Dua, kulluğun çok azim bir sırrı... Hatta kulluğun ruhu hükmünde… Duanın te'siri de çok azim… (1) Bir de üstüne, Rabbimizin bizlere söylediği "De ki, (Ey insanlar) duanız olmazsa Rabbimin yanında ne ehemmiyetiniz var?"(2) mealindeki ayet-i kerimesi de olunca, eh o zaman bize ne düşüyor? O'nun kapısından başka kapılardan bir şeyler beklememek... Neden mi? Çünkü O Rabbimiz bizi kendisine hiçbir şey olmasa bile dua etmemiz konusunda ikaz ediyor ve kendisine dua ettiğimizde bu duamıza icabet edeceğini, cevap vereceğini söylüyor (3). Hem de bizleri ancak ve ancak ubudiyet için yarattığını da yine kendi kitabında belirtiyor (4).
Sevgili Peygamberimiz (ASM) de bu hususu bir hadis-i şeriflerinde: "Siz Allaha hakkıyla tevekkül etseydiniz, Allah sizi kuşlar gibi sebepsiz yerden rızıklandırırdı. Nasıl ki onlar sabah yuvalarından aç olarak çıkarlar ve akşam olduğunda tok olarak dönerler" (5) diyerek daha da açık hale getirmektedir.
Zaten Rabbimiz daha önce kullarına ne kadar nankör de olsalar türlü türlü ni’metlerini göndermemiş miydi? Benî İsrail’e, gökten pişmiş bıldırcın eti ve kudret helvası göndermiş, ama yine onlar nankörlük edip, Musa (AS)a; “Rabbine söyle de bize başka yiyecekler göndersin” demişlerdi maalesef(6).
Hem biz O Rabbül Âlemin olan Mevlâmızı "Ve hüve alâ külli şey'in Kadîr" diye bilmiyor muyuz? Zâten böyle bilmiyorsak, el iyâzübillah, halimiz harap demektir ki, bu durumda da yine Rabbimize el açmamız gerekir... O, bize her şeyimizi lûtfeden, bizi yokluk âlemlerinden çıkarıp var eden, bize türlü ni'metleriyle kendini tanıttırmak için bizleri âdeta ni'metlerine gark eden Rabbül Âlemin değil mi ki, O'ndan başka kapı arayalım (7)?
Yine dua konusunda Sahih-i Müslim'de geçen diğer bir rivayette Peygamberimiz (A.S.M.) şöyle buyurmaktadır:
- "Bir kul günah olan veya akrabası ile darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duası kabul olunur. "
- Yâ Rasûlullah! Acele etmek ne demektir? Diye sorulunca da, Rasülullah (A.S.M.) şöyle buyurdu:
- "Nice defalar hep dua ettim de Rabbimin duamı kabul buyurduğunu gördüğüm yok, der. Duasının hemen kabul edilmemesi sebebiyle bıkar ve duayı bırakır. " (8)
Yine sahih hadis kitaplarımızda geçen bir rivayette, Ubâde İbni's-Sâmit radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yeryüzünde bir Müslüman Allah'tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabası ile ilgisini kesmeyi arzu etmediği sürece Allah onun dileğini mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden giderir. "
Orada bulunan sahabelerden biri:
- O takdirde biz Allah'tan çok şey isteriz, deyince, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Allah'ın lütfu dilediğiniz şeylerden daha çoktur" buyurdu. (9)
Kısaca insan, tevekkül, dua ve ubudiyetle, bütün ağırlıklarını mutlak güç sahibi Allah’ın kudret eline emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder, sonra ebedi mutluluğa girmek için cennete uçabilir. Yoksa tevekkül etmese dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, esfel-i safiline yuvarlanmasına sebep olur. Demek ki, iman, tevhidi; tevhid, teslimi; teslim, tevekkülü; tevekkül saadet-i dâreyni (iki dünya saadetini) gerektirir. (10)
Kaynaklar
1.Mektubat, 24. Mektubun 1. Zeyli, Risale-i Nur Külliyatı
2.Furkan Suresi, 77
3.Mü’min Suresi, 60
4.Zariyat Suresi, 56
5.Sünen İbn-i Mâce, Zühd 4164; Tirmizi, Zühd, 2441
6.Bakara Suresi, 57: Ve üstünüze o bulutu gölgelik yaptık ve size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin diye üzerinize hem kudret helvası, hem de bıldırcın indirdik. Bize zulmetmediler, belki kendilerine ediyorlardı.
A’raf Suresi, 160: Bununla beraber Biz onları on iki kabileye, o kadar ümmete ayırdık ve Musa'ya -kavmi kendisinden su istediği vakit- şöyle vahyettik: "Vur asan ile taşa!" O zaman ondan on iki pınar akmaya başladı. Halkın her kesimi kendi su alacağı yeri belirledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik çektik, kendilerine kudret helvası ile bıldırcın indirdik ve: "Size rızık olarak verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin!" dedik. Bununla beraber onlar zulmü Bize yapmadılar, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Taha Suresi, 80: Ve üstünüze o bulutu gölgelik yaptık ve size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin diye üzerinize hem kudret helvası, hem de bıldırcın indirdik. Bize zulmetmediler, belki kendilerine ediyorlardı.
Bakara Suresi, 61: Ve bir vakit: "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, artık bizim için rabbine dua et, bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın." dediniz. (O da): "O üstün olanı daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya inin, o vakit size istediğiniz olacaktır." dedi. Üzerlerine de zillet ve meskenet damgası basıldı ve sonunda Allah'tan bir gazaba uğradılar. Evet, öyle oldu, çünkü Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız olarak peygamberleri öldürüyorlardı. Evet, öyle oldu, çünkü isyana daldılar ve aşırı gidiyorlardı.
7.Bakara Suresi, 21, 22
8.Müslim, Zikir 92
9.Tirmizî, Daavât 115. ; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 18
10.Sözler, 23. Söz, Risale-i Nur Külliyatı
İbrahim Akmolla
Sevgili Peygamberimiz (ASM) de bu hususu bir hadis-i şeriflerinde: "Siz Allaha hakkıyla tevekkül etseydiniz, Allah sizi kuşlar gibi sebepsiz yerden rızıklandırırdı. Nasıl ki onlar sabah yuvalarından aç olarak çıkarlar ve akşam olduğunda tok olarak dönerler" (5) diyerek daha da açık hale getirmektedir.
Zaten Rabbimiz daha önce kullarına ne kadar nankör de olsalar türlü türlü ni’metlerini göndermemiş miydi? Benî İsrail’e, gökten pişmiş bıldırcın eti ve kudret helvası göndermiş, ama yine onlar nankörlük edip, Musa (AS)a; “Rabbine söyle de bize başka yiyecekler göndersin” demişlerdi maalesef(6).
Hem biz O Rabbül Âlemin olan Mevlâmızı "Ve hüve alâ külli şey'in Kadîr" diye bilmiyor muyuz? Zâten böyle bilmiyorsak, el iyâzübillah, halimiz harap demektir ki, bu durumda da yine Rabbimize el açmamız gerekir... O, bize her şeyimizi lûtfeden, bizi yokluk âlemlerinden çıkarıp var eden, bize türlü ni'metleriyle kendini tanıttırmak için bizleri âdeta ni'metlerine gark eden Rabbül Âlemin değil mi ki, O'ndan başka kapı arayalım (7)?
Yine dua konusunda Sahih-i Müslim'de geçen diğer bir rivayette Peygamberimiz (A.S.M.) şöyle buyurmaktadır:
- "Bir kul günah olan veya akrabası ile darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duası kabul olunur. "
- Yâ Rasûlullah! Acele etmek ne demektir? Diye sorulunca da, Rasülullah (A.S.M.) şöyle buyurdu:
- "Nice defalar hep dua ettim de Rabbimin duamı kabul buyurduğunu gördüğüm yok, der. Duasının hemen kabul edilmemesi sebebiyle bıkar ve duayı bırakır. " (8)
Yine sahih hadis kitaplarımızda geçen bir rivayette, Ubâde İbni's-Sâmit radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yeryüzünde bir Müslüman Allah'tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabası ile ilgisini kesmeyi arzu etmediği sürece Allah onun dileğini mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden giderir. "
Orada bulunan sahabelerden biri:
- O takdirde biz Allah'tan çok şey isteriz, deyince, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Allah'ın lütfu dilediğiniz şeylerden daha çoktur" buyurdu. (9)
Kısaca insan, tevekkül, dua ve ubudiyetle, bütün ağırlıklarını mutlak güç sahibi Allah’ın kudret eline emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder, sonra ebedi mutluluğa girmek için cennete uçabilir. Yoksa tevekkül etmese dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, esfel-i safiline yuvarlanmasına sebep olur. Demek ki, iman, tevhidi; tevhid, teslimi; teslim, tevekkülü; tevekkül saadet-i dâreyni (iki dünya saadetini) gerektirir. (10)
Kaynaklar
1.Mektubat, 24. Mektubun 1. Zeyli, Risale-i Nur Külliyatı
2.Furkan Suresi, 77
3.Mü’min Suresi, 60
4.Zariyat Suresi, 56
5.Sünen İbn-i Mâce, Zühd 4164; Tirmizi, Zühd, 2441
6.Bakara Suresi, 57: Ve üstünüze o bulutu gölgelik yaptık ve size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin diye üzerinize hem kudret helvası, hem de bıldırcın indirdik. Bize zulmetmediler, belki kendilerine ediyorlardı.
A’raf Suresi, 160: Bununla beraber Biz onları on iki kabileye, o kadar ümmete ayırdık ve Musa'ya -kavmi kendisinden su istediği vakit- şöyle vahyettik: "Vur asan ile taşa!" O zaman ondan on iki pınar akmaya başladı. Halkın her kesimi kendi su alacağı yeri belirledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik çektik, kendilerine kudret helvası ile bıldırcın indirdik ve: "Size rızık olarak verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin!" dedik. Bununla beraber onlar zulmü Bize yapmadılar, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Taha Suresi, 80: Ve üstünüze o bulutu gölgelik yaptık ve size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin diye üzerinize hem kudret helvası, hem de bıldırcın indirdik. Bize zulmetmediler, belki kendilerine ediyorlardı.
Bakara Suresi, 61: Ve bir vakit: "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, artık bizim için rabbine dua et, bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın." dediniz. (O da): "O üstün olanı daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya inin, o vakit size istediğiniz olacaktır." dedi. Üzerlerine de zillet ve meskenet damgası basıldı ve sonunda Allah'tan bir gazaba uğradılar. Evet, öyle oldu, çünkü Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız olarak peygamberleri öldürüyorlardı. Evet, öyle oldu, çünkü isyana daldılar ve aşırı gidiyorlardı.
7.Bakara Suresi, 21, 22
8.Müslim, Zikir 92
9.Tirmizî, Daavât 115. ; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 18
10.Sözler, 23. Söz, Risale-i Nur Külliyatı
İbrahim Akmolla