Çocuklar çabuk büyüyor... Çocuklar büyüdükçe dertleri de büyüyor. Ve anne babanın şikayetleri başlıyor.
Şikayetler başlıyor, çünkü hızlı bir şekilde kontrolümüzden çıkıp değişikliklerini görüyoruz. Çocuklarımız, bizim gençliğimizde var olmayan bir yaşama biçiminin etkilerine giriyorlar. İstemediğimiz alışkanlıkları ediniyorlar. Yanlış arkadaşlıklar kuruyorlar. Evleri adeta bir otel, bir lokanta olarak kullanıyorlar. Hele erkek çocukları çok dağınık. Aldıklarını aldıkları yere koymuyorlar. Tüm elbiselerini etrafa saçıyorlar. Banyoyu savaş alanına çeviriyorlar. Anneyi ve kızkardeşlerini sanki özel hizmetçileri gibi görüyorlar. Aileden kopuk yaşıyorlar.
Uyarıları, ricaları dikkate almıyorlar. Anne baba olarak bizi dinlemiyorlar. Tavırları zaman zaman saygısızlığa varıyor. Zaman zaman saldırganlaşıyorlar.
Ailenin ortak nesnelerini, mesela telefonu, kendi özel mülkiyetlerinde tutuyorlar, saatlerce telefon gevezeliği yapıyorlar. Kısacası çocuklar evin içinde yabancı gibi yaşıyorlar.
İlgililer, çocuklarımız konusunda dikkatli olmamız gerektiğini söylüyorlar, ama nasıl dikkat edeceğimizi, yani neler yapacağımızı kimse söylemiyor. Tüm bildiklerimiz kulakdan dolma şeyler. Bunların da çoğu yanlış. Kaş yapayım derken göz çıkarma ihtimali var.
Biliyorsunuz dünya imtihan dünyası. Bazılarımız servetle, şöhretle imtihan olurken, bazılarımız da çocuklarımızla imtihan oluyoruz.
Türkiye’de çocuk yetiştirmek zor zanaat. Annelik zor, babalık zor.Bir yerlerde yapılan küçük bir hatanın faturası çok ağır olabiliyor. Yine de işin hemen hemen bütün yükü ailelere, özellikle de anne babalara düşüyor. Anne baba olarak bu kutsal yükü kaldırmak zorundayız. Çünkü sözkonusu olan hem onların, hem de bizim geleceğimiz.
Çocuğunuza belli yaşlarda namaz kılmayı, Kuran okumayı öğretebilirsiniz. Namaz sureleri ile birlikte bir sürü de ilahi, ayet, hadis ezberletebilirsiniz.Ama onlara büyükleri saymayı, küçükleri sevmeyi öğretemezseniz, milli ve manevi değerleri veremezsiniz, tarihiyle bütünleştiremezseniz, imandaki huzurun yanısıra, inanmanın mantığını kavratamazsanız, çocuk, belli yaşlarda yalpalamaktan kurtulamayacaktır.
Bu da çocuğun geleceği açısından önemli bir tehdit oluşturur. Çünkü o takdirde çocuk, sokağın, televizyonun, gazetenin, enva-ı çeşit müstehcen yayınların, sorumsuz politikacıların ve sanaçıların etkisine girer. Hem kıbleden, hem aileden kopar, yozlaşır, tükenir.
Çocuğunuza kendi yaşantınızla örnek olamasanız, milli-manevi değer ölçülerini veremezseniz, batılılaşma sürecinin toplumumuza bulaştırdığı tortulardan ve terddütlerden koruyamazsınız.
Anne-baba olarak önce biz kendimizi eğitmeliyiz. Kendimizi yeterli hale getirmeliyiz. Kendimizi sürekli olarak eğiteceğiz. Televizyondan ziyade kitapla dost olacağız. İnanın kitap okumamak için uydurduğumuz bahanelerin hiçbiri geçerli değil. Ne kitapların fiyatı, ne zaman kıtlığı, ne şu, ne bu... Okumamanın mazereti olamaz. Unutmayalım, bahanelerimiz, çocuklarımızın geleceğini kurtarmaz.
