Nesl-i Cedid
Well-known member
Dikkat! Yetenekler tv’de değil evinizde
Belli bir noktaya gelmiş veya gelebilecek yetenekleri ortaya çıkarmanın etkili, teşvik edici ve nezih yolları var. Mesela, evlerimiz eğlenceli ve sıcak yetenek yarışmalarına sahne olabilir. Bunun için de asıl görev ve sorumluluk anne-babalara düşüyor. Öyleyse oyunlarla çocuklarınızın yeteneklerini geliştirmeye ne dersiniz?
Albert Einstein’ın hayat hikâyesini okuyanlar bilir. Konuşmaya geç başlamıştır. Alabildiğine içe kapalı bir çocuktur ve bu hali anne-babasını çok tedirgin etmiştir. Ancak sonraki yıllardaki gelişmeler bu endişeleri boşa çıkarmıştır. Çok meraklı ve alabildiğine zengin bir hayal gücüne sahip oluşuyla Einstein bambaşka bir profil sergilemiştir.
Sahip olduğu yetenekleri üzerinde ne yaşadığı süre boyunca ne de günümüze kadar kimsenin bir itirazı söz konusu olmamıştır.
Evet, Einstein, içindeki kapasiteyi, diğer ifadeyle yetenekleri insanlık tarihine yön verecek boyutlarda geliştiren bir bilim adamıdır.
Söze Einstein’dan başlamamın sebeb-i hikmeti, hemen belirteyim, “yetenek” kavramının günümüz insanının zihninde şekillenen yansımasına dikkat çekmektir. Özellikle de günlük hayatımızı şekillendiren baş aktörlerden televizyonun bir marifetine ve bu kavrama verdiği farklı bir renge işaret etmektir.
Son yıllarda adında veya ana formatında “yetenek” kelimesi zikredilen programlar epey revaçta. Hatta bazılarının adeta birer reyting canavarına dönüştüğünü de söyleyebiliriz.
Tabii konu televizyon ve reyting eksenli olunca “yetenek” kavramı da tamamen “şov” malzemesine dönüşüveriyor. Hal böyle olunca da “yetenek” başlığı altında çok iyi dans edebilme, şarkı söyleyebilme gibi tamamen göze ve görüntüye hitap eden sunumlar öne çıkıyor. Böylesi bir tablo ise özellikle yeni yetişen nesillerin körpe zihinlerinde “yetenek” kavramının ifade ettiği anlamı daralttıkça daraltıyor. Bu şu demek oluyor:
“Doğrudan fizikî kabiliyetlerini sergileyebilenlerin, örneğin çok güzel şarkı söyleyebilenlerin, dans edebilenlerin dışında kalanlar tek kelimeyle ‘yeteneksiz’dirler. Veya olsa bile o yeteneklerin bir kıymet-i harbiyesi yoktur.”
Bir de yarışmaya katılıp da kibarca “yeteneksiz” ilan edilip, gerisin geri gönderilen yarışmacıların yaşadıkları psikolojik yıkıma ne demeli? Hele henüz çocuk diyebileceğimiz yaşlarda iseler? Bir de aynı yaşta olup seyirci konumunda olanların iç dünyasında korku ve çekingenliğin yer ettiği belki on binlerce evladımızı hesaba katan var mı?
Einstein ve yetenek yarışması
Bir yanda dikkat çekmeyen veya dikkatlerden kaçırılan bu negatif tablo, diğer yanda sahneye çıkardıkları kişilerin yeteneği veya yeteneksizliğinden milyonlarca lirayı ceplerine ve kasalarına dolduranlar.
“Yetenek” kavramının gerçek anlamda neyi veya neleri ifade ettiği kimin umurunda?
İşte tam bu noktada konuyu yine Einstein’a getirelim.
Ömrünün herhangi bir dönemindeki haliyle ünlü fizik bilgini Einstein böylesi bir “yetenek” yarışmasına katılabilir miydi? Ön elemeleri geçseydi bile diğer rakipleriyle ne kadar boy ölçüşebilirdi? Takdir mi görürdü, yoksa yetenek kasabı jürilerin o alaycı ve küçümseyici yorumlarının ardından “yeteneksiz” bulunup “hayatında başarılar” mı dilenirdi?
Aslında Einstein’ın günümüz yetenek yarışmalarında küçük bir şansı olabilirdi. Hani o yaşlılık dönemlerinde çekilmiş dilini çıkarmış vaziyette verdiği pozu hatırlayın. Sevimli ve tonton bir ihtiyar tiplemesiyle çıktığı yarışma programının reytingini artırabilir düşüncesiyle belki bir şans tanınırdı.
Sahip olduğumuz yeteneklerin kriteri elbette bu yarışmalar olamaz. Ama belli bir noktaya gelmiş veya gelebilecek yeteneklerimizi ortaya çıkarmanın daha etkili, daha teşvik edici ve en önemlisi daha nezih yolları da var elbet. Mesela, evlerimiz eğlenceli ve sıcak yetenek yarışmalarına sahne olabilir. Bunun için de asıl görev ve sorumluluk anne-babalara düşüyor.
Evde yetenek yarışması
“Nasıl yani?” diyenlere birkaç ipucu verelim:
Oyunlarla çocuklarınızın yeteneklerini geliştirmeye ne dersiniz?
Mesela evinizde “yetenek gecesi” düzenleyebilirsiniz. İlk etapta yetenek olarak gördüğünüz veya çocuklarınızın öyle gördüğü aktiviteleri gerçekleştirebilirsiniz. Veya tam tersi de olabilir. “Yeteneksiz” olarak görülen yönlerin nasıl geliştirilebileceğine dair fikir yürütebilir, bunları uygulamaya koyabilirsiniz.
Hatta biraz daha genişletip, komşu ve yakın arkadaş çevresiyle bir araya gelip bilgi yarışmaları, tiyatro oyunları, şiir veya hikâye sunumları, bazı sportif faaliyetler gerçekleştirebilirsiniz.
Bütün bunları yaparken de geleceğin teminatı olan çocuklarımızın zihinlerinde yanlış yer eden “yetenek” kavramının doğru anlamını ne olur öğretmeye, anlatmaya azami titizlik gösterin.
İşte belki en önemli yetenek de bu olsa gerek.
İşte o zaman hem kendiniz, hem çocuklarınız, hem çevreniz için “yetenek sizsiniz” demektir.
Veli Sırım
Belli bir noktaya gelmiş veya gelebilecek yetenekleri ortaya çıkarmanın etkili, teşvik edici ve nezih yolları var. Mesela, evlerimiz eğlenceli ve sıcak yetenek yarışmalarına sahne olabilir. Bunun için de asıl görev ve sorumluluk anne-babalara düşüyor. Öyleyse oyunlarla çocuklarınızın yeteneklerini geliştirmeye ne dersiniz?
Albert Einstein’ın hayat hikâyesini okuyanlar bilir. Konuşmaya geç başlamıştır. Alabildiğine içe kapalı bir çocuktur ve bu hali anne-babasını çok tedirgin etmiştir. Ancak sonraki yıllardaki gelişmeler bu endişeleri boşa çıkarmıştır. Çok meraklı ve alabildiğine zengin bir hayal gücüne sahip oluşuyla Einstein bambaşka bir profil sergilemiştir.
Sahip olduğu yetenekleri üzerinde ne yaşadığı süre boyunca ne de günümüze kadar kimsenin bir itirazı söz konusu olmamıştır.
Evet, Einstein, içindeki kapasiteyi, diğer ifadeyle yetenekleri insanlık tarihine yön verecek boyutlarda geliştiren bir bilim adamıdır.
Söze Einstein’dan başlamamın sebeb-i hikmeti, hemen belirteyim, “yetenek” kavramının günümüz insanının zihninde şekillenen yansımasına dikkat çekmektir. Özellikle de günlük hayatımızı şekillendiren baş aktörlerden televizyonun bir marifetine ve bu kavrama verdiği farklı bir renge işaret etmektir.
Son yıllarda adında veya ana formatında “yetenek” kelimesi zikredilen programlar epey revaçta. Hatta bazılarının adeta birer reyting canavarına dönüştüğünü de söyleyebiliriz.
Tabii konu televizyon ve reyting eksenli olunca “yetenek” kavramı da tamamen “şov” malzemesine dönüşüveriyor. Hal böyle olunca da “yetenek” başlığı altında çok iyi dans edebilme, şarkı söyleyebilme gibi tamamen göze ve görüntüye hitap eden sunumlar öne çıkıyor. Böylesi bir tablo ise özellikle yeni yetişen nesillerin körpe zihinlerinde “yetenek” kavramının ifade ettiği anlamı daralttıkça daraltıyor. Bu şu demek oluyor:
“Doğrudan fizikî kabiliyetlerini sergileyebilenlerin, örneğin çok güzel şarkı söyleyebilenlerin, dans edebilenlerin dışında kalanlar tek kelimeyle ‘yeteneksiz’dirler. Veya olsa bile o yeteneklerin bir kıymet-i harbiyesi yoktur.”
Bir de yarışmaya katılıp da kibarca “yeteneksiz” ilan edilip, gerisin geri gönderilen yarışmacıların yaşadıkları psikolojik yıkıma ne demeli? Hele henüz çocuk diyebileceğimiz yaşlarda iseler? Bir de aynı yaşta olup seyirci konumunda olanların iç dünyasında korku ve çekingenliğin yer ettiği belki on binlerce evladımızı hesaba katan var mı?
Einstein ve yetenek yarışması
Bir yanda dikkat çekmeyen veya dikkatlerden kaçırılan bu negatif tablo, diğer yanda sahneye çıkardıkları kişilerin yeteneği veya yeteneksizliğinden milyonlarca lirayı ceplerine ve kasalarına dolduranlar.
“Yetenek” kavramının gerçek anlamda neyi veya neleri ifade ettiği kimin umurunda?
İşte tam bu noktada konuyu yine Einstein’a getirelim.
Ömrünün herhangi bir dönemindeki haliyle ünlü fizik bilgini Einstein böylesi bir “yetenek” yarışmasına katılabilir miydi? Ön elemeleri geçseydi bile diğer rakipleriyle ne kadar boy ölçüşebilirdi? Takdir mi görürdü, yoksa yetenek kasabı jürilerin o alaycı ve küçümseyici yorumlarının ardından “yeteneksiz” bulunup “hayatında başarılar” mı dilenirdi?
Aslında Einstein’ın günümüz yetenek yarışmalarında küçük bir şansı olabilirdi. Hani o yaşlılık dönemlerinde çekilmiş dilini çıkarmış vaziyette verdiği pozu hatırlayın. Sevimli ve tonton bir ihtiyar tiplemesiyle çıktığı yarışma programının reytingini artırabilir düşüncesiyle belki bir şans tanınırdı.
Sahip olduğumuz yeteneklerin kriteri elbette bu yarışmalar olamaz. Ama belli bir noktaya gelmiş veya gelebilecek yeteneklerimizi ortaya çıkarmanın daha etkili, daha teşvik edici ve en önemlisi daha nezih yolları da var elbet. Mesela, evlerimiz eğlenceli ve sıcak yetenek yarışmalarına sahne olabilir. Bunun için de asıl görev ve sorumluluk anne-babalara düşüyor.
Evde yetenek yarışması
“Nasıl yani?” diyenlere birkaç ipucu verelim:
Oyunlarla çocuklarınızın yeteneklerini geliştirmeye ne dersiniz?
Mesela evinizde “yetenek gecesi” düzenleyebilirsiniz. İlk etapta yetenek olarak gördüğünüz veya çocuklarınızın öyle gördüğü aktiviteleri gerçekleştirebilirsiniz. Veya tam tersi de olabilir. “Yeteneksiz” olarak görülen yönlerin nasıl geliştirilebileceğine dair fikir yürütebilir, bunları uygulamaya koyabilirsiniz.
Hatta biraz daha genişletip, komşu ve yakın arkadaş çevresiyle bir araya gelip bilgi yarışmaları, tiyatro oyunları, şiir veya hikâye sunumları, bazı sportif faaliyetler gerçekleştirebilirsiniz.
Bütün bunları yaparken de geleceğin teminatı olan çocuklarımızın zihinlerinde yanlış yer eden “yetenek” kavramının doğru anlamını ne olur öğretmeye, anlatmaya azami titizlik gösterin.
İşte belki en önemli yetenek de bu olsa gerek.
İşte o zaman hem kendiniz, hem çocuklarınız, hem çevreniz için “yetenek sizsiniz” demektir.
Veli Sırım