1 — NİKÂH ÖNCESİ TEDBÎRLER:
Hz. Peygamberin evlenme ile ilgili bâzı tavsiyeleri nazar-ı îtibâra alınınca, çocuğun ilerde sâhib olması arzulanan bazı evsaf ve huyları, önceden bir kısım tedbîrler almayı gerektirmektedir. Biz bu tedbîrleri, terbiye kavramı içerisinde mütâlâa ederek terbiyevî faaliyetleri doğum, hattâ nikâh safhasından önce başlatmayı uygun bulduk.
Bu, şu demektir: İslâmî telakkî, ferdin irâdesine bağlı olarak gerçekleştirilmesi mümkün bir kısım şartlar kabul eder ki bu, ilerde çocuğun kazanacağı evsâfa menfî veya müsbet yönden tesir icra edecektir. Bu şartların tahakkuku için tevessül edilen ameliye, çocukla doğrudan doğruya mübaşeret olmadığı için bunları terbiyevî örneklen ziyâde, “terbiyevî tedbir” olarak vasıflandırmayı daha uygun bulduk.
Bu tedbîrler, daha evlenmeye karar verirken başlamaktadır. Bu mühim karar sırasında çocuğun terbiye ve sıhhatli gelişmesinde en mühim unsur olan karı-koca münâsebetlerini en güzel ve en istikrarlı bir istikâmette devam ettirecek şartların düşünülmesi, birinci derecede nazara alınması istenmekte, evliliğin, her hâl-u kârda geçici olan şehvanî hissiyata bina edilmemesi için dikkat çekilmektedir.
Sünnete göre bu tedbîrlerin ilki dindar ve asaletli kadın seçimidir: «Kadın dört şeyi için nikâh edilir: Malı, güzelliği, hasebi (1) ve dini, siz dindar olanı tercih edin, huzur bulursunuz» (2) Abd İbnu Humeyd'in bir tahrîcinde de: «Kadınları güzelliği ipin nikahlamayın, güzellikleri onları düşürebilir. Malları için de nikahlamayın, malları onları tuğyan ettirebilir. Dindar olanını alın, dindar kulağı kesik siyâhî bir kadın öbüründen efdaldir...» (3) denmektedir.
«Dindarı tercîh» emri, kadın seçiminde yürütülmesi gereken çeşitli mülâhazalara menşe olmuştur. Dihlevî, «zevce olarak seçilecek kadın, kadınlarının âdet ve ahlâkı sâlih ve iyi olan kabîle ve bölgeden olması müstehabdır. “Zira insanlar altın ve gümüş gibi bir kısım mâdenlere benzerler.” Bir kavmin âdet ve gelenekleri insan üzerine galebe çalar ve fıtrî bir vasıf hükmüne geçer» der. (4) İbnu Hacer de: «İnsanlardaki şeref sıfatının madenlerdeki vasıf gibi değişmeyeceğine» dikkat çeker. (5)
Bütün bu mülâhazaları teyit eden bir hadîste Hz. Peygamber: «Çöplükte yetişen (kırmızı gül) den sakının» der. Bu da ne, yâ Resûlallah? diye sorulunca: Kötü muhitte yetişen güzel kadındır» cevâbını verir. (6) Hadîste geçen ve kötü muhît diye tercüme ettiğimiz -men-betu's-sû'-, «kötü asıl», (7) «kötü ev» (8) olarak anlaşılmıştır.
Aynı mealde olmak üzere Hz. Ömer'den mevkuf olarak rivayet edilen bir hadîste bu hususa sebep de beyân edilmektedir: «Kötü muhitte yetişen güzel kadınlardan sakının, çünkü o, kendi aslına benzeyeni doğurur. Soyu sopu iyi olanı (zâtu'l-a'rak) tercîh edin. Çünkü o, babası, amcası ve kardeşlerinin mislini doğrur» (9)
Uyûnu'l-Ahbâr'da kaydedilen şu rivayet bu tavsiyelerin halka ne derecede intikâl ettiğini gösterir: Ebû Amr İbnu'l-Alâ anlatıyor: «Bir adam: «Ben çocuğumu görmeden anasını almam» dedi. Bu nasıl olur diye sorulunca: «Kadımın annesini ve babasını görürüm, zira çocuk ikisinden birine çeker» cevâbını verdi (10) Sefârînî bu hususla ilgili olarak İbnu Kayyîm el-Cevziyye'den «âkil olan, haşir neşir olacağı, temas edeceği, ortaklık kuracağı, arkadaşlık yapacağı ve evleneceği kimsenin aslına bakar. Zira, kötü, kısa zamanda aslına rücû eder» dediğini nakleder. (11)
Evlilikte kız olsun erkek olsun «eyi soydan ve töhmetsiz damardan» bir eş seçmesini. Karamani (v. 985), «evlâdın ata, ana üzerindeki evvelki hakkı» olarak vasıflandırır. (12)
Terbiye kitaplarında yer verilmiş olan ve muhtelif tarîklerden gelmiş olmakla takviye görmüş olmaktan başka, Hâkim tarafından tashih edildiği yani sahîh addedildiği belirtilen bir başka hadîste: «Nutfeleriniz için araştırma yapın, münâsip olanla evlenin», «Nutfeleriniz için araştırma yapın, onu nereye koyacağınıza dikkat edin» «... zira kadınlar, oğlan kardeşlerine, kız kardeşlerine benzeyenleri doğururlar...» denmektedir. (13)
Müstakbel zevcede aranacak bir başka vasıf, bekârettir. Sünnette bu hususta da ısrar edilmektedir. Hz. Peygamber Câbir ibnu Abdillah'ın bir dulla evlendiğini öğrenince: «Niye bakire ile değil? Sen onunla, o da seninle oynaşırdınız» der. (14) İbnu Mâce'nin bir tahrîcinde bakire ile evlenmedeki hayatî ve terbiyevî sebepler açık bir şekilde ifâde edilir ki bu, konumuz için ehemmiyetlidir: «Bakire olanlarla evlenin, çünkü onların ağızları daha tatlı (15), rahimleri daha entak (16) dır, az mala da razı olurlar». (17) Nevevî'nin de işaret ettiği gibi (18) bakireden maksad özürsüz bakiredir. Hadîste bakire ile evliliğin daha huzurlu geçeceğine de işaret edilmektedir, İmâmu Azâm'ın Müsned'indeki bir rivayette; aynı mânâ «genç kızları ilkah edin...» (19) şeklinde gelmiştir.
Evlenme sırasında kadında aranacak bir diğer vasıf onun velûd (doğurgan) olmasıdır. Umumiyetle hadîsler evliliğin gayesini «tekâsür» yâni «tenasül ve çoğalma» olarak ifâde etmektedir. (20) Bu sebeple Hz. Peygamber: «Velûd ve vedûd olanla evlenin» (21) «kısır kadınlardan sakının» (22) emreder, lyâz İbnu Ganem'e: «İhtiyar ve kısır olanla evlenme, zira ben sizin çokluğunuzla övüneceğim» demiştir. (23) Bir başka rivayette de: «Velûd zencî, kısır hasnâdan daha hayırlıdır» (24) buyurur. Nesâî'nin bir tahrîcinde Hz. Peygamber'e bir genç gelip: Haseb ve mansab sahibi, fakat kısır bir kadınla evlenmek istediğini söyler. Hz. Peygamber, ısrar etmesine rağmen gencin onunla evlenmesine ruhsat vermez. (25)
Çocuğun alacağı evsâf endişesiyle dikkat çekilen bir başka husus alınacak kadının kan yakınlığıdır: Akraba ile evlenilmemesi tavsiye edilmiştir. Gerçi Kur'ân-ı Kerîm haram olan evlilikleri tasrîh etmiş, bunun dışında kalan, akrabalarla evlenmelere ruhsat vermiş ise de, sünnette (26) Kur'an'ın çizdiği hudûd dışındaki akrabalarla da evlenmemek tavsiye edilmiş, bâzı mahzurlar tevlîd edeceğine dikkat çekilmiştir. Umumiyetle zayıf tarîklerden gelmiş olan bu hadîsler ahlâk kitaplarımızda yer etmiş olmakla İslâm düşüncesine tesîr icra etmiştir. Bâzı bölgelerde riayet de edilmekte olan bu rivayetlerden birinde Hz. Peygamber (A.S.) «Yakın akrabalarla evlenmeyin, zira çocuk zayıf olur» buyurmaktadır. (27) Bir diğer hadîste de: «Kendi kavminden evlenen evinde otlayan gibidir» (28) der. Keza Hz. Ömer, Âli's-Sâib'e: «Zayıfladınız (neslinizin kuvvetlenmesi için) yabancılarla evlenin» tavsiyesinde bulunur. (29) Hülâsa doğacak neslin kuvvetli ve gürbüz olması için akraba ile değil, yabancı ile evlenmek tavsiye edilmektedir.
Bu husus, «akrabaya karşı şehvetin az olacağı» (30) şehvet za'fının da ilerde doğacak çocuğun cılız olmasına müncer olacağı şeklinde illetlendirilip îzâh edilmiştir. (31) İbrnı Hacer de akraba evliliklerinden doğan çocuğun ahmak olacağının tecrübe ile sabit olduğunu söyler. (32) Deylemî'nin bir tahrîcinde akraba ile evliliğin «kopmaya» sebep olacağı belirtilir. (33)
Kınalızâde, Ahlâk-ı Alâiyye'de «Ahmak kadınla evlenmeyin, zira kendisiyle sohbet bir belâdır, ondan doğacak çocuklar ise ziyan olmuştur» (34) mealinde bir hadîs rivayet eder.
Tedkîk ettiğimiz hadîs kitaplarında ve hattâ mevzuat kitaplarında bile rastlamadığımız bu sözü bizzat Hz. Peygomber söylememiş olsa bile, ilerde doğacak çocukta icra edeceği tesire inanıp evlenmezden önce tedbîr alma esperisinin İslâm dünyâsında hâkimiyetini göstermesi bakımından bizim için ehemmiyet taşır.
Hülâsa yukarıda yapılan açıklamaların ışığı altında diyebiliriz ki evlenme sırasında müstakbel zevcede aranacak vasıfların sekizde altısı ondan doğacak çocuğun karakter ve terbiyesi endişesini gütmektedir. Şöyle ki: Umumiyetle terbiye kitaplarımız ve meselâ Gazâlî nusûsa dayanarak (35) kadında evleviyyet sırasına göre şu şartların aranmasını tavsiye eder:
1 — Diyanet,
2 — Ahlâk güzelliği,
3 — Yüz güzelliği,
4 — Az mihir talebi,
5 — Velûdiyet (doğurganlık),
6 — Bekâret,
7 — Dindar asıldan olma,
8 — Akraba olmamak.
Bunlardan sâdece «yüz güzelliği» ile «az mihir talebi» şıklarının doğacak çocuğun terbiyesi ile doğrudan bir alâkası yoktur. Diğerlerinin birinci plânda çocuğun terbiyesini istihdaf ettiği önceki îzâhlarımızda görülmüştür. Ancak sûreten güzelliğin, sîreten güzelliğe delîl kabul edildiğini de belirtelim. Sefârînî: «... asaletten sonra surete bakılır, zira onun salâhı batnın salâhına delildir» der. (36) Hadîsde de: «Hayrı yüzü güzel olanlar nezdinde arayın» dendiğine göre (37) bu madde de terbiyevî maksadla te'vîl edilebilir.
2 — NİKÂHTAN DOĞUMA KADAR OLAN TEDBÎRLER :
Yukarıdaki şartlara riâyet ederek evlendikten sonra çocuğun karakteri mülahazasıyla alınacak bâzı tedbirler daha vardır ki bunlar umumiyetle cinsi temas ile alakadardır:
Zaman Seçimi :
B a k a r a sûresinde geçen «(Allah) sizin oruç gecelerinde hanımlara temasınızı helâl kıldı» (38) âyetinde temasa, gecenin zarf olması sebebiyle «bütün gecelerde helâl olduğu» (39) anlaşılmakta ise de ahlâkçılar ve «bâzı fukahâ» (40) bir kısım hadîslerin işârî mânâsına dayanarak cuma günü ve gecesini müstehâb addetmişlerdir. Bu da sahih kitaplarımızda yer eden: Cuma günü cenabetten temizlenmek için yapılan gusûl nevinden, gusûl yaparak cuma namazına gitmenin ehemmiyetini belirten hadîsten (41) istinbât edilmiştir.
İstinbat sonucu varılan bu mânâyı, -senet yönüyle zayıf da olsa bâzı hadîslerin desteklediğini görmekteyiz. İbnu Ömer'den gelen bir rivayette, Hz. Peygamber'in (A.S.) Ashabından birine -belki bir muhavereden sonra- hanımıyla muvâkaayı emrettiğini görmekteyiz ki, ibnu Ömer o günün cuma olduğunu tasrîh etmektedir. (42) Suyûtî de el-Vişâh'da Hz. Peygamber'in: «... Cuma günü yapılan cimâdan dolayı biri kendi guslü, biri de ehlinin guslü için iki ecir verileceğini» haber verdiğini rivayet eder. (Suyûti, el-Vişâh fi Fevâidi'n-Nikâh, Yzm, Lala İsmail. Nu; 577, 6/a.)
Keza haftanın her gününde yapılması gereken işleri (43) birer birer tâdad eden İbnu Abbâs cuma günü için de: «Tezvîc ve bâe» demektedir ki bunlar kısaca cima demektir. Uyun'da Damretu'bnu Habîb'in: «Şeyhlerimiz cuma günü nikâh yapmayı istihbâb ederlerdi» dediğine rastlarız ki bu da söylediklerimizin içtimaî hayata intikâlini gösterir. (44)
Yine bu cümleden olarak, Hz. Mu'âviye, kendisine Hz. Peygamber'in (A.S.) hilâlin doğduğu günde hanımına yaklaşmamasını emrettiğini rivayet eder. (45) Ahlâk kitaplarımızda mesnede rastlanmaksızın mekruh gecelerin sayısının ayda üçe çıkarıldığını görmekteyiz: «Ayın ilk, son ve orta günleri» (46) Bir kısmında bu yasağın sebebi «o günlerde şeytanın da fi'le iştirak edeceği» gösterilirken, (47) bâzılarında da: «Çocuğun mecnûn olacağı» sebebine bağlanmaktadır. (48)
Keza nass-ı Kur'ân'la (49) yasaklanan hayız günlerindeki temas, ahlâkçılar tarafından: «Çocukta cüzzâma sebep otur» şeklinde terbiyevî bir illete bağlanmıştır. (50) Hülâsa, bu mesele yukarıda kayd ettiğimiz «(Allah), oruç gecelerinde hanımlara temasınızı helal kıldı» âyetinde belirtilen bütün gecelerin helal olması esas iken, ahlâk kitaplarında farklı yorumlar yer almıştır. Bunlardan sadece cuma gecesinin müstehab olması dışındaki görüşleri ciddiye almamak gereği anlaşılmaktadır.
Temastan Önceki Tedbirler :
Bâzıları hadîsciler tarafından zayıf addedilen, münâsebet-i cinsiyye âdabı ile ilgili bir kısım hadîsler var ki, bunlar, hemen hemen bütün âdab kitaplarında yer alır. (51) Gerek bizzat Hz. Peygamber (A.S.), gerekse islâm müellifleri tarafından bu âdâbların çocuğun karakter veya sıhhati üzerine icra edeceği müsbet ve -riâyet edilmediği takdirde- menfî te'sîrler bildirilmiştir.
Bunların bir kısmı hepsinde zikredilirken bir kısmı bâzılarında zikredilmektedir:
1 — «Sizden biriniz hanımıyla münâsebet-i cinsiyyede bulunurken örtünsün, hayvanlar gibi çırılçıplak soyunmasın, kendisi de hanımı da, (52) (örtünmezse. Melekler, utanarak çıkarlar ve şeytan hâzır olur. Bu temâsdan çocuk olursa şeytan onda şerîk olur.) (53) Bu tavsiyeye uyulmaması bâzı terbiye kitaplarında: «Doğacak çocuğun hayâsız olacağı» (54) şeklinde müeyyideye bağlanmıştır.
İbnu Salâh'ın Ceyyidu'l-isnâd olarak vasıflandırdığı bir hadiste de: «Temas sırasında hanımın (veya cariyemin) fercine bakılmaması, aksi takdirde doğacakta körlük husule geleceği» beyân edilir. (55) Tirmizî'nin Şemail, ibnu Mâce'nin Sünen'deki tahriclerinde Hz. Ayşe: «Resûlullâh'ın fercini asla görmediğini» ifâde etmektedir. (56) Zevc için, ferc hâriç zevcenin bütün bedenine bakmasının caiz olacağını kaydeden Nevevî, ferce bakmanın bir görüşe göre haram, diğer bir görüşe göre sâdece mekruh olduğunu söyler ve ikincisini kabul eder. (57)
2— Semerkandî'de: «Denir ki: Temas tok karına olur da kadın hâmile kalırsa çocuk, ağır ruhlu, ağır canlı olur; karnı dolu değilse, çocuk, hafîf ruhlu, hafif canlı olur» kaydedilmektedir. (58)
3— Cinsi münasebetten önce hazırlık yapılması da sünnettir.
4 — Başta Buhâri, Müslim olmak üzere bütün Kütüb-i Sitte müelliflerince tahrîc edilmesi hasebiyle sıhhatında hiç bir şüphe olmayan şu gelecekteki hadîs, çocuğun terbiyesi için daha cinsî münâsebet sırasında alınması gereken bir kısım tedbîrlerin islâm telakkîsindeki yerini kesinlikle te'yîd eder:
«Sizden biriniz, ehline temas için yaklaşınca “Bismillah Allahümme cennibniş şeytane ve cennibiş şeytan ma razegtena” derse (59) ve Allah da bu temastan kendilerine bir çocuk verecek olursa şeytan ona ebediyyen zarar veremez». (60) Hadîsin, Fethu'l-Bârî'de zikredilen muhtelif vecihlerinden birinde Şeytan zarar vermez cümlesi yerine: «Salih bir çocuk olur» cümlesi yer almaktadır. (61) Yine bâzı rivayetler, bu duanın temas sırasında okunması gerektiğini ifâde etmektedir.
5 — Temas sırasında konuşmak tavsiye edilmemiştir. (62)
Hamilelik sırasında:
Kadın, hâmile kaldıktan sonra ilerde doğacak çocuğun kız veya oğlan, iyi veya kötü olmasına müessir bir kısım tedbîrler derpîş edilmektedir. Bu cümleden olarak Mürşid-i müteehhilîn'de şöyle denir: «Resul aleyhisselâm buyurdu ki: Bir kimse, elini hâmile hâtûnunun karnına koyup bu duayı okursa çocuk oğlan olur:
“Bismillah El Ehad, Es Samed, Ellezi lem yelid velem yuled Allahumme inni semmeytü mâ fî hezel batni Muhammeden”
Manası: «Doğmamış doğurmamış, Ahad ve Samed olan Allah'ın adıyla, Yâ Rabbi! Ben bu anne karnında bulunan çocuğu Muhammed diye tesmiye ettim. (63)
Keza menşei belirtilmeksizin: «Hâmile kadın karnında çocuğun ilk deprenmesini hissettiği sırada güzel kadına bakması gerekir. Böyle yaparsa çocuğu güzel olur» (64) denmektedir ki halk arasındaki bazı inançları aksettirmektedir.
Çocuğun güzel veya çirkin oluşuna te'sîr eden âmillere genişçe yer veren ib-nu'l-Kayyîm'in bir kısım îzâhlarını burada kaydetmeyi uygun gördük: Der ki: «Çocuğun çirkin veya güzel olmasının sebepleri meyânında şunu da zikredebiliriz: «Anne ve babanın ve bilhassa annenin gerek cinsî temas sırasında ve gerekse ceninin yaratılması zamanına kadar geçen müddet içerisinde gördüğü, müşahede ettiği, hatırından geçirdiği, muhabbet ve sevgi duyarak özlediği kimseleri fikrinden geçirmesidir. Tefekkür ve sevginin uzaması ceninin zihinde yer eden bu şahıslara benzemesine sebebiyet verir. Zira tabiat nakledicidir. İnsan tabiatının bu husustaki istîdâd ve kabulü herkesin bildiği bir keyfiyettir. (...) Etibbâ derler ki: «Hâmile kadının ayva ve elma üzerindeki idmanı, çocuğun yüzünün güzel olmasına, renginin saflaşmasına sebep olur.» Yine onlar, hamilenin çirkin suretleri, pis renkleri seyretmesini, tenhâ dar evlerde kalmasını hoş görmemişler, bütün bunların cenine te'sîr edeceğini söylemişlerdir. (65)
Bu bahsi kaparken şu noktayı belirtmekte fayda var. Cima vs. bir kısım evllik âdâbıyla ilgili olarak terbiye kitaplarına giren ve bâzı terbiyevî müeyyidelerle ifâde edilen tavsiyelerin bir kısmı menşeini sünnetten alıyorsa da diğer bir kısmının sünnetle hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar ya eski etibbânın, Yunan feylesoflarının sözleri yahut da halk kültüründe mevcut bilgilerdir. Yazıya dökülürken dikkatli âlimler, bunların sünnetten olanlarıyla sünnetten olmayanlarını belirtmişlerdir.
Son olarak, tedbiri terbiye -yani alınacak müstakbel eşin ailevî durumu ve içinde yetiştiği muhîti sebebiyle doğacak çocuğun şu veya bu vasıflarda olacağı- inancının zamanımızda ilmî muhitlerde de benimsendiğini kaydedelim. Bunun en bariz misâli alkolizmle ilgilidir.
Yakın zamana kadar, alkoliklerin çocuklarında görülen bütün fenalıklar, çocuklar doğmazdan önce ebeveynin almış olduğu içkide aranıyordu. “Heredo alcoolisme” denen bu görüş günümüzde terkedilmiş olmakla beraber, çocuklarda görülen birçok bozuklukların başlıca âmili kabul edilmeye devam edilmektedir.
Meselâ, Fransa'da birbirini te'yîd eden muhtelif araştırmalara göre asabî ruhî (neuro-psychiatrie) hastalıklar servisine düşen çocukların % 50 sinin alkolik ailelerden geldiğini, keza çeşitli suçlardan mahkemelik olan çocukların babalarının % 50 sinin alkolik olduğu bu ailelerden gelen çocuklarda % 34 nisbetinde aile, okul, ve içtimaî muhitlere intibak bozuklukları tesbît edildiği ifâde edilmektedir. (66)
Burada, Kur'ân ve Hadîs'te müştereken ifâde edilen ceninle ilgili islâmî telakkiyi hatırlatmakta fayda görüyoruz. Zira mezkûr telakki ile araştırmalarla ulaşılan bu müşahedeler arasında belli bir müşabehet kurmak mümkündür:
CENİN:
Kur'ân-ı Kerîm bir âyetinde ana rahminde geçen cenin safhasını da beşer hayâtına dâhil eder ve o safhada geçen nutfe, alaka, mudga ve sonrası olmak üzere dört ayrı devreden bahseder. (67)
Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere diğer hadîs kitaplarında gelen bir takım hadîsler cenin safhası üzerine daha da ışık tutarak ehemmiyetine dikkat çeker: «Her birinizin , yaratılışı annenizin karnında 40 günde cemedilir. Bir o kadar günde alaka; bir o kadar günde mudga (et parçası) olur. Sonra bir melek gönderilerek ruh üflenir. Sonra meleğe emredilir: «Onun rızkını, ecelini, amelini, mesud veya bedbaht olacağını yaz» (68)
Başka rivayetler, bu esnada çocuğun kız veya erkek, (69) uzun veya kısa, sıhhatli veya hastalıklı vs. olacağının da yazıldığını belirtir. (70) Müslim'in bir rivayetinde nutfeye, 42. gününde uğradığı zikredilen melek, çocuğun suretini, kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğini tâyin etmektedir. (71)
Hadîste cenin hâlinde iken şaki veya sâid olacağının yazılması meselesi kader gibi bütün insanlığın en müşkîl bir meselesine taallûk etmesi hasebiyle burada mütâlâa yürütmek, münâkaşa açmak kanaatimizce boşa vakit kaybı olur. Ancak Hz. Peygamber'in bu sözü çocuğun cenîn hâlinde iken anneden, annenin yaşayış tarzından annenin biyolojik, ruhî, aklî vs. hayâtından değişmez bir takım tesirler alacağına, sabit huylar, karakterler kazanabileceğine bir imâ olabilir. Mendel'in çalışmalarından bu yana ehemmiyet kazanan irsiyet meselesine eğilenler cenine annenin tesirinden, daha kesin bir ifâde ile söz ederler: «Eğer irsiyet genlerle tâyin ediliyorsa genlere bağlı olan her şey irsîdir, benzer bir irsiyet de genlerin benzerliği demektir. Şu halde cenîn anne karnında iken fizyolojik ve psikolojik bir hayâta sahiptir. Bu doğum öncesi hayât kısmen «anne muhitinin» icâbıdır, yâni annenin psikolojik olduğu kadar fizikî ve fizyolojik ahvâline bağlıdır. Şu husus te'yîd edilmiş gözüküyor ki bu şekilde tarif edilen doğum öncesi muhît, ferdin şahsiyetinin gelişmesine ve bütün hayâtına ciddî tesîrler icra eden sürekli temel huyların sorumlusu olabilir, ferdin hayâtını bozucu olabilir» (72) Bu husûsta daha da ileri gidilerek şahsiyetin baş âmillerinden biri olan zekâ seviyesinin tesbitinde rakamlara da başvurulmuştur. Bu cümleden olarak Newman'ın yaptığı klâsik araştırmalarda zekâ seviyesindeki değişikliklerin % 68 inin irsiyete, geri kalan % 32 sinin de muhit şartlarına bağlı olduğu anlaşılmıştır. (73)
Ayrıca, şunu da belirtelim ki çocuğun anne karnında iken yedinci aydan itibaren dış tesirlere karşı hassasiyet kazanıp, aksülâmellerde bulunduğuna ve meselâ sese karşı hareketlerini artırdığına dâir klinik çalışmalarına dayanılarak «cenin devrinde öğrenme» den bahsedilmektedir. (74)
Hülâsa, bir yandan irsiyetle ilgili nazariyeler, diğer yandan anne ve çevre şartlarının cenin üzerindeki etkisiyle ilgili son çalışma ve nazariyeler, terbiye meselesinin doğumdan önce nazarı itibare alınması gerektiği hususundaki Sünnet'in görüşünü te'yîd etmektedir ki biz bunu terbiyevî tedbirler olarak ifâde ettik.
1- Haseb: Nevevî'nin kaydına göre: «Kişinin ve atalarının fi'l-i cemilidir.» Nevevî, Muhyi'd-Dîn Ebû Zekeriyyâ Yahya (v. 677), Şerhu Müslim. Mısır, tarihsiz, 10, 52; İbnu'l-Esir başka mânâlarla birlikte ikisinin ataları (ve akrabaları) vesilesiyle taşıdığı şeref» mânâsını da kaydeder. (İbnu'l-Esîr, Mecdü'd-Dîn Ebû's-Sa'âdât el-Mubârek ibnu Muhammed el-Cezeri (v. 606), en-Nihâye fi Garîbi'l-Hadis ve'l-Eser, Kahire, 1963, 1, 381.
2- Müslim, Ebû'l-Hüseyn Müslim İbnu'l-Haccâc el-Kuşeyri (v. 261), Sahîhu Müslim, Radâ 53 (2, 1088. 1466. H.); Tirmizî. Nikâh 4 (4, 43. 1086. H.). Nesâî. Ebu Abdirrâhmân Ahmed İbnu Şu'ayb ibni Ali (v. 303), Sünen, Nikâh 10 (6.65).
3- Abd İbnu Humeyd (v. 294), Müsned, Yzm. Ayasofya, Nu: 894, 50/a.
4- Dihlevî, Hüccetullâh 2, 632. Koyu harflî kısım, hadîsten muktebestir: Buhârî. Enbiyâ 19 (4. 182); Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 199. (4, 1953. 2526, H). Müsned 2. 539.
5- İbnu Hacer, F.B. 7. 340.
6- Kâri, Ş. Aynu’l-'İlm 1, 234 (Dârakutnî'nin el- Efrâd'ından naklen) Aynı hadise Şiî kaynaklarında da raslanır. Bak. İbnu'l-Hasanı't-Tûsî (v. 460), Tehzîbu'l-Ahkâm 7, 400, 403; Küleynî, Ebû Ca'fer Muhammed İbnu Ya'kûb (v. 328), el-Kâfî 5, 332. (Sehâvî, hadîsin Ramahürmüzî, Askerî, ibnu Adiyy, Kuda'î, Hatîb ve Deylemî tarafından rivayet edildiğini belirtir. Dârekutni sahîh olmadığını söylemiştir (el-Makâsıdu'l-Hasene, s. 135).
7- Ya'kûb İbnu Seyyid Alîzâde (v. 931), Mefâtîhu'l-Cinân ve Mesâbîhu'l-Cenan, İstanbul, 1273, s. 439.
8- İmamzâde, Şir'atu'l-İslâm. 60/b.
9- Kârî, Ş. Aynu'l-İlm 1, 234 (Tuhfetu'l-Arûs'dan naklen.)
10- İbnu Kuteybe (v. 276), Uyunu'l-Ahbâr, Kahire, 1963. 4, 3.
11- Gızâu'l-Elbâb 2. 335.
12- Karaman), Abdü'l-Latif ibnu Durmuş (v. 985), Adâb-ı Menazil, Yzm. Hûsrevpaşa. Nu: 290. 27/b.
13- Acluni (v. 1162), Keşful-Kafa, Beyrut 1351, 1, 301-302 (Hadîsi ibnu Mâce (Nikâh 46 (1. 638. 1966. H.) den başka Dârakutnî. Beyhaki, Hakim vs. rivayet etmişlerdir. Buhâri hadisin mânâsına imâ eden bir bâb verir. (Nikâh 12 (7,7), İbnu Hacer hadîsi kavi bulur (F. B. 11.26).
14- Müslim, Rada' 53-56 (2, 1086-87, 1466. H.); F. B. 11, 22-23; EbÛ Dâvud Nikâh 4 (2. 220, 2050. H.); Tirmizi, Nikâh 13 (4, 52, 1100. H.); Nesâî, Nikâh 6 (6, 61); İbnu Mâce Nikâh 8 (1, 598, 1860, H.).
15- Erkeklerle adem-i muhâlata sebebiyle hayâtını koruması sonucu kinci ve çirkin sözlerin azlığından kinayedir (Münâvi, Fz. Kadir 4, 335). Bu vasıf bilhassa evlilikte huzura yardımcıdır.
16- Yani daha çok çocuk yaparlar (en-Nihâye 5, 12), gençliklerinin kuvveti sebebiyle (Hüccetullah 2.684).
17- İbnu Mâce Nikâh 7 (1. 608. 188h, H); M. Z. 4. 250.
18- Fetevâ'n-Nevevi 214/B.
19- Mûsnedü'l- İmâmı'l- A'zam 1300. 127. s.
20- Şevkâni, Muhammed ibnu Ali İbni Muhammed (v. 1250), Neylü'l-Evtâr, Kahire. 1071, 6, 118
21- Nesâi Nikâh 11, (6, 65-66); Zeyd İbnu Alî İbni'l-Huseyn, Müsnedu'l- İmamı
Zeyd, Lübnan 1966, 302. s; F. B. 11,11 (İbnu Hibbân'dan naklen).
22- F. B. 11, 255 (İbnu Hacer. Ebû Artır en-Nukâni'nin «Muaeeretu'l-Ehleyn» Kitabından nakleder ve «hadis mürseldir fakat kavîyyu'l-isnâddır» der.)
23- Müstedrek 3. 200-01 (Zy.)
24- M. Z. 4. 258 (Zy.).
25- Nesâî Nikâh 11. (6, 65-66).
26- İbnu Hacer bu meselenin sünnetten ziyâde tecrübeye müstenîd olduğunu söyler (F. B. 11. 37).
27- İhya 2, 41. Irâkî, ibnu Salâh'ın: «Bu hadîsin itimâd edilen bir aslına raslamadım» dediğini kaydetmekle beraber, şâhid zımnında Hz. Ömer'in Alî Sâib'e hitabını zikrederek mânâca doğruluğuna meyleder. (el-Muğnî An Hamli'l-Esfâr Fi'l-Esfâr (İhyâ'nın sayfalarının altında yer alır.)
28- M. Z. 4, 260 (senette yer alan Eyyûb İbnu Süleyman hâriç diğer ricali sıhkattır. Heysemî Eyyûb ve babasının meçhul olduğunu söyler.)
29- Uyûnu'l-Ahbâr 4, 3: Suyûtî, Cem'u'l-Cevâmi" 1, 141/a. Bak: İhya 2, 41 (Muğni'de Irâkî, hadîsi İbrahim el-Harbî'nin Garîbu'l-Hadîs'de rivayet ettiğini belirtir.)
30- Bu konuda Gazali şu açıklamayı yapar: «Şehvet, bakmak (nazar) ve dokunmak (lems) yoluyla hâsıl olan ihsasın kuvvetiyle orantılı olarak kuvvetli veya zayıf olur. İhsas ise yabancı (garîb) ve yeni şeylerle kuvvetli olur. Uzun müddet nazar edip alışılan şey ise hissi zayıflatır ve duyarlığı nakıs kılar. Bu durumdan da şehvet hâsıl olmaz (2,41).
31- Kari, Avnu'l-İlim 1. 234.
32- F. B. 11, 37.
33- Deylemî, Ebû Mansûr (V. 558); Müsnedü'l-Firdevs Yzm. (Şehid Ali Paşa Nu: 565, 2. 279/b.
34- Kınalızade 2, 28 (Bu tavsiye Tehzibü'l-Ahkâm'da (7, 406) Hz. Ali'nin sözü olarak rivayet edilmektedir.)
35- İhya 2, 37-41.
36- Gızau'l-Elbâb 2, 335.
37- Hadîs hepsi de zayıf olan muhtelif tarîkden gelmiştir. Ancak. Sağani, ibnu Hacer vs. kimselerin de işaret ettiği gibi hadise mevzu denemez (Aclûnî. Keşfu'l-Hafa 1, 137).
38- Kur'ân, Bakara 2. 223.
39- Fahru'd-Dîni'r-Râzî, Ebu Abdillâh Muhammed İbn-i Ömer İbn-i Hüseyn (544-006) et-Tefsîru'l-Kebîr Kahire, tarihsiz (naşiri; Abdurrahmdn Muhammed). 5. 105, Fahri Râzi aynı şekilde “Nisaüküm harsün leküm fe’tü harseküm ennâ şi’tüm” ayetinde “ennâ şi’tüm” ibaresini tefsir ederken bu ibareden bir kısım âlimlerin: «Kadın yabancı, oruçlu ve hayızlı olmadığı müddetçe istediği vakitte karısına temas kocaya helâl olduğu görüşünü çıkardıklarını kaydeder (6-73).
40- Nevevi bâzı fukâhânın bu mânâyı çıkardığını söylerken kendisi bu fikirde olmadığını belirtir. (Ş. M. 6, 135); Bak. Azîmâbâdî. A. Ma'bûd 2. 14.
41- Müslim, Cum'a 10 (2.582,850. H.)
42- M.Z. 4, 292 (Heysemi, senette yer alan ricalden sâdece Nasr ibnu Asım İbni Hilâl el-Bârikiyi tanımadığını, diğerlerinin hep sıka olduğunu kaydeder.)
43- İbnu Hacer. M. Aliye, 3, 265 (Zy.).
44- Uyun 4, 72.
45- M. Z. 4. 292. (Zy).
46- İhya 2. 50; Ş. Aynu'l-İlm 1, 238-38; Şir'atu'l-İslam 83/a.
47- İhya ve Ş. Aynu'l-İlm aynı sayfalar.
48- İzniki, Mehmed İbnu Kutbi'd-Din (v. 621), Mürşid-i Müteehhilin, İstanbul. 1273, t. 58.
49- Kur'an, Bakara 2, 222.
50- İhya 2, 50.
51- İhyâ 2, 50; İbnu Kayyım el-Cevzî, Şemsü'd-Din Ebû Abdillâh Muhammed İbnu Ebî Bekr (v. 751), Zadu'l-Me'ad, Matbaatu'l-Mısriyye. Kahire, tarihsiz, 3, 149; Ş. A. İlm I, 239; Şir’atu'l-İslam 83/b; Semenkandî, Ebul-Leys Nasru'bnu Muhammed (v. 375), Büstânu'l-Arifin Matbaatu'l-Amire, İstanbul. 1289. s. 100.
52- İbnu Mace, Nikah 28 (1, 619, 1921. H.) (senetce zayıftır); Semerkandî, A. g. e. s. 162; Keza bak: Tirmizî, Edeb 42 (8, 32, 2810. H.).
53- Taberanî, Ebu'l-Kâsım, Süleyman İbnu Ahmed İbni Eyyûb (v. 360). Mu'ce-mu'l-Evsat, Yzm. Karaçelebizade, Nu: 72-73, 12/b.
54- İznikî, Mürşid-i Müteehhllin, s. 56; Hicazîzâde, er-Risale fi'n-Nikah 86/b.
55- Fz. Kadir, 1, 325, 548, H.; ihya 2, 50; ibnu Mace, Nikah 28 (1, 619. 1921. H.). Hadîs ibnu Abbâs ve Ebû Hüreyre tarîklerinden gelmiştir, tazîf edilmişse de tashih edenler de olmuştur. Kadı Ebû Bekr İbnu'l-Arabî, cima esnasında her ikisi için de caiz olacağını söyler (el-Kinanî, Tenzihu' ş-Şeri'a. 2. 210).
56- Tirmizî, Şemail, s. 192, ibnu Mace. Nikah 28 (1,619. 1922. H.).
57- Nevevî, Fetevâ'n-Nevevî 215/a.
58- Semerkândi, A.g.e. s. 161.
59- Mânâsı: Allâh'ın adıyla (başlarım). Allâhım. Şeytanı benden ve bize verdiğinden uzak tut.»
60- Buhârî, Nikâh 67 (7,29-30); Müslim, Nikâh 116 (2,1058, 1434. H.); Tirmizi. Nikâh 8 (4. 48, 1092. H.); Ebû Dâvûd. Nikâh 45 (2, 249. 2161. H.), İbnu Mace, Nikâh 27 (1,618, 1919. H.); Dârîmi, Ebû Muhammed Abdullah İbnu Abdir-rahmân (v. 255), Sünen, Kahire 1966, 2,69.
61- F.B. 11. 136.
62- Şir'atu'l-İslâm 83/0, Semerkândi, a.g.e. 162.
63- İzniki, a.g.e., s. 55. Bu mânâda bir rivayet Şiî kaynaklarından el-Kâfi'de de gelir. Ancak burada şu sekli de yer alır: «(...) eğer çocuğu Muhammed ve Ali diye isimlendirmeye niyet ederse erkek olur» (6,11).
64- Hicâzîzâde. a.g.e. 88/a.
65- İbnul Kayyım, Tuhfe, s.170-171
66- G. Malignac, L'Alcoolisme, PUF. Paris, 1969, pp. 39-42.
67- Kur-ân. Hacc 22. 5.
68- Buhârî. Bed'ül-Halk 6 (4. 135): Müslim, Kader 1 (4, 2036, 2643. H.).
69- Müslim, Kader 2 (4. 2037).
70- Müsned 1, 374 - 75
71- Müslim, Kader 3.
72- Bak: J. — C. Filloux, La Personnalite, P.U.F. Parts, 1957. p. 18 (Müellif bu mevzûdaki çalışmalar O. S. Blum tarafından Psychoanalytic Theories or Personnality» de kaydedildiğini belirtir.
73- bk. A.e.p. 22.
74- C. İ. Sandström Çocuk ve gençlik psikolojisi, Çvr. Refia Şemin, İ.Ü. Edebiyat Fak. Yayınları, İstanbul, 1971, s. 21-23
(Prof. Dr. İbrahim Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, s. 52-69)
Hz. Peygamberin evlenme ile ilgili bâzı tavsiyeleri nazar-ı îtibâra alınınca, çocuğun ilerde sâhib olması arzulanan bazı evsaf ve huyları, önceden bir kısım tedbîrler almayı gerektirmektedir. Biz bu tedbîrleri, terbiye kavramı içerisinde mütâlâa ederek terbiyevî faaliyetleri doğum, hattâ nikâh safhasından önce başlatmayı uygun bulduk.
Bu, şu demektir: İslâmî telakkî, ferdin irâdesine bağlı olarak gerçekleştirilmesi mümkün bir kısım şartlar kabul eder ki bu, ilerde çocuğun kazanacağı evsâfa menfî veya müsbet yönden tesir icra edecektir. Bu şartların tahakkuku için tevessül edilen ameliye, çocukla doğrudan doğruya mübaşeret olmadığı için bunları terbiyevî örneklen ziyâde, “terbiyevî tedbir” olarak vasıflandırmayı daha uygun bulduk.
Bu tedbîrler, daha evlenmeye karar verirken başlamaktadır. Bu mühim karar sırasında çocuğun terbiye ve sıhhatli gelişmesinde en mühim unsur olan karı-koca münâsebetlerini en güzel ve en istikrarlı bir istikâmette devam ettirecek şartların düşünülmesi, birinci derecede nazara alınması istenmekte, evliliğin, her hâl-u kârda geçici olan şehvanî hissiyata bina edilmemesi için dikkat çekilmektedir.
Sünnete göre bu tedbîrlerin ilki dindar ve asaletli kadın seçimidir: «Kadın dört şeyi için nikâh edilir: Malı, güzelliği, hasebi (1) ve dini, siz dindar olanı tercih edin, huzur bulursunuz» (2) Abd İbnu Humeyd'in bir tahrîcinde de: «Kadınları güzelliği ipin nikahlamayın, güzellikleri onları düşürebilir. Malları için de nikahlamayın, malları onları tuğyan ettirebilir. Dindar olanını alın, dindar kulağı kesik siyâhî bir kadın öbüründen efdaldir...» (3) denmektedir.
«Dindarı tercîh» emri, kadın seçiminde yürütülmesi gereken çeşitli mülâhazalara menşe olmuştur. Dihlevî, «zevce olarak seçilecek kadın, kadınlarının âdet ve ahlâkı sâlih ve iyi olan kabîle ve bölgeden olması müstehabdır. “Zira insanlar altın ve gümüş gibi bir kısım mâdenlere benzerler.” Bir kavmin âdet ve gelenekleri insan üzerine galebe çalar ve fıtrî bir vasıf hükmüne geçer» der. (4) İbnu Hacer de: «İnsanlardaki şeref sıfatının madenlerdeki vasıf gibi değişmeyeceğine» dikkat çeker. (5)
Bütün bu mülâhazaları teyit eden bir hadîste Hz. Peygamber: «Çöplükte yetişen (kırmızı gül) den sakının» der. Bu da ne, yâ Resûlallah? diye sorulunca: Kötü muhitte yetişen güzel kadındır» cevâbını verir. (6) Hadîste geçen ve kötü muhît diye tercüme ettiğimiz -men-betu's-sû'-, «kötü asıl», (7) «kötü ev» (8) olarak anlaşılmıştır.
Aynı mealde olmak üzere Hz. Ömer'den mevkuf olarak rivayet edilen bir hadîste bu hususa sebep de beyân edilmektedir: «Kötü muhitte yetişen güzel kadınlardan sakının, çünkü o, kendi aslına benzeyeni doğurur. Soyu sopu iyi olanı (zâtu'l-a'rak) tercîh edin. Çünkü o, babası, amcası ve kardeşlerinin mislini doğrur» (9)
Uyûnu'l-Ahbâr'da kaydedilen şu rivayet bu tavsiyelerin halka ne derecede intikâl ettiğini gösterir: Ebû Amr İbnu'l-Alâ anlatıyor: «Bir adam: «Ben çocuğumu görmeden anasını almam» dedi. Bu nasıl olur diye sorulunca: «Kadımın annesini ve babasını görürüm, zira çocuk ikisinden birine çeker» cevâbını verdi (10) Sefârînî bu hususla ilgili olarak İbnu Kayyîm el-Cevziyye'den «âkil olan, haşir neşir olacağı, temas edeceği, ortaklık kuracağı, arkadaşlık yapacağı ve evleneceği kimsenin aslına bakar. Zira, kötü, kısa zamanda aslına rücû eder» dediğini nakleder. (11)
Evlilikte kız olsun erkek olsun «eyi soydan ve töhmetsiz damardan» bir eş seçmesini. Karamani (v. 985), «evlâdın ata, ana üzerindeki evvelki hakkı» olarak vasıflandırır. (12)
Terbiye kitaplarında yer verilmiş olan ve muhtelif tarîklerden gelmiş olmakla takviye görmüş olmaktan başka, Hâkim tarafından tashih edildiği yani sahîh addedildiği belirtilen bir başka hadîste: «Nutfeleriniz için araştırma yapın, münâsip olanla evlenin», «Nutfeleriniz için araştırma yapın, onu nereye koyacağınıza dikkat edin» «... zira kadınlar, oğlan kardeşlerine, kız kardeşlerine benzeyenleri doğururlar...» denmektedir. (13)
Müstakbel zevcede aranacak bir başka vasıf, bekârettir. Sünnette bu hususta da ısrar edilmektedir. Hz. Peygamber Câbir ibnu Abdillah'ın bir dulla evlendiğini öğrenince: «Niye bakire ile değil? Sen onunla, o da seninle oynaşırdınız» der. (14) İbnu Mâce'nin bir tahrîcinde bakire ile evlenmedeki hayatî ve terbiyevî sebepler açık bir şekilde ifâde edilir ki bu, konumuz için ehemmiyetlidir: «Bakire olanlarla evlenin, çünkü onların ağızları daha tatlı (15), rahimleri daha entak (16) dır, az mala da razı olurlar». (17) Nevevî'nin de işaret ettiği gibi (18) bakireden maksad özürsüz bakiredir. Hadîste bakire ile evliliğin daha huzurlu geçeceğine de işaret edilmektedir, İmâmu Azâm'ın Müsned'indeki bir rivayette; aynı mânâ «genç kızları ilkah edin...» (19) şeklinde gelmiştir.
Evlenme sırasında kadında aranacak bir diğer vasıf onun velûd (doğurgan) olmasıdır. Umumiyetle hadîsler evliliğin gayesini «tekâsür» yâni «tenasül ve çoğalma» olarak ifâde etmektedir. (20) Bu sebeple Hz. Peygamber: «Velûd ve vedûd olanla evlenin» (21) «kısır kadınlardan sakının» (22) emreder, lyâz İbnu Ganem'e: «İhtiyar ve kısır olanla evlenme, zira ben sizin çokluğunuzla övüneceğim» demiştir. (23) Bir başka rivayette de: «Velûd zencî, kısır hasnâdan daha hayırlıdır» (24) buyurur. Nesâî'nin bir tahrîcinde Hz. Peygamber'e bir genç gelip: Haseb ve mansab sahibi, fakat kısır bir kadınla evlenmek istediğini söyler. Hz. Peygamber, ısrar etmesine rağmen gencin onunla evlenmesine ruhsat vermez. (25)
Çocuğun alacağı evsâf endişesiyle dikkat çekilen bir başka husus alınacak kadının kan yakınlığıdır: Akraba ile evlenilmemesi tavsiye edilmiştir. Gerçi Kur'ân-ı Kerîm haram olan evlilikleri tasrîh etmiş, bunun dışında kalan, akrabalarla evlenmelere ruhsat vermiş ise de, sünnette (26) Kur'an'ın çizdiği hudûd dışındaki akrabalarla da evlenmemek tavsiye edilmiş, bâzı mahzurlar tevlîd edeceğine dikkat çekilmiştir. Umumiyetle zayıf tarîklerden gelmiş olan bu hadîsler ahlâk kitaplarımızda yer etmiş olmakla İslâm düşüncesine tesîr icra etmiştir. Bâzı bölgelerde riayet de edilmekte olan bu rivayetlerden birinde Hz. Peygamber (A.S.) «Yakın akrabalarla evlenmeyin, zira çocuk zayıf olur» buyurmaktadır. (27) Bir diğer hadîste de: «Kendi kavminden evlenen evinde otlayan gibidir» (28) der. Keza Hz. Ömer, Âli's-Sâib'e: «Zayıfladınız (neslinizin kuvvetlenmesi için) yabancılarla evlenin» tavsiyesinde bulunur. (29) Hülâsa doğacak neslin kuvvetli ve gürbüz olması için akraba ile değil, yabancı ile evlenmek tavsiye edilmektedir.
Bu husus, «akrabaya karşı şehvetin az olacağı» (30) şehvet za'fının da ilerde doğacak çocuğun cılız olmasına müncer olacağı şeklinde illetlendirilip îzâh edilmiştir. (31) İbrnı Hacer de akraba evliliklerinden doğan çocuğun ahmak olacağının tecrübe ile sabit olduğunu söyler. (32) Deylemî'nin bir tahrîcinde akraba ile evliliğin «kopmaya» sebep olacağı belirtilir. (33)
Kınalızâde, Ahlâk-ı Alâiyye'de «Ahmak kadınla evlenmeyin, zira kendisiyle sohbet bir belâdır, ondan doğacak çocuklar ise ziyan olmuştur» (34) mealinde bir hadîs rivayet eder.
Tedkîk ettiğimiz hadîs kitaplarında ve hattâ mevzuat kitaplarında bile rastlamadığımız bu sözü bizzat Hz. Peygomber söylememiş olsa bile, ilerde doğacak çocukta icra edeceği tesire inanıp evlenmezden önce tedbîr alma esperisinin İslâm dünyâsında hâkimiyetini göstermesi bakımından bizim için ehemmiyet taşır.
Hülâsa yukarıda yapılan açıklamaların ışığı altında diyebiliriz ki evlenme sırasında müstakbel zevcede aranacak vasıfların sekizde altısı ondan doğacak çocuğun karakter ve terbiyesi endişesini gütmektedir. Şöyle ki: Umumiyetle terbiye kitaplarımız ve meselâ Gazâlî nusûsa dayanarak (35) kadında evleviyyet sırasına göre şu şartların aranmasını tavsiye eder:
1 — Diyanet,
2 — Ahlâk güzelliği,
3 — Yüz güzelliği,
4 — Az mihir talebi,
5 — Velûdiyet (doğurganlık),
6 — Bekâret,
7 — Dindar asıldan olma,
8 — Akraba olmamak.
Bunlardan sâdece «yüz güzelliği» ile «az mihir talebi» şıklarının doğacak çocuğun terbiyesi ile doğrudan bir alâkası yoktur. Diğerlerinin birinci plânda çocuğun terbiyesini istihdaf ettiği önceki îzâhlarımızda görülmüştür. Ancak sûreten güzelliğin, sîreten güzelliğe delîl kabul edildiğini de belirtelim. Sefârînî: «... asaletten sonra surete bakılır, zira onun salâhı batnın salâhına delildir» der. (36) Hadîsde de: «Hayrı yüzü güzel olanlar nezdinde arayın» dendiğine göre (37) bu madde de terbiyevî maksadla te'vîl edilebilir.
2 — NİKÂHTAN DOĞUMA KADAR OLAN TEDBÎRLER :
Yukarıdaki şartlara riâyet ederek evlendikten sonra çocuğun karakteri mülahazasıyla alınacak bâzı tedbirler daha vardır ki bunlar umumiyetle cinsi temas ile alakadardır:
Zaman Seçimi :
B a k a r a sûresinde geçen «(Allah) sizin oruç gecelerinde hanımlara temasınızı helâl kıldı» (38) âyetinde temasa, gecenin zarf olması sebebiyle «bütün gecelerde helâl olduğu» (39) anlaşılmakta ise de ahlâkçılar ve «bâzı fukahâ» (40) bir kısım hadîslerin işârî mânâsına dayanarak cuma günü ve gecesini müstehâb addetmişlerdir. Bu da sahih kitaplarımızda yer eden: Cuma günü cenabetten temizlenmek için yapılan gusûl nevinden, gusûl yaparak cuma namazına gitmenin ehemmiyetini belirten hadîsten (41) istinbât edilmiştir.
İstinbat sonucu varılan bu mânâyı, -senet yönüyle zayıf da olsa bâzı hadîslerin desteklediğini görmekteyiz. İbnu Ömer'den gelen bir rivayette, Hz. Peygamber'in (A.S.) Ashabından birine -belki bir muhavereden sonra- hanımıyla muvâkaayı emrettiğini görmekteyiz ki, ibnu Ömer o günün cuma olduğunu tasrîh etmektedir. (42) Suyûtî de el-Vişâh'da Hz. Peygamber'in: «... Cuma günü yapılan cimâdan dolayı biri kendi guslü, biri de ehlinin guslü için iki ecir verileceğini» haber verdiğini rivayet eder. (Suyûti, el-Vişâh fi Fevâidi'n-Nikâh, Yzm, Lala İsmail. Nu; 577, 6/a.)
Keza haftanın her gününde yapılması gereken işleri (43) birer birer tâdad eden İbnu Abbâs cuma günü için de: «Tezvîc ve bâe» demektedir ki bunlar kısaca cima demektir. Uyun'da Damretu'bnu Habîb'in: «Şeyhlerimiz cuma günü nikâh yapmayı istihbâb ederlerdi» dediğine rastlarız ki bu da söylediklerimizin içtimaî hayata intikâlini gösterir. (44)
Yine bu cümleden olarak, Hz. Mu'âviye, kendisine Hz. Peygamber'in (A.S.) hilâlin doğduğu günde hanımına yaklaşmamasını emrettiğini rivayet eder. (45) Ahlâk kitaplarımızda mesnede rastlanmaksızın mekruh gecelerin sayısının ayda üçe çıkarıldığını görmekteyiz: «Ayın ilk, son ve orta günleri» (46) Bir kısmında bu yasağın sebebi «o günlerde şeytanın da fi'le iştirak edeceği» gösterilirken, (47) bâzılarında da: «Çocuğun mecnûn olacağı» sebebine bağlanmaktadır. (48)
Keza nass-ı Kur'ân'la (49) yasaklanan hayız günlerindeki temas, ahlâkçılar tarafından: «Çocukta cüzzâma sebep otur» şeklinde terbiyevî bir illete bağlanmıştır. (50) Hülâsa, bu mesele yukarıda kayd ettiğimiz «(Allah), oruç gecelerinde hanımlara temasınızı helal kıldı» âyetinde belirtilen bütün gecelerin helal olması esas iken, ahlâk kitaplarında farklı yorumlar yer almıştır. Bunlardan sadece cuma gecesinin müstehab olması dışındaki görüşleri ciddiye almamak gereği anlaşılmaktadır.
Temastan Önceki Tedbirler :
Bâzıları hadîsciler tarafından zayıf addedilen, münâsebet-i cinsiyye âdabı ile ilgili bir kısım hadîsler var ki, bunlar, hemen hemen bütün âdab kitaplarında yer alır. (51) Gerek bizzat Hz. Peygamber (A.S.), gerekse islâm müellifleri tarafından bu âdâbların çocuğun karakter veya sıhhati üzerine icra edeceği müsbet ve -riâyet edilmediği takdirde- menfî te'sîrler bildirilmiştir.
Bunların bir kısmı hepsinde zikredilirken bir kısmı bâzılarında zikredilmektedir:
1 — «Sizden biriniz hanımıyla münâsebet-i cinsiyyede bulunurken örtünsün, hayvanlar gibi çırılçıplak soyunmasın, kendisi de hanımı da, (52) (örtünmezse. Melekler, utanarak çıkarlar ve şeytan hâzır olur. Bu temâsdan çocuk olursa şeytan onda şerîk olur.) (53) Bu tavsiyeye uyulmaması bâzı terbiye kitaplarında: «Doğacak çocuğun hayâsız olacağı» (54) şeklinde müeyyideye bağlanmıştır.
İbnu Salâh'ın Ceyyidu'l-isnâd olarak vasıflandırdığı bir hadiste de: «Temas sırasında hanımın (veya cariyemin) fercine bakılmaması, aksi takdirde doğacakta körlük husule geleceği» beyân edilir. (55) Tirmizî'nin Şemail, ibnu Mâce'nin Sünen'deki tahriclerinde Hz. Ayşe: «Resûlullâh'ın fercini asla görmediğini» ifâde etmektedir. (56) Zevc için, ferc hâriç zevcenin bütün bedenine bakmasının caiz olacağını kaydeden Nevevî, ferce bakmanın bir görüşe göre haram, diğer bir görüşe göre sâdece mekruh olduğunu söyler ve ikincisini kabul eder. (57)
2— Semerkandî'de: «Denir ki: Temas tok karına olur da kadın hâmile kalırsa çocuk, ağır ruhlu, ağır canlı olur; karnı dolu değilse, çocuk, hafîf ruhlu, hafif canlı olur» kaydedilmektedir. (58)
3— Cinsi münasebetten önce hazırlık yapılması da sünnettir.
4 — Başta Buhâri, Müslim olmak üzere bütün Kütüb-i Sitte müelliflerince tahrîc edilmesi hasebiyle sıhhatında hiç bir şüphe olmayan şu gelecekteki hadîs, çocuğun terbiyesi için daha cinsî münâsebet sırasında alınması gereken bir kısım tedbîrlerin islâm telakkîsindeki yerini kesinlikle te'yîd eder:
«Sizden biriniz, ehline temas için yaklaşınca “Bismillah Allahümme cennibniş şeytane ve cennibiş şeytan ma razegtena” derse (59) ve Allah da bu temastan kendilerine bir çocuk verecek olursa şeytan ona ebediyyen zarar veremez». (60) Hadîsin, Fethu'l-Bârî'de zikredilen muhtelif vecihlerinden birinde Şeytan zarar vermez cümlesi yerine: «Salih bir çocuk olur» cümlesi yer almaktadır. (61) Yine bâzı rivayetler, bu duanın temas sırasında okunması gerektiğini ifâde etmektedir.
5 — Temas sırasında konuşmak tavsiye edilmemiştir. (62)
Hamilelik sırasında:
Kadın, hâmile kaldıktan sonra ilerde doğacak çocuğun kız veya oğlan, iyi veya kötü olmasına müessir bir kısım tedbîrler derpîş edilmektedir. Bu cümleden olarak Mürşid-i müteehhilîn'de şöyle denir: «Resul aleyhisselâm buyurdu ki: Bir kimse, elini hâmile hâtûnunun karnına koyup bu duayı okursa çocuk oğlan olur:
“Bismillah El Ehad, Es Samed, Ellezi lem yelid velem yuled Allahumme inni semmeytü mâ fî hezel batni Muhammeden”
Manası: «Doğmamış doğurmamış, Ahad ve Samed olan Allah'ın adıyla, Yâ Rabbi! Ben bu anne karnında bulunan çocuğu Muhammed diye tesmiye ettim. (63)
Keza menşei belirtilmeksizin: «Hâmile kadın karnında çocuğun ilk deprenmesini hissettiği sırada güzel kadına bakması gerekir. Böyle yaparsa çocuğu güzel olur» (64) denmektedir ki halk arasındaki bazı inançları aksettirmektedir.
Çocuğun güzel veya çirkin oluşuna te'sîr eden âmillere genişçe yer veren ib-nu'l-Kayyîm'in bir kısım îzâhlarını burada kaydetmeyi uygun gördük: Der ki: «Çocuğun çirkin veya güzel olmasının sebepleri meyânında şunu da zikredebiliriz: «Anne ve babanın ve bilhassa annenin gerek cinsî temas sırasında ve gerekse ceninin yaratılması zamanına kadar geçen müddet içerisinde gördüğü, müşahede ettiği, hatırından geçirdiği, muhabbet ve sevgi duyarak özlediği kimseleri fikrinden geçirmesidir. Tefekkür ve sevginin uzaması ceninin zihinde yer eden bu şahıslara benzemesine sebebiyet verir. Zira tabiat nakledicidir. İnsan tabiatının bu husustaki istîdâd ve kabulü herkesin bildiği bir keyfiyettir. (...) Etibbâ derler ki: «Hâmile kadının ayva ve elma üzerindeki idmanı, çocuğun yüzünün güzel olmasına, renginin saflaşmasına sebep olur.» Yine onlar, hamilenin çirkin suretleri, pis renkleri seyretmesini, tenhâ dar evlerde kalmasını hoş görmemişler, bütün bunların cenine te'sîr edeceğini söylemişlerdir. (65)
Bu bahsi kaparken şu noktayı belirtmekte fayda var. Cima vs. bir kısım evllik âdâbıyla ilgili olarak terbiye kitaplarına giren ve bâzı terbiyevî müeyyidelerle ifâde edilen tavsiyelerin bir kısmı menşeini sünnetten alıyorsa da diğer bir kısmının sünnetle hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar ya eski etibbânın, Yunan feylesoflarının sözleri yahut da halk kültüründe mevcut bilgilerdir. Yazıya dökülürken dikkatli âlimler, bunların sünnetten olanlarıyla sünnetten olmayanlarını belirtmişlerdir.
Son olarak, tedbiri terbiye -yani alınacak müstakbel eşin ailevî durumu ve içinde yetiştiği muhîti sebebiyle doğacak çocuğun şu veya bu vasıflarda olacağı- inancının zamanımızda ilmî muhitlerde de benimsendiğini kaydedelim. Bunun en bariz misâli alkolizmle ilgilidir.
Yakın zamana kadar, alkoliklerin çocuklarında görülen bütün fenalıklar, çocuklar doğmazdan önce ebeveynin almış olduğu içkide aranıyordu. “Heredo alcoolisme” denen bu görüş günümüzde terkedilmiş olmakla beraber, çocuklarda görülen birçok bozuklukların başlıca âmili kabul edilmeye devam edilmektedir.
Meselâ, Fransa'da birbirini te'yîd eden muhtelif araştırmalara göre asabî ruhî (neuro-psychiatrie) hastalıklar servisine düşen çocukların % 50 sinin alkolik ailelerden geldiğini, keza çeşitli suçlardan mahkemelik olan çocukların babalarının % 50 sinin alkolik olduğu bu ailelerden gelen çocuklarda % 34 nisbetinde aile, okul, ve içtimaî muhitlere intibak bozuklukları tesbît edildiği ifâde edilmektedir. (66)
Burada, Kur'ân ve Hadîs'te müştereken ifâde edilen ceninle ilgili islâmî telakkiyi hatırlatmakta fayda görüyoruz. Zira mezkûr telakki ile araştırmalarla ulaşılan bu müşahedeler arasında belli bir müşabehet kurmak mümkündür:
CENİN:
Kur'ân-ı Kerîm bir âyetinde ana rahminde geçen cenin safhasını da beşer hayâtına dâhil eder ve o safhada geçen nutfe, alaka, mudga ve sonrası olmak üzere dört ayrı devreden bahseder. (67)
Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere diğer hadîs kitaplarında gelen bir takım hadîsler cenin safhası üzerine daha da ışık tutarak ehemmiyetine dikkat çeker: «Her birinizin , yaratılışı annenizin karnında 40 günde cemedilir. Bir o kadar günde alaka; bir o kadar günde mudga (et parçası) olur. Sonra bir melek gönderilerek ruh üflenir. Sonra meleğe emredilir: «Onun rızkını, ecelini, amelini, mesud veya bedbaht olacağını yaz» (68)
Başka rivayetler, bu esnada çocuğun kız veya erkek, (69) uzun veya kısa, sıhhatli veya hastalıklı vs. olacağının da yazıldığını belirtir. (70) Müslim'in bir rivayetinde nutfeye, 42. gününde uğradığı zikredilen melek, çocuğun suretini, kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğini tâyin etmektedir. (71)
Hadîste cenin hâlinde iken şaki veya sâid olacağının yazılması meselesi kader gibi bütün insanlığın en müşkîl bir meselesine taallûk etmesi hasebiyle burada mütâlâa yürütmek, münâkaşa açmak kanaatimizce boşa vakit kaybı olur. Ancak Hz. Peygamber'in bu sözü çocuğun cenîn hâlinde iken anneden, annenin yaşayış tarzından annenin biyolojik, ruhî, aklî vs. hayâtından değişmez bir takım tesirler alacağına, sabit huylar, karakterler kazanabileceğine bir imâ olabilir. Mendel'in çalışmalarından bu yana ehemmiyet kazanan irsiyet meselesine eğilenler cenine annenin tesirinden, daha kesin bir ifâde ile söz ederler: «Eğer irsiyet genlerle tâyin ediliyorsa genlere bağlı olan her şey irsîdir, benzer bir irsiyet de genlerin benzerliği demektir. Şu halde cenîn anne karnında iken fizyolojik ve psikolojik bir hayâta sahiptir. Bu doğum öncesi hayât kısmen «anne muhitinin» icâbıdır, yâni annenin psikolojik olduğu kadar fizikî ve fizyolojik ahvâline bağlıdır. Şu husus te'yîd edilmiş gözüküyor ki bu şekilde tarif edilen doğum öncesi muhît, ferdin şahsiyetinin gelişmesine ve bütün hayâtına ciddî tesîrler icra eden sürekli temel huyların sorumlusu olabilir, ferdin hayâtını bozucu olabilir» (72) Bu husûsta daha da ileri gidilerek şahsiyetin baş âmillerinden biri olan zekâ seviyesinin tesbitinde rakamlara da başvurulmuştur. Bu cümleden olarak Newman'ın yaptığı klâsik araştırmalarda zekâ seviyesindeki değişikliklerin % 68 inin irsiyete, geri kalan % 32 sinin de muhit şartlarına bağlı olduğu anlaşılmıştır. (73)
Ayrıca, şunu da belirtelim ki çocuğun anne karnında iken yedinci aydan itibaren dış tesirlere karşı hassasiyet kazanıp, aksülâmellerde bulunduğuna ve meselâ sese karşı hareketlerini artırdığına dâir klinik çalışmalarına dayanılarak «cenin devrinde öğrenme» den bahsedilmektedir. (74)
Hülâsa, bir yandan irsiyetle ilgili nazariyeler, diğer yandan anne ve çevre şartlarının cenin üzerindeki etkisiyle ilgili son çalışma ve nazariyeler, terbiye meselesinin doğumdan önce nazarı itibare alınması gerektiği hususundaki Sünnet'in görüşünü te'yîd etmektedir ki biz bunu terbiyevî tedbirler olarak ifâde ettik.
1- Haseb: Nevevî'nin kaydına göre: «Kişinin ve atalarının fi'l-i cemilidir.» Nevevî, Muhyi'd-Dîn Ebû Zekeriyyâ Yahya (v. 677), Şerhu Müslim. Mısır, tarihsiz, 10, 52; İbnu'l-Esir başka mânâlarla birlikte ikisinin ataları (ve akrabaları) vesilesiyle taşıdığı şeref» mânâsını da kaydeder. (İbnu'l-Esîr, Mecdü'd-Dîn Ebû's-Sa'âdât el-Mubârek ibnu Muhammed el-Cezeri (v. 606), en-Nihâye fi Garîbi'l-Hadis ve'l-Eser, Kahire, 1963, 1, 381.
2- Müslim, Ebû'l-Hüseyn Müslim İbnu'l-Haccâc el-Kuşeyri (v. 261), Sahîhu Müslim, Radâ 53 (2, 1088. 1466. H.); Tirmizî. Nikâh 4 (4, 43. 1086. H.). Nesâî. Ebu Abdirrâhmân Ahmed İbnu Şu'ayb ibni Ali (v. 303), Sünen, Nikâh 10 (6.65).
3- Abd İbnu Humeyd (v. 294), Müsned, Yzm. Ayasofya, Nu: 894, 50/a.
4- Dihlevî, Hüccetullâh 2, 632. Koyu harflî kısım, hadîsten muktebestir: Buhârî. Enbiyâ 19 (4. 182); Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 199. (4, 1953. 2526, H). Müsned 2. 539.
5- İbnu Hacer, F.B. 7. 340.
6- Kâri, Ş. Aynu’l-'İlm 1, 234 (Dârakutnî'nin el- Efrâd'ından naklen) Aynı hadise Şiî kaynaklarında da raslanır. Bak. İbnu'l-Hasanı't-Tûsî (v. 460), Tehzîbu'l-Ahkâm 7, 400, 403; Küleynî, Ebû Ca'fer Muhammed İbnu Ya'kûb (v. 328), el-Kâfî 5, 332. (Sehâvî, hadîsin Ramahürmüzî, Askerî, ibnu Adiyy, Kuda'î, Hatîb ve Deylemî tarafından rivayet edildiğini belirtir. Dârekutni sahîh olmadığını söylemiştir (el-Makâsıdu'l-Hasene, s. 135).
7- Ya'kûb İbnu Seyyid Alîzâde (v. 931), Mefâtîhu'l-Cinân ve Mesâbîhu'l-Cenan, İstanbul, 1273, s. 439.
8- İmamzâde, Şir'atu'l-İslâm. 60/b.
9- Kârî, Ş. Aynu'l-İlm 1, 234 (Tuhfetu'l-Arûs'dan naklen.)
10- İbnu Kuteybe (v. 276), Uyunu'l-Ahbâr, Kahire, 1963. 4, 3.
11- Gızâu'l-Elbâb 2. 335.
12- Karaman), Abdü'l-Latif ibnu Durmuş (v. 985), Adâb-ı Menazil, Yzm. Hûsrevpaşa. Nu: 290. 27/b.
13- Acluni (v. 1162), Keşful-Kafa, Beyrut 1351, 1, 301-302 (Hadîsi ibnu Mâce (Nikâh 46 (1. 638. 1966. H.) den başka Dârakutnî. Beyhaki, Hakim vs. rivayet etmişlerdir. Buhâri hadisin mânâsına imâ eden bir bâb verir. (Nikâh 12 (7,7), İbnu Hacer hadîsi kavi bulur (F. B. 11.26).
14- Müslim, Rada' 53-56 (2, 1086-87, 1466. H.); F. B. 11, 22-23; EbÛ Dâvud Nikâh 4 (2. 220, 2050. H.); Tirmizi, Nikâh 13 (4, 52, 1100. H.); Nesâî, Nikâh 6 (6, 61); İbnu Mâce Nikâh 8 (1, 598, 1860, H.).
15- Erkeklerle adem-i muhâlata sebebiyle hayâtını koruması sonucu kinci ve çirkin sözlerin azlığından kinayedir (Münâvi, Fz. Kadir 4, 335). Bu vasıf bilhassa evlilikte huzura yardımcıdır.
16- Yani daha çok çocuk yaparlar (en-Nihâye 5, 12), gençliklerinin kuvveti sebebiyle (Hüccetullah 2.684).
17- İbnu Mâce Nikâh 7 (1. 608. 188h, H); M. Z. 4. 250.
18- Fetevâ'n-Nevevi 214/B.
19- Mûsnedü'l- İmâmı'l- A'zam 1300. 127. s.
20- Şevkâni, Muhammed ibnu Ali İbni Muhammed (v. 1250), Neylü'l-Evtâr, Kahire. 1071, 6, 118
21- Nesâi Nikâh 11, (6, 65-66); Zeyd İbnu Alî İbni'l-Huseyn, Müsnedu'l- İmamı
Zeyd, Lübnan 1966, 302. s; F. B. 11,11 (İbnu Hibbân'dan naklen).
22- F. B. 11, 255 (İbnu Hacer. Ebû Artır en-Nukâni'nin «Muaeeretu'l-Ehleyn» Kitabından nakleder ve «hadis mürseldir fakat kavîyyu'l-isnâddır» der.)
23- Müstedrek 3. 200-01 (Zy.)
24- M. Z. 4. 258 (Zy.).
25- Nesâî Nikâh 11. (6, 65-66).
26- İbnu Hacer bu meselenin sünnetten ziyâde tecrübeye müstenîd olduğunu söyler (F. B. 11. 37).
27- İhya 2, 41. Irâkî, ibnu Salâh'ın: «Bu hadîsin itimâd edilen bir aslına raslamadım» dediğini kaydetmekle beraber, şâhid zımnında Hz. Ömer'in Alî Sâib'e hitabını zikrederek mânâca doğruluğuna meyleder. (el-Muğnî An Hamli'l-Esfâr Fi'l-Esfâr (İhyâ'nın sayfalarının altında yer alır.)
28- M. Z. 4, 260 (senette yer alan Eyyûb İbnu Süleyman hâriç diğer ricali sıhkattır. Heysemî Eyyûb ve babasının meçhul olduğunu söyler.)
29- Uyûnu'l-Ahbâr 4, 3: Suyûtî, Cem'u'l-Cevâmi" 1, 141/a. Bak: İhya 2, 41 (Muğni'de Irâkî, hadîsi İbrahim el-Harbî'nin Garîbu'l-Hadîs'de rivayet ettiğini belirtir.)
30- Bu konuda Gazali şu açıklamayı yapar: «Şehvet, bakmak (nazar) ve dokunmak (lems) yoluyla hâsıl olan ihsasın kuvvetiyle orantılı olarak kuvvetli veya zayıf olur. İhsas ise yabancı (garîb) ve yeni şeylerle kuvvetli olur. Uzun müddet nazar edip alışılan şey ise hissi zayıflatır ve duyarlığı nakıs kılar. Bu durumdan da şehvet hâsıl olmaz (2,41).
31- Kari, Avnu'l-İlim 1. 234.
32- F. B. 11, 37.
33- Deylemî, Ebû Mansûr (V. 558); Müsnedü'l-Firdevs Yzm. (Şehid Ali Paşa Nu: 565, 2. 279/b.
34- Kınalızade 2, 28 (Bu tavsiye Tehzibü'l-Ahkâm'da (7, 406) Hz. Ali'nin sözü olarak rivayet edilmektedir.)
35- İhya 2, 37-41.
36- Gızau'l-Elbâb 2, 335.
37- Hadîs hepsi de zayıf olan muhtelif tarîkden gelmiştir. Ancak. Sağani, ibnu Hacer vs. kimselerin de işaret ettiği gibi hadise mevzu denemez (Aclûnî. Keşfu'l-Hafa 1, 137).
38- Kur'ân, Bakara 2. 223.
39- Fahru'd-Dîni'r-Râzî, Ebu Abdillâh Muhammed İbn-i Ömer İbn-i Hüseyn (544-006) et-Tefsîru'l-Kebîr Kahire, tarihsiz (naşiri; Abdurrahmdn Muhammed). 5. 105, Fahri Râzi aynı şekilde “Nisaüküm harsün leküm fe’tü harseküm ennâ şi’tüm” ayetinde “ennâ şi’tüm” ibaresini tefsir ederken bu ibareden bir kısım âlimlerin: «Kadın yabancı, oruçlu ve hayızlı olmadığı müddetçe istediği vakitte karısına temas kocaya helâl olduğu görüşünü çıkardıklarını kaydeder (6-73).
40- Nevevi bâzı fukâhânın bu mânâyı çıkardığını söylerken kendisi bu fikirde olmadığını belirtir. (Ş. M. 6, 135); Bak. Azîmâbâdî. A. Ma'bûd 2. 14.
41- Müslim, Cum'a 10 (2.582,850. H.)
42- M.Z. 4, 292 (Heysemi, senette yer alan ricalden sâdece Nasr ibnu Asım İbni Hilâl el-Bârikiyi tanımadığını, diğerlerinin hep sıka olduğunu kaydeder.)
43- İbnu Hacer. M. Aliye, 3, 265 (Zy.).
44- Uyun 4, 72.
45- M. Z. 4. 292. (Zy).
46- İhya 2. 50; Ş. Aynu'l-İlm 1, 238-38; Şir'atu'l-İslam 83/a.
47- İhya ve Ş. Aynu'l-İlm aynı sayfalar.
48- İzniki, Mehmed İbnu Kutbi'd-Din (v. 621), Mürşid-i Müteehhilin, İstanbul. 1273, t. 58.
49- Kur'an, Bakara 2, 222.
50- İhya 2, 50.
51- İhyâ 2, 50; İbnu Kayyım el-Cevzî, Şemsü'd-Din Ebû Abdillâh Muhammed İbnu Ebî Bekr (v. 751), Zadu'l-Me'ad, Matbaatu'l-Mısriyye. Kahire, tarihsiz, 3, 149; Ş. A. İlm I, 239; Şir’atu'l-İslam 83/b; Semenkandî, Ebul-Leys Nasru'bnu Muhammed (v. 375), Büstânu'l-Arifin Matbaatu'l-Amire, İstanbul. 1289. s. 100.
52- İbnu Mace, Nikah 28 (1, 619, 1921. H.) (senetce zayıftır); Semerkandî, A. g. e. s. 162; Keza bak: Tirmizî, Edeb 42 (8, 32, 2810. H.).
53- Taberanî, Ebu'l-Kâsım, Süleyman İbnu Ahmed İbni Eyyûb (v. 360). Mu'ce-mu'l-Evsat, Yzm. Karaçelebizade, Nu: 72-73, 12/b.
54- İznikî, Mürşid-i Müteehhllin, s. 56; Hicazîzâde, er-Risale fi'n-Nikah 86/b.
55- Fz. Kadir, 1, 325, 548, H.; ihya 2, 50; ibnu Mace, Nikah 28 (1, 619. 1921. H.). Hadîs ibnu Abbâs ve Ebû Hüreyre tarîklerinden gelmiştir, tazîf edilmişse de tashih edenler de olmuştur. Kadı Ebû Bekr İbnu'l-Arabî, cima esnasında her ikisi için de caiz olacağını söyler (el-Kinanî, Tenzihu' ş-Şeri'a. 2. 210).
56- Tirmizî, Şemail, s. 192, ibnu Mace. Nikah 28 (1,619. 1922. H.).
57- Nevevî, Fetevâ'n-Nevevî 215/a.
58- Semerkândi, A.g.e. s. 161.
59- Mânâsı: Allâh'ın adıyla (başlarım). Allâhım. Şeytanı benden ve bize verdiğinden uzak tut.»
60- Buhârî, Nikâh 67 (7,29-30); Müslim, Nikâh 116 (2,1058, 1434. H.); Tirmizi. Nikâh 8 (4. 48, 1092. H.); Ebû Dâvûd. Nikâh 45 (2, 249. 2161. H.), İbnu Mace, Nikâh 27 (1,618, 1919. H.); Dârîmi, Ebû Muhammed Abdullah İbnu Abdir-rahmân (v. 255), Sünen, Kahire 1966, 2,69.
61- F.B. 11. 136.
62- Şir'atu'l-İslâm 83/0, Semerkândi, a.g.e. 162.
63- İzniki, a.g.e., s. 55. Bu mânâda bir rivayet Şiî kaynaklarından el-Kâfi'de de gelir. Ancak burada şu sekli de yer alır: «(...) eğer çocuğu Muhammed ve Ali diye isimlendirmeye niyet ederse erkek olur» (6,11).
64- Hicâzîzâde. a.g.e. 88/a.
65- İbnul Kayyım, Tuhfe, s.170-171
66- G. Malignac, L'Alcoolisme, PUF. Paris, 1969, pp. 39-42.
67- Kur-ân. Hacc 22. 5.
68- Buhârî. Bed'ül-Halk 6 (4. 135): Müslim, Kader 1 (4, 2036, 2643. H.).
69- Müslim, Kader 2 (4. 2037).
70- Müsned 1, 374 - 75
71- Müslim, Kader 3.
72- Bak: J. — C. Filloux, La Personnalite, P.U.F. Parts, 1957. p. 18 (Müellif bu mevzûdaki çalışmalar O. S. Blum tarafından Psychoanalytic Theories or Personnality» de kaydedildiğini belirtir.
73- bk. A.e.p. 22.
74- C. İ. Sandström Çocuk ve gençlik psikolojisi, Çvr. Refia Şemin, İ.Ü. Edebiyat Fak. Yayınları, İstanbul, 1971, s. 21-23
(Prof. Dr. İbrahim Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, s. 52-69)