Konuya cevap cer

Cevap: Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 88


<?xml version="1.0" encoding="UTF-8" ?><!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all>BODY {    FONT-FAMILY: 'Trebuchet MS',Arial,serif; FONT-SIZE: 12pt}</STYLE>bir surette, bir irâde ve ihtiyar ve kasd ve meşîeti iktizâ eder. İrâdesiz bir cilve, ihtiyarsız bir tezâhür olamaz. Evet, tavusun mâhiyeti güzel ve yüksektir; fakat onun mâhiyeti fâil olamaz. Belki münfâildir; fâili ile hiçbir cihette ittihâd edemez. Rûhu güzel ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil, belki ancak mazhar ve medardır. Çünkü herbir tüyünde, bilbedâhe, nihâyetsiz bir hikmetle bir san’at ve nihâyetsiz bir kudretle bir nakş-ı ziynet görünüyor. Bu ise irâdesiz, ihtiyarsız olamaz. Bu kemâl-i kudret içinde kemâl-i hikmeti ve kemâl-i ihtiyar içinde kemâl-i rubûbiyeti ve merhameti gösteren san’atlar, cilve milve işi değil. Bu yaldızlı defteri yazan kâtip onun içinde olamaz, onunla ittihâd edemez. Belki, yalnız o defter, o kâtibin yazı kaleminin ucuyla temâsı var. Öyle ise, o kâinat denilen misâlî tavusun hârikulâde ziynetleri, o tavus Hâlıkının yaldızlı bir mektubudur.”

 

İşte şimdi o kâinat tavusuna bak, o mektubu oku, Kâtibine “Mâşâallah, Tebârekâllah, Sübhânallah” de. Mektubu kâtip zanneden veya kâtibi mektup içinde tahayyül eden veya mektubu hayal tevehhüm eden, elbette aşk perdesinde aklını saklamış, hakikatin hakikî suretini görmemiş.

 

Vahdetü’l-vücudun meşrebine sebebiyet veren aşkın envaından en mühim ciheti, aşk-ı dünyadır. Mecâzî olan aşk-ı dünya, aşk-ı hakikîye inkılâb ettiği zaman, vahdetü’l-vücuda inkılâb eder. Nasıl ki insandan şahsî bir mahbûbu muhabbet-i mecâzî ile seven, sonra zevâl ve fenâsını kalbine yerleştiremeyen bir âşık, mahbûbuna aşk-ı hakikî ile bir bekà kazandırmak için “Mâbud ve Mahbûb-u Hakikînin bir âyine-i cemâlidir” diye kendini tesellî eder, bir hakikate yapışır. Öyle de, koca dünyayı ve kâinatı hey’et-i mecmuasıyla mahbub ittihâz

 

 




<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hâlık: bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah</TD><TD>Mahbûb-u Hakikî: sevilen ve gerçek anlamda sevilmeye lâyık olan Allah</TD></TR><TR><TD>Mâbud: bütün varlıkların kendisine ibadet ettiği Allah</TD><TD>Mâşâallah: Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış</TD></TR><TR><TD>Sübhânallah: Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir</TD><TD>Tebârekâllah: Allah mübarek etsin</TD></TR><TR><TD>Vahdetü’l-vücud: “Allah’ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre hayâl ve gölge gibi zayıf varlıklardır; varlık ünvanını almaya lâyık değillerdir” diyen tasavvufî görüş</TD><TD>aşk-ı dünya: dünya aşkı, sevgisi</TD></TR><TR><TD>bekà: sürekli şekilde var olma</TD><TD>bilbedâhe: açık bir şekilde</TD></TR><TR><TD>cihet: yön</TD><TD>cilve: görünme, yansıma</TD></TR><TR><TD>enva: çeşitli türler</TD><TD>fenâ: yokluk</TD></TR><TR><TD>fâil: işi yapan</TD><TD>hakikat: asıl, esas</TD></TR><TR><TD>hakikî: asıl, gerçek</TD><TD>hey’et-i mecmua: bir şeyi oluşturan şeylerin tümü, ferdlerinin tamamı</TD></TR><TR><TD>hikmet: fayda, gaye</TD><TD>hârikulâde: olağanüstü</TD></TR><TR><TD>ihtiyar: dileme, tercih etme</TD><TD>iktizâ: gerektirme</TD></TR><TR><TD>inkılâb etmek: değişmek, dönüşmek</TD><TD>irâde: dileme, seçme gücü</TD></TR><TR><TD>ittihâd: birleşme, birlik</TD><TD>ittihâz etme: kabullenme, edinme</TD></TR><TR><TD>kasd: hedef, maksat</TD><TD>kemâl-i hikmet: Allah’ın istediği şeyi dilediği şekilde eksiksiz olarak yapması</TD></TR><TR><TD>kemâl-i ihtiyar: Allah’ın kusursuz idaresi</TD><TD>kemâl-i kudret: Allah’ın kudretinin mükemmelliği</TD></TR><TR><TD>kemâl-i rubûbiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyet, yaratıcılık ve terbiyesinin mükemmelliği</TD><TD>kudret: güç, iktidar</TD></TR><TR><TD>kâinat: evren, bütün yaratılmışlar</TD><TD>kâtip: yazıcı</TD></TR><TR><TD>mahbûb: sevgili</TD><TD>mazhar: sahip olma</TD></TR><TR><TD>mecâzî: gerçek olmayan</TD><TD>medar: dayanak noktası, kaynak</TD></TR><TR><TD>meşreb: hareket tarzı, yöntem</TD><TD>meşîet: irade, istek, dileme</TD></TR><TR><TD>misâlî: örnek olarak verilen</TD><TD>muhabbet-i mecâzî: Allah’ın dışındaki dünyevî varlıklara yönelik sevgi</TD></TR><TR><TD>mutasarrıf: dilediği gibi idare eden</TD><TD>mâhiyet: nitelik, özellik</TD></TR><TR><TD>mûcid: icad eden, yoktan var eden</TD><TD>nakş-ı ziynet: süslü işleme</TD></TR><TR><TD>nihâyetsiz: sınırsız</TD><TD>suret: biçim, şekil</TD></TR><TR><TD>tahayyül eden: hayal eden</TD><TD>tevehhüm eden: vehmeden, zanneden</TD></TR><TR><TD>tezâhür: belirme, görünme</TD><TD>yaldızlı: parıltılı</TD></TR><TR><TD>zevâl: geçici olma</TD><TD>ziynet: süs</TD></TR><TR><TD>âlî: yüce</TD><TD>âyine-i cemâl: güzelliği yansıtan ayna</TD></TR><TR><TD>şahsî: kişisel</TD></TR></TBODY></TABLE>

<TABLE role=presentation cellSpacing=0 cellPadding=0><TBODY role=presentation><TR role=presentation></TR></TBODY></TABLE>


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst