Cevap: CEYLAN ABİ
Bediüzzaman Hazretleri, Emirdağ'a geldiği günlerde bir şeyini kaybetmiş gibi, yanına gelenlere "Bana Ceylan'ı bulun" der. Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin o civarda bir makamı bulunduğu için Ceylan (Geylânî) ismi çok yaygındır. Onun için getirilen "Ceylan"lar için "Benim aradığım bu değil." der. Belli ki, manevî âlemde işaret edileni aramaktadır. Sonunda asıl adı Abdülkadir olan bir çocuk huzuruna getirilir. Onu görür görmez "Tamam benim aradığım Ceylan işte budur." der. Ondan sonra Abdülkadir ismi unutulur, hep Ceylan olarak anılmaya başlar. Üstad Hazretleri ona "Ceylan! Senin hayatın Nurlara aittir. Seni dünyaya vermeyeceğim. Eğer sen dünyaya dönersen, senin hayatın pek kısa olacaktır!" der. Nitekim bir gün Üstad'la Isparta'dan Barla'ya giderken bir şantiyeye uğrarlar. Ceylan bir ara gözden kaybolur. Hemen greyderlerden birinin üstüne çıkar, sürücüsünü de ikna ederek koca aracı kullanmaya başlar! Bu manzarayı gören Üstad: "Fesübhânallah! Ceylan, seni dünyaya vermeyeceğim!" der.
Üstad'ın vefatından sonra Ceylan Çalışkan, himmetini ticari alana kaydırır ve İstanbul'a gelir, "Bu zamanda i'lâ'yı-kelimetullah maddeten terakkiye bağlıdır." sözüne uyarak, bol kazanıp, hizmeti ve hizmet ehlini muhtaç durumdan kurtarmak emelindedir. Bu maksatla iş hayatına atılır. Hatta bazı yakınlarını organize edip, imkanlarını seferber eder. İstanbul'da, minibüsçüleri ilk defa teşkilatlandıran odur. Kısa zamanda büyük gelişme sağlar. Aldığı hatlı bir minibüsün borcunu öderken, ikincisini satın alarak çalıştırmaya başlar. Âdetâ Ceylan Çalışkan'ın her tuttuğu altın olmakta, işleri hızla ilerlemektedir... Bu arada evlenir, dünyaevine girer. Fakat altı ay gibi kısa bir zaman sonra, doğacak biricik kızını dahi göremeden dünyaya vedâ eder! Böylece, geleceği hakkında Üstad'ın "Ceylan senin hayatın uhrevîdir, dünyevî olsa pek kısadır!" sözünü doğrulamış olur. Dünyanın kendisine gülmeye başladığı bir anda, tam cennet yaşı olan "otuz üç"ünde bu âlemden ayrılır...
Trafik kazasında vefatından sonra İstanbul Bakırköy Hastanesi'nde, mübarek naaşını gören Ziya Arun, üzerine kapanıp "Üstad seni dünyaya vermeyeceğim demişti!" diyerek hüngür hüngür ağlar...
Ceylan Çalışkan'ın cebinden, o güne kadar kimsenin bilmediği ve görmediği Üstad Hazretleri'nin bizzat el yazısı ile yazılmış bir yazı çıkar: "Ceylan, benim vekilimdir. Nur'a ait işleri benim hesabıma yapar. Said Nursi."
Bu hayat hikayesi, gerçekten, kendisini iman ve Kur'an hizmetine adayanlar için ibret doludur. Çünkü onlar bütün himmet ve gayretleriyle Allah rızasına kilitlenip devamlı gaye-i hayalleri istikametinde yürümek zorundadırlar. Aynen Üstad Hazretleri'nin dediği gibi, "Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum." diyerek, siyasî, ticarî, hatta dünyevî ve uhrevî bütün isteklerden sıyrılarak hedefe doğru gitmeleri gerekir.. .