Konuya cevap cer

Cevap: Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 79


İşte bu temsile binâen, “Âyinede hakikî güneşten başka birşey yoktur” denilmek ve âyineyi zarf ve içindeki güneşin vücud-u hâricîsi murad olmak cihetiyle denilebilir. Fakat âyinenin sıfatı hükmüne geçmiş münbasit aksi ve fotoğraf kâğıdına intikal eden resim cihetiyle güneştir denilse, hatâdır; “Güneşten başka içinde birşey yoktur” demek yanlıştır. Çünkü, âyinenin parlak yüzündeki akis ve arkasında teşekkül eden resim var. Bunların da ayrı ayrı birer vücudu var. Çendan o vücudlar güneşin cilvesindendir; fakat güneş değiller. İnsanın zihni, hayâli, bu âyine misâline benzer. Şöyle ki:

 

İnsanın âyine-i fikrindeki mâlûmâtın dahi iki veçhi var: Bir vecihle ilimdir, bir vecihle mâlûmdur. Eğer zihni o mâlûma zarf saysak, o vakit o mâlûm mevcud, zihnî bir mâlûm olur; vücudu ayrı birşeydir. Eğer zihni o şeyin husûlüyle mevsuf saysak, zihne sıfat olur; o şey o vakit ilim olur, bir vücud-u hâricîsi vardır. O mâlûmun vücud ve cevheri dahi olsa, bununki arazî bir vücud-u hârîcisi olur.

 

İşte bu iki temsile göre, kâinat bir âyinedir. Her mevcudâtın mâhiyeti dahi birer âyinedir. Kudret-i Ezeliye ile îcâd-ı İlâhîye mâruzdurlar. Herbir mevcud, bir cihetle Şems-i Ezelînin bir isminin bir nevi âyinesi olup bir nakşını gösterir. Hazret‑i Muhyiddin meşrebinde olanlar, yalnız âyinelik ve zarfiyet cihetinde ve âyinedeki vücud-u misâli, nefiy noktasında ve akis, ayn-ı mün’akis olmak üzere keşfedip, başka mertebeyi düşünmeyerek, “Lâ mevcûde illâ Hû” diyerek, yanlış etmişler. “Hakàiku’l-eşyâi sâbitetün” kaide-i esâsiyeyi inkâr etmek derecesine düşmüşler.

 

Amma ehl-i hakikat ise, verâset-i Nübüvvet sırrıyla ve Kur’ân’ın kat’î ifâdâtıyla görmüşler ki, âyine-i mevcudatta kudret ve irâde-i İlâhiye ile vücud bulan nakışlar Onun eserleridir. “Heme ezost”HAŞİYE-1 tur; “Heme ost”HAŞİYE-2 değil. Eşyanın




[NOT]Haşiye-1  Yani herşey Ondandır. O îcad eder.

Haşiye-2  Herşey O değil ki; “Lâ mevcûde illâ Hû” denilsin.


[/NOT]

 


 

<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hakàiku’l-eşyâi sâbitetün: eşyanın ve varlıkların hakikatı, aslı sabittir</TD><TD>Hazret-i Muhyiddin: (bk. bilgiler – Muhyiddîn-i Arabî)</TD></TR><TR><TD>Kudret-i Ezeliye: Cenâb-ı Hakkın başlangıcı olmayan sonsuz kudreti</TD><TD>akis: yansıma, ışık veya suretin aynaya vurup geri dönmesi veya orada görünmesi</TD></TR><TR><TD>arazî: sonradan ortaya çıkan, ilinti</TD><TD>ayn-ı mün’akis: aynaya vurup oradan ziyası, resmi, şekli gelen veya görünen şeyin kendisi</TD></TR><TR><TD>binâen: dayanarak</TD><TD>cevher: asıl, öz</TD></TR><TR><TD>cihet: yön, taraf</TD><TD>cilve: görüntü, yansıma</TD></TR><TR><TD>ehl-i hakikat: hak ve doğru yolda olanlar</TD><TD>haşiye: dipnot</TD></TR><TR><TD>husûl: meydana gelme</TD><TD>ifâdât: ifâdeler</TD></TR><TR><TD>intikal etme: geçme, ulaşma</TD><TD>irâde-i İlâhiye: Allah’ın dilediğini yapabilme gücü, İlâhi irade</TD></TR><TR><TD>kaide-i esâsi: temel kural</TD><TD>keşfetmek: gizli bir şeyi açığa çıkarmak</TD></TR><TR><TD>kudret: Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı</TD><TD>kâinat: evren, bütün yaratılmışlar</TD></TR><TR><TD>lâ mevcûde illâ Hû: Allah’tan başka hiçbir varlık yoktur</TD><TD>mertebe: derece, makam</TD></TR><TR><TD>mevcud: varlık</TD><TD>mevcudât: varlıklar</TD></TR><TR><TD>mevsuf: nitelendirilen, vasıflandırılan</TD><TD>meşreb: hareket tarzı, metod</TD></TR><TR><TD>murad olmak: istemek, kastetmek</TD><TD>mâhiyet: asıl nitelik, özellik</TD></TR><TR><TD>mâlûm: bilinen şey</TD><TD>mâlûmât: bilinen şeyler</TD></TR><TR><TD>mâruz: etki altında olan</TD><TD>münbasit: yayılan</TD></TR><TR><TD>nakış: işleme, süsleme</TD><TD>nefiy: inkâr</TD></TR><TR><TD>nevi: çeşit, tür</TD><TD>sıfat: özellik</TD></TR><TR><TD>temsil: analoji, kıyaslama tarzında benzetme</TD><TD>teşekkül eden: oluşan</TD></TR><TR><TD>vecih: yön</TD><TD>verâset-i Nübüvvet: Peygamber varisliği</TD></TR><TR><TD>vücud: varlık</TD><TD>vücud bulan: meydana gelen, varlık âlemine çıkan</TD></TR><TR><TD>vücud-u hâricî: dış âleme çıkmış varlık, maddî varlık</TD><TD>vücud-u misâlî: yansımaya dayalı varlık</TD></TR><TR><TD>zarfiyet: bir şeyin bir başka şeyi kuşatması ve içine alması</TD><TD>âyine: ayna</TD></TR><TR><TD>âyine-i fikir: düşünce aynası</TD><TD>âyine-i mevcudat: bir ayna şeklinde olan varlıklar</TD></TR><TR><TD>çendan: gerçi</TD><TD>îcâd-ı İlâhîye: Allah’ın var etmesi, yaratması</TD></TR><TR><TD>Şems-i Ezelî: Ezelî Güneş; ezelden beri var olan ve bütün nurların ve tecellilerin kaynağı olan Allah</TD></TR></TBODY></TABLE>


<TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst