis kaidesi olarak yazdığı şu düstur göz önünde bulundurulmalıdır:


“Senedi bulunmayan hadisler görülürse, eğer o hadis, usul-u İslamiyeye zıd, akla münafi ve ayrıca da sair sahih hadislere muhalif ise, o zaman mevzuluğuna hükmedilebilir. Eğer bu şartlar yoksa o hadis bir tarafa bırakılır ve ilişilmez." İşte, bu hadis kaidesine göre, Cevşen-ül Kebiri ölçtüğümüz zaman, kaidedeki menfi üç kaziyeden hiçbirisinin Cevşenü'l-Kebir'de bulunmadığını görmekteyiz. Kaideye muhalefet şöyle dursun, baştan sona kadar Kur'an ayetlerini, Esma-i Hüsna'yı ve hakiki halis tevhidi terennüm etmektedir. (8)

—Başka büyük zatların eserlerinde de kaynaklarda rastlanmayan hadisler var mıdır?

Nakşibendiye Tarikatı’nın esasının hafi zikir tarzında Peygamberimiz (a.s.m.) tarafından Hazret-i Ebubekir-i Sıddık’a (r.a.) mağara içinde hususi bir tarzda talim edildiği başta İmam-ı Rabbani (r.a.)“Mektubat’ında”, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Marifetname’sinde”, daha birçok tasavvuf kitaplarında önemle kayıtlı olduğu halde, meşhur hiçbir hadis kitabında yer almamaktadır. (9) Bu durumda hepsi alim ve kamil olan bu zatların görüşlerini ve telakkilerini asılsız bir hurafe olarak mı kabul edeceğiz?



— Cevşenü’l-Kebir’in metinlerinden bir örnek alarak İslamiyet’in ruhuna uygunluğunu gösterir misiniz?



Cevşenü'l-Kebir’in tamamı İslam’ın ruhuna, esasına uygundur. Bir örnek olması açısından mademki Cevşenü'l-Kebiri Said Nursi Hazretleri nur risaleleri ile meşhur etmiş öyleyse biz de Cevşenü'l-Kebir’deki “nur” babı olarak bilinen kırk yedinci babın tahlilini yapalım:



“Ey nurların nuru, Ey nurları nurlandıran, Ey nurlara suret ve şekil veren, Ey nurları yaratan, Ey nurları takdir eden, Ey nurları idare eden, Ey bütün nurlardan evvel olan Nur, Ey bütün nurlardan sonra da var olan nur, Ey bütün nurların üstünde olan nur, Ey hiçbir nurun kendisine benzemediği nur.”



Görüldüğü gibi kırk yedinci babta Allah; Nur’un kaynağı, şekillendireni, yaratanı, ölçeklendireni, idare edeni olarak anlatıldığı gibi insanların “Nur” olarak bildiği her şeyin Allah’ın Nur’u yanında oldukça kesif ve karanlık kaldığı, ezelden ebede kadar baki olan Nur’un Allah’a ait olduğu da beyan edilmiştir. Nitekim Peygamberimiz (sav)de Allah’ı Nur olarak nitelemiştir. (10) Evet, Allah göklerin ve yerin nurudur. (11) Allah birine nur vermezse artık onun hiçbir nuru olamaz. (12) Çünkü Allah, var olan her şeye varlığını armağan eden, her birini kendi yaratılışındaki hikmete uygun niteliklerle donatan, hedefini ve yolunu göstererek onları daima iyiye, güzele yönlendiren; gönderdiği mesajlarla gönülleri aydınlatan, duygu ve düşünceleri arındıran ve böylece, tüm kainata nuruyla tecelli edip varlığa anlam ve değer kazandıran mutlak hakikattir, yani göklerin ve yerin nurudur. (13)


— Cevşenü’l-Kebir nüshalarında ufak tefek farklılıklar vardır. Bunu nasıl izah edersiniz?



Peygamberimizin (asm) çok hadislerini bizlere ulaştıran kaynaklarda da nüsha farklılığı vardır. Bu gayet doğaldır. Zaten birçok büyük zatın tertiplediği evradların başka nüshalarına baktığımızda da ufak tefek farklılıklar ile yazıldığı bilinen bir gerçektir.


-Peygamberimizin (asm) söylediği her söz umumca bilinmekte midir? Yoksa özel ve sırlı bilgileri bazı kimselere vermiş midir?

Bu mevzua Hazret-i Ebu Hüreyre’nin (r.a.) ve İmam-ı Ali’nin (r.a.) söyledikleri ve dikkat çektikleri sözleri kat’i delildir. Başka sahabelerin aynı mevzuda ayrı sözleri de vardır. İşte Hazret-i Ebu Hüreyre (r.a.) bu hususta şöyle der: “Ben Resulullah’tan (asm) iki kab ilim hıfzedip aldım. Bunlardan birisini neşrettim, amma ikincisini ise eğer neşretsem şu boyun (kendi boynunu göstererek) kesilir”. (14) Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) ise der ki: “Ben Ebü-l Kasım’ın (Resulullah’ın) ağzından her işittiğimi size söyler, ifşa edersem, sizler benim yanımdan ayrıldığınızda “Ali yalancıların yalancısı, fasıkların fasıkıdır diyeceksiniz.” (15) Demek ki sırlı, mahrem ve hususi rivayetler, dualar ve işler vardır ki, bunların meşhur ve umuma açık hadis kitaplarına geçmemeleri ile asıllarının gayr-ı mevcutluğuna hiçbir delil olamaz. (16) Cevşenü'l-Kebir duasının da böyle sırlı bir münacat olduğunu bu sebeple umumca bilinmediğini düşünüyoruz.

Sonuç:

Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: Nev-i insanın medar-ı fahrı ve elhak en hakiki insan-ı kamil olan Muhammed-i Arabi Aleyhissalatü Vesselam, Cevşenü'l-Kebir namındaki münacatında bin bir ismiyle dua ediyor, ateşten istiaze ediyor. Hem binler dua ve münacatlarından Cevşenü'l-Kebir ile öyle bir marifet-i Rabbaniye ile öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki, o zamandan beri gelen ehl-i marifet ve ehl-i velayet, telahuk-u efkarla beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur.



Haşiyeler - Dipnotlar:



1-İbni Mace, Dua:9

2-Taha,8-Haşir,24-İsra,110

3-http://www.fgulen.com/turkish/content/view/2709/3/

4-Dr. Muhsin Toprak, Bediüzzaman'ın Darü’l-Hikmet günleri

5-M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarihi Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İst–1993, 2:385

6-http://www.biriz.biz/evliyalar/ea1502.htm

7-Cemil Meriç, Sosyoloji Notları ve Konferanslar, s. 347-348; Hüseyin Çelik, Türkiye’de Değişim ve Aydınlar Türkiye Günlüğü, S. 62, Ank., 2000, s. 13.

8-A. Badıllı Cevşen hakkındaki sorulara cevaplar

9-age

10-Müslim, İman 291

11-Kur’an, 24/35

12-Kur’an, 24/40

13-Mahmut Kısa, Kısa tefsirli Meali 24/35

14-Buhari cilt 2.sahife 185

15-Ruh-ul Beyan, Bursevi, cilt 4. sahife 270

16-A. Badıllı Cevşen hakkındaki sorulara cevaplar

Yozgatnur
 
Üst