Insan hayatinda önemli bir yeri olan ibadetlerin asil dayanagi inanç sistemidir. Iman olmadan ibadetin varligi düsünülemez. O halde, her seyden önce saglam bir iman temeli olusturulmalidir. Bu temelin en önemli yapi tasi, Allah'a iman olduguna göre, bunun yetiskinler tarafindan yetismekte olan nesillere kazandirilmasi en önemli görevimizdir.
Islam dininde çocugun çok önemli bir yeri ve müstesna bir degeri vardir. Bu nedenle onlara her konuda sevgi ve anlayisla yaklasilmasi, Islami bir prensip oldugu gibi, pedagojik realiteye de uygundur. Çocukluk çaginda ilk yillarin önemi ve sonraki yillara etkisi tartismasiz bir gerçektir. Ilk önemli unsur ailedir. Sonra çevre gelmektedir.
Çocuklugunda Allah ile iliski kurmayi ögrenememis birinin ileride bunu saglikli bir biçimde elde etmesi güç olacaktir. Zaten çocuklarin inanma istekleri, bir ihtiyaç olarak kendini hissettirecektir. Bu ihtiyacini karsilayamayan çocuk, inanci azalmadan doyum yollari arayacaktir. Eger o bunu dogrudan karsilayamiyorsa, dolayli yollarla saglamaya çalisacaktir. Bu da duruma göre çocugun inancini "sahte inanca" dönüstürebilir ve böylece dini isteklerin yerini "sahte istekler" alabilir. Bu nedenle okul öncesi ve sonrasi çocuklarin düsüncelerinin somut düzeyde oldugunu da göz önünde bulundurarak onlari Allah'a yaklastiracak çesitli vasitalar aramak zorundayiz. Yanlis yorumlamalar, asiriliklar, körü körüne baskalarinin arkasindan gitmeler (futbolcu, sanatçi vs.) temelde saglam bir din anlayisina sahip olmayan kisilerde daha kolay ortaya çikmaktadir.
Çocukluk çaginda kisinin çevresine karsi sasirtici bir ilgisi ve meraki vardir. Yillar geçtikçe bu duyarliligin azalacagini, eski canliligini ve tazeligini de kaybedecegini dikkate alarak, ona bu yaslarda doyurucu bilgiler verebilmeliyiz. Bu dönemde çocuga, "içinde yasadigimiz dünya Allah'a aittir, her seyi O yaratmistir, varliklar O'na aittir" duygusunun kazandirilmis olmasi dini egitimin amacina ulasmasi demektir, diyebiliriz.
Çocuk ruhunu ve onun ihtiyaçlarinin nelerden ibaret oldugunu anlamak, çocuklardaki normal gelisme özelliklerini bilmekle mümkündür. Bu alanda bilgi sahibi olmayan anne-babalar ve egitimciler çocuklardan fazla seyler bekleyebilirler veya onlarin kisiliklerini agir sözler ve sert cezalarla düzeltmeye kalkabilirler. Çocugun gelisim evrelerine iliskin özelliklerini bilmemekten dogan bazi egitim hatalari çocukta "Allah inanci"nin yanlis sekillenmesine neden olabilecektir.
Örnegin bir yazarin dedigi gibi: "Allah büyüktür derlerdi. Ben Karadeniz'in kiyisinda büyüdüm. Sordum: "Ne kadar büyüktür? Su denizin ortasinda dursa basi göge deger mi?" Büyüklerim bana öyle kizdilar ki, hiç unutamiyorum."
Çocugun gelisim seyri bilinirse, seviyesine uygun egitimle, ögretim yöntemi bulunabilir. O halde zihne yüklenmek yerine, duygu ve hayalin yogun oldugu bu dünyaya seslenebilmek daha uygun bir yaklasim olarak görülmektedir.
Yukaridaki örnekte oldugu gibi çocuklar bazen Allah hakkinda ilginç, manasiz, uygun olmayan sorular sorabilirler. Iste bu durumda çocuklarin bulug çagina gelinceye kadar dinen sorumlu sayilmadigini dikkat çeken: "Üç kisiden kalem kaldirilmistir: Uyanincaya kadar uyuyandan, buluga erinceye kadar çocuktan ve akli basina gelinceye kadar akli dengesini kaybedenden" (Tirmizi, Hudud, 1; Ebu Davud, Hudud, 16) hadisi hatirlanmali ve çocuk hemen sert bir biçimde elestirilmemelidir. Çocugun yapmis oldugu hatalari düzeltirken, ona sert davranmanin kendisine zarar verecegi, yanlislarini çocugun gönlünü alarak ve ona karsi yumusak davranarak düzeltmek gerektigi bilinmelidir.
Duygusal gelisimi içinde çocuk sevgi ve korku duygulariyla iç içe yasamaktadir. Ancak sevgi onun için vazgeçilmez bir ruhi gidadir. Psikologlara göre çocugun sevgiye olan ihtiyaci, havaya, suya, besine olan ihtiyaci gibidir. Bu nedenle çocuga verilecek her türlü egitimin sevgiye dayali olmasi gerekmektedir.
Allah sevgisi esas alinarak çocugun ümit ve güven duygularini gelistiren bir iman ögretimi, çocuga pek çok yönden fayda saglayacak ve böyle bir egitim sayesinde çocuk, ümit ve nese dolu bir sekilde, hayata sevgi ile bakacaktir. Kisacasi; Kur'an ve hadislerin ruhuna uygun olan; sevgi, merhamet ve müsamahaya dayali bir metotla ögretim takip edilmelidir.
Çocuklar sevgisiz ve güvensiz birakilmamalidirlar. Onlara Allah'in kendi yarattiklari içinde en çok çocuklari sevdigi anlatilabilir. Ayrica Allah'in insanlara yiyecek, giyecek vb. sayisiz nimetleri verdigi, bunun için O'na inanilmasi, sükredilmesi gerektigi herkesten ve her seyden çok O'nun sevilmesi lazim geldigi söylenebilir. Kisacasi insan ancak sevildikten sonra sevebilmektedir. Çocuklugunda yeterli bir sevgi görmeyen insanlarin baskalarini sevmekte zorluk çektikleri bilinmektedir. Bu itibarla basta Allah ve Peygamber olmak üzere dini kavramlari çocuga sevdirebilmek için onu yeterli ve ölçülü bir sekilde sevmek ve bu sevgiyi de hissettirmek gerekir.
Insan ruhu için gerekli olan Allah korkusu ise, ancak çocugun vicdan duygusu gelistikten sonra, bir baska ifadeyle cennet, cehennem ve ahiret... gibi mücerret (soyut) kavramlari anlayabilecek zihin yapisina sahip oldugu zaman telkin edilmelidir. 12 - 13 yaslarindan sonra ve gerektigi zaman ona Allah korkusunun telkini, vicdan gelisimine olumlu katkida bulunacaktir.
Genellikle korkular çocuklarda 2 -3 yaslarinda ortaya çikmaktadir (karanliktan, hayvanlardan, yalnizliktan vs.). Çocuklarin; Allah, cehennem vb. korkularinin olmadigi, bu korkularin genellikle yetiskinlerin hatali telkinlerinden kaynaklandigi görülmektedir. Çünkü hakkinda hiçbir fikre sahip olmadigi, herhangi bir seyi çocuk -telkin vasitasiyla- sevebilir veya ondan korkabilir.
Öfke duygusunun günah oldugu korkusuna kapilan 11 yasindaki çocukta, anksiyete nöbetine (iç sikintisi, panik, huzursuzluk, korku duygusu) rastlanmistir. Yapilan muayene sonucu sebebi anlasilmistir. "Çocuk sabah babasiyla birlikte çarsiya inmek istedigini belirtir. Baba söz verir, fakat çocuk evde olmadigindan onu almadan gider. Çocuk eve gelip babasinin kendisini beklemedigini görünce ona öfke duyar ama belirtmez. Sonra babaya duyulan bu öfke duygusunun günah oldugu korkusuyla panige girer ve anksiyete nöbeti baslar.
Çocuklar, Allah'in her yaramazligi gördügü, kötü hareketleri defterine kaydettigi söylenerek sindirilmeye çalisilmamalidir. O halde, 7 yasindan evvel çocuga uygulanacak cezai müeyyideler ve dolayisiyla telkin edilecek Allah korkusu, onun için ancak caydirici bir unsur olacaktir. Bunun da tesirinin kalici olmasi düsünülemez. Bu nedenle çocuklara küçük yaslarda telkin edilen Allah korkusunun hemen hiçbir faydasi olmayacagi gibi, yerli yersiz yapilan bu telkinlerin birçok zararli sonuçlar doguracagi da unutulmamalidir. Ebeveynlerin çocuklara: "Allah seni tas yapar, gözünü kör eder, cehennemde yakar vs." ifadeleri gerek çocugun ruh sagligi ve gerekse sonraki hayati için zararli olacaktir. Kullarini seven ve onlara sayilamayacak kadar nimetler veren Allah'i, çocugun henüz islenmemis temiz ve sade olan zihninde kizan, ceza ve azap veren biri olarak sekillendirmenin hiçbir dogru tarafi yoktur.
Islam dininde çocugun çok önemli bir yeri ve müstesna bir degeri vardir. Bu nedenle onlara her konuda sevgi ve anlayisla yaklasilmasi, Islami bir prensip oldugu gibi, pedagojik realiteye de uygundur. Çocukluk çaginda ilk yillarin önemi ve sonraki yillara etkisi tartismasiz bir gerçektir. Ilk önemli unsur ailedir. Sonra çevre gelmektedir.
Çocuklugunda Allah ile iliski kurmayi ögrenememis birinin ileride bunu saglikli bir biçimde elde etmesi güç olacaktir. Zaten çocuklarin inanma istekleri, bir ihtiyaç olarak kendini hissettirecektir. Bu ihtiyacini karsilayamayan çocuk, inanci azalmadan doyum yollari arayacaktir. Eger o bunu dogrudan karsilayamiyorsa, dolayli yollarla saglamaya çalisacaktir. Bu da duruma göre çocugun inancini "sahte inanca" dönüstürebilir ve böylece dini isteklerin yerini "sahte istekler" alabilir. Bu nedenle okul öncesi ve sonrasi çocuklarin düsüncelerinin somut düzeyde oldugunu da göz önünde bulundurarak onlari Allah'a yaklastiracak çesitli vasitalar aramak zorundayiz. Yanlis yorumlamalar, asiriliklar, körü körüne baskalarinin arkasindan gitmeler (futbolcu, sanatçi vs.) temelde saglam bir din anlayisina sahip olmayan kisilerde daha kolay ortaya çikmaktadir.
Çocukluk çaginda kisinin çevresine karsi sasirtici bir ilgisi ve meraki vardir. Yillar geçtikçe bu duyarliligin azalacagini, eski canliligini ve tazeligini de kaybedecegini dikkate alarak, ona bu yaslarda doyurucu bilgiler verebilmeliyiz. Bu dönemde çocuga, "içinde yasadigimiz dünya Allah'a aittir, her seyi O yaratmistir, varliklar O'na aittir" duygusunun kazandirilmis olmasi dini egitimin amacina ulasmasi demektir, diyebiliriz.
Çocuk ruhunu ve onun ihtiyaçlarinin nelerden ibaret oldugunu anlamak, çocuklardaki normal gelisme özelliklerini bilmekle mümkündür. Bu alanda bilgi sahibi olmayan anne-babalar ve egitimciler çocuklardan fazla seyler bekleyebilirler veya onlarin kisiliklerini agir sözler ve sert cezalarla düzeltmeye kalkabilirler. Çocugun gelisim evrelerine iliskin özelliklerini bilmemekten dogan bazi egitim hatalari çocukta "Allah inanci"nin yanlis sekillenmesine neden olabilecektir.
Örnegin bir yazarin dedigi gibi: "Allah büyüktür derlerdi. Ben Karadeniz'in kiyisinda büyüdüm. Sordum: "Ne kadar büyüktür? Su denizin ortasinda dursa basi göge deger mi?" Büyüklerim bana öyle kizdilar ki, hiç unutamiyorum."
Çocugun gelisim seyri bilinirse, seviyesine uygun egitimle, ögretim yöntemi bulunabilir. O halde zihne yüklenmek yerine, duygu ve hayalin yogun oldugu bu dünyaya seslenebilmek daha uygun bir yaklasim olarak görülmektedir.
Yukaridaki örnekte oldugu gibi çocuklar bazen Allah hakkinda ilginç, manasiz, uygun olmayan sorular sorabilirler. Iste bu durumda çocuklarin bulug çagina gelinceye kadar dinen sorumlu sayilmadigini dikkat çeken: "Üç kisiden kalem kaldirilmistir: Uyanincaya kadar uyuyandan, buluga erinceye kadar çocuktan ve akli basina gelinceye kadar akli dengesini kaybedenden" (Tirmizi, Hudud, 1; Ebu Davud, Hudud, 16) hadisi hatirlanmali ve çocuk hemen sert bir biçimde elestirilmemelidir. Çocugun yapmis oldugu hatalari düzeltirken, ona sert davranmanin kendisine zarar verecegi, yanlislarini çocugun gönlünü alarak ve ona karsi yumusak davranarak düzeltmek gerektigi bilinmelidir.
Duygusal gelisimi içinde çocuk sevgi ve korku duygulariyla iç içe yasamaktadir. Ancak sevgi onun için vazgeçilmez bir ruhi gidadir. Psikologlara göre çocugun sevgiye olan ihtiyaci, havaya, suya, besine olan ihtiyaci gibidir. Bu nedenle çocuga verilecek her türlü egitimin sevgiye dayali olmasi gerekmektedir.
Allah sevgisi esas alinarak çocugun ümit ve güven duygularini gelistiren bir iman ögretimi, çocuga pek çok yönden fayda saglayacak ve böyle bir egitim sayesinde çocuk, ümit ve nese dolu bir sekilde, hayata sevgi ile bakacaktir. Kisacasi; Kur'an ve hadislerin ruhuna uygun olan; sevgi, merhamet ve müsamahaya dayali bir metotla ögretim takip edilmelidir.
Çocuklar sevgisiz ve güvensiz birakilmamalidirlar. Onlara Allah'in kendi yarattiklari içinde en çok çocuklari sevdigi anlatilabilir. Ayrica Allah'in insanlara yiyecek, giyecek vb. sayisiz nimetleri verdigi, bunun için O'na inanilmasi, sükredilmesi gerektigi herkesten ve her seyden çok O'nun sevilmesi lazim geldigi söylenebilir. Kisacasi insan ancak sevildikten sonra sevebilmektedir. Çocuklugunda yeterli bir sevgi görmeyen insanlarin baskalarini sevmekte zorluk çektikleri bilinmektedir. Bu itibarla basta Allah ve Peygamber olmak üzere dini kavramlari çocuga sevdirebilmek için onu yeterli ve ölçülü bir sekilde sevmek ve bu sevgiyi de hissettirmek gerekir.
Insan ruhu için gerekli olan Allah korkusu ise, ancak çocugun vicdan duygusu gelistikten sonra, bir baska ifadeyle cennet, cehennem ve ahiret... gibi mücerret (soyut) kavramlari anlayabilecek zihin yapisina sahip oldugu zaman telkin edilmelidir. 12 - 13 yaslarindan sonra ve gerektigi zaman ona Allah korkusunun telkini, vicdan gelisimine olumlu katkida bulunacaktir.
Genellikle korkular çocuklarda 2 -3 yaslarinda ortaya çikmaktadir (karanliktan, hayvanlardan, yalnizliktan vs.). Çocuklarin; Allah, cehennem vb. korkularinin olmadigi, bu korkularin genellikle yetiskinlerin hatali telkinlerinden kaynaklandigi görülmektedir. Çünkü hakkinda hiçbir fikre sahip olmadigi, herhangi bir seyi çocuk -telkin vasitasiyla- sevebilir veya ondan korkabilir.
Öfke duygusunun günah oldugu korkusuna kapilan 11 yasindaki çocukta, anksiyete nöbetine (iç sikintisi, panik, huzursuzluk, korku duygusu) rastlanmistir. Yapilan muayene sonucu sebebi anlasilmistir. "Çocuk sabah babasiyla birlikte çarsiya inmek istedigini belirtir. Baba söz verir, fakat çocuk evde olmadigindan onu almadan gider. Çocuk eve gelip babasinin kendisini beklemedigini görünce ona öfke duyar ama belirtmez. Sonra babaya duyulan bu öfke duygusunun günah oldugu korkusuyla panige girer ve anksiyete nöbeti baslar.
Çocuklar, Allah'in her yaramazligi gördügü, kötü hareketleri defterine kaydettigi söylenerek sindirilmeye çalisilmamalidir. O halde, 7 yasindan evvel çocuga uygulanacak cezai müeyyideler ve dolayisiyla telkin edilecek Allah korkusu, onun için ancak caydirici bir unsur olacaktir. Bunun da tesirinin kalici olmasi düsünülemez. Bu nedenle çocuklara küçük yaslarda telkin edilen Allah korkusunun hemen hiçbir faydasi olmayacagi gibi, yerli yersiz yapilan bu telkinlerin birçok zararli sonuçlar doguracagi da unutulmamalidir. Ebeveynlerin çocuklara: "Allah seni tas yapar, gözünü kör eder, cehennemde yakar vs." ifadeleri gerek çocugun ruh sagligi ve gerekse sonraki hayati için zararli olacaktir. Kullarini seven ve onlara sayilamayacak kadar nimetler veren Allah'i, çocugun henüz islenmemis temiz ve sade olan zihninde kizan, ceza ve azap veren biri olarak sekillendirmenin hiçbir dogru tarafi yoktur.
Kaynak: Meral Özbulur, Vahdet dergisi