Cevap: Dördüncü Lem'a - Sayfa 50
ve Hüseyin’in arkalarında teselsül eden aktab ve eimme-i verese ve mehdîleri görmüş ve onların umumu namına başlarını öpmüş. Evet, Hazret-i Hasan’ın (r.a.) başını öpmesinden, Şah-ı Geylânî’nin hisse-i azîmesi var.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE
اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبىٰ âyetinin bir kavle göre mânâsı: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vazife-i risaletin icrasına mukabil ücret istemez; yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor.”
Eğer denilse: “Bu mânâya göre, karâbet-i nesliye cihetinden gelen bir fayda gözetilmiş görünüyor. Halbuki,
1 اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ اَتْقٰيكُمْsırrına binaen, karâbet‑i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i risalet cereyan ediyor.”
Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki, Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek. Âlem-i İslâmın bütün tabakatında, kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile, Âl-i Beytten çıkacak. Teşehhüddeki, ümmetin âl hakkındaki duası ki,
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰۤى اِبْرَاهِيمَ وَعَلٰۤى اٰلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
2
dir, makbul olacağını keşfetmiş.
Yani, nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nuranî rehberler Hazret-i İbrahim’in (a.s.) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi;
3 ümmet-i
[NOT]Dipnot-1 “Allah katında en şerefliniz, en ziyade takvâ sahibi olanınızdır.” Hucurat Sûresi, 49:13.
Dipnot-2 Allahım! Tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin herşeyden nihayetsiz derecede yüksektir. bk. Buhârî, Enbiya 10; Müslim, Salât: 65-66.
Dipnot-3 bk. İbni Hacer, Fethü’l-Bârî: 11:162.
[/NOT]
<TABLE border=0 cellSpacing=2 cellPadding=0><TBODY><TR><TD>Hazret-i Hasan: [bk. bilgiler – Hasan (r.a.)]</TD><TD>Hazret-i Hüseyin: [bk. bilgiler – Hüseyin (r.a.)]</TD></TR><TR><TD>Hazret-i İbrahim: [bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)]</TD><TD>Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)</TD></TR><TR><TD>aktab: kutuplar, büyük velilerden zamanının en büyük mürşidi olan kimseler</TD><TD>binaen: dayanarak</TD></TR><TR><TD>cereyan etmek: meydana gelmek</TD><TD>eimme-i verese: peygamberlik varisi olan imamlar</TD></TR><TR><TD>ekseriyet-i mutlaka: büyük çoğunluk</TD><TD>enbiya: nebiler, peygamberler</TD></TR><TR><TD>gayb-âşinâ: gaybı bilen, görünmeyenlerden haberi olan</TD><TD>hisse-i azîme: büyük pay</TD></TR><TR><TD>icra etme: yerine getirme</TD><TD>karâbet-i nesliye: soy yakınlığı</TD></TR><TR><TD>kavl: söz, rivayet</TD><TD>kemâlât-ı insaniye: insana ait mükemmellikler</TD></TR><TR><TD>kurbiyet-i İlâhiye: Allah’a yakınlık</TD><TD>makbul: kabul edilen</TD></TR><TR><TD>mehdî: insanları hidayete sevk eden</TD><TD>meveddet: sevgi</TD></TR><TR><TD>millet-i İbrahimiye: İbrahim milleti; Hz. İbrahim’in dinini kabul edenler</TD><TD>mukabil: karşılık</TD></TR><TR><TD>mürşid: doğru yol gösteren</TD><TD>nazar: bakış</TD></TR><TR><TD>nuranî: nurlu</TD><TD>nükte: ince ve derin anlamlı söz</TD></TR><TR><TD>tabakat: tabakalar, dereceler</TD><TD>teselsül eden: zincirleme devam eden, peşpeşe gelen</TD></TR><TR><TD>teşehhüd: namazda her iki rekâtın sonunda oturulan bölüm</TD><TD>umum: bütün, genel</TD></TR><TR><TD>vazife-i risalet: peygamberlik görevi</TD><TD>Âl-i Beyt: Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkı</TD></TR><TR><TD>âl: Peygamber Efendimizin sülalesi, mübarek soyu</TD><TD>âlem-i İslâm: İslâm dünyası</TD></TR><TR><TD>âyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi</TD><TD>ümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD></TR><TR><TD>ümmet-i Muhammediye: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler</TD><TD>Şah-ı Geylânî: [bk. bilgiler – Abdülkàdir-i Geylânî (k.s.)]</TD></TR><TR><TD>şecere-i nuraniye: nurlu ağaç, nurlu soy</TD></TR></TBODY></TABLE>