Ukbaa
Well-known member
Dördüncü Mektub
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
1
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
2
سَلاَمُ اللهِ وَرَحْمَتُهُ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى اِخْواَنِكُمْ لاَسِيَّمَا... اِلٰى آخِرِهِ
3
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
سَلاَمُ اللهِ وَرَحْمَتُهُ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى اِخْواَنِكُمْ لاَسِيَّمَا... اِلٰى آخِرِهِ
AZİZ kardeşlerim,
Ben şimdi Çam Dağında, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim. İnsanlarla sohbet arzu ettiğim vakit, hayalen sizleri yanımda bulur, bir hasbihal ederim, sizinle müteselli olurum. Bir mâni olmazsa, bir iki ay burada yalnız kalmak arzusundayım. Barla’ya dönsem, arzunuz vechile sizden ziyade müştak olduğum şifahî bir musahabe çaresini arayacağız. Şimdi bu çam ağacında hatıra gelen iki üç hatırayı yazıyorum.
Birincisi: Bir parça mahrem bir sırdır. Fakat senden sır saklanmaz. Şöyle ki:
Ehl-i hakikatin bir kısmı nasıl ki ism-i Vedûd’a mazhardırlar ve âzamî bir mertebede o ismin cilveleriyle, mevcudatın pencereleriyle Vâcibü’l-Vücuda bakıyorlar. Öyle de, şu hiç ender hiç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i Kur’ân’a istihdamı hengâmında ve o hazine-i bînihayenin dellâlı olduğu bir vakitte, ism-i Rahîm ve ism-i Hakîm mazhariyetine medar bir vaziyet verilmiş. Bütün Sözler, o mazhariyetin cilveleridir. İnşaallah, o Sözler وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا
[NOT]Dipnot-1 Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
Dipnot-2 “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
Dipnot-3 Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve arkadaşlarınızın, hususan ... ilâ âhir, üzerine olsun.
Dipnot-4 “Kime hikmet verilmişse, işte ona pek çok hayır verilmiştir.” Bakara Sûresi, 2:269.[/NOT]
Barla: (bk. bilgiler) | Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah (bk. v-c-b; v-c-d) |
aziz: izzetli, çok değerli, saygıdeğer (bk. a-z-z) | cilve: görüntü, akis (bk. c-l-y) |
dellâl: ilân edici, duyurucu | ehl-i hakikat: hak ve doğruluk üzere olan kimseler (bk. ḥ-ḳ-ḳ) |
hasbihal: konuşma, sohbet etme | hazine-i bînihaye: bitmez tükenmez hazine |
hengâm: zaman, ân | hizmet-i Kur’ân: Kur’ân hizmeti |
hiç ender hiç: hiç içinde hiç | ins: insan |
inşaallah: Allah’ın izniyle | ism-i Hakîm: Allah’ın herşeyi hikmetle yaptığını bildiren ismi (bk. s-m-v; ḥ-k-m) |
ism-i Rahîm: Allah’ın sonsuz rahmet ve merhamet sahibi olduğunu bildiren ismi (bk. s-m-v; r-ḥ-m) | ism-i Vedûd: Allah’ın Vedûd ismi; yarattığı varlıkları çok seven ve onlar tarafından da çok sevilen Allah’ın ismi (bk. v-d-d) |
istihdam: çalıştırma | mahrem: gizli |
mazhar: ayna, yansıma ve görünme yeri (bk. ẓ-h-r) | mazhariyet: ayna olma, görünme yeri (bk. ẓ-h-r) |
medar: çerçeve, yörünge | menzil: yer, mekân (bk. n-z-l) |
mertebe: derece | mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) |
musahabe: karşılıklı sohbet etme | mâni: engel |
müteselli: teselli bulan | müştak: çok arzulu ve istekli |
tevahhuş: ürküntü, kaçma, çekinme | vech: yön |
vuhuş: yabaniler, vahşiler | ziyade: çok, fazla |
Çam Dağı: (bk. bilgiler) | âzamî: en büyük (bk. a-ẓ-m) |
ünsiyet: dostluk, yakınlık | şifahî: sözle, görüşerek konuşma |