Cevap: Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 80
bir vücudu vardır ve o vücud bir derece sâbittir. Çendan o vücud, Vücud‑u Vâcibe nisbeten vehmî ve hayâlî hükmünde zayıftır; fakat Kadîr-i Ezelînin îcad ve irâde ve kudretiyle vardır.
Nasıl ki, temsilde, âyine içindeki güneşin hakikî vücud-u hâricîsinden başka bir vücud-u misâlîsi var. Ve âyineyi ziynetli boyalayan münbasit aksinin dahi arazî ve ayrı bir vücud-u hâricîsi var. Ve âyinenin arkasındaki fotoğrafın resim kâğıdına intikâş eden suret-i şemsiyenin dahi ayrı ve arazî bir vücud-u hâricîsi vardır, hem bir derece sâbit bir vücuddur. Öyle de, kâinat âyinesinde ve mâhiyât‑ı eşya âyinelerinde esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin irade ve ihtiyar ve kudret ile hâsıl olan cilveleriyle tezâhür eden nukûş-u masnûâtın, Vücud-u Vâcibden ayrı, hâdis bir vücudu var. Hem o vücuda Kudret-i Ezeliye ile sebat verilmiş. Fakat eğer irtibat kesilse, bütün eşya birden fenâya gider. Bekâ-i vücud için her an, herşey, Hâlıkının ibkàsına muhtaçtır. Çendan “hakâiku’l-eşyâi sâbitetün”dür; fakat Onun ispat ve tesbitiyle sâbittir.
İşte, Hazret-i Muhyiddin, “Ruh mahlûk değil; âlem-i emirden ve sıfat-ı irâdeden gelmiş bir hakikattir” demesi, çok nusûsun zâhirine muhâlif olduğu gibi; mezkûr tahkikata binâen iltibâs etmiş, aldanmış, zayıf vücudları görmemiş.
Esmâ-i İlâhiyeden Hallâk, Rezzak gibi isimlerin mazharları vehmî ve hayâlî şeyler olamaz. Madem o esmâ hakikatlidirler. Elbette mazharlarının da hakikat-i hâriciyeleri vardır.


<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hallâk: çokça ve sürekli olarak yaratan Allah</TD><TD>Hazret-i Muhyiddin: (bk. bilgiler – Muhyiddîn-i Arabî)</TD></TR><TR><TD>Hâlık: her şeyi yaratan Allah</TD><TD>Kadîr-i Ezelî: varlığının başlangıcı olmayan ve herşeye gücü yeten Allah</TD></TR><TR><TD>Kudret-i Ezeliye: Cenâb-ı Hakkın geçmiş ve geleceği kuşatan sonsuz kudreti</TD><TD>Rezzak: bütün canlıların rızıklarını veren Allah</TD></TR><TR><TD>Vücud-u Vâcib: varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah’ın varlığı</TD><TD>akis: yansıma</TD></TR><TR><TD>arazî: birşeyin aslından olmayan, sonradan ortaya çıkan ilinti</TD><TD>bekâ-i vücud: varlık özelliğinin sürekli olması</TD></TR><TR><TD>binâen: dayanarak</TD><TD>cilve: görüntü, yansıma</TD></TR><TR><TD>esmâ: isimler</TD><TD>esmâ-i kudsiye-i İlâhiye: Allah’ın her türlü kusurdan uzak, kutsal isimleri</TD></TR><TR><TD>esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimleri</TD><TD>fenâ: geçip gitme, yok olma</TD></TR><TR><TD>hakikat: gerçek esas</TD><TD>hakikat-i hâriciye: dışa yansıyan maddî gerçeklik</TD></TR><TR><TD>hakikî: asıl, gerçek</TD><TD>hakâiku’l-eşyâi sâbitetün: varlıkların hakikatleri sabittir, hiç değişmez</TD></TR><TR><TD>hayâlî: hayale dayalı</TD><TD>hâdis: sonradan olan</TD></TR><TR><TD>hâsıl olma: meydana gelme, ortaya çıkma</TD><TD>ibkà: bâkîleştirme, sürekli ve kalıcı hale getirme</TD></TR><TR><TD>ihtiyar: dileme, istek, irade</TD><TD>iltibâs etme: karıştırma</TD></TR><TR><TD>intikâş etme: nakşolunma, nakış halinde çizilme</TD><TD>irtibat: bağ, ilişki</TD></TR><TR><TD>irâde: dileme, tercih, seçme gücü</TD><TD>kudret: güç, iktidar</TD></TR><TR><TD>kâinat: evren, âlem</TD><TD>mahlûk: yaratılmış</TD></TR><TR><TD>mazhar: yansıma ve görünme yeri</TD><TD>mezkûr: adı geçen</TD></TR><TR><TD>muhâlif: aykırı, zıt</TD><TD>mâhiyât-ı eşya: varlıkların temel özellikleri</TD></TR><TR><TD>münbasit: yayılan, genişleyen</TD><TD>nisbeten: kıyasla</TD></TR><TR><TD>nukûş-u masnûât: sanatlı olarak yaratılan varlıklardaki nakışlar</TD><TD>nusûs: hükmü açık olan Kur’ân ve hadis metinleri</TD></TR><TR><TD>sebat: kalıcı olma, sabit kalma</TD><TD>suret-i şemsiye: güneşin görünümü</TD></TR><TR><TD>sıfat-ı irâde: Cenâb-ı Hakkın irade sıfatı, niteliği</TD><TD>tahkikat: gerçeği bulmak için yapılan araştırmalar</TD></TR><TR><TD>temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji</TD><TD>tesbit: sağlam şekilde yerleştirme</TD></TR><TR><TD>tezâhür eden: ortaya çıkan, görünen</TD><TD>vehmî: varsayım, olmadığı halde varmış gibi görünen</TD></TR><TR><TD>vücud: varlık, var oluş</TD><TD>vücud-u hâricî: gözle görülebilen maddî varlık</TD></TR><TR><TD>vücud-u misâlî: yansımaya dayalı varlık</TD><TD>ziynetli: süslü</TD></TR><TR><TD>zâhir: açık, gözle görünür</TD><TD>âlem-i emir: Cenâb-ı Hakkın emirlerinin âlemi; İlâhî kanunlar âlemi</TD></TR><TR><TD>çendan: gerçi, her ne kadar</TD><TD>îcad: var etme, yaratma</TD></TR></TBODY></TABLE>