Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
İslama Göre Hayat
Din ve "Zorlama"
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 230943" data-attributes="member: 27"><p><strong>D- Ceza sistemi </strong></p><p><strong></strong></p><p> “Dinde zorlama yoktur” âyetinin sarahati ile İslâm ceza hukukundaki kısas, had ve ta’zir gibi bazı temel prensipler arasında zıtlık yok mudur? Bu, bir sistemin muhafazası ile ilgilidir. Namaza baliğ kişinin namaz içinde sesli olarak gülmesi ile namazı bozulur. Ama aynı kişi namaz dışında kahkaha atsa birşey olmaz. İhramlı bir insan hacc esnasında üzerindeki canlı kabilinden bir haşaratı bile öldüremez. Öldürürse cezası vardır. İslâm'a giren kişi de “serbest iradesiyle İslâmiyete girdikten sonra” bazı mükellefiyetlere imza koymuş, akitlerle kendini bağlamış sayılır. Din bu prensiplerle âdeta insanı “zorla cennete koymak”138 ister gibi sınırlamalar getirmiştir. Bununla Kur’ân kâinatta hakim olan sistemle insan bünyesi ve tavırları arasında bir âhenk tesis etmektedir. Yerlerde ve göklerde hükümran olan kudret Allah’ın kudretidir. İnsan da Ona boyun eğmelidir. Aksi halde insan, bir taraftan İslâm'a inandığını söylese, diğer taraftan da akıl ve vicdanını hevâ ve hevesininin dizginlerine teslim etse, dine inanmaktan, beklenen maslahat ve kemâl elde edilemez. “Yerlerde ve göklerde birden fazla ilâh olsaydı herşey fesada uğrardı”139 âyetinin ikazıyla insanlar arasında fesat başgösterir. Zina, sirkat, katl ve diğer ceza gerektiren suçları bu mantık içinde değerlendirmek gerekir. Emirlerin maksadı, “dini, canı, aklı, nesli, malı korumaktır.”140 Cezaların konması da bu gayeleri gerçekleştirmeye yöneliktir. Kaynak itibariyle ilâhî olan İslâmiyet, bu yönü ile “beşerin maslahatına” ne kadar uygun olduğunu akıllara gösterir. Çünkü emir ve yasakların her birinde mutlaka hikmetler vardır. “Hikmet, sözde ve fiilde isabettir. Bizatihi hayırdır.”141 Bu umumi prensibi hatırlattıktan sonra İslâm'da “zorlama mevzuu”yla iltibas edilen cezaların ta-rifine geçebiliriz. </p><p></p><p> </p><p> <strong>1 - Suç ve cezalar </strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong><em>a- Hadler </em></strong></p><p><strong><em> </em></strong></p><p> Had, “şer’î suçlar için belirlenmiş cezalar” demektir. Bu suçlar da yedi tanedir: 1-zina, 2-iftira, 3-içki içmek, 4-hırsızlık, 5-yol kesmek ve yağmacılık, 6- dinden çıkmak (irtidat), 7- devlet nizamına karşı gelmek, (isyan, bağy). Bunlardan her birine konulan cezalara "had" denir. Hadler, “Allah’ın hakkı olarak tespit edilen ve cemiyet (kamu) menfaatini korumak için konulmuş” cezalardır. Buradaki “Allah’ın hakkı” lafızlarıyla, “bu suçları işleyen fert ve cemiyetten, cezaların düşürülmesinin imkânsızlığı” kastedilir. Çünkü “Allah hakkı sözkonusu olan yerde affedilme ve bir başka müeyyide ile değiştirme hakkı yoktur. Toplum ya da fert bu hadleri affedemez. Toplumun hakkı olsa idi, devlet başkanı (vekili de olabilir) belki başka bir ceza ile değiştirebilir, affedebilirdi.”142 Âmmenin menfaati “cemiyetten kötülüğün giderilmesi, emniyet durumunda asayişin hakim kılınması”dır. Aslında diğer suçların işlenmesi ve cezalarının yerine geti-rilmesinde Allah hakkı vardır. Çünkü kul hakkını yerine ulaştırmayı emreden de Allah'tır. Bu sebeple içinde kul hakkı olmayan Allah hakkı vardır; ama, içinde Allah hakkı bulunmayan kul hakkı yoktur. Hakkın kula aitliği düşürülmesinin sahih olmasıyla anlaşılır. Düşürülebilen (affı caiz olan) kul hakkıdır, düşürülemeyen ise Allahu Teâlânın hakkıdır.143</p><p> </p><p> </p><p> <strong><em>b- Ta’zir </em></strong></p><p><strong><em> </em></strong></p><p> Ta’zir “çevirmek, reddetmek, men’etmek, te’dip eylemek” anlamlarına gelir. Ceza hukukunda ise, “hakkında had ve keffaret bulunmayan suç ve günahlarda Allah veya kul hakkı olarak icrası gerekli bulunan, miktar ve keyfiyetleri ise nasslarla tespit edilmemiş ceza"dır.144 Kur’ân ve hadisin iyi karşılamadığı haksız yere eziyet ve ar veren şeyleri irtikap nedeniyle gereklidir. Hakimin takdirine göre, ıslah oluncaya kadar hapis, 39 sopayı aşmamak şartıyla dayak olabileceği gibi; suçunu ilan, sürgün gibi hakimin duruma göre takdir edeceği cezalardan meydana gelir. Bunların arasında ta’zirle ıslah olmayanların öldürülmesini gerektiren suçlar vardır: Meselâ livatayı (erkek erkeğe ilişki) alışkanlık haline getirenler öldürülür.145</p><p> </p><p> </p><p> <strong>2- Hadlerde tesir </strong></p><p><strong></strong></p><p> Bunların maksadı, suçlunun cezalandırılması, suça mütemayil insanların gözünü korkutmaktır. Bu cezaların belirgin bir özelliği de “hepsinin belirli bir sınırının bulunması, ne aşağı ne de yukarıya çıkarılmasına izin olmayışı”dır. Çünkü, “bu miktar Şari’ (şeriatı koyan Allah) tarafından tayin ve tespit edilmiştir. Hadler suça teşvik ve sevkeden sebeplerle mücadele için, psikolojik temeli sağlam prensiplerdir.146 Şer’î suçlara Allah tarafından tayin edilen cezalar (had) Allah’ın rahmetindendir. Suç işlemeye engel olacak kadar sert, fakat suç işleyen insana zulmedecek kadar ileri değildir. Meselâ, “yalan söylemeye dili kesme, zinaya iğdiş etme, hırsızlığa kişiyi idam etme” cezaları verilmemiş; bilakis “felaketler ortadan kalksın, herkes kendi elindeki helaline rıza ve kanaat göstersin diye başkasının hakkını gasbetmeyeceği, tecavüze yeltenemeyeceği şiddette”147 cezalar takdir edilmiştir. </p><p></p><p></p><p> Şeriatın prensipleri Allah’ın yarattığı kuluna en uygun kanunlardır. Şeriatın tarifi de bunu anlatır: “Şeriat insanlardan sudur eden ihtiyarî fiilleri bir nizam ve intizam altına alıp tahdit eden kaidelerin hülasasıdır. Veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düsturların, kanunların mecmu- asıdır.”148 Müslümanlar hayatı düzenleyen prensip ve kanunlar hususunda başka bir kültür ve medeniyete muhtaç olmayacak kadar zengindir. Zuhaylî’nin ifadesiyle “geçmiş asırların birikimi olan eserleri, Batı kompleksi ile, bir yığın olarak görmemeli”dir. “Batılıların fikir sofrasında tufeylî olmaktan kurtulmanın zamanı gelmiştir.”149</p><p> </p><p> </p><p> <strong>3- Şeriat sebepleri kaldırır </strong></p><p><strong></strong></p><p> İslâm'ı ve Kur’ân'ın prensiplerini sadece cezaî müeyyidelere bakarak değerlendirmek çok yanlıştır. Kur’ân ve “şeriat mahiyeti itibariyle aklî deliller üzerine kuruludur. Şeriat temel ilimlerin hayatî noktalarını tamamiyle içine almış olan ilim ve fenlerin hülâsasıdır.”150 Sadeleştirerek iktibas ettiğimiz bu cümlenin devamında şeriatın hedefleri arasında sayılanlar şunlardır: </p><p></p><p> 1- ruhun kemâl sıfatlarıyla süslenmesi, </p><p></p><p>2- kalbin kötülüklerden arındırılması, </p><p></p><p>3- vicdanın terbiye edilmesi, </p><p></p><p>4- cesedin ihtiyaçlarının tabiî ölçülerde giderilmesi, </p><p></p><p>5- menzilin tedvir edilmesi, </p><p></p><p>6 - medeniyet âleminin siyaseti, </p><p></p><p>7- âlemi nizama koymak, </p><p></p><p>8- hukuk, </p><p></p><p>9 - muâmelâtı düzenlemek, </p><p></p><p>10 - âdâb-ı içtimâiye. </p><p></p><p> </p><p>Bu ilim dalları şeriatın prensiplerinde dercedilmiştir. Kur’ân ve şeriat hayatın bütününü kucaklayan kaideler mecmuasıdır. </p><p></p><p></p><p> İslâm'ın insanı, ruhu, bedeni, evi, çevresi, sosyal hayatı, içinde bulunduğu hukuk sistemi ile birlikte ele aldığını, onu yüce bir kıvama getirmeyi hedeflediğini görürüz. Hukukî ceza kanunları bunun sadece bir bölümünü teşkil eder. Bu da “kasıtlı, iradî fiilleri” konu edinir. Ruh ve vicdanları ahlâkî faziletle süslenen insanlar bu tür suçlara yönelmez. </p><p></p><p></p><p> Kaldı ki, şeriat önce suça iten sebepleri ortadan kaldırır, bilahere suç işlenmiş cezayı verir. “Fuhşun açık ve gizli hiçbir şekline yaklaşmayın.”151 “Âdem oğlunun zinadan nasibi yazılmıştır. Çaresiz ona erişecektir. İki gözün zinası ona bakmaktır. İki kulağın zinası fuhuşla ilgili şeyleri dinlemektir. Dilin zinası fuhuşla alâkalı sözdür. İki el de zina eder; zinaları harama el uzatmaktır. İki ayak da zina eder; zinaları fuhşa yürümektir. Kalb de zinaya heves eder. Artık ferc de bunları doğrular ya da yalan çıkarır”152 hadisi insanın uzuvlarını harama kullanmasının da derece itibariyle düşük de olsa, birer “zina fiili” olduğunu belirtiyor. Ki bunların hepsi kalbi karartan birer günahtır. Bunlardan sakındırmakla şeriat zinaya giden yolları kapatır. Âzâların yaptıkları zina ise, “kaçınılması” zor olanıdır. Cezaî müeyyide icap ettiren fiile giden yolu açmaktadır. </p><p></p><p></p><p> “Harama götüren herşey haramdır” prensibi hem dinî ve uhrevî bir müeyyide, hem de İslâm hukukunun kabul ettiği temel bir esastır. Meselâ, zinaya bir adım sayılan birbirine nikâh düşen iki yabancı erkek ve kadının birarada bulunması da haramdır. Her haram ise Allah’a bir isyandır. Uhrevî cezayı da gerektirir.153</p><p> </p><p> </p><p> Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Konumuzla ilgisi bakımından bu cezaların da “hemen kolayca” infaz edilmediklerini ifade etmek istiyoruz. “Dini, eli sopalı bir hakim ya da devlet başkanının elinde bir âlet” gibi takdim edenlerin, bu insanî vetire karşısında nasıl yanıldıklarını göstermeye çalışalım. </p><p></p><p> </p><p><strong>4 - Suçun ispatı </strong></p><p><strong></strong></p><p> İslâmiyet bahis mevzuu suçların ispatında, yani bu suçların (gerçekleştiğinin tespiti konusunda) çok hassas davranmıştır. Meselâ zina fiilinde dört şahit gereklidir. Namuslu kadına zina isnadında bulunup da dört şahidle bunu ispat edemeyene “namus iftirası” cezası olarak 80 değnek vurulur.154 Hukukçuların ekseriyetine göre şahitlerin dördü de erkek olmalıdır. Kocanın karısı hakkındaki zina şehadeti geçerli değildir (yalnız Hanefilerce makbuldür). Şahitler, suç üzerinden uzun bir zaman geçmeden, hep birlikte tek bir mecliste ifade vermelidir. Tek tek ve farklı zamanlarda gelmeleri geçersizdir. Şahitlerden birinin şehâdete ehliyetli olmadığı sabit olursa dâvâ yine düşer.155 Şahid dörtten az olursa söyleyen iftira etmiş kabul edilir. Buharî Mezâlim’de geçen bir hadiste, “Her kim Müslüman kardeşinin ayıbını görür ve onu örterse Allah da kıyamet günü onun bir ayıbını örter” denilerek, çirkinliğin kapatılmasına tavsiye vardır. </p><p></p><p></p><p> Kadınların mâlî, şahsî ve ailevî işlerde şehadetleri geçerlidir. Cinâyet dâvâlarında ise geçersizdir. Bunda dört mezhep müttefiktir. Çünkü cinâyet dâvâları hayatî önemi haizdir. Cumhura göre karinelerle hüküm verilmez. Şüpheler hadleri düşürür. Şüphelerin had cezalarını düşürmesi umumî bir prensiptir. Kaynağı da şu hadistir: “Şüpheli durumlarda had cezalarını bertaraf ediniz. Ve imkânınız bulundukça da Müslümanlara ölüm cezalarını uygulamayınız.”156</p><p> </p><p> </p><p> İslâm hukukuna göre bir kişi diğerine hukuken yasak olan bir fiili isnad ettiğinde bunu ispata zorlanır. İspatlayamaz ise kendisine ceza verilir. Bu husus Kitab ve Sünnetle sabittir.157 Şahitler akıllı, baliğ, hıfz ve adalete sahip, konuşabilir kimseler olmalıdır. Fâsıkın haberi delil sayılmaz. Hain, zinakâr kadın ve erkeğin de şehadetleri geçerli sayılmaz. Buradaki hıyanetten murad, “Allah’ın emrettiği büyük ve küçük şeyi yerine getirmeyen” kişidir.158 Suçun ispatındaki hassasiyeti ifade etmesi bakımından cinayetle ilgili birkaç şartı da dikkate sunalım: Suçunu ikrar edenin bir başkasına menfaati dokunuyorsa; ikrar tehdit ve dayak altında, sarhoş halde ve ilaç vs. ile baygın, kişi tam şuur halinde değilken veriliyorsa bu ikrar geçersizdir.159</p><p> </p><p> </p><p> Kişi yukarıda zikredilen suçlardan hiçbirisini ikrah altında işlemiş olmayacaktır. Sadece erkeğin ikrahla zina etmesi, bir mezhebe göre delil kabul edilmez. Hata, unutkanlık, zorlanmak, helak edilecek derecede bir tehdit, suçların “tam teşekkülünü” engelleyen unsurlar arasında kabul edilmiştir. Hz. Ali (r.a.) çölde su için bir çoban tarafından zinaya zorlanan kadına recm uygulatmamıştır.160</p><p> </p><p> </p><p> <strong>5- Cezanın infazı </strong></p><p><strong></strong></p><p> Burada ilgili suçlardan zinanın nasıl tatbik edildiğini kısaca anlatarak “caydırıcılık” noktasına dikkat çekmekle iktifa etmek istiyorum. </p><p></p><p> </p><p> Cezalar İslâm hukukuna göre fertler tarafından değil, devlet reisi ya da onun selahiyetli kıldığı kişiler tarafından infaz edilir. İnfazlar aleni olur. Mü’minlerden bir grubun bunları görmesi gereklidir. Recm sırasında taşlayanların çok olması tercih edilir. Sopalamada ise bir kişi sopa atar. Zina haddi Allah haklarına girer. Çünkü bunun infazı kamu yararını ilgilendirmektedir. İndirme ve affı imkânsızdır. Allah’ın hakkı söz konusu olan yerde toplum ya da fertlerin o hakkı affetme yetkisi sözkonusu edilemez. Ceza meydanda, çukur kazılmadan, herkesin gözü önünde icra olunur; zina eden kadın ise, elbiselerinin açılmaması için sıkı sıkıya bağlanarak taşlanır. Taşlara dayanamayıp kaçan kişinin suçu, ikrarı ile sübut buldu ise, firar, ikrarından rücuu anlamına gelir ve suç düşer. Şahitlerin şehadeti ile sabit olmuşsa bağlanır. </p><p></p><p> </p><p> Sünnete uygun recm için, taşlayacak kişilerin mahkûmun karşısında namazdaki gibi saf tutması gerekir. Öndeki bir saf taş atar, geri çekilir, diğeri atar. Önce şahitler başlatılır. Ebu Hanife’ye göre şahitlerin taş atmaktan çekinmesi şehadetten dönmek anlamına gelir ve suçu düşürür. Kadın hamile ise doğumuna kadar beklenir. Taşlar yüz dışındaki organlara denk gelecek şe-kilde atılmalıdır. Büyüklük olarak da avuç içini doldurma ölçüsü esas alınır. Atışlar çabuk olmalı ve kısa sürede ölecek şekilde atılmalıdır. Recm yerine, kılıçla kesme, ipe asma gibi başka bir işlem tatbik edilemez. Cenaze sahiplerine teslim edilir. Ona da, diğer Müslümanlar gibi, dinî merasim icra edilir.161</p><p> </p><p> </p><p> Suçu ispatla ilgili hassasiyet örneklerinden birisi de hırsızlık durumudur. Hırsızın âkıl, baliğ, Müslüman, Malikîlere göre açlık dışında bir sebeple hırsızlık yapmış, babasının malını almamış olması gibi birtakım şartları vardır. Çalınan mal nisap miktarında ve mutlak mânâda korunma altında olmalıdır. Yere sarkan meyve ağacından yenene değil, ceplere ve eteklere doldurulana ceza gerekir.162 Bu şartlardan birkaçını şöyle sıralamak mümkün: </p><p></p><p> </p><p> 1- Mal sahibi, hırsız malını almadan koruma imkânına sahip bulunmamalıdır. </p><p></p><p> 2- Çalınan mal çabuk bozulan cinsten olmamalıdır. </p><p></p><p> 3- Çalınan malda, hırsızın bir yorum ve te’ville dahi olsa hakkı bulunduğu şüphesi olmamalıdır. </p><p></p><p> 4- Hırsıza malın korunduğu bölüme girme izni verilmemiş olmalıdır.163</p><p> </p><p> </p><p>Bu bahse son vermeden önce, mürtedin cezasının da ölüm olduğunu hatırlatalım. Çünkü İslâm'ı ihtiyarı ile seçen bir kişi tekrar ondan çıkarsa, dinî mukaddesatı ayaklar altına almış oluyor ve yaptığı en büyük akdi çiğniyor. Çünkü inanmamak bir hak değildir. İmansız, sadece toplumu ifsad eder.164 Mürtedin vicdanı tamamen bozulduğundan, onda hiçbir hayırlı işe kabiliyet kalmaz. Bu sebeple hayat hakkı da yoktur.165 Tek çare onun cemiyet bahçesini kirletmesine engel olmaktır. </p><p></p><p> </p><p> Dikkat edilirse her cezâî müeyyide bir kişinin sözü ile, gazete haberi ya da mercii belli olmayan bir sözle ispat edilmiş olmamaktadır. Çünkü bunlarda, ekseriyetle hile ve yalan, kast ve intikam, şahsiyet ve fertlerin özel hayatını rencide etme endişesi vardır. İslâm hukuku zinada, hırsızlıkta, kısasta işlemenin şartlarını, suçun ispat yollarını, şahitlerin ehliyetini ve yeterli olmasını muayyen ölçülere bağlamıştır. Bu, Kur’ân hukukunun insanlara getirdiği mükemmel bir insanî sistemdir. Nihayet, suç sabit olmuşsa infazıyla da diğer insanların görmesi, ibret alması, suça cesaret edemeyecekleri bir psikolojik atmosfer meydana getirilmesi hedef alınmıştır. Dinin insanların işledikleri suçlar sebebiyle emrettiği yasakları, “zorlama” şümulüne almak isteyenler büyük bir hata içindedir. Çünkü hiçbir hürriyet sınırsız değildir. Kur’ân, “hürriyeti kişinin ne kendine, ne gayrına zarar vermemesi” esasına bağlamıştır. Hürriyeti, “başkalarına zarar vermeden kişinin istediğini yapması” olarak idrak eden Batı cemiyetinin günümüzde geldiği kriz hali ortadadır. Ne yazık ki, benzer sonuçlar İslâm cemiyetlerinde de görülmektedir. </p><p></p><p> </p><p> “Kanunun geçmişe geçerli olmaması, bilmemenin mazeret sayılması, suç ve cezaların mutlaka kanunla belirtilen birer fiil olması (suçun kanunîliği), sorumluluğun fiili icra edenle sınırlı tutulması, cezanın insanın kişiliğine uygun olması, faal bir nedamet halinde cezaların düşürülmesi, suçların birleşmesi halinde cezanın aşırı sınıra varmasını önleyici hükümlerin yer alması, suçu ispat şartlarının sıkı tutulması ve ağırlaştırılması”nı166 İslâm ceza hukukunun insanî veçheleri olarak özetleyebiliriz. Bunlar da dini zorla uygulamaya değil; suça teşebbüs edenlerin, pişmaniyeti de göz önünde tuturak kurtarılmasına yöneliktir. İslâm'ın rahmet cihetini ön plana çıkarmaktadır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 230943, member: 27"] [B]D- Ceza sistemi [/B] “Dinde zorlama yoktur” âyetinin sarahati ile İslâm ceza hukukundaki kısas, had ve ta’zir gibi bazı temel prensipler arasında zıtlık yok mudur? Bu, bir sistemin muhafazası ile ilgilidir. Namaza baliğ kişinin namaz içinde sesli olarak gülmesi ile namazı bozulur. Ama aynı kişi namaz dışında kahkaha atsa birşey olmaz. İhramlı bir insan hacc esnasında üzerindeki canlı kabilinden bir haşaratı bile öldüremez. Öldürürse cezası vardır. İslâm'a giren kişi de “serbest iradesiyle İslâmiyete girdikten sonra” bazı mükellefiyetlere imza koymuş, akitlerle kendini bağlamış sayılır. Din bu prensiplerle âdeta insanı “zorla cennete koymak”138 ister gibi sınırlamalar getirmiştir. Bununla Kur’ân kâinatta hakim olan sistemle insan bünyesi ve tavırları arasında bir âhenk tesis etmektedir. Yerlerde ve göklerde hükümran olan kudret Allah’ın kudretidir. İnsan da Ona boyun eğmelidir. Aksi halde insan, bir taraftan İslâm'a inandığını söylese, diğer taraftan da akıl ve vicdanını hevâ ve hevesininin dizginlerine teslim etse, dine inanmaktan, beklenen maslahat ve kemâl elde edilemez. “Yerlerde ve göklerde birden fazla ilâh olsaydı herşey fesada uğrardı”139 âyetinin ikazıyla insanlar arasında fesat başgösterir. Zina, sirkat, katl ve diğer ceza gerektiren suçları bu mantık içinde değerlendirmek gerekir. Emirlerin maksadı, “dini, canı, aklı, nesli, malı korumaktır.”140 Cezaların konması da bu gayeleri gerçekleştirmeye yöneliktir. Kaynak itibariyle ilâhî olan İslâmiyet, bu yönü ile “beşerin maslahatına” ne kadar uygun olduğunu akıllara gösterir. Çünkü emir ve yasakların her birinde mutlaka hikmetler vardır. “Hikmet, sözde ve fiilde isabettir. Bizatihi hayırdır.”141 Bu umumi prensibi hatırlattıktan sonra İslâm'da “zorlama mevzuu”yla iltibas edilen cezaların ta-rifine geçebiliriz. [B]1 - Suç ve cezalar [/B] [B][I]a- Hadler [/I][/B] Had, “şer’î suçlar için belirlenmiş cezalar” demektir. Bu suçlar da yedi tanedir: 1-zina, 2-iftira, 3-içki içmek, 4-hırsızlık, 5-yol kesmek ve yağmacılık, 6- dinden çıkmak (irtidat), 7- devlet nizamına karşı gelmek, (isyan, bağy). Bunlardan her birine konulan cezalara "had" denir. Hadler, “Allah’ın hakkı olarak tespit edilen ve cemiyet (kamu) menfaatini korumak için konulmuş” cezalardır. Buradaki “Allah’ın hakkı” lafızlarıyla, “bu suçları işleyen fert ve cemiyetten, cezaların düşürülmesinin imkânsızlığı” kastedilir. Çünkü “Allah hakkı sözkonusu olan yerde affedilme ve bir başka müeyyide ile değiştirme hakkı yoktur. Toplum ya da fert bu hadleri affedemez. Toplumun hakkı olsa idi, devlet başkanı (vekili de olabilir) belki başka bir ceza ile değiştirebilir, affedebilirdi.”142 Âmmenin menfaati “cemiyetten kötülüğün giderilmesi, emniyet durumunda asayişin hakim kılınması”dır. Aslında diğer suçların işlenmesi ve cezalarının yerine geti-rilmesinde Allah hakkı vardır. Çünkü kul hakkını yerine ulaştırmayı emreden de Allah'tır. Bu sebeple içinde kul hakkı olmayan Allah hakkı vardır; ama, içinde Allah hakkı bulunmayan kul hakkı yoktur. Hakkın kula aitliği düşürülmesinin sahih olmasıyla anlaşılır. Düşürülebilen (affı caiz olan) kul hakkıdır, düşürülemeyen ise Allahu Teâlânın hakkıdır.143 [B][I]b- Ta’zir [/I][/B] Ta’zir “çevirmek, reddetmek, men’etmek, te’dip eylemek” anlamlarına gelir. Ceza hukukunda ise, “hakkında had ve keffaret bulunmayan suç ve günahlarda Allah veya kul hakkı olarak icrası gerekli bulunan, miktar ve keyfiyetleri ise nasslarla tespit edilmemiş ceza"dır.144 Kur’ân ve hadisin iyi karşılamadığı haksız yere eziyet ve ar veren şeyleri irtikap nedeniyle gereklidir. Hakimin takdirine göre, ıslah oluncaya kadar hapis, 39 sopayı aşmamak şartıyla dayak olabileceği gibi; suçunu ilan, sürgün gibi hakimin duruma göre takdir edeceği cezalardan meydana gelir. Bunların arasında ta’zirle ıslah olmayanların öldürülmesini gerektiren suçlar vardır: Meselâ livatayı (erkek erkeğe ilişki) alışkanlık haline getirenler öldürülür.145 [B]2- Hadlerde tesir [/B] Bunların maksadı, suçlunun cezalandırılması, suça mütemayil insanların gözünü korkutmaktır. Bu cezaların belirgin bir özelliği de “hepsinin belirli bir sınırının bulunması, ne aşağı ne de yukarıya çıkarılmasına izin olmayışı”dır. Çünkü, “bu miktar Şari’ (şeriatı koyan Allah) tarafından tayin ve tespit edilmiştir. Hadler suça teşvik ve sevkeden sebeplerle mücadele için, psikolojik temeli sağlam prensiplerdir.146 Şer’î suçlara Allah tarafından tayin edilen cezalar (had) Allah’ın rahmetindendir. Suç işlemeye engel olacak kadar sert, fakat suç işleyen insana zulmedecek kadar ileri değildir. Meselâ, “yalan söylemeye dili kesme, zinaya iğdiş etme, hırsızlığa kişiyi idam etme” cezaları verilmemiş; bilakis “felaketler ortadan kalksın, herkes kendi elindeki helaline rıza ve kanaat göstersin diye başkasının hakkını gasbetmeyeceği, tecavüze yeltenemeyeceği şiddette”147 cezalar takdir edilmiştir. Şeriatın prensipleri Allah’ın yarattığı kuluna en uygun kanunlardır. Şeriatın tarifi de bunu anlatır: “Şeriat insanlardan sudur eden ihtiyarî fiilleri bir nizam ve intizam altına alıp tahdit eden kaidelerin hülasasıdır. Veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düsturların, kanunların mecmu- asıdır.”148 Müslümanlar hayatı düzenleyen prensip ve kanunlar hususunda başka bir kültür ve medeniyete muhtaç olmayacak kadar zengindir. Zuhaylî’nin ifadesiyle “geçmiş asırların birikimi olan eserleri, Batı kompleksi ile, bir yığın olarak görmemeli”dir. “Batılıların fikir sofrasında tufeylî olmaktan kurtulmanın zamanı gelmiştir.”149 [B]3- Şeriat sebepleri kaldırır [/B] İslâm'ı ve Kur’ân'ın prensiplerini sadece cezaî müeyyidelere bakarak değerlendirmek çok yanlıştır. Kur’ân ve “şeriat mahiyeti itibariyle aklî deliller üzerine kuruludur. Şeriat temel ilimlerin hayatî noktalarını tamamiyle içine almış olan ilim ve fenlerin hülâsasıdır.”150 Sadeleştirerek iktibas ettiğimiz bu cümlenin devamında şeriatın hedefleri arasında sayılanlar şunlardır: 1- ruhun kemâl sıfatlarıyla süslenmesi, 2- kalbin kötülüklerden arındırılması, 3- vicdanın terbiye edilmesi, 4- cesedin ihtiyaçlarının tabiî ölçülerde giderilmesi, 5- menzilin tedvir edilmesi, 6 - medeniyet âleminin siyaseti, 7- âlemi nizama koymak, 8- hukuk, 9 - muâmelâtı düzenlemek, 10 - âdâb-ı içtimâiye. Bu ilim dalları şeriatın prensiplerinde dercedilmiştir. Kur’ân ve şeriat hayatın bütününü kucaklayan kaideler mecmuasıdır. İslâm'ın insanı, ruhu, bedeni, evi, çevresi, sosyal hayatı, içinde bulunduğu hukuk sistemi ile birlikte ele aldığını, onu yüce bir kıvama getirmeyi hedeflediğini görürüz. Hukukî ceza kanunları bunun sadece bir bölümünü teşkil eder. Bu da “kasıtlı, iradî fiilleri” konu edinir. Ruh ve vicdanları ahlâkî faziletle süslenen insanlar bu tür suçlara yönelmez. Kaldı ki, şeriat önce suça iten sebepleri ortadan kaldırır, bilahere suç işlenmiş cezayı verir. “Fuhşun açık ve gizli hiçbir şekline yaklaşmayın.”151 “Âdem oğlunun zinadan nasibi yazılmıştır. Çaresiz ona erişecektir. İki gözün zinası ona bakmaktır. İki kulağın zinası fuhuşla ilgili şeyleri dinlemektir. Dilin zinası fuhuşla alâkalı sözdür. İki el de zina eder; zinaları harama el uzatmaktır. İki ayak da zina eder; zinaları fuhşa yürümektir. Kalb de zinaya heves eder. Artık ferc de bunları doğrular ya da yalan çıkarır”152 hadisi insanın uzuvlarını harama kullanmasının da derece itibariyle düşük de olsa, birer “zina fiili” olduğunu belirtiyor. Ki bunların hepsi kalbi karartan birer günahtır. Bunlardan sakındırmakla şeriat zinaya giden yolları kapatır. Âzâların yaptıkları zina ise, “kaçınılması” zor olanıdır. Cezaî müeyyide icap ettiren fiile giden yolu açmaktadır. “Harama götüren herşey haramdır” prensibi hem dinî ve uhrevî bir müeyyide, hem de İslâm hukukunun kabul ettiği temel bir esastır. Meselâ, zinaya bir adım sayılan birbirine nikâh düşen iki yabancı erkek ve kadının birarada bulunması da haramdır. Her haram ise Allah’a bir isyandır. Uhrevî cezayı da gerektirir.153 Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Konumuzla ilgisi bakımından bu cezaların da “hemen kolayca” infaz edilmediklerini ifade etmek istiyoruz. “Dini, eli sopalı bir hakim ya da devlet başkanının elinde bir âlet” gibi takdim edenlerin, bu insanî vetire karşısında nasıl yanıldıklarını göstermeye çalışalım. [B]4 - Suçun ispatı [/B] İslâmiyet bahis mevzuu suçların ispatında, yani bu suçların (gerçekleştiğinin tespiti konusunda) çok hassas davranmıştır. Meselâ zina fiilinde dört şahit gereklidir. Namuslu kadına zina isnadında bulunup da dört şahidle bunu ispat edemeyene “namus iftirası” cezası olarak 80 değnek vurulur.154 Hukukçuların ekseriyetine göre şahitlerin dördü de erkek olmalıdır. Kocanın karısı hakkındaki zina şehadeti geçerli değildir (yalnız Hanefilerce makbuldür). Şahitler, suç üzerinden uzun bir zaman geçmeden, hep birlikte tek bir mecliste ifade vermelidir. Tek tek ve farklı zamanlarda gelmeleri geçersizdir. Şahitlerden birinin şehâdete ehliyetli olmadığı sabit olursa dâvâ yine düşer.155 Şahid dörtten az olursa söyleyen iftira etmiş kabul edilir. Buharî Mezâlim’de geçen bir hadiste, “Her kim Müslüman kardeşinin ayıbını görür ve onu örterse Allah da kıyamet günü onun bir ayıbını örter” denilerek, çirkinliğin kapatılmasına tavsiye vardır. Kadınların mâlî, şahsî ve ailevî işlerde şehadetleri geçerlidir. Cinâyet dâvâlarında ise geçersizdir. Bunda dört mezhep müttefiktir. Çünkü cinâyet dâvâları hayatî önemi haizdir. Cumhura göre karinelerle hüküm verilmez. Şüpheler hadleri düşürür. Şüphelerin had cezalarını düşürmesi umumî bir prensiptir. Kaynağı da şu hadistir: “Şüpheli durumlarda had cezalarını bertaraf ediniz. Ve imkânınız bulundukça da Müslümanlara ölüm cezalarını uygulamayınız.”156 İslâm hukukuna göre bir kişi diğerine hukuken yasak olan bir fiili isnad ettiğinde bunu ispata zorlanır. İspatlayamaz ise kendisine ceza verilir. Bu husus Kitab ve Sünnetle sabittir.157 Şahitler akıllı, baliğ, hıfz ve adalete sahip, konuşabilir kimseler olmalıdır. Fâsıkın haberi delil sayılmaz. Hain, zinakâr kadın ve erkeğin de şehadetleri geçerli sayılmaz. Buradaki hıyanetten murad, “Allah’ın emrettiği büyük ve küçük şeyi yerine getirmeyen” kişidir.158 Suçun ispatındaki hassasiyeti ifade etmesi bakımından cinayetle ilgili birkaç şartı da dikkate sunalım: Suçunu ikrar edenin bir başkasına menfaati dokunuyorsa; ikrar tehdit ve dayak altında, sarhoş halde ve ilaç vs. ile baygın, kişi tam şuur halinde değilken veriliyorsa bu ikrar geçersizdir.159 Kişi yukarıda zikredilen suçlardan hiçbirisini ikrah altında işlemiş olmayacaktır. Sadece erkeğin ikrahla zina etmesi, bir mezhebe göre delil kabul edilmez. Hata, unutkanlık, zorlanmak, helak edilecek derecede bir tehdit, suçların “tam teşekkülünü” engelleyen unsurlar arasında kabul edilmiştir. Hz. Ali (r.a.) çölde su için bir çoban tarafından zinaya zorlanan kadına recm uygulatmamıştır.160 [B]5- Cezanın infazı [/B] Burada ilgili suçlardan zinanın nasıl tatbik edildiğini kısaca anlatarak “caydırıcılık” noktasına dikkat çekmekle iktifa etmek istiyorum. Cezalar İslâm hukukuna göre fertler tarafından değil, devlet reisi ya da onun selahiyetli kıldığı kişiler tarafından infaz edilir. İnfazlar aleni olur. Mü’minlerden bir grubun bunları görmesi gereklidir. Recm sırasında taşlayanların çok olması tercih edilir. Sopalamada ise bir kişi sopa atar. Zina haddi Allah haklarına girer. Çünkü bunun infazı kamu yararını ilgilendirmektedir. İndirme ve affı imkânsızdır. Allah’ın hakkı söz konusu olan yerde toplum ya da fertlerin o hakkı affetme yetkisi sözkonusu edilemez. Ceza meydanda, çukur kazılmadan, herkesin gözü önünde icra olunur; zina eden kadın ise, elbiselerinin açılmaması için sıkı sıkıya bağlanarak taşlanır. Taşlara dayanamayıp kaçan kişinin suçu, ikrarı ile sübut buldu ise, firar, ikrarından rücuu anlamına gelir ve suç düşer. Şahitlerin şehadeti ile sabit olmuşsa bağlanır. Sünnete uygun recm için, taşlayacak kişilerin mahkûmun karşısında namazdaki gibi saf tutması gerekir. Öndeki bir saf taş atar, geri çekilir, diğeri atar. Önce şahitler başlatılır. Ebu Hanife’ye göre şahitlerin taş atmaktan çekinmesi şehadetten dönmek anlamına gelir ve suçu düşürür. Kadın hamile ise doğumuna kadar beklenir. Taşlar yüz dışındaki organlara denk gelecek şe-kilde atılmalıdır. Büyüklük olarak da avuç içini doldurma ölçüsü esas alınır. Atışlar çabuk olmalı ve kısa sürede ölecek şekilde atılmalıdır. Recm yerine, kılıçla kesme, ipe asma gibi başka bir işlem tatbik edilemez. Cenaze sahiplerine teslim edilir. Ona da, diğer Müslümanlar gibi, dinî merasim icra edilir.161 Suçu ispatla ilgili hassasiyet örneklerinden birisi de hırsızlık durumudur. Hırsızın âkıl, baliğ, Müslüman, Malikîlere göre açlık dışında bir sebeple hırsızlık yapmış, babasının malını almamış olması gibi birtakım şartları vardır. Çalınan mal nisap miktarında ve mutlak mânâda korunma altında olmalıdır. Yere sarkan meyve ağacından yenene değil, ceplere ve eteklere doldurulana ceza gerekir.162 Bu şartlardan birkaçını şöyle sıralamak mümkün: 1- Mal sahibi, hırsız malını almadan koruma imkânına sahip bulunmamalıdır. 2- Çalınan mal çabuk bozulan cinsten olmamalıdır. 3- Çalınan malda, hırsızın bir yorum ve te’ville dahi olsa hakkı bulunduğu şüphesi olmamalıdır. 4- Hırsıza malın korunduğu bölüme girme izni verilmemiş olmalıdır.163 Bu bahse son vermeden önce, mürtedin cezasının da ölüm olduğunu hatırlatalım. Çünkü İslâm'ı ihtiyarı ile seçen bir kişi tekrar ondan çıkarsa, dinî mukaddesatı ayaklar altına almış oluyor ve yaptığı en büyük akdi çiğniyor. Çünkü inanmamak bir hak değildir. İmansız, sadece toplumu ifsad eder.164 Mürtedin vicdanı tamamen bozulduğundan, onda hiçbir hayırlı işe kabiliyet kalmaz. Bu sebeple hayat hakkı da yoktur.165 Tek çare onun cemiyet bahçesini kirletmesine engel olmaktır. Dikkat edilirse her cezâî müeyyide bir kişinin sözü ile, gazete haberi ya da mercii belli olmayan bir sözle ispat edilmiş olmamaktadır. Çünkü bunlarda, ekseriyetle hile ve yalan, kast ve intikam, şahsiyet ve fertlerin özel hayatını rencide etme endişesi vardır. İslâm hukuku zinada, hırsızlıkta, kısasta işlemenin şartlarını, suçun ispat yollarını, şahitlerin ehliyetini ve yeterli olmasını muayyen ölçülere bağlamıştır. Bu, Kur’ân hukukunun insanlara getirdiği mükemmel bir insanî sistemdir. Nihayet, suç sabit olmuşsa infazıyla da diğer insanların görmesi, ibret alması, suça cesaret edemeyecekleri bir psikolojik atmosfer meydana getirilmesi hedef alınmıştır. Dinin insanların işledikleri suçlar sebebiyle emrettiği yasakları, “zorlama” şümulüne almak isteyenler büyük bir hata içindedir. Çünkü hiçbir hürriyet sınırsız değildir. Kur’ân, “hürriyeti kişinin ne kendine, ne gayrına zarar vermemesi” esasına bağlamıştır. Hürriyeti, “başkalarına zarar vermeden kişinin istediğini yapması” olarak idrak eden Batı cemiyetinin günümüzde geldiği kriz hali ortadadır. Ne yazık ki, benzer sonuçlar İslâm cemiyetlerinde de görülmektedir. “Kanunun geçmişe geçerli olmaması, bilmemenin mazeret sayılması, suç ve cezaların mutlaka kanunla belirtilen birer fiil olması (suçun kanunîliği), sorumluluğun fiili icra edenle sınırlı tutulması, cezanın insanın kişiliğine uygun olması, faal bir nedamet halinde cezaların düşürülmesi, suçların birleşmesi halinde cezanın aşırı sınıra varmasını önleyici hükümlerin yer alması, suçu ispat şartlarının sıkı tutulması ve ağırlaştırılması”nı166 İslâm ceza hukukunun insanî veçheleri olarak özetleyebiliriz. Bunlar da dini zorla uygulamaya değil; suça teşebbüs edenlerin, pişmaniyeti de göz önünde tuturak kurtarılmasına yöneliktir. İslâm'ın rahmet cihetini ön plana çıkarmaktadır. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
İslama Göre Hayat
Din ve "Zorlama"
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst