Çobandan Bediüzzaman'a, nasıl hocaymış be!
17 Kasım 2010 / 11:30
Son Şahitler’den Hüseyin Bülbül’ü rahmet anıyoruz
Risale Haber-Haber Merkezi
Son Şahitler’den Hüseyin Bülbül’ü rahmet anıyoruz. Barla’da Bediüzzaman’a hizmetlerde bulunan Hüseyin Bülbül, aynı zamanda Sıddık Süleyman’ın hemşerizadesi. Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan Hüseyin Bülbül’ün anlattığı hatıraları Risale Haber okuyucuları ile paylaştı.
Hüseyin Bülbül, Bediüzzaman Hazretleri Barla’ya nefyedildiğinde ilk sahip çıkan bahtiyarlardan Sıddık Süleyman’ın kız kardeşinin oğludur. Emirdağ Lâhikasında “Barla’da iken bana çok hizmet eden ve çok def’a hâtırıma gelen Sıddık Süleyman’ın hemşerizadesi Hüseyin…” Şeklinde ismi geçiyor. Daha 13 yaşlarında iken, Bediüzzaman Hazretlerinin, bilhassa Çamdağı’na çıktıklarında hizmetinde bulunmuş olan Hüseyin ağabeyimizin Hz. Üstad’la çok hatıraları var. Üstelik Üstad Hazretleri, “Hüseyin bu hatıraları unutma” diye tembih de etmiş kendisine…
17 Kasım 1996 tarihinde Barla’da vefat eden Hüseyin Bülbül ağabeyimizi vefatının 14. senesinde rahmetle anıyoruz.
Ömer Özcan
ÜSTAD’IN YAZDIĞI MEKTUBUN HİKÂYESİ
1994 senesinin Ağustos ayında Barla’da Hz. Üstad’ın evinde görüştüğüm Hüseyin ağabey, önce bir Emirdağ Lâhikası getirtti ve bir sayfayı açarak bir yer gösterdi ve kitabı elime vererek, oku dedi: “Sabri’nin mektubu içinde, ben Barla’da iken bana çok hizmet eden ve çok def’a hâtırıma gelen Sıddık Süleyman’ın hemşerizadesi Hüseyin’in mektubu beni çok sevindirdi. Hem onun hakkındaki merakımı izale eyledi. Maşâllah, tam sıddık Süleyman’ın mahiyetinde eski alâkadarlığını muhafaza ediyor.” (Em.L.224)
Hüseyin Ağabey “İşte bu bana yeter, Üstad benden bahsediyor” dedi. Sonra bu mektubun hikâyesini şöyle anlattı: “1943 Denizli hapsinden sonra Üstad’a bir mektup yazdım, Sabri ağabeye (Santral Sabri) verdim, o da kendi mektubu içine koydu, gönderdi. İşte Üstadımızın bahsettiği mektup bu mektuptur. Hazret-i Üstad’la çok hâtıralarım var size bir kaç tane anlatayım”:
BAKTIM ÜSTAD BİR DEĞNEKLE YERLERİ KARIŞTIRIYOR
Çamdağı’na beraber çıkmıştık. Her zaman olduğu gibi Üstad’la beraber bir ağacın altında yer hazırladık. Sonra da hep yaptığı gibi “Hüseyin ben biraz sonra gelirim” diye ortadan kayboldu. Epey zaman sonra baktım Üstad elinde bir değnek mütemadiyen yerleri karıştırıyor. “Allah Allah Üstad bir şey mi kaybetti acaba” diye merak ettim. Baktım elinde bir çam çekirdeği var, bana gösterdi. “Hüseyin bunlardan üç dört tane daha bulalım” dedi. Epey aradıktan sonra bulduk. Sonra çekirdekleri bana göstererek “Bak Hüseyin bu koca çam ağacı bunun karnında yatıyor” dedi. Ben de içimden “Hay Allah bunun karnında ağacın ne işi var?” diye o zaman anlayamamıştım.
YOĞURTLAR EKŞİMİŞ, KURTLANMIŞ... ÜSTAD YEMEMİŞTİ
Üstad bir gün Çamdağı’nda yalnız iken mâlum çam ağacına çıkıyor tefekkür için. Oradan geçmekte olan bir çoban ağacın altından bağırıyor: “Hoca! Bak buraya iki bakraç yoğurt bıraktım bunları ye, bana da dua et haa!” diyor. Üstad: “Kardaşım dur bekle iniyorum parasını vereyim öyle alayım, parasız almam” dediği halde çoban: “Ne parası hoca, bunları ye, bana da dua etmeye unutma haa, bakraçları sakla sonra alırım” diyor ve bırakıp gidiyor. Çoban bunları sonradan anlattı bana. “10 gün kadar sonra bakraçları almaya gittim, ne göreyim. Hoca elini bile sürmemiş, aynı bıraktığım yerde, yoğurtlar ekşimiş, kurtlanmış... “Bu nasıl hocaymış ki böyle ben anlayamadım” dedi çoban.
BU NASIL HOCAYMIŞ BÖYLE
Yine bir gün Çamdağı’na beraber çıktık. Baktık bir çoban çadır kurmuş. Üstad çobanı çağırdı; Çoban Üstad’ın önünde ellerini önüne bağlayarak durdu. “Kardeşim çadırında on-onbeş gün misafir kalmak istiyorum. Fakat benim şartlarımla. Hayvan davar, keçi, koyun kesmek yok. Süt yoğurt ücretsiz almam...” Üstadın sözü bittikten sonra adam eliyle beni çağırdı. “Hoca ne diyor hiç bir şey anlamadım” dedi. Ben izah ettim. Çoban: “Allah Allah bu nasıl hocaymış be!” diye hayretini belirtti.
ÜSTAD’IN BARLA’DAN AYRILIŞI
“Üstadımız Barla’da sekiz buçuk sene kaldı, belki daha gitmezdi. Çünkü burada nispeten rahattı. Dağa, bayıra, çıkabiliyordu. Yanına bazen yine sürgün gelmiş “Kürt Bekir Ağa” ziyarete gelirdi. Onunla Kürtçe konuşur, şakalaşır, bazen gülerdi. Bir gün Bekir Ağa Üstad’a “artık sen yaşlandın, bak burada doktor bile yok, seni Isparta’ya aldırayım” diyor. Üstadın o sıralarda gözleri çapaklanıyordu. İşte Üstad bu şekilde Barla’dan ayrıldı, Isparta’ya taşındı. Daha sonra mâlum Eskişehir Mahkemesi...”
ÜSTAD’A EĞİRDİR GÖLÜNÜN SUYUNDAN GÖTÜRDÜM
Yıllarca sonra Üstad Isparta’da iken ziyaretine gitmeyi düşündüm. Ne götüreyim, ne götüreyim diye düşünürken aklıma su götürmek geldi.
Üstad Eğirdir Gölü’nün suyunu içerdi. İki testi alıp Eğirdir Gölü’nden doldurdum. Eşeğe yükleyip Isparta’ya vardım. Üstad o kadar memnun oldu ki: “Testilerin ağırlığınca altın getirmiş oldun” diye iltifatlarda bulundu bana.
17 Kasım 2010 / 11:30
Son Şahitler’den Hüseyin Bülbül’ü rahmet anıyoruz
Risale Haber-Haber Merkezi
Son Şahitler’den Hüseyin Bülbül’ü rahmet anıyoruz. Barla’da Bediüzzaman’a hizmetlerde bulunan Hüseyin Bülbül, aynı zamanda Sıddık Süleyman’ın hemşerizadesi. Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan Hüseyin Bülbül’ün anlattığı hatıraları Risale Haber okuyucuları ile paylaştı.
Hüseyin Bülbül, Bediüzzaman Hazretleri Barla’ya nefyedildiğinde ilk sahip çıkan bahtiyarlardan Sıddık Süleyman’ın kız kardeşinin oğludur. Emirdağ Lâhikasında “Barla’da iken bana çok hizmet eden ve çok def’a hâtırıma gelen Sıddık Süleyman’ın hemşerizadesi Hüseyin…” Şeklinde ismi geçiyor. Daha 13 yaşlarında iken, Bediüzzaman Hazretlerinin, bilhassa Çamdağı’na çıktıklarında hizmetinde bulunmuş olan Hüseyin ağabeyimizin Hz. Üstad’la çok hatıraları var. Üstelik Üstad Hazretleri, “Hüseyin bu hatıraları unutma” diye tembih de etmiş kendisine…
