Livza
Well-known member
Bir amaç için gönderilen bütün canlılar, ölmeden önce kendini gerçekleştirme adına, kendi soyunun devam etmesini ister. Bu amaçla da canlıların kimisi yavru meydana getirirken kimisi de çekirdek bırakır.
Her canlı gibi insanoğlu da neslinin devam etmesini ister. Kendini gerçekleştirme ve soyunun devamı için evlenen insanoğlu, çocukları olunca onları en güzel şekilde yetiştirebilme kaygısı içine düşer. Sadakayı cariye adına çocuklarını ideallerine uygun en güzel şekilde eğitip yetiştirmek ister. Ancak ideallerindeki çocuk yetiştirme ile gerçek çocuk yetiştirme arasındaki fark, anne babaların elini kolunu bağlar.
Çocukların eğitimlerinin gerçekten de zor olduğunu anlayan anne babalar, sıkıntı yaşamaya başlarlar. Çoğu anne baba, çocuklarının eğitimlerinin diğer canlıların yavruları gibi olacağını zannederler. Yani yemeğini suyunu ver tamam. Ondan sonra yaramazlık yapmayan, uslu uslu oturan, derslerine çalışan, büyüklerine karşı gelmeyen, anne babasını sözünü dinleyen bir çocuk olmasını beklerler.
Çocukları diğer canlıların yavrularından ayıran en büyük özellik, eğitimlerinin kişiliklerinin üzerine kurulmasıdır. Portakal fidanıyla elma fidanının, incir fidanıyla erik fidanının yetiştirilme ve bakımları aynı gibi görünse de iklim şatlarına duyarlılıkları, su ihtiyaçları, bakım ve ilaçlanması meyve verimlerini farklı yapar. Görünüşte her meyve ağacının yetiştirilmesi benzer gibi görünse de bu işin bilgi ve beceri istediğini bilmeyenimiz yoktur.
Çocuklar, birbirlerine benzer gibi görünseler de aslında her çocuk farklı özelliktedir. Bırakın bütün çocukların birbirlerine benzemelerini, kardeşler arasında hatta ikizler arasında bile büyük farklılıklar vardır. Bütün çocukların dış görünüşleri farklı olduğu gibi akıl, zekâ, kabiliyet ve anlayışları da farklıdır.
Evde bir çiçeği dahi yetiştirirken onun özelliklerine göre hareket ettiğimize göre; “Dünyaya en güzel şekilde yaratılarak” (Tin, 95/4) gönderilen çocukları da kendi özelliklerine göre yetiştirilip eğitmeliyiz.
İşe çocuklarımızı tanımakla başlamalıyız. Evde yetiştirdiğimiz bir çiçeğin ne zaman su, ne zaman gübre, ne zaman ilaç istediğini öğrendiğimiz gibi çocuklarımızın ihtiyaçlarını da öğrenmeliyiz.
İşe çocuklarımız tanımakla başlamalıyız dedik; çünkü çocukları tanımadan verilecek bir eğitim, boşa kürek çekmeye benzer. Peki, çocuklarımızı nasıl tanıyacağız? Çocuğumuzu eğitirken işe onun kişiliğini, karakterini iyi tanımakla başlamalıyız. Bu amaçla da çocuğun sinirli mi, sakin mi, alıngan mı, duygusal mı? gibi sorularla mizacını tanımaya başlamalıyız.
Çocukları tanıdıktan sonra çocuklara verilecek eğitim nasıl olmalıdır? Meyve ağacına atılan her ilaç faydalı olmadığı gibi ağaca zarar da verebilir. Onun için çocuğa verilecek eğitim de çok iyi ayarlanmalıdır. Verilecek eğitim çocuğun yeteneklerine, kapasitesine, ilgi ve ihtiyacına göre zamanında verilmelidir.
Peki, bu çocukların terbiyeleri nasıl olmalıdır?
Çocukların özelliklerini ve bu çocuklara verilecek eğitimi Sadık DÂNÂ Hazretleri dört maddede toplamaktadır:
1. Bazı çocuklar yaratılışları itibariyle, ince ruhlu, hassas ve anlayışlı olurlar. Onlara güler yüz ve nezaketle muamele etmeli. Çünkü onlar duygulu olduğu için ufak bir ima ve işaretle hallerini hatalarını düzeltirler, nezaket ve yumuşak muameleden haz ederler. Sert ve haşin muamele onları üzer, huysuz ve hasta eder. Bu zümre azın da azıdır.
2. Bazı çocuklar ise bu terbiye şeklinden anlamazlar. Onlara açıktan açığa; “Şunu yap, bu faydalıdır. Şunu yapma bu zararlıdır.” denmelidir. Nasıl olsa ileride kendi hatasını anlar deyip de söylenilmesi icap eden sözü söylemekten çekinilmemelidir.
3. Bazıları ise hissiz ve anlayışsız olur. Söz kâr etmez. Bunlar da sırasına göre menfaatlerini kısma veya tenhada tehdit suretiyle terbiye edilmelidir.
4. Bir zümre de anaya babaya karşı cüretkâr ve saygısızdır. Güzel muameleden hiç nasipleri yoktur. Sebebi ise, kötü arkadaşlarla yakınlık peyda etmişler, ana-babaları bu hususa dikkat etmemişlerdir. Bir defaya mahsus olmak üzere tenhada gerekli uyarı ve ikazlar, kesin ve kararlılıkla yapılmalı ki, gözü korksun bir daha aynı küstahlığı yapmasın. Bu çocukların yaşları hayli ilerlemiş ise kendi haline bırakılır. Çünkü ana-babayı dövmeye kalkışır. Elhamdülillah bu zümre pek azdır.
Sonuç olarak anne-babalar; çocuklarının kişilik ve mizaçlarına göre verecekleri eğitim, onların kişiliklerinin oturmasını sağlayacaktır. Çocukları çok iyi tanımakla başlanan eğitim, çocukların kendileriyle barışık, çevrelerine faydalı olabilen insanlar olmalarını sağlayacaktır.
Mehmet Emin Karabacak
Her canlı gibi insanoğlu da neslinin devam etmesini ister. Kendini gerçekleştirme ve soyunun devamı için evlenen insanoğlu, çocukları olunca onları en güzel şekilde yetiştirebilme kaygısı içine düşer. Sadakayı cariye adına çocuklarını ideallerine uygun en güzel şekilde eğitip yetiştirmek ister. Ancak ideallerindeki çocuk yetiştirme ile gerçek çocuk yetiştirme arasındaki fark, anne babaların elini kolunu bağlar.
Çocukların eğitimlerinin gerçekten de zor olduğunu anlayan anne babalar, sıkıntı yaşamaya başlarlar. Çoğu anne baba, çocuklarının eğitimlerinin diğer canlıların yavruları gibi olacağını zannederler. Yani yemeğini suyunu ver tamam. Ondan sonra yaramazlık yapmayan, uslu uslu oturan, derslerine çalışan, büyüklerine karşı gelmeyen, anne babasını sözünü dinleyen bir çocuk olmasını beklerler.
Çocukları diğer canlıların yavrularından ayıran en büyük özellik, eğitimlerinin kişiliklerinin üzerine kurulmasıdır. Portakal fidanıyla elma fidanının, incir fidanıyla erik fidanının yetiştirilme ve bakımları aynı gibi görünse de iklim şatlarına duyarlılıkları, su ihtiyaçları, bakım ve ilaçlanması meyve verimlerini farklı yapar. Görünüşte her meyve ağacının yetiştirilmesi benzer gibi görünse de bu işin bilgi ve beceri istediğini bilmeyenimiz yoktur.
Çocuklar, birbirlerine benzer gibi görünseler de aslında her çocuk farklı özelliktedir. Bırakın bütün çocukların birbirlerine benzemelerini, kardeşler arasında hatta ikizler arasında bile büyük farklılıklar vardır. Bütün çocukların dış görünüşleri farklı olduğu gibi akıl, zekâ, kabiliyet ve anlayışları da farklıdır.
Evde bir çiçeği dahi yetiştirirken onun özelliklerine göre hareket ettiğimize göre; “Dünyaya en güzel şekilde yaratılarak” (Tin, 95/4) gönderilen çocukları da kendi özelliklerine göre yetiştirilip eğitmeliyiz.
İşe çocuklarımızı tanımakla başlamalıyız. Evde yetiştirdiğimiz bir çiçeğin ne zaman su, ne zaman gübre, ne zaman ilaç istediğini öğrendiğimiz gibi çocuklarımızın ihtiyaçlarını da öğrenmeliyiz.
İşe çocuklarımız tanımakla başlamalıyız dedik; çünkü çocukları tanımadan verilecek bir eğitim, boşa kürek çekmeye benzer. Peki, çocuklarımızı nasıl tanıyacağız? Çocuğumuzu eğitirken işe onun kişiliğini, karakterini iyi tanımakla başlamalıyız. Bu amaçla da çocuğun sinirli mi, sakin mi, alıngan mı, duygusal mı? gibi sorularla mizacını tanımaya başlamalıyız.
Çocukları tanıdıktan sonra çocuklara verilecek eğitim nasıl olmalıdır? Meyve ağacına atılan her ilaç faydalı olmadığı gibi ağaca zarar da verebilir. Onun için çocuğa verilecek eğitim de çok iyi ayarlanmalıdır. Verilecek eğitim çocuğun yeteneklerine, kapasitesine, ilgi ve ihtiyacına göre zamanında verilmelidir.
Peki, bu çocukların terbiyeleri nasıl olmalıdır?
Çocukların özelliklerini ve bu çocuklara verilecek eğitimi Sadık DÂNÂ Hazretleri dört maddede toplamaktadır:
1. Bazı çocuklar yaratılışları itibariyle, ince ruhlu, hassas ve anlayışlı olurlar. Onlara güler yüz ve nezaketle muamele etmeli. Çünkü onlar duygulu olduğu için ufak bir ima ve işaretle hallerini hatalarını düzeltirler, nezaket ve yumuşak muameleden haz ederler. Sert ve haşin muamele onları üzer, huysuz ve hasta eder. Bu zümre azın da azıdır.
2. Bazı çocuklar ise bu terbiye şeklinden anlamazlar. Onlara açıktan açığa; “Şunu yap, bu faydalıdır. Şunu yapma bu zararlıdır.” denmelidir. Nasıl olsa ileride kendi hatasını anlar deyip de söylenilmesi icap eden sözü söylemekten çekinilmemelidir.
3. Bazıları ise hissiz ve anlayışsız olur. Söz kâr etmez. Bunlar da sırasına göre menfaatlerini kısma veya tenhada tehdit suretiyle terbiye edilmelidir.
4. Bir zümre de anaya babaya karşı cüretkâr ve saygısızdır. Güzel muameleden hiç nasipleri yoktur. Sebebi ise, kötü arkadaşlarla yakınlık peyda etmişler, ana-babaları bu hususa dikkat etmemişlerdir. Bir defaya mahsus olmak üzere tenhada gerekli uyarı ve ikazlar, kesin ve kararlılıkla yapılmalı ki, gözü korksun bir daha aynı küstahlığı yapmasın. Bu çocukların yaşları hayli ilerlemiş ise kendi haline bırakılır. Çünkü ana-babayı dövmeye kalkışır. Elhamdülillah bu zümre pek azdır.
Sonuç olarak anne-babalar; çocuklarının kişilik ve mizaçlarına göre verecekleri eğitim, onların kişiliklerinin oturmasını sağlayacaktır. Çocukları çok iyi tanımakla başlanan eğitim, çocukların kendileriyle barışık, çevrelerine faydalı olabilen insanlar olmalarını sağlayacaktır.
Mehmet Emin Karabacak