Cevap: Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 86
<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>BODY { FONT-FAMILY: 'Trebuchet MS',Arial,serif; FONT-SIZE: 12pt}</STYLE>firak ve bu’diyeti hiçe sayıp, likâ ve visâli dâimî zannederek “Lâ mevcude illâ Hû” diye, aşkın sekriyle ve o şevk-i bekà ve likà ve visâlin muktezâsıyla, gayet zevkli bir meşreb-i hâli vahdetü’l-vücudda bulunduğunu tasavvur ederek, müthiş firaklardan kurtulmak için, o vahdetü’l-vücud meselesini melce’ ittihâz etmişler.
Demek birinci sebebin menşei, aklın gayet geniş ve gayet yüksek olan bazı hakàik-ı îmâniyeye yetişmediğinden ve ihâta edemediğinden ve aklın îmân noktasında tamamıyla inkişâf etmediğindendir. İkinci sebebin menşei, kalbin aşk noktasında fevkalâde inkişâfından ve hârikulâde inbisâtından ve genişliğinden ileri gelmiştir.
Amma sarâhat-i Kur’âniye ile verâset-i Nübüvvetin evliyâ-i azîmesi ve ehl-i sahv olan asfiyânın gördükleri mertebe-i uzmâ-yı Tevhid ise, hem çok yüksektir, hem rubûbiyet ve hallâkıyet-i İlâhiyenin mertebe-i uzmâsını, hem bütün esmâ-i İlâhiyenin hakikî olduklarını ifade ediyor. Ve esâsâtı muhâfaza edip, ahkâm-ı Rubûbiyetin muvâzenesini bozmuyor. Çünkü derler ki:
Cenâb-ı Hakkın ehadiyet-i zâtiyesiyle ve mekândan münezzehiyetiyle beraber, herşey bütün şuûnâtıyla, doğrudan doğruya ilmiyle ihâta ve teşhis edilmiş ve irâdesiyle tercih ve tahsis edilmiş ve kudretiyle ispat ve îcâd edilmiştir. Bütün kâinatı birtek mevcud gibi îcâd ve tedbir ediyor. Bir çiçeği kolaylıkla halk ettiği gibi, koca baharı dahi o suhûletle halk eder. Birşey birşeye mâni olmaz. Teveccühünde tecezzî yoktur. Aynı anda, her yerde, kudret ve ilmiyle tasarruf
<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah</TD><TD>Lâ mevcude illâ Hû: Ondan başka hiçbir varlık yoktur</TD></TR><TR><TD>Vahdetü’l-vücud: “Allah’ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre hayâl ve gölge gibi zayıf varlıklardır; varlık ünvanını almaya lâyık değillerdir” diyen tasavvufî görüş</TD><TD>ahkâm-ı Rubûbiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi ile ilgili hükümler</TD></TR><TR><TD>asfiyâ: Hz. Peygamberin yolundan giden ilim ve takvâ sahibi büyük zâtlar</TD><TD>bu’diyet: uzaklık</TD></TR><TR><TD>dâimî: devamlı, sürekli</TD><TD>ehadiyet-i Zâtiye: Allah’ın Zâtına ait birlik</TD></TR><TR><TD>ehl-i sahv: uyanık iken hakikatlere görerek ulaşan Allah dostları</TD><TD>esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimleri</TD></TR><TR><TD>esâsât: esaslar, temeller</TD><TD>evliyâ-i azîme: büyük veliler</TD></TR><TR><TD>fevkalâde: olağanüstü</TD><TD>firâk: ayrılık</TD></TR><TR><TD>hakikî: gerçek</TD><TD>hakàik-ı îmâniye: iman hakikatleri</TD></TR><TR><TD>halk etme: yaratma</TD><TD>hallâkıyet-i İlâhiye: Allah’ın kendi zatına yaraşan yaratıcılığı</TD></TR><TR><TD>hârikulâde: olağanüstü</TD><TD>ihâta etme: içine alma, kapsama</TD></TR><TR><TD>inbisât: genişleme, yayılma</TD><TD>inkişâf: açığa çıkma</TD></TR><TR><TD>irâde: dileme, tercih, seçme gücü</TD><TD>ittihâz etme: kabullenme, edinme</TD></TR><TR><TD>kudret: güç ve iktidar</TD><TD>kâinat: evren, bütün yaratılmışlar</TD></TR><TR><TD>likâ: kavuşmak</TD><TD>mekân: yer</TD></TR><TR><TD>melce’: sığınak</TD><TD>menşe: kaynak</TD></TR><TR><TD>mertebe-i uzmâ: en büyük ve en yüksek mertebe</TD><TD>mertebe-i uzmâ-yı Tevhid: Tevhid hakikatlerine ulaşmada varılacak olan en büyük mertebe</TD></TR><TR><TD>mevcud: varlık</TD><TD>meşreb-i hâl: mânevî haz ve feyiz almayı hedef kabul eden tasavvufî bir yöntem</TD></TR><TR><TD>muhâfaza etme: koruma, saklama</TD><TD>muktezâ: bir şeyin gereği</TD></TR><TR><TD>muvâzene: denge</TD><TD>mâni: engel</TD></TR><TR><TD>münezzehiyet: kusur ve eksikliklerden arınmış ve yüce olma</TD><TD>rubûbiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi</TD></TR><TR><TD>sarâhat-i Kur’âniye: Kur’ân’ın açık bir şekilde ortaya koyduğu hükümler</TD><TD>sekir: mânâ alemindeki sarhoşluk</TD></TR><TR><TD>suhûletle: kolaylıkla</TD><TD>tahsis etmek: özel olarak belirlemek</TD></TR><TR><TD>tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetme</TD><TD>tasavvur etme: düşünme, hayal etme</TD></TR><TR><TD>tecezzî: bölünme, parçalanma</TD><TD>tedbir etme: çekip çevirme, ihtiyacını karşılama</TD></TR><TR><TD>teveccüh: ilgi, yönelme</TD><TD>teşhis etmek: şekil ve suret vermek</TD></TR><TR><TD>verâset-i Nübüvvet: Peygamber varisliği</TD><TD>visâl: kavuşma</TD></TR><TR><TD>îcâd: var etme</TD><TD>şevk-i bekà: aşırı derecede sonsuzluk isteği</TD></TR><TR><TD>şuûnât: Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler</TD></TR></TBODY></TABLE>