Kadın bir ansiklopedi de şöyle tarif edilmiş: “İnsanın dişisi. Erkeğin eşi. Dişinin erişkin olanı. Erkek ve kadın bir bütünün parçalarıdır. Biri diğeri için vazgeçilmez hayat arkadaşlarıdır.” (1)
Bütünün parçası olan kadın, merakı biraz fazla olandır. Bunu bir kadın yazarımız Havva validemizi anlatırken şöyle ifade ediyor:
“İnsanoğlu bir kadının merakı yüzünden yeryüzündedir. Yaygın inanca göre ilk yasak meyveyi tadan Havva’dır. Kur’an bu konuda haber vermiyor dahi olsa “bu ağaçtan yemeyeceksek neden burada duruyor?” gibi sorular soran ve meyveyi yediği zaman ne olacağını merak eden bir Havva anlayışı mevcuttur kolektif şuurda... Havva (kadın) bütün işletim sistemlerimizi çökertebilecek bir virüs. Kadın, masum bir dosya sanıp download(2) etmekte sakınca görmediğiniz, ama bir anda bütün dünyanızı cehenneme çeviren; sizi işten attıran, müşteri portföyünüzü kaybettiren, sizi bir anda “hiç” yapan gizli tehlike...”(3)
Nihal Bengisu Karaca, kadınla ilgili bu nitelemede bulunurken; yaşananlardan hareketle -ne yalan söyleyeyim- ne kadar da doğru ifade etmiş dedim.
Ben de bazı kaynaklardan alıntılar yaparak farklı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
KADINLA ERKEK ELMANIN YARISI MI?
“Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin(4) üç ay hali boyunca bekleyeceklerdir. Çünkü Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattıklarını gizlemeleri meşru değildir. (5) Ve bu süre zarfında barışmak isterlerse, kocalarının onları kabul etmeye öncelikle hakları vardır. Kadınların (kocaları üzerindeki) hakları, (kocaların) onlar üzerindeki haklarına eşittir. Ancak erkekler (bu konuda) onlar üzerinde öncelik sahibidirler.(6) Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir.” (2/Bakara 228; ayrıca bkz: 65/1; 4/34)
Yukarıdaki mealleri, kadın-erkek boşanmasını anlatmak için değil, kadın ve erkeğin farkını belirtmek için aldım. Öncelikle şunu belirteyim ki, insanlık tarihi kadar eski bu olay öyle çok dile getirildi ki, haliyle bu denli işlenen bir konuda ifrat ve tefritin olmaması mümkün değil.
Güya hâdiselere eşitlik ilkesinden bakıyorlar ve kadın ile erkeğin mutlak eşitliği gibi bir düşünceyle garip yorumlar yapıyorlar. Oysa meseleye yaratıcının koyduğu ölçülerle bakılıp, ilâhî taksimata razı olmak gerekir. Nasıl bazı erkeklerin (!) kadını erkeğin hizmetçisi veya kendisinin sadist duygularını tatmin edecek birisi olarak görmesi yanlışsa, kadınların da yaratılışlarına aykırı olarak ‘erkeğin yaptığını ben de yaparım, giydiğini giyerim, gittiği yere giderim’ diyerek erkekleşmeye çalışmaları da o kadar yanlıştır.
“HUDUDULLAH”
Allah’ın koyduğu sınırlar olarak tercüme edilen bu ıstılah son derece önemli. Yukarıdaki ayetin izahına bakalım:
“İslam, insan ve kul olmaya bağlı haklar ve ödevlerde kadınları ve erkekleri eşit kılmıştır. Kadınların insanlık ve kullukta erkeklerden aşağı derecede veya geri olduklarını ifade eden bütün söylemler ya dînî kaynakları bakımından sahih değildir ya da yanlış anlaşılmış ve yorumlanmıştır.”(7)
Bir şeyin önemini anlamak için, onun önceki durumunu iyi bilmek gerekir. Kadın meselesi de bu yönüyle ele alınacak olursa İslam’ın kadına verdiği değer daha iyi anlaşılacaktır.
Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor:
“Biz Kureyşliler kadınlarımıza hâkim bir topluluk idik. Medine’ye gelince orada kadınların erkeklerine egemen olduğu bir toplum yapısı bulduk, bizim kadınlarımız da onlarınkilerinden bunu öğrenmeye koyuldular... Bir gün eşime kızdım. Baktım bana karşılık verip itiraz ediyor, ben buna tepki gösterince eşim: ‘Sana karşı çıkmamı niçin yadırgıyorsun? Vallahi Hz. Peygamberin eşleri de ona itiraz ediyorlar. Hatta bazıları sabahtan akşama kadar ona küs bile oluyorlar” dedi.
Derhal durumu, gidip kızım Hafsa’ya(8) sordum, o da bunu doğruladı... Hz. Ömer konuyu bir de Ümmü Seleme’ye (9) sormuş; o da “Ömer, sana şaşıyorum! Her şeye karışıyorsun. Şimdi de Rasulullah ile eşlerinin arasına mı giriyorsun?” diyerek ona sitemde bulunmuştur.(10)
Bu ve buna benzer birçok örnek bulmak mümkün fakat bu durum bize epeyce bir açıklık sağlamakta.
İslam’dan önceki toplumlarda kadının hiç ama hiç esamisi okunmazken; İslam’la beraber yaratılışlarına uygun statülerini elde etmişlerdir.
Çok mânidar bir örnek daha vermek istiyorum: “Bir defasında umumi açık bir toplantıda, düğünlerde yapılan masrafları dikkate alan bir konuşma yaparken Hz. Ömer özellikle mehirler(11) konusunda azaltmaya gidilmesini söylediğinde, orada bulunan Kureyşli bir kadın:
“Ya Ömer! Sana ne oluyor; Allah Kur’an’ında (12) yığınlarla eşyanın verilmesinden bahsederken bunu hangi hakla kısıtlıyorsun” diye itirazda bulunmuş bunun üzerine Hz. Ömer:
“Kureyşli kadın doğru söylüyor” diye onu tasdik etmiştir.
Görülüyor ki, hakkını hukukunu bilen bir toplum olur; insanlar usulüne uygun bir şekilde haklarını müdafaa ederlerse işler gayet güzel olur. İslam toplumunda bu durum en güzel şekliyle uygulanmıştır. Eğer, geçmişte ve günümüzde İslam toplumlarında bazı yanlışlıklar göze çarpıyorsa bu hal İslam’dan değil, müslümanlardan kaynaklanmaktadır.
Kadın ve erkek bazı noktalarda aynı olsa da pek çok noktada farklıdırlar. Öyle ki, irade gücü dâhil olmak üzere kadın ve erkeğin psikolojilerinde farkların bulunduğu inkar edilmemektedir. İki cinsin fizyolojik ve biyolojik yapıları da birbirinden farklıdır. İstisnaları bulunmakla beraber genellikle evin geçimini sağlamada ağır yük ve temel rol de erkeğe aittir. İşte bu temel ve değişmez farklılıklara dayalı olarak erkeklere bir derece fazla hak verilmiştir. (4/34)
Peygamberimizin oğlu İbrahim’in bakıcısı Sellame Peygamber Efendimize:
“Sen bütün iyilikleri erkeklere getirdin” dedi. Peygamberimiz:
“Sizden biriniz kocasından hamile kalınca, Allah rızası için oruç tutan ve ibadet edenin sevabını alacak olmaktan memnun olmaz mı? Doğum sancısı geldiğinde yerde ve gökte hiç kimse, karnında onu memnun edecek neyin gizli olduğunu bilir mi? Ve doğum yaptığında ve bir ağız dolusu süt ve her emzirişi için bir iyi amelin sevabını alacağını bilir mi? Ve çocuk tarafından geceleri uykusuz kalınca Allah rızası için yetmiş köleyi hür bırakmanın sevabını alacaktır.”(13)
KADINLAR ERKEKLERE BENZERSE VEYA TERSİ OLURSA NE OLUR?
İnsanlığın yaratılışı ve çoğalmasıyla, ruh nefis ilişkisini anlatan Nisa suresinin 1. ayeti çerçevesinde şu tarz bir yorum dikkatimi çekti: “Peygamber Efendimiz Buhari’de geçen bir hadiste: ‘Kadın kaburga kemiği gibidir.’ buyurmuştur. Havva’nın eğri kaburga kemiğinden yaratıldığını ifade eden bu ve benzeri hadisler kadının fitrî özelliklerini anlatmak için yapılmış bir benzetmedir. Burada hakiki değil mecazî bir anlatım vardır. Nitekim hadislere göre kadınları erkeklere benzetmeye, tabii özelliklerini yok etmeye çalışmak, eğimli yaratılmış kaburga kemiğini düz hale getirmeye uğraşmak gibidir. Onu düzeltmeye çalışmak bozmaya ve kırmaya çalışmak gibidir.”
Nisa 34. ayet bağlamında yani “kavvam”(14) kelimesinden hareketle izah yapmak gerekirse, şunları söyleyebiliriz: İnkarı mümkün olmayan bir gerçek ki, genel olarak erkeklerde akıl ve mantık, kadınlarda ise duygu ön plandadır. Bundan hareketle koruma ve yönetme bakımından erkekler kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmıştır. İslam hukuk kurallarına göre erkek hem -geniş manada- ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad gibi mâlî tarafı olan yükümlülükleri vardır.
Yukarıdan beri yapılan izahlar göstermektedir ki gerek şeklen gerekse vazife olarak kendilerine biçilen role, tevdi edilen misyona razı olmayıp aksini yapanlar taksimat-ı ilahiyeye razı olmamışlardır. Bu kimseler hududullahı değiştirmek istemekte, haddi aşmaktadırlar. Bütün bunlar ise toplumda telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açmakta, toplumu ifsat etmektedir.
Kadın-erkek kavramını inceleyen M. İslamoğlu şöyle bir yorumda bulunur. Lisanü’l- Arab’da zevc maddesine: “zevca, nâlin ayakkabının iki eşi” denmiştir. Kadın ve erkekten oluşan eşleri bir çift ayakkabı örneğinde tahlil edecek olursak; “kadın mı üstün, yoksa erkek mi?” gibi bir soru anlamını yitirir. Bu tıpkı şu tarz bir soru sorma gibidir: “Ayakkabının sağ teki mi solundan üstün, sol teki mi sağından” böyle bir soruya cevap aramak ise abesle iştigaldir.
İsterseniz deneyin, sol ayakkabıyı sağa, sağ ayakkabıyı sola giyiniz. Bu durumda hem ayağa hem de ayakkabıya zulmetmiş olursunuz. Bu durumda birbirine üstünlük iddiası, sadece anlamsız değil, aynı zaman da komik kaçar.
Tıpkı ayakkabı örneğinde olduğu gibi, erkek ve kadın da birbirinin yerini tutmayan, birbirini tamamlayan “eş” ve “eşit”lerdir. Kadını erkekleştirmeye çalışırsanız, tıpkı sağ ayakkabıyı sol ayağa giymek gibi hem kadına hem de erkeğe zulmetmiş olursunuz. Erkeği kadınlaştırırsanız da öyle.(15)
Acaba bugün zulmediyor veya zulmetmeye mi çalışıyoruz?
SONUÇ OLARAK DERİZ Kİ
Bir din, bir nizam ancak getirdiği ahkâma (hükümlere) bakılarak tenkit edilebilir. Yoksa kendisine intisap eden (bağlanan) kişilerin ve kavimlerin itibarlarına, bidatlerine bakarak dini tenkide kalkışmak hiçbir zaman doğru ve mantıkî bir yaklaşım olmaz.(16)
İslam, kadın ve erkeği insan olmak haysiyetiyle birbirinden ayırmamıştır. Allah indinde her iki cins de aynı kıymettedir. İslam, kadın ve erkeğin fıtratına göre rollerini belirlemiş, her cinsin kendi rolünü ifa etmesini istemiştir. İslam’ın getirdiği hükümler nasıl zamanının en ileri ve güzel hükümleri ise zamanımızda da öyledir. Hiçbir beşeri nizam buna ulaşamamıştır. Kendince kadına çeşitli roller biçen Batı medeniyetinin kadını ve toplumu ne hale getirdiği apaçık ortadadır.
1- Şamil İslam Ansiklopedisi, C. 3.
2- download: yükleme işlemi.
3- Karaca, Nihal Bengisu, Kadın Oradaydı-Vahiy Sürecinde Kadın: Elest Yay. İstanbul 2004 s. 19
4- Kendi başlarına, yalnız
5- Bu bekleme süresinin asıl amacı, muhtemel hamileliğin ve bu surette henüz doğmamış çocuğun ebeveyninin belirlemesidir. Ayrıca, bu yolla karı-koca kararını yeniden gözden geçirme fırsatı ve böylece evliliği devam ettirebilme imkanı verilmiş olmaktadır.
6- Bekleme süresinin (iddet) bitiminden önce, koca, bu geçici boşanmadan vazgeçme arzusunu beyan etse, boşanmış kadın, evlilik ilişkisini yeniden kurulmasını reddetme hakkına sahip değildir.
7- Kur’an Yolu Türkçe meal ve Tefsir C. 1. s. 249
8- Hz. Peygamberin Hanımı (Ümmül–Mü’minin)
9- Hz. Peygamberin Hanımı (Ümmül–Mü’minin)
10- Age, s. 249–250
11-Mehir: Evlenme esnasında erkeğin kadına verdiği-vermeyi taahhüt ettiği aynî ve nakdî (para ve mala) denir
12- Nisa (4/20), Şamil İslam Ansiklopedisi
13- Kavvam: Bir şeyin üzerinde duran, hâkim olan, özen gösteren. Onunla yakından ilgilenen; reislik, yöneticilik, eğitim, koruma, savunma, ıslah, kazanma, üretme manasına gelir; günümüz itibariyle “aile reisliği”dir. (Kur’an Yolu: 2/44)
14- Karaca, age, s.131
15- Mustafa İslamoğlu: Ayetlerin Işığında: s–47, Denge Yay. İstanbul 2004
16- İlahiyat Fakültesi Dergisi: Türk Tarih Kurumu Basımevi: Ankara: 1961
AYRICA YARARLANIAN KAYNAKLAR
1- İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı C. 24
2- Bir başka Açıdan Kadın, Abdurrahman Dilipak, Risale, İstanbul 1988
3- Kadının Değeri Ölçüsü Örtüsü, Nejdet Kutsal, İstanbul 1987
Kaynak: ilkadim dergisi,
Bütünün parçası olan kadın, merakı biraz fazla olandır. Bunu bir kadın yazarımız Havva validemizi anlatırken şöyle ifade ediyor:
“İnsanoğlu bir kadının merakı yüzünden yeryüzündedir. Yaygın inanca göre ilk yasak meyveyi tadan Havva’dır. Kur’an bu konuda haber vermiyor dahi olsa “bu ağaçtan yemeyeceksek neden burada duruyor?” gibi sorular soran ve meyveyi yediği zaman ne olacağını merak eden bir Havva anlayışı mevcuttur kolektif şuurda... Havva (kadın) bütün işletim sistemlerimizi çökertebilecek bir virüs. Kadın, masum bir dosya sanıp download(2) etmekte sakınca görmediğiniz, ama bir anda bütün dünyanızı cehenneme çeviren; sizi işten attıran, müşteri portföyünüzü kaybettiren, sizi bir anda “hiç” yapan gizli tehlike...”(3)
Nihal Bengisu Karaca, kadınla ilgili bu nitelemede bulunurken; yaşananlardan hareketle -ne yalan söyleyeyim- ne kadar da doğru ifade etmiş dedim.
Ben de bazı kaynaklardan alıntılar yaparak farklı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
KADINLA ERKEK ELMANIN YARISI MI?
“Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin(4) üç ay hali boyunca bekleyeceklerdir. Çünkü Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattıklarını gizlemeleri meşru değildir. (5) Ve bu süre zarfında barışmak isterlerse, kocalarının onları kabul etmeye öncelikle hakları vardır. Kadınların (kocaları üzerindeki) hakları, (kocaların) onlar üzerindeki haklarına eşittir. Ancak erkekler (bu konuda) onlar üzerinde öncelik sahibidirler.(6) Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir.” (2/Bakara 228; ayrıca bkz: 65/1; 4/34)
Yukarıdaki mealleri, kadın-erkek boşanmasını anlatmak için değil, kadın ve erkeğin farkını belirtmek için aldım. Öncelikle şunu belirteyim ki, insanlık tarihi kadar eski bu olay öyle çok dile getirildi ki, haliyle bu denli işlenen bir konuda ifrat ve tefritin olmaması mümkün değil.
Güya hâdiselere eşitlik ilkesinden bakıyorlar ve kadın ile erkeğin mutlak eşitliği gibi bir düşünceyle garip yorumlar yapıyorlar. Oysa meseleye yaratıcının koyduğu ölçülerle bakılıp, ilâhî taksimata razı olmak gerekir. Nasıl bazı erkeklerin (!) kadını erkeğin hizmetçisi veya kendisinin sadist duygularını tatmin edecek birisi olarak görmesi yanlışsa, kadınların da yaratılışlarına aykırı olarak ‘erkeğin yaptığını ben de yaparım, giydiğini giyerim, gittiği yere giderim’ diyerek erkekleşmeye çalışmaları da o kadar yanlıştır.
“HUDUDULLAH”
Allah’ın koyduğu sınırlar olarak tercüme edilen bu ıstılah son derece önemli. Yukarıdaki ayetin izahına bakalım:
“İslam, insan ve kul olmaya bağlı haklar ve ödevlerde kadınları ve erkekleri eşit kılmıştır. Kadınların insanlık ve kullukta erkeklerden aşağı derecede veya geri olduklarını ifade eden bütün söylemler ya dînî kaynakları bakımından sahih değildir ya da yanlış anlaşılmış ve yorumlanmıştır.”(7)
Bir şeyin önemini anlamak için, onun önceki durumunu iyi bilmek gerekir. Kadın meselesi de bu yönüyle ele alınacak olursa İslam’ın kadına verdiği değer daha iyi anlaşılacaktır.
Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor:
“Biz Kureyşliler kadınlarımıza hâkim bir topluluk idik. Medine’ye gelince orada kadınların erkeklerine egemen olduğu bir toplum yapısı bulduk, bizim kadınlarımız da onlarınkilerinden bunu öğrenmeye koyuldular... Bir gün eşime kızdım. Baktım bana karşılık verip itiraz ediyor, ben buna tepki gösterince eşim: ‘Sana karşı çıkmamı niçin yadırgıyorsun? Vallahi Hz. Peygamberin eşleri de ona itiraz ediyorlar. Hatta bazıları sabahtan akşama kadar ona küs bile oluyorlar” dedi.
Derhal durumu, gidip kızım Hafsa’ya(8) sordum, o da bunu doğruladı... Hz. Ömer konuyu bir de Ümmü Seleme’ye (9) sormuş; o da “Ömer, sana şaşıyorum! Her şeye karışıyorsun. Şimdi de Rasulullah ile eşlerinin arasına mı giriyorsun?” diyerek ona sitemde bulunmuştur.(10)
Bu ve buna benzer birçok örnek bulmak mümkün fakat bu durum bize epeyce bir açıklık sağlamakta.
İslam’dan önceki toplumlarda kadının hiç ama hiç esamisi okunmazken; İslam’la beraber yaratılışlarına uygun statülerini elde etmişlerdir.
Çok mânidar bir örnek daha vermek istiyorum: “Bir defasında umumi açık bir toplantıda, düğünlerde yapılan masrafları dikkate alan bir konuşma yaparken Hz. Ömer özellikle mehirler(11) konusunda azaltmaya gidilmesini söylediğinde, orada bulunan Kureyşli bir kadın:
“Ya Ömer! Sana ne oluyor; Allah Kur’an’ında (12) yığınlarla eşyanın verilmesinden bahsederken bunu hangi hakla kısıtlıyorsun” diye itirazda bulunmuş bunun üzerine Hz. Ömer:
“Kureyşli kadın doğru söylüyor” diye onu tasdik etmiştir.
Görülüyor ki, hakkını hukukunu bilen bir toplum olur; insanlar usulüne uygun bir şekilde haklarını müdafaa ederlerse işler gayet güzel olur. İslam toplumunda bu durum en güzel şekliyle uygulanmıştır. Eğer, geçmişte ve günümüzde İslam toplumlarında bazı yanlışlıklar göze çarpıyorsa bu hal İslam’dan değil, müslümanlardan kaynaklanmaktadır.
Kadın ve erkek bazı noktalarda aynı olsa da pek çok noktada farklıdırlar. Öyle ki, irade gücü dâhil olmak üzere kadın ve erkeğin psikolojilerinde farkların bulunduğu inkar edilmemektedir. İki cinsin fizyolojik ve biyolojik yapıları da birbirinden farklıdır. İstisnaları bulunmakla beraber genellikle evin geçimini sağlamada ağır yük ve temel rol de erkeğe aittir. İşte bu temel ve değişmez farklılıklara dayalı olarak erkeklere bir derece fazla hak verilmiştir. (4/34)
Peygamberimizin oğlu İbrahim’in bakıcısı Sellame Peygamber Efendimize:
“Sen bütün iyilikleri erkeklere getirdin” dedi. Peygamberimiz:
“Sizden biriniz kocasından hamile kalınca, Allah rızası için oruç tutan ve ibadet edenin sevabını alacak olmaktan memnun olmaz mı? Doğum sancısı geldiğinde yerde ve gökte hiç kimse, karnında onu memnun edecek neyin gizli olduğunu bilir mi? Ve doğum yaptığında ve bir ağız dolusu süt ve her emzirişi için bir iyi amelin sevabını alacağını bilir mi? Ve çocuk tarafından geceleri uykusuz kalınca Allah rızası için yetmiş köleyi hür bırakmanın sevabını alacaktır.”(13)
KADINLAR ERKEKLERE BENZERSE VEYA TERSİ OLURSA NE OLUR?
İnsanlığın yaratılışı ve çoğalmasıyla, ruh nefis ilişkisini anlatan Nisa suresinin 1. ayeti çerçevesinde şu tarz bir yorum dikkatimi çekti: “Peygamber Efendimiz Buhari’de geçen bir hadiste: ‘Kadın kaburga kemiği gibidir.’ buyurmuştur. Havva’nın eğri kaburga kemiğinden yaratıldığını ifade eden bu ve benzeri hadisler kadının fitrî özelliklerini anlatmak için yapılmış bir benzetmedir. Burada hakiki değil mecazî bir anlatım vardır. Nitekim hadislere göre kadınları erkeklere benzetmeye, tabii özelliklerini yok etmeye çalışmak, eğimli yaratılmış kaburga kemiğini düz hale getirmeye uğraşmak gibidir. Onu düzeltmeye çalışmak bozmaya ve kırmaya çalışmak gibidir.”
Nisa 34. ayet bağlamında yani “kavvam”(14) kelimesinden hareketle izah yapmak gerekirse, şunları söyleyebiliriz: İnkarı mümkün olmayan bir gerçek ki, genel olarak erkeklerde akıl ve mantık, kadınlarda ise duygu ön plandadır. Bundan hareketle koruma ve yönetme bakımından erkekler kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmıştır. İslam hukuk kurallarına göre erkek hem -geniş manada- ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad gibi mâlî tarafı olan yükümlülükleri vardır.
Yukarıdan beri yapılan izahlar göstermektedir ki gerek şeklen gerekse vazife olarak kendilerine biçilen role, tevdi edilen misyona razı olmayıp aksini yapanlar taksimat-ı ilahiyeye razı olmamışlardır. Bu kimseler hududullahı değiştirmek istemekte, haddi aşmaktadırlar. Bütün bunlar ise toplumda telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açmakta, toplumu ifsat etmektedir.
Kadın-erkek kavramını inceleyen M. İslamoğlu şöyle bir yorumda bulunur. Lisanü’l- Arab’da zevc maddesine: “zevca, nâlin ayakkabının iki eşi” denmiştir. Kadın ve erkekten oluşan eşleri bir çift ayakkabı örneğinde tahlil edecek olursak; “kadın mı üstün, yoksa erkek mi?” gibi bir soru anlamını yitirir. Bu tıpkı şu tarz bir soru sorma gibidir: “Ayakkabının sağ teki mi solundan üstün, sol teki mi sağından” böyle bir soruya cevap aramak ise abesle iştigaldir.
İsterseniz deneyin, sol ayakkabıyı sağa, sağ ayakkabıyı sola giyiniz. Bu durumda hem ayağa hem de ayakkabıya zulmetmiş olursunuz. Bu durumda birbirine üstünlük iddiası, sadece anlamsız değil, aynı zaman da komik kaçar.
Tıpkı ayakkabı örneğinde olduğu gibi, erkek ve kadın da birbirinin yerini tutmayan, birbirini tamamlayan “eş” ve “eşit”lerdir. Kadını erkekleştirmeye çalışırsanız, tıpkı sağ ayakkabıyı sol ayağa giymek gibi hem kadına hem de erkeğe zulmetmiş olursunuz. Erkeği kadınlaştırırsanız da öyle.(15)
Acaba bugün zulmediyor veya zulmetmeye mi çalışıyoruz?
SONUÇ OLARAK DERİZ Kİ
Bir din, bir nizam ancak getirdiği ahkâma (hükümlere) bakılarak tenkit edilebilir. Yoksa kendisine intisap eden (bağlanan) kişilerin ve kavimlerin itibarlarına, bidatlerine bakarak dini tenkide kalkışmak hiçbir zaman doğru ve mantıkî bir yaklaşım olmaz.(16)
İslam, kadın ve erkeği insan olmak haysiyetiyle birbirinden ayırmamıştır. Allah indinde her iki cins de aynı kıymettedir. İslam, kadın ve erkeğin fıtratına göre rollerini belirlemiş, her cinsin kendi rolünü ifa etmesini istemiştir. İslam’ın getirdiği hükümler nasıl zamanının en ileri ve güzel hükümleri ise zamanımızda da öyledir. Hiçbir beşeri nizam buna ulaşamamıştır. Kendince kadına çeşitli roller biçen Batı medeniyetinin kadını ve toplumu ne hale getirdiği apaçık ortadadır.
1- Şamil İslam Ansiklopedisi, C. 3.
2- download: yükleme işlemi.
3- Karaca, Nihal Bengisu, Kadın Oradaydı-Vahiy Sürecinde Kadın: Elest Yay. İstanbul 2004 s. 19
4- Kendi başlarına, yalnız
5- Bu bekleme süresinin asıl amacı, muhtemel hamileliğin ve bu surette henüz doğmamış çocuğun ebeveyninin belirlemesidir. Ayrıca, bu yolla karı-koca kararını yeniden gözden geçirme fırsatı ve böylece evliliği devam ettirebilme imkanı verilmiş olmaktadır.
6- Bekleme süresinin (iddet) bitiminden önce, koca, bu geçici boşanmadan vazgeçme arzusunu beyan etse, boşanmış kadın, evlilik ilişkisini yeniden kurulmasını reddetme hakkına sahip değildir.
7- Kur’an Yolu Türkçe meal ve Tefsir C. 1. s. 249
8- Hz. Peygamberin Hanımı (Ümmül–Mü’minin)
9- Hz. Peygamberin Hanımı (Ümmül–Mü’minin)
10- Age, s. 249–250
11-Mehir: Evlenme esnasında erkeğin kadına verdiği-vermeyi taahhüt ettiği aynî ve nakdî (para ve mala) denir
12- Nisa (4/20), Şamil İslam Ansiklopedisi
13- Kavvam: Bir şeyin üzerinde duran, hâkim olan, özen gösteren. Onunla yakından ilgilenen; reislik, yöneticilik, eğitim, koruma, savunma, ıslah, kazanma, üretme manasına gelir; günümüz itibariyle “aile reisliği”dir. (Kur’an Yolu: 2/44)
14- Karaca, age, s.131
15- Mustafa İslamoğlu: Ayetlerin Işığında: s–47, Denge Yay. İstanbul 2004
16- İlahiyat Fakültesi Dergisi: Türk Tarih Kurumu Basımevi: Ankara: 1961
AYRICA YARARLANIAN KAYNAKLAR
1- İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı C. 24
2- Bir başka Açıdan Kadın, Abdurrahman Dilipak, Risale, İstanbul 1988
3- Kadının Değeri Ölçüsü Örtüsü, Nejdet Kutsal, İstanbul 1987
Kaynak: ilkadim dergisi,