Dil Yarası Kılıç Yarasından Yamandır
Zararlı insanlar suç işlerler. Suç işleyince tutar hapishaneye atarlar. Suçlu kimseleri zarardan uzak tutmanın çaresidir bu. Dört duvar içine alacak, kapısını da iyi kilitleyeceksin.
İşte bizim ağzımızda da böyle bir potansiyel suçlu vardır.
Dilimiz...
Bu yüzden Rabbimiz bu potansiyel suçluyu önce otuz iki dişi nöbetçi gibi dikip iki duvar içine hapsetmiş. Sonra dudaklarıyla kapatarak kapıyı da kilitlemiş. Ta ki muhtemel zararından sahibi korunsun, rast gele bir söz söyleyip de sahibini suçlu durumda bırakmasın.
Dilin bu kadar tehlikeli oluşundan dolayıdır ki, şair şöyle demiş:
"Kılıçla açılan yaralar zamanla tedavi olur, fakat dilin açtığı yaraların tedavisi yoktur."
Dilin açtığı yaralar, bir ömür boyu dahi devam edebilir. Demek dil, kılıçtan daha zararlı ve tehlikeli yıkımlara sebep olabilmektedir. Hatta dilin böylesine tehlikeli oluşundan, böylesine büyük sonuçlar verişinden dolayıdır
Parmağın kendisi değil, izi bile başlı başına bir harika. Hiçbir insanın parmak izi diğerinin aynı değil, olamaz da. Yaratılışta her insanın parmak izi farklıdır. Kriminal sistemde, suçluların bulunmasında parmak izi tek başına büyük bir rol oynamaktadır.
Ya diğer azalar ve organlar? Her biri kendi içinde bir başka harika ve pahaya gelmez değerdedir. , .
Mevlânâ Hazretlerine fakir bir adam gelmiş, geçim darlığından dert yanmış, fakr u halini arz etmiş gönül erine...
Bunun üzerine Mevlânâ o adama bir soru sormuş:
"Eğer sana, azalarından birini kesip yerine bin altın verelim deseler, razı olur musun?"
Eline, ayağına, kaşına gözüne dikkat eden adamcağız, "Hayır" demiş, "Hiç razı olmam" diye cevap vermiş.
Mevlânâ Hazretleri de, "Ey kardeşim! Madem ki razı olmazsın, niçin geçim sıkıntısından şikâyet edersin? Fakirim diyorsun, ama bu kadar altından daha kıymetli azaların varken, vücudun sıhhatte ve afiyette iken, niçin bunları sana bedavadan ihsan eden Allah'a şükretmiyorsun?"
Daha sonra da şu âyeti okumuş: "Nimetlerimin kıymetini bilir, şükreder, emrettiğim gibi kullanırsanız onları arttırırım." (İbrahim Sûresi, 7)
Bütün mesele nimeti bilmek, nimetin farkına varmak, nereden geldiğini bilmek, kimin verdiğini düşünmektir.
Şükür ise, nimetin içinde nimetin veriliş şeklini, onun içinde de nimeti Vereni hatırlamaktır.
Gerçek şükür de bu olsa gerektir.
Bereketin kaynağı da bu sırda yatıyor.
Yazar:Ahmad Şahin
Zararlı insanlar suç işlerler. Suç işleyince tutar hapishaneye atarlar. Suçlu kimseleri zarardan uzak tutmanın çaresidir bu. Dört duvar içine alacak, kapısını da iyi kilitleyeceksin.
İşte bizim ağzımızda da böyle bir potansiyel suçlu vardır.
Dilimiz...
Bu yüzden Rabbimiz bu potansiyel suçluyu önce otuz iki dişi nöbetçi gibi dikip iki duvar içine hapsetmiş. Sonra dudaklarıyla kapatarak kapıyı da kilitlemiş. Ta ki muhtemel zararından sahibi korunsun, rast gele bir söz söyleyip de sahibini suçlu durumda bırakmasın.
Dilin bu kadar tehlikeli oluşundan dolayıdır ki, şair şöyle demiş:
"Kılıçla açılan yaralar zamanla tedavi olur, fakat dilin açtığı yaraların tedavisi yoktur."
Dilin açtığı yaralar, bir ömür boyu dahi devam edebilir. Demek dil, kılıçtan daha zararlı ve tehlikeli yıkımlara sebep olabilmektedir. Hatta dilin böylesine tehlikeli oluşundan, böylesine büyük sonuçlar verişinden dolayıdır
Parmağın kendisi değil, izi bile başlı başına bir harika. Hiçbir insanın parmak izi diğerinin aynı değil, olamaz da. Yaratılışta her insanın parmak izi farklıdır. Kriminal sistemde, suçluların bulunmasında parmak izi tek başına büyük bir rol oynamaktadır.
Ya diğer azalar ve organlar? Her biri kendi içinde bir başka harika ve pahaya gelmez değerdedir. , .
Mevlânâ Hazretlerine fakir bir adam gelmiş, geçim darlığından dert yanmış, fakr u halini arz etmiş gönül erine...
Bunun üzerine Mevlânâ o adama bir soru sormuş:
"Eğer sana, azalarından birini kesip yerine bin altın verelim deseler, razı olur musun?"
Eline, ayağına, kaşına gözüne dikkat eden adamcağız, "Hayır" demiş, "Hiç razı olmam" diye cevap vermiş.
Mevlânâ Hazretleri de, "Ey kardeşim! Madem ki razı olmazsın, niçin geçim sıkıntısından şikâyet edersin? Fakirim diyorsun, ama bu kadar altından daha kıymetli azaların varken, vücudun sıhhatte ve afiyette iken, niçin bunları sana bedavadan ihsan eden Allah'a şükretmiyorsun?"
Daha sonra da şu âyeti okumuş: "Nimetlerimin kıymetini bilir, şükreder, emrettiğim gibi kullanırsanız onları arttırırım." (İbrahim Sûresi, 7)
Bütün mesele nimeti bilmek, nimetin farkına varmak, nereden geldiğini bilmek, kimin verdiğini düşünmektir.
Şükür ise, nimetin içinde nimetin veriliş şeklini, onun içinde de nimeti Vereni hatırlamaktır.
Gerçek şükür de bu olsa gerektir.
Bereketin kaynağı da bu sırda yatıyor.
Yazar:Ahmad Şahin