Cezayir'den Nur dolu bir mektup
Mektubunda Cezayir'deki Nur hizmetleriyle ilgili güzel gelişmeleri aktaran Kadir Kavun, "Cem'iyet-i Ulema" (Âlimler Cemiyeti) reisi A. Rahman Siban'ın "Nerede Türk varsa Müslümandır" ifadesine yer verdi. Hattâ bu zâtın, Cezayir'de Türk soyundan gelip de İslâma lâkayd insanları görünce "Siz Türk olamazsınız. Gerçek Türkler hakikî ve cengaver Müslümanlardır" dediklerini ifade etti.
Cezayir'den gelen ve A. Kadir Kavun tarafından kaleme alınan Nur dolu mektubu takdim ediyoruz:
Binler selam eder, hizmetle geçen eyyâm-ı mübarekelerinizi tebrik ve tes'id eder, müstecab dualarınızı istirham ederiz.
Üstadımızın dar-ı bekâya irtihalinin 47. sene-i devriyesini idrak ederken, biz şu halet-i ruhiye içerisinde, büyük bir tecellînin karşısında kendimizi gayr-i ihtiyarî buluyoruz. Zaman ihtiyarladıkça Kur'ân gençleşiyor. Bu hakikatin bir büyük tecellisi, Kur'an'ın hakikî bir tefsiri olan nurlarda azamî mânâda tecellî etmektedir. Sanki, Üstadımız dar-ı bekâya hiç gitmemiş, adeta gençliğini yaşıyor. Nurlar kıtalar dolaşıyor.
Bizler çok bahtiyarız ki, bu dehşetli asırda KUR'ANA HIZMET aşkı Risale-i Nur vasıtasıyla bize nasip oldu. Yirmi birinci asrın insanının psikolojisini, sosyal yapısını tam tahlilini yaparak bu hizmette kalb ve akılları teshir edecek müsbet ve ilmî ikna usullerini öğrenmek nasip oldu. Üstadımızın canından fazla sevdiği, üzerinde göz bebeği gibi titrediği Risale-i Nur Külliyatını ve onun neşrine hizmet etmeyi gelecek nesillere emanet etti. Biz de bu emaneti bütün ruhumuzla muhafaza edip nesilden nesile, kıt'adan kıt'aya, bahirden bahire ileteceğiz ve inşaallah bu yolda teslim-i ruh edeceğiz...
Üstadımızın "Merak etmeyin kardaşlarım o NURLAR parlayacak'' ve benzeri ifadelerle verdiği müjdeler artık bugün saha-i vücuda çıkmış, Barla'dan doğan güneş artık alemin döort bir yanında müştak talebeleriyle buluşmaktadır. Kur'an'ın bu asra hususi bir dersi olan Nur Risaleleri artık mukavemetsuz cezbiyle, akılları ve kalbleri kendine celb etmektedir.
Üstadımız, Nevruzun ilk günlerinde (23 Mart) Rahmet-i Rahmana kavuşmasından günümüze kadar, vefatıyla da hayatı gibi hizmete vesile oldu. Toprak altına giren tohum gibi, çok mübarek sümbülleri meyve verdi ve veriyor. Ne mutlu bize ki, tohumları önceden atan atmış.
Seksen küsur senenin başını eğemediği allâme-i cihan, nev-i beşere hitab ediyor ve diyor ki:
''Ümitvar olunuz! Şu istikbal inkılabı içerisinde en yüksek gür sadâ İslamın sadâsı olacaktır!''
Nev-i beşerin bu nev-baharında (İlkbaharında) sadece Afrika'nın bir ülkesi olan Cezayir'den hulasa olarak bir demet bahar çiçeğini takdim etmek istedik
Şubat ayının son günlerinde muhterem Sungur ağabey ve bazı misafirlerimiz Cezayir'e ziyarette bulundular. Şubat soğuğunda çok hararetli dersler, sohbetler ve toplantılar gerçekleşti. Bu toplantılara, burada hasretle beklenen ve mücessem rahmet olan yağmurlar da eşlik etti.
Cezayir'li Nur talebeleri ve uleması, misafirlerimizle mülâki olmaktan çok memnun oldular. Bu memnuniyetlerini defeatle lisan-i kal ve hâlle ifade ettiler. Onlardan biri olan ve aynı zamanda Âl-i Beyte mensub Tevfik ağabey bir sohbetimiz sırasında "Bediüzzaman'ı göremedik; ama hiç olmaz ise onu gören gözleri gördük."
Bu sohbetler sırasında Sungur ağabeyin Üstadımızla alakalı hatıralarını can kulağıyla ve duygulu bir atmosferde olarak dinlediler.
Eğitim bilimlerinde akedemisyen olarak hizmet veren Sidi Yusuf bin Kasım'ın ibret dolu bir hatırasını aktarmak istedik. Bahsettiğimiz sohbet toplantılarını müteakibe, rüyasında tüm cemeatle Kabe-i Muazzamada namaz kılındığını görmüş. Bu rüya ona çok büyük sürur ve şevk vermiş. Hattâ benzer rüyaları sonraki zamanlarda da görmeye devam etmiş. Bu rüyalarını bize büyük bir coşku ve heyecanla anlattı. Bu rüyalarının hepsini aktarmak yerine, geçen Nur dersinde bize anlattığı rüyasını paylaşalım. Bu rüyasında Üstad Bediüzzaman kendisine Esmâ'ül-Hüsnâyı okutturmuş. İsm-i Bedi'e geldiğinde onun dikkatini çeker.
Sidi Yusuf gördüğü bu rüyadan öylesine etkilenmiş ki, şu sözleri dile getirmişti:
"İmam Nursî mazhariyet-i Esmâdan (İlahî İsimlere mazhar oluştan) ve hasseten kendinin mazhar oldugu Bedi' ism-i şeriflerine nazar-i dikkati celbederek benden Nur Külliyatını okumamı istiyor."
El-Arabiyya gazetesi muhariri olan ve daha önceden de Risalelerle alakalı makaleler kaleme alan genç bir arkadaşımız Mısır'daki Sözler Yayınevini temsilen A. Kerim Baybara ile mülakatta bulundular.
Nur derslerine katılan ve Cezayir'in âlim ve gazete yazarlarından olan Kemal Ebu's-Sunne Nur talebelerine hitaben şöyle demişti:
"Sizin şu halinize çok insanlar gıpta ile bakmaktalar. Sanki siz Hasan-ı Basrî'nin söylediği 'Eğer ehl-i saltanat bizim ilimden ne kadar zevk aldığımızı bilseydi ve onu elimizden almak mümkün olsaydı vallahi üzerimize ordular gönderirlerdi' sözündeki hakikate ve bu hakiki zevke siz vasıl olmuşsunuz. Siz böyle bir imanî atmosferde yaşıyorsunuz. Gençliğin ıslahı için Risale-i Nur gibi eserlere şiddetle ihtiyaç var. Bediüzzaman, emsaline rastlanması nadir olan bir allâme-i cihandır. Hayatı harikalarla doludur…"
Nur hakikatlerini ders aldığımız medresemize geçtiğimiz aylarda, buranın tanınmış ulemasından, aynı zamanda gazeteci olan Dr. Hadi el-Hasenî ile birlikte, üniversite öğretim üyesi olan Prof. Dr. Abdülmecid Biyrem ve bir grup akademisyen ziyarette bulundular. Risale-i Nur'dan bazı yerler okundu. Bu eserler hakkında gayet takdirkar ifadelerden sonra Osmanlı devleti ve hakimiyeti üzerinde bazı mütalaalarda bulundular. Büyük bir esefle bazı devletlerin resmî tarihlerinde Osmalılar dönemininin "Türklerin Sömürge Devri" gibi ağır ve hakaret dolu ifadelerle zikredildiğini söylediler. Buna karşılık Cezayir resmî tarih kitablarında bu yaklaşımın tam tersine, Osmanlı Dönemi ve hakimiyetinden hayırlarla yad edildiğini, "Eğer Osmanlı bu beldeleri sömürge yapsaydı, 150 yıl burada kalan Fransa'nın Arapçayı unutturrak Fransızcayı ikame ettikleri gibi; Turkler de bize dillerini zorla öğretirlerdi. Bu topraklarda 400 seneye yakın hüküm süren bir devlet hiç kimseye dilini zorla ögretmedi" ifadelerini dile getirdiler.
Bu ziyaretin ardından, mezkur âlimler aracılığıyla "Cem'iyet-i Ulema" (İlimadamları Cemiyeti) reisi (eski Diyanet İşleri Başkanı) A. Rahman Siban ile randevu aldık. Bu Cemiyet Cezayir için çok önemli bir yere sahip. Cezayir istiklâl savaşında çok büyük faydaları olmuş, hâlen devlet tarafından büyük rağbet gören önemli ve etkili bir kurum. Bu cemiyeti ziyaretimiz sırasında cemiyet istişare üyelerinden bazı âlimler de hazır bulundular. Bizi çok büyük bir alakayla karşıladılar. Cemiyet başkanı bu sırada "Biz hepimiz Türküz" ifadesini kullandı. Görüşmelerimiz sırasında bazı âlimler Üstad Bediüzzaman'ı yeterince tanımadıklarını, bu yönde bir sempozyum organizesine ihtiyaç olduğunu söylediler. Bu mesele üzerinde çok detaylı ve tafsilatlı olarak duruldu. Netice olarak önümüzdeki Ramazan ayının hemen ardından Cezayir'de uluslar arası bir Bediüzzaman sempozyumu hazırlanmasına yönelik tüm imkanlarını seferber edeceklerini söylediler.
Ziyaretimiz esnasında dikkatimizi çeken başka bazı noktalar da oldu.
A. Rahman Siban, Risale-i Nur'un özellikleri ve mahiyetiyle ilgili bilgi ve dökümanlar talep etti. "Bize gerekli bilgileri verin. Biz gazetemizde neşredelim. Bu cemiyetin tüm imkanları Risale-i Nur'un emrindedir" şeklinde gayet samimi ifadeler dile getirdi.
Görüşmeler esnasında orada bulunan âlimlerden birisi Türk ve Osmanlı kelimesini Müslüman olarak ifade ettiklerini söyledi. "Nerede Türk varsa Müslümandır" dedi. Hattâ Cezayir'de Türk soyundan gelen ve İslâma lâkayd insanları görünce "Siz Türk olamazsınız. Gerçek Türkler hakikî ve cengaver Müslümanlardır" dediklerini ifade etti.
Toplantının sonunda Cemiyet kütüphanesine Arapça Risale-i Nur Külliyatı hediye ettik. Bu hediyemizi büyük bir sevinç ve memnuniyetle kabul ettiler. Ayrıca bu Külliyatın haricinde, üniversitede yüksek lisans ve doktara talebelerinin araştırmaları için kitap talebinde bulundular.
Ziyaretimizin güzel neticelerinden birisi, burada yayınlanan "Basair" gazetesinde Arapça Sözler kitabının kapak resmiyle birlikte "Büyük Islah Adamı Allâme Bediüzzaman Said Nursî" başlıklı bir yazı neşredildi. Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında bir sempozyum hazırlığının olduğu dile getirildi.
Mezkur Cemiyeti ziyaret edişimiz öncesi çok ibretli ve manidar bir hadise yaşamıştık. Bu vesileyle onu da kısaca aktaralım.
Randevuya İbrahim isimli bir ağabeyimizle beraber gidecektik Fakat onun arabası arızalandı. Bunun üzerine, yine burada Nur hizmetleriyle meşgul olan Tevfik isimli bir ağabeyimizi aradık. Risale-i Nur hizmetiyle ilgili çok önemli bir programımızın olduğunu söyledi. Bunun üzerine Tevfik ağabey hemen bizi almaya geldi. Yola çıktığımız sırada hanımının hastanede doğum yaptığını öğrendik. Tevfik ağabey kendisini arayınca kendi içinden "Madem şu anda bu büyük hizmete benim varlığım vesile olacak. O zaman ben ne halde olursa olsun, her şeyi bir kenara bırakıp bu hizmete koşmam gerekir" demiş. Bu gördüklerimiz ve duyduklarımız karşısında gözyaşlarımızı tutamadık.
Bir başka gelişme Cezayir'in Batna şehrinde bir hocamızın Risale-i Nur'u Fransızcaya tercümeye niyetlendiğini duymamızla gerçekleşti. Kendisiyle tanışmak ve eserleri takdim etmek için ziyarete gitmemiz gerekiyordu. Bu durumu İbrahim ağabeyimize söyleyince işini gücünü bırakıp, bizimle üç gün boyunca seyahat ettiler. Tevfik ağabey de kendisi; "Kafiletu'r Rahman" diye isimlendirdiği arabasını bu hizmete yollayacaktı.
Ziyaret ettiğimiz muhatabımız Risalelerin üslubûndan çok etkilendiğini, internetten bazı bölümleri okuduğunu, akla ve kalbe hitap eden acip tarzının olduğunu söyledi.
Dua buyurun; inşaallah bu hocamız Nurlara layık bir tercümeye muvaffak olur.
Burada bulunan Şazelî zaviyesine bizi davet etmişlerdi. Onlardan bir alim zât bizi ve Risaleleri cemeata takdim ederken Üstad hakkında bilgi verdiler. Üstad Bediüzzaman'ın büyük bir alim ve mutasavvıf olduğunu söylediler. Biz de kendilerine bazı Risaleleri hediye olarak takdim ettik. Çok memnun oldular.
Bir vesileyle tanıştığımız Cezayir'li bir emekli albaya Risaleleri anlatmıştık. Birlikte bazı Risalelerden okuduk ve müzakereler yaptık. Çok hoşuna gitmişti. Özellikle Küçük Sözler'deki askerlik temsilleri onu mest etmişti. "Üstad hakikati o kadar berrak ifade etmiş ki; kimsenin anlamamak için hiç bir bahanesi kalmıyor. Meseleleri örneklerle anlatmayı çok iyi biliyor. Onun için, ciddiyet ve nizamın temsilcisi olan askerlikten misaller veriyor. Zira hakikatin ciddiyet ve dakikliğine bu meslekten verilen misaller çok orijinal ve münasip düşüyor" diyerek takdir dolu ifadeler kullanmıştı.
Burada alakadar olduğumuz bir pazarlama müdürünü Türkiye'den bazı iş adamları ticaret maksadıyla ziyaret etmişler. O zat buradaki Nur talebelerinden bahsedecince, muhatabı olan kişi "Hiç şaşırmadım. Gökteki aya da gitsem orada da Nur talebeleri muhakkak vardır" şeklinde latifede bulunmuş.
Mujdeli bir haberle mektubuma son vermek istiyorum. Tevfik ağabeyin bahçesinde küçük çaplı bir ev bulunuyordu. Burayı Nur dersanesi yapmak ve hizmete açmak için bazı hazırlıklara girişti. Gündüzleri gençlere Kur'an dersleri verilecek, akşamları da Nur dersleri ve sohbetleri yapılacak şekilde düzenliyor. Tevfik ağabey bu vesileyle şöyle demişti:
"Yâ Abdülkadir! Bizim çok çalışmamız lazım. Ben Cezayir'liyim ve Cezayir'li Müslümandır. Ama çoğu insan taklidî bir imana sahiptir. Bu asırda böyle bir iman pek makbul değil. Bizim bu hakikatlari Müslüman nesillere bir an önce ulaştırmamız ve bunun için de çok çalışmamız gerek."
Sizlere tekrar selam eder, Cezayir Nur talebelerinin selâmlarını takdim eder, hususi dualarınızı istirham ederiz.
Cezayir Nur talebeleri adına.
A. Kadir Kavun
22 Mart 2007
Mektubunda Cezayir'deki Nur hizmetleriyle ilgili güzel gelişmeleri aktaran Kadir Kavun, "Cem'iyet-i Ulema" (Âlimler Cemiyeti) reisi A. Rahman Siban'ın "Nerede Türk varsa Müslümandır" ifadesine yer verdi. Hattâ bu zâtın, Cezayir'de Türk soyundan gelip de İslâma lâkayd insanları görünce "Siz Türk olamazsınız. Gerçek Türkler hakikî ve cengaver Müslümanlardır" dediklerini ifade etti.
Cezayir'den gelen ve A. Kadir Kavun tarafından kaleme alınan Nur dolu mektubu takdim ediyoruz:
Binler selam eder, hizmetle geçen eyyâm-ı mübarekelerinizi tebrik ve tes'id eder, müstecab dualarınızı istirham ederiz.
Üstadımızın dar-ı bekâya irtihalinin 47. sene-i devriyesini idrak ederken, biz şu halet-i ruhiye içerisinde, büyük bir tecellînin karşısında kendimizi gayr-i ihtiyarî buluyoruz. Zaman ihtiyarladıkça Kur'ân gençleşiyor. Bu hakikatin bir büyük tecellisi, Kur'an'ın hakikî bir tefsiri olan nurlarda azamî mânâda tecellî etmektedir. Sanki, Üstadımız dar-ı bekâya hiç gitmemiş, adeta gençliğini yaşıyor. Nurlar kıtalar dolaşıyor.
Bizler çok bahtiyarız ki, bu dehşetli asırda KUR'ANA HIZMET aşkı Risale-i Nur vasıtasıyla bize nasip oldu. Yirmi birinci asrın insanının psikolojisini, sosyal yapısını tam tahlilini yaparak bu hizmette kalb ve akılları teshir edecek müsbet ve ilmî ikna usullerini öğrenmek nasip oldu. Üstadımızın canından fazla sevdiği, üzerinde göz bebeği gibi titrediği Risale-i Nur Külliyatını ve onun neşrine hizmet etmeyi gelecek nesillere emanet etti. Biz de bu emaneti bütün ruhumuzla muhafaza edip nesilden nesile, kıt'adan kıt'aya, bahirden bahire ileteceğiz ve inşaallah bu yolda teslim-i ruh edeceğiz...

Üstadımızın "Merak etmeyin kardaşlarım o NURLAR parlayacak'' ve benzeri ifadelerle verdiği müjdeler artık bugün saha-i vücuda çıkmış, Barla'dan doğan güneş artık alemin döort bir yanında müştak talebeleriyle buluşmaktadır. Kur'an'ın bu asra hususi bir dersi olan Nur Risaleleri artık mukavemetsuz cezbiyle, akılları ve kalbleri kendine celb etmektedir.
Üstadımız, Nevruzun ilk günlerinde (23 Mart) Rahmet-i Rahmana kavuşmasından günümüze kadar, vefatıyla da hayatı gibi hizmete vesile oldu. Toprak altına giren tohum gibi, çok mübarek sümbülleri meyve verdi ve veriyor. Ne mutlu bize ki, tohumları önceden atan atmış.
Seksen küsur senenin başını eğemediği allâme-i cihan, nev-i beşere hitab ediyor ve diyor ki:
''Ümitvar olunuz! Şu istikbal inkılabı içerisinde en yüksek gür sadâ İslamın sadâsı olacaktır!''
Nev-i beşerin bu nev-baharında (İlkbaharında) sadece Afrika'nın bir ülkesi olan Cezayir'den hulasa olarak bir demet bahar çiçeğini takdim etmek istedik
Şubat ayının son günlerinde muhterem Sungur ağabey ve bazı misafirlerimiz Cezayir'e ziyarette bulundular. Şubat soğuğunda çok hararetli dersler, sohbetler ve toplantılar gerçekleşti. Bu toplantılara, burada hasretle beklenen ve mücessem rahmet olan yağmurlar da eşlik etti.
Cezayir'li Nur talebeleri ve uleması, misafirlerimizle mülâki olmaktan çok memnun oldular. Bu memnuniyetlerini defeatle lisan-i kal ve hâlle ifade ettiler. Onlardan biri olan ve aynı zamanda Âl-i Beyte mensub Tevfik ağabey bir sohbetimiz sırasında "Bediüzzaman'ı göremedik; ama hiç olmaz ise onu gören gözleri gördük."

Bu sohbetler sırasında Sungur ağabeyin Üstadımızla alakalı hatıralarını can kulağıyla ve duygulu bir atmosferde olarak dinlediler.
Eğitim bilimlerinde akedemisyen olarak hizmet veren Sidi Yusuf bin Kasım'ın ibret dolu bir hatırasını aktarmak istedik. Bahsettiğimiz sohbet toplantılarını müteakibe, rüyasında tüm cemeatle Kabe-i Muazzamada namaz kılındığını görmüş. Bu rüya ona çok büyük sürur ve şevk vermiş. Hattâ benzer rüyaları sonraki zamanlarda da görmeye devam etmiş. Bu rüyalarını bize büyük bir coşku ve heyecanla anlattı. Bu rüyalarının hepsini aktarmak yerine, geçen Nur dersinde bize anlattığı rüyasını paylaşalım. Bu rüyasında Üstad Bediüzzaman kendisine Esmâ'ül-Hüsnâyı okutturmuş. İsm-i Bedi'e geldiğinde onun dikkatini çeker.
Sidi Yusuf gördüğü bu rüyadan öylesine etkilenmiş ki, şu sözleri dile getirmişti:
"İmam Nursî mazhariyet-i Esmâdan (İlahî İsimlere mazhar oluştan) ve hasseten kendinin mazhar oldugu Bedi' ism-i şeriflerine nazar-i dikkati celbederek benden Nur Külliyatını okumamı istiyor."
El-Arabiyya gazetesi muhariri olan ve daha önceden de Risalelerle alakalı makaleler kaleme alan genç bir arkadaşımız Mısır'daki Sözler Yayınevini temsilen A. Kerim Baybara ile mülakatta bulundular.
Nur derslerine katılan ve Cezayir'in âlim ve gazete yazarlarından olan Kemal Ebu's-Sunne Nur talebelerine hitaben şöyle demişti:
"Sizin şu halinize çok insanlar gıpta ile bakmaktalar. Sanki siz Hasan-ı Basrî'nin söylediği 'Eğer ehl-i saltanat bizim ilimden ne kadar zevk aldığımızı bilseydi ve onu elimizden almak mümkün olsaydı vallahi üzerimize ordular gönderirlerdi' sözündeki hakikate ve bu hakiki zevke siz vasıl olmuşsunuz. Siz böyle bir imanî atmosferde yaşıyorsunuz. Gençliğin ıslahı için Risale-i Nur gibi eserlere şiddetle ihtiyaç var. Bediüzzaman, emsaline rastlanması nadir olan bir allâme-i cihandır. Hayatı harikalarla doludur…"
Nur hakikatlerini ders aldığımız medresemize geçtiğimiz aylarda, buranın tanınmış ulemasından, aynı zamanda gazeteci olan Dr. Hadi el-Hasenî ile birlikte, üniversite öğretim üyesi olan Prof. Dr. Abdülmecid Biyrem ve bir grup akademisyen ziyarette bulundular. Risale-i Nur'dan bazı yerler okundu. Bu eserler hakkında gayet takdirkar ifadelerden sonra Osmanlı devleti ve hakimiyeti üzerinde bazı mütalaalarda bulundular. Büyük bir esefle bazı devletlerin resmî tarihlerinde Osmalılar dönemininin "Türklerin Sömürge Devri" gibi ağır ve hakaret dolu ifadelerle zikredildiğini söylediler. Buna karşılık Cezayir resmî tarih kitablarında bu yaklaşımın tam tersine, Osmanlı Dönemi ve hakimiyetinden hayırlarla yad edildiğini, "Eğer Osmanlı bu beldeleri sömürge yapsaydı, 150 yıl burada kalan Fransa'nın Arapçayı unutturrak Fransızcayı ikame ettikleri gibi; Turkler de bize dillerini zorla öğretirlerdi. Bu topraklarda 400 seneye yakın hüküm süren bir devlet hiç kimseye dilini zorla ögretmedi" ifadelerini dile getirdiler.
Bu ziyaretin ardından, mezkur âlimler aracılığıyla "Cem'iyet-i Ulema" (İlimadamları Cemiyeti) reisi (eski Diyanet İşleri Başkanı) A. Rahman Siban ile randevu aldık. Bu Cemiyet Cezayir için çok önemli bir yere sahip. Cezayir istiklâl savaşında çok büyük faydaları olmuş, hâlen devlet tarafından büyük rağbet gören önemli ve etkili bir kurum. Bu cemiyeti ziyaretimiz sırasında cemiyet istişare üyelerinden bazı âlimler de hazır bulundular. Bizi çok büyük bir alakayla karşıladılar. Cemiyet başkanı bu sırada "Biz hepimiz Türküz" ifadesini kullandı. Görüşmelerimiz sırasında bazı âlimler Üstad Bediüzzaman'ı yeterince tanımadıklarını, bu yönde bir sempozyum organizesine ihtiyaç olduğunu söylediler. Bu mesele üzerinde çok detaylı ve tafsilatlı olarak duruldu. Netice olarak önümüzdeki Ramazan ayının hemen ardından Cezayir'de uluslar arası bir Bediüzzaman sempozyumu hazırlanmasına yönelik tüm imkanlarını seferber edeceklerini söylediler.
Ziyaretimiz esnasında dikkatimizi çeken başka bazı noktalar da oldu.
A. Rahman Siban, Risale-i Nur'un özellikleri ve mahiyetiyle ilgili bilgi ve dökümanlar talep etti. "Bize gerekli bilgileri verin. Biz gazetemizde neşredelim. Bu cemiyetin tüm imkanları Risale-i Nur'un emrindedir" şeklinde gayet samimi ifadeler dile getirdi.
Görüşmeler esnasında orada bulunan âlimlerden birisi Türk ve Osmanlı kelimesini Müslüman olarak ifade ettiklerini söyledi. "Nerede Türk varsa Müslümandır" dedi. Hattâ Cezayir'de Türk soyundan gelen ve İslâma lâkayd insanları görünce "Siz Türk olamazsınız. Gerçek Türkler hakikî ve cengaver Müslümanlardır" dediklerini ifade etti.
Toplantının sonunda Cemiyet kütüphanesine Arapça Risale-i Nur Külliyatı hediye ettik. Bu hediyemizi büyük bir sevinç ve memnuniyetle kabul ettiler. Ayrıca bu Külliyatın haricinde, üniversitede yüksek lisans ve doktara talebelerinin araştırmaları için kitap talebinde bulundular.
Ziyaretimizin güzel neticelerinden birisi, burada yayınlanan "Basair" gazetesinde Arapça Sözler kitabının kapak resmiyle birlikte "Büyük Islah Adamı Allâme Bediüzzaman Said Nursî" başlıklı bir yazı neşredildi. Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında bir sempozyum hazırlığının olduğu dile getirildi.
Mezkur Cemiyeti ziyaret edişimiz öncesi çok ibretli ve manidar bir hadise yaşamıştık. Bu vesileyle onu da kısaca aktaralım.
Randevuya İbrahim isimli bir ağabeyimizle beraber gidecektik Fakat onun arabası arızalandı. Bunun üzerine, yine burada Nur hizmetleriyle meşgul olan Tevfik isimli bir ağabeyimizi aradık. Risale-i Nur hizmetiyle ilgili çok önemli bir programımızın olduğunu söyledi. Bunun üzerine Tevfik ağabey hemen bizi almaya geldi. Yola çıktığımız sırada hanımının hastanede doğum yaptığını öğrendik. Tevfik ağabey kendisini arayınca kendi içinden "Madem şu anda bu büyük hizmete benim varlığım vesile olacak. O zaman ben ne halde olursa olsun, her şeyi bir kenara bırakıp bu hizmete koşmam gerekir" demiş. Bu gördüklerimiz ve duyduklarımız karşısında gözyaşlarımızı tutamadık.

Bir başka gelişme Cezayir'in Batna şehrinde bir hocamızın Risale-i Nur'u Fransızcaya tercümeye niyetlendiğini duymamızla gerçekleşti. Kendisiyle tanışmak ve eserleri takdim etmek için ziyarete gitmemiz gerekiyordu. Bu durumu İbrahim ağabeyimize söyleyince işini gücünü bırakıp, bizimle üç gün boyunca seyahat ettiler. Tevfik ağabey de kendisi; "Kafiletu'r Rahman" diye isimlendirdiği arabasını bu hizmete yollayacaktı.
Ziyaret ettiğimiz muhatabımız Risalelerin üslubûndan çok etkilendiğini, internetten bazı bölümleri okuduğunu, akla ve kalbe hitap eden acip tarzının olduğunu söyledi.
Dua buyurun; inşaallah bu hocamız Nurlara layık bir tercümeye muvaffak olur.
Burada bulunan Şazelî zaviyesine bizi davet etmişlerdi. Onlardan bir alim zât bizi ve Risaleleri cemeata takdim ederken Üstad hakkında bilgi verdiler. Üstad Bediüzzaman'ın büyük bir alim ve mutasavvıf olduğunu söylediler. Biz de kendilerine bazı Risaleleri hediye olarak takdim ettik. Çok memnun oldular.
Bir vesileyle tanıştığımız Cezayir'li bir emekli albaya Risaleleri anlatmıştık. Birlikte bazı Risalelerden okuduk ve müzakereler yaptık. Çok hoşuna gitmişti. Özellikle Küçük Sözler'deki askerlik temsilleri onu mest etmişti. "Üstad hakikati o kadar berrak ifade etmiş ki; kimsenin anlamamak için hiç bir bahanesi kalmıyor. Meseleleri örneklerle anlatmayı çok iyi biliyor. Onun için, ciddiyet ve nizamın temsilcisi olan askerlikten misaller veriyor. Zira hakikatin ciddiyet ve dakikliğine bu meslekten verilen misaller çok orijinal ve münasip düşüyor" diyerek takdir dolu ifadeler kullanmıştı.

Burada alakadar olduğumuz bir pazarlama müdürünü Türkiye'den bazı iş adamları ticaret maksadıyla ziyaret etmişler. O zat buradaki Nur talebelerinden bahsedecince, muhatabı olan kişi "Hiç şaşırmadım. Gökteki aya da gitsem orada da Nur talebeleri muhakkak vardır" şeklinde latifede bulunmuş.
Mujdeli bir haberle mektubuma son vermek istiyorum. Tevfik ağabeyin bahçesinde küçük çaplı bir ev bulunuyordu. Burayı Nur dersanesi yapmak ve hizmete açmak için bazı hazırlıklara girişti. Gündüzleri gençlere Kur'an dersleri verilecek, akşamları da Nur dersleri ve sohbetleri yapılacak şekilde düzenliyor. Tevfik ağabey bu vesileyle şöyle demişti:
"Yâ Abdülkadir! Bizim çok çalışmamız lazım. Ben Cezayir'liyim ve Cezayir'li Müslümandır. Ama çoğu insan taklidî bir imana sahiptir. Bu asırda böyle bir iman pek makbul değil. Bizim bu hakikatlari Müslüman nesillere bir an önce ulaştırmamız ve bunun için de çok çalışmamız gerek."
Sizlere tekrar selam eder, Cezayir Nur talebelerinin selâmlarını takdim eder, hususi dualarınızı istirham ederiz.
Cezayir Nur talebeleri adına.
A. Kadir Kavun
22 Mart 2007