(…)
Kaynak: Ilkadim dergisi, 03-2004
Şikayetler başlıyor, çünkü hızlı bir şekilde kontrolümüzden çıkıp değişikliklerini görüyoruz. Çocuklarımız, bizim gençliğimizde var olmayan bir yaşama biçiminin etkilerine giriyorlar. İstemediğimiz alışkanlıkları ediniyorlar. Yanlış arkadaşlıklar kuruyorlar. Evleri adeta bir otel, bir lokanta olarak kullanıyorlar. Hele erkek çocukları çok dağınık. Aldıklarını aldıkları yere koymuyorlar. Tüm elbiselerini etrafa saçıyorlar. Banyoyu savaş alanına çeviriyorlar. Anneyi ve kızkardeşlerini sanki özel hizmetçileri gibi görüyorlar. Aileden kopuk yaşıyorlar.
Uyarıları, ricaları dikkate almıyorlar. Anne baba olarak bizi dinlemiyorlar. Tavırları zaman zaman saygısızlığa varıyor. Zaman zaman saldırganlaşıyorlar.
Ailenin ortak nesnelerini, mesela telefonu, kendi özel mülkiyetlerinde tutuyorlar, saatlerce telefon gevezeliği yapıyorlar. Kısacası çocuklar evin içinde yabancı gibi yaşıyorlar.
İlgililer, çocuklarımız konusunda dikkatli olmamız gerektiğini söylüyorlar, ama nasıl dikkat edeceğimizi, yani neler yapacağımızı kimse söylemiyor. Tüm bildiklerimiz kulakdan dolma şeyler. Bunların da çoğu yanlış. Kaş yapayım derken göz çıkarma ihtimali var.
Biliyorsunuz dünya imtihan dünyası. Bazılarımız servetle, şöhretle imtihan olurken, bazılarımız da çocuklarımızla imtihan oluyoruz.
Türkiye’de çocuk yetiştirmek zor zanaat. Annelik zor, babalık zor.Bir yerlerde yapılan küçük bir hatanın faturası çok ağır olabiliyor. Yine de işin hemen hemen bütün yükü ailelere, özellikle de anne babalara düşüyor. Anne baba olarak bu kutsal yükü kaldırmak zorundayız. Çünkü sözkonusu olan hem onların, hem de bizim geleceğimiz.
Çocuğunuza belli yaşlarda namaz kılmayı, Kuran okumayı öğretebilirsiniz. Namaz sureleri ile birlikte bir sürü de ilahi, ayet, hadis ezberletebilirsiniz.Ama onlara büyükleri saymayı, küçükleri sevmeyi öğretemezseniz, milli ve manevi değerleri veremezsiniz, tarihiyle bütünleştiremezseniz, imandaki huzurun yanısıra, inanmanın mantığını kavratamazsanız, çocuk, belli yaşlarda yalpalamaktan kurtulamayacaktır.
Bu da çocuğun geleceği açısından önemli bir tehdit oluşturur. Çünkü o takdirde çocuk, sokağın, televizyonun, gazetenin, enva-ı çeşit müstehcen yayınların, sorumsuz politikacıların ve sanaçıların etkisine girer. Hem kıbleden, hem aileden kopar, yozlaşır, tükenir.
Çocuğunuza kendi yaşantınızla örnek olamasanız, milli-manevi değer ölçülerini veremezseniz, batılılaşma sürecinin toplumumuza bulaştırdığı tortulardan ve terddütlerden koruyamazsınız.
Anne-baba olarak önce biz kendimizi eğitmeliyiz. Kendimizi yeterli hale getirmeliyiz. Kendimizi sürekli olarak eğiteceğiz. Televizyondan ziyade kitapla dost olacağız. İnanın kitap okumamak için uydurduğumuz bahanelerin hiçbiri geçerli değil. Ne kitapların fiyatı, ne zaman kıtlığı, ne şu, ne bu... Okumamanın mazereti olamaz. Unutmayalım, bahanelerimiz, çocuklarımızın geleceğini kurtarmaz.
(…)
Kaynak: Ilkadim dergisi, 03-2004