17 Kasım 1996 tarihinde Barla’da vefat eden Hüseyin Bülbül ağabeyimizi vefatının 14. senesinde rahmetle anıyoruz.
Ömer Özcan
ÜSTAD’IN YAZDIĞI MEKTUBUN HİKÂYESİ
1994 senesinin Ağustos ayında Barla’da Hz. Üstad’ın evinde görüştüğüm Hüseyin ağabey, önce bir Emirdağ Lâhikası getirtti ve bir sayfayı açarak bir yer gösterdi ve kitabı elime vererek, oku dedi: “Sabri’nin mektubu içinde, ben Barla’da iken bana çok hizmet eden ve çok def’a hâtırıma gelen Sıddık Süleyman’ın hemşerizadesi Hüseyin’in mektubu beni çok sevindirdi. Hem onun hakkındaki merakımı izale eyledi. Maşâllah, tam sıddık Süleyman’ın mahiyetinde eski alâkadarlığını muhafaza ediyor.” (Em.L.224)
Hüseyin Ağabey “İşte bu bana yeter, Üstad benden bahsediyor” dedi. Sonra bu mektubun hikâyesini şöyle anlattı: “1943 Denizli hapsinden sonra Üstad’a bir mektup yazdım, Sabri ağabeye (Santral Sabri) verdim, o da kendi mektubu içine koydu, gönderdi. İşte Üstadımızın bahsettiği mektup bu mektuptur. Hazret-i Üstad’la çok hâtıralarım var size bir kaç tane anlatayım”:
BAKTIM ÜSTAD BİR DEĞNEKLE YERLERİ KARIŞTIRIYOR
YOĞURTLAR EKŞİMİŞ, KURTLANMIŞ... ÜSTAD YEMEMİŞTİ
Üstad bir gün Çamdağı’nda yalnız iken mâlum çam ağacına çıkıyor tefekkür için. Oradan geçmekte olan bir çoban ağacın altından bağırıyor: “Hoca! Bak buraya iki bakraç yoğurt bıraktım bunları ye, bana da dua et haa!” diyor. Üstad: “Kardaşım dur bekle iniyorum parasını vereyim öyle alayım, parasız almam” dediği halde çoban: “Ne parası hoca, bunları ye, bana da dua etmeye unutma haa, bakraçları sakla sonra alırım” diyor ve bırakıp gidiyor. Çoban bunları sonradan anlattı bana. “10 gün kadar sonra bakraçları almaya gittim, ne göreyim. Hoca elini bile sürmemiş, aynı bıraktığım yerde, yoğurtlar ekşimiş, kurtlanmış... “Bu nasıl hocaymış ki böyle ben anlayamadım” dedi çoban.
BU NASIL HOCAYMIŞ BÖYLE
Yine bir gün Çamdağı’na beraber çıktık. Baktık bir çoban çadır kurmuş. Üstad çobanı çağırdı; Çoban Üstad’ın önünde ellerini önüne bağlayarak durdu. “Kardeşim çadırında on-onbeş gün misafir kalmak istiyorum. Fakat benim şartlarımla. Hayvan davar, keçi, koyun kesmek yok. Süt yoğurt ücretsiz almam...” Üstadın sözü bittikten sonra adam eliyle beni çağırdı. “Hoca ne diyor hiç bir şey anlamadım” dedi. Ben izah ettim. Çoban: “Allah Allah bu nasıl hocaymış be!” diye hayretini belirtti.
ÜSTAD’IN BARLA’DAN AYRILIŞI
“Üstadımız Barla’da sekiz buçuk sene kaldı, belki daha gitmezdi. Çünkü burada nispeten rahattı. Dağa, bayıra, çıkabiliyordu. Yanına bazen yine sürgün gelmiş “Kürt Bekir Ağa” ziyarete gelirdi. Onunla Kürtçe konuşur, şakalaşır, bazen gülerdi. Bir gün Bekir Ağa Üstad’a “artık sen yaşlandın, bak burada doktor bile yok, seni Isparta’ya aldırayım” diyor. Üstadın o sıralarda gözleri çapaklanıyordu. İşte Üstad bu şekilde Barla’dan ayrıldı, Isparta’ya taşındı. Daha sonra mâlum Eskişehir Mahkemesi...”
ÜSTAD’A EĞİRDİR GÖLÜNÜN SUYUNDAN GÖTÜRDÜM
Yıllarca sonra Üstad Isparta’da iken ziyaretine gitmeyi düşündüm. Ne götüreyim, ne götüreyim diye düşünürken aklıma su götürmek geldi.
Üstad Eğirdir Gölü’nün suyunu içerdi. İki testi alıp Eğirdir Gölü’nden doldurdum. Eşeğe yükleyip Isparta’ya vardım. Üstad o kadar memnun oldu ki: “Testilerin ağırlığınca altın getirmiş oldun” diye iltifatlarda bulundu bana.