Cömertlik-hadisler

müdavim

Üye Sorumlusu

* Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Satışında, satın alışında, borcunu ödeyişinde cömert ve kolaylaştırıcı davranan kimseye Allah rahmetini bol kılsın".
* İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah)'den rivayet edildiğine göre demiştir ki: "Allah Teâlâ Hazretleri münezzehtir, (halde ve sözde) nezîh olanı sever; nâziftir, nezâfeti sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve yahudilere benzemeyin."
* Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Muharcirler hicretle Medine'ye gelip (Ensar'ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle dediler: " Ey Allah 'ın Rasûlü ! Biz, çok maldan böylesine cömertce veren, az maldan da yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz !" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara şu cevabı verdi: " Hayır! Onlar sizin dua ve teşekkürlerinizden hâsıl olan sevabı alacaklar. "
* Ahnef İbnu Kays anlatıyor: "Ben Kureys'ten bir grubla oturuyordum. Oradan Ebu Zerr (radıyallahu anh) geçti. Şöyle diyordu: "-Mal biriktirenleri, cehennem ateşinde kızdırılan taşlarla müjdele. Bu kızgın taşlar onların her birinin memelerinin uçlarına konacak, tâ kürek kemiklerinden çıkacak; kürek kemiklerine konacak, ta meme uçlarından çıkacak. (Böylece) çalkalanıp duracaklar" dedi. Bu konuşmayı dinleyenler başlarını indirdiler. Onlardan hiçbirinin bu adama cevap verdiğini görmedim. Bunun üzerine adam dönüp gitti. Ben de peşinden onu takip ettim. Nihayet bir direğin dibine oturdu. -Bu adamların, senin kendisine söylediklerinden hoşlanmadıklarını görüyorum, dedim. Şu cevabı verdi: -Bunların hakikaten hiçbir şeye aklı ermiyor. Dostum Ebu'l-Kâsım (aleyhissalâtu vesselâm) bir keresinde beni çağırdı. Yanına varınca bana: -Uhud'u görüyormusun? dedi. -Evet görüyorum dedim. Bunun üzerine: -Bunun kadar altınım olmasını istemem, (olsaydı) üç dinar müstesna hepsini infak ederdim, buyurdu. Ebu Zerr (radıyallahu anh) önceki sözünü te'kiden:
-Bu (Kureyşliler var ya) dünyayı topluyorlar hiçbir şeye akılları ermiyor, dedi. Ben:
-Seninle bu Kureyşli kardeşlerinin arasında ne var ki, onların yanına uğramıyor, onlardan birşey almıyorsun? dedim. Ebu Zerr:
-Hayır! Rabbine yemin ederim, taa Allah ve Resûlüne kavuşuncaya kadar ben onlardanne dünyalık isterim ne de kendilerine din nâmına bir şey sorarım, dedi. Ben tekrar: -Şu ihsan meselesi hakkında ne dersin? dedim.
-Sen onu al. Çünkü, bugün onda bir nafaka var. Ancak, bu ihsan dinin karşılığında yapılırsa, bırak alma, dedi.
* Bir başka rivayette şöyle denmiştir:
"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la beraber yürüyordum. O, Uhud dağına bakıyordu. Bir ara: "Evimde üç gece kalacak altınım olsun istemem. Ancak üzerimdeki bir borç sebebiyle tek dinarı koruyabilir, geri kalanın da Allah'ın kullarına şöyle şöyle dağıtılmasını emrederdim" dedi ve elleriyle önüne, sağına soluna dağıtma işareti yaptı".
* Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Kâbe'nin gölgesinde otururken yanına geldim. Beni görünce: "Kâbe'nin Rabbine kasem olsun onlar zararda" buyurdu. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun, onlar kimlerdir? dedim. Buyurdu ki:
-"Onlar malca çok olanlardır. Ancak -eliyle ön, arka, sağ ve sol taraflarını göstererek- şöyle şöyle bol bol vermelerini emredenler müstesna" dedi ve hemen ilâve etti:
-"Böyleleri ne kadar az! Şunu bilin ki, devesi, sığırı, davarı olup da zekâtını vermeyen her insan kıyamet günü, o malları, mümkün olan en iri ve en semiz şekilde karşısına çıkıp, sırayla boynuzlarıyla toslayacak, ayaklarıyla çiğneyecek. Sonuncusu da bu muameleyi yapınca birinci tekrar başlayacak. Bu hal, insanlar arasındaki hüküm bitinceye kadar devam edecek."
* İbnu Ömer anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hitab ederek şöyle buyurdular: "Sıkılık huyundan kaçının. Zira sizden önce gelip geçenler bu huy yüzünden helâk oldular. Şöyle ki: Bu huy onlara cimrilik emretti, onlar hemen cimrileşiverdiler, sıla-ı rahmi kesmelerini emretti, hemen sıla-ı rahmi kestiler, doğru yoldan çıkmayı (fücur) emretti, hemen doğru yoldan çıktılar."
* Ebu Saîd el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İki haslet vardır ki bir mü'minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlâk."
* Ka'b İbnu İyâz (radıyallahu anh) anlatıyor; "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı şöyle derken işittim: "Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."
* İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Çiftlik edinmeyin, dünyaya bağlanır kalırsınız."
* Abdullah İbnu'ş-Şihhîr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Elhâhümü't-tekâsür sûresini okurken yanına geldim. Bana: "İnsanoğlu malım malım der. Halbuki âdemoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini ölümle terkeder ve insanlara bırakır."
* Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle söyledi: "Altına tapanlar mel'undur, gümüşe tapanlar mal'undur."
* İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir keresinde, "Hanginiz, vârisinin malını kendi malından daha çok sever?" diye sordu. Cemaat: "Ey Allah'ın Resûlü içimizde, herkes kendi malını vârisinin malından daha çok sever" dediler. Bunun üzerine: "Öyleyse şunu bilin: Kişinin gerçek malı hayatında gönderdiğidir. Geriye koyduğu da vârislerinin malıdır."
* Ebû Vâil anlatıyor: "Hz. Muâviye (radıyallahu anh) bir gün Ebu Hâşim İbnu Utbe'ye uğradı. Maksadı geçmiş olsun ziyaretinde bulunmaktı, çünkü Ebu Hâşim hastaydı. Yanına varınca ağlar buldu. "Ey dayıcığım niye ağlıyorsun? Dayanamadığın bir ağrı veya dünyaya karşı bir hırs mı seni böyle ağlatıyor?" diye sordu. Ebu Vâil: -Hayır, asla bu sebeplerle ağlamıyorum. Ne var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizden bir söz almıştı, onu tutamadım (bu sebeple ağlıyorum) dedi. Hz. Muâviye: -Neydi o? diye sordu. -Ben, dedi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı şöyle söylerken dinlemiştim: "Sizden birine, dünyalık olarak bir hizmetçi ve Allah yolunda cihadda kullanacağı bir binek edinecek kadar mal toplaması yeterlidir." Halbuki bugün ben kendimi bundan daha çok mal toplamış görüyorum.
Rezîn merhum şu ilâvede bulundu: "Ebu Hâşim rahmet-i Rahmân'a kavuştuğu zaman, geride bıraktığı serveti hesapladı, hepsi otuz dirhem kadardı." (Bu ziyadenin kaynağı bulunamamıştır.)
* Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün: "Ey Allah'ın Resülü! dendi, hangi sadaka daha üstündür?'' "Fakirin cömertliğidir. Sen bakımıyla mükellef olduklarından başla."
kaynak: selman sivridilli
 

NURSİMA

Well-known member
allah razı olsun...emeğinize sağlık...

(Furkan / 67)- Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.''

(Al-i İmran / 180)- Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.''

Bir gün yanına fakir bir göçebe Arap gelir. Kendisine bir şeyler vermesini ister. Fakat o gün Hz. Muhammed'in mal ve para cinsinden hiçbir şeyi yoktur.
- Şu an sana verecek bir şeyim yok. İhtiyacın ne ise onu benim adıma satın al. Sonra ben o borcu öderim , der.
Fakir sevinerek çıkar, gider. Fakat yanındaki arkadaşları kendisini bu kadar zorlamasına üzülmüşlerdir. Bir tanesi, ayağa kalkar:
- Ey Allah'ın Elçisi! Bu şahıs daha önce de iki-üç kez geldi, senden bir şeyler istedi verdin. Şimdi ise elinde hiçbir şey yok. Gücünüzün yetmediği bir sorumluluğu herhalde Allah size yüklemez!" Duydukları kendisini hoşnutsuz etmiştir. Sonra başka bir arkadaşı da ayağa kalkıp, konuşur:
-Ey Allah'ın Elçisi! Dilediğin kadar ver! Arş'ın sahibi olan Allah beni fakir eder diye de korkma! Yüzünde bir tebessüm yayılır. Sözünü herkese duyurur:
- İşte ben de bununla emrolundum. ( Tirmizi Şemaili Şerif 353 )

Hz. Ayşe anlatır: Bir gün bir koyun kesmiş ve bir but dışında bütün eti dağıtmıştık. Allah'ın Elçisi:
-Koyunu ne yaptınız? diye sordu. Ben bir but dışında hepsini dağıttığımızı söyledim.
- Ey Aişe" demek ki bir but dışında hepsi bizim oldu.
 

ARİF

Well-known member
Cömertliği meşhur Hatem-i Taî’ye:

— Senden daha cömert bir kimse var mı acaba? diye sordular. O:

— «Evet! var», dedi ve başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlattı:

Birgün bir seferim zamanında bir gence misafir olmuştum. Genç, fakir bir kimse olmasına rağmen bana bir koyun kesip hazırlattı, önüme koyunun böbreği geldiğinde: «Ben koyunun böbreklerini çok severdim» dedim. Bir ara ev sahibi genç ortalıktan kayboldu. Biraz sonra baktım ki varı yoğu olan yedi koyunun yedisini de kesmiş böbreklerini hazırlamış, önüme getirdi.

Ben şaşkınlık içerisinde kalmıştım. Çünkü biliyordum ki, genç fakir bir kimse idi. «Niçin benim için, varın yoğun olan yedi koyunu kestin. Ben sana böyle yap demedim. Sadece koyun böbreğini sevdiğimi Söyledim» dediğimde bana şu karşılığı verdi: «Bana Tanrı misafiri gelmiş, hiç onun sevdiği bir şeyi ikram etmemem olur mu?» dedi.

Gencin bu misafirperverliğine hayran kalmıştım, gözlerim yaşardı... diye anlattı.

Hatem-i Taî’ye:

— Onun iyiliğine karşı sen ne yaptın? diye sordular. O:

— Derhal üçyüz deve, beşyüz koyun gönderdim, deyince...

— Demek ki sen ondan daha cömertmişsin, dediler. Hatem-i Taî:

— Hayır! O benden cömert, çünkü o bana nesi varsa ikram etti, bense ona sadece malımın bir azını gönderdim, dedi.



ALLAH ebeden razı olsun....
 
Üst