Büyük resmi görmek için resmin üzerine tıklayın...
Duâ: Çağırma, teşvik etme, muhtaç olma, yardım isteme, namaz kılma, Allah’a tazarru’ ve niyaz, yalvarıp yakarma manalarına gelir.
“Duâ kulluğun ruhudur; temiz ve samîmî bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam, duasıyle: Bütün kâinata hükmeden, en küçük işlerini ve en gizli arzularını bilen, sesini duyan, her haline âşina, her hareketinden haberdar olan birisinin var olduğunu gösterir. Ve anlar ki, bütün varlıkların seslerini işiten, onlara merhamet eden, dertlerine derman yetiştiren, herşeye erişen, her yere yetişen onun kudret elidir. Kerîm ve Rahîm olan kâinat Sultanı aşağıda arz edeceğimiz âyetlerde görüleceği gibi dua edenlere cevap vereceğini va’dediyor. Fakat dikkatten uzak tutmamak gerekir ki duâya cevap vermek ayrı, kabul etmek ayrı şeydir. Allah her duaya cevap verir, fakat duayı kabul etmesi ve istenileni aynen vermesi Cenab-ı Hakk’ın hikmetine bağlıdır. Meselâ hasta bir çocuk doktora:
– Doktor bana bak! der. Doktor bakar,
– Ne istiyorsun? diye sorar. Çocuk:
– Bana şu ilâcı ver, der.
Doktor istediğini ya aynen, yahut ona daha faydalı olanını verir, veya hastalığına zararı olacağını bildiği için, hiç vermez.
Cenab-ı Hak mutlak hikmet sahibi ve bütün sırları bildiği, hazır ve nâzır olduğu için kulunun duasına cevap verir. Bu cevabı ile onun yanında olduğunu, yalnız ve kimsesiz olmadığını bildirir. Dostluğu ile onun yalnızlığını giderir. Fakat bu, insanın nefsinin istek ve arzularını zorla yaptırmak istemesi şeklinde olamaz. Ancak Allah’ın hikmeti nasıl olmasını gerektiriyorsa öyle olur. Ya kulunun istediğini istediği şekliyle, yahut arzu ettiğinden daha iyisini verir, yahut ta hiç vermez.
Dua bir kulluktur. Kulluğun neticeleri ve meyveleri âhirete bakar, Dünya ile ilgili istekler o çeşit ibadetlerin ve duaların vakitleridir; gayeleri değil... Meselâ yağmur namazının ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk o ibadetin vaktidir. Nasıl güneşin batması bize akşam namazının vaktinin girdiğini bildiriyorsa, yağmurun kesilmesi de o duanın vaktini bildiriyor. Eğer o dua sırf yağmuru getirmek niyetiyle yapılacak olursa, bunda ibadetlerin ruhu olan ihlâs (yalnız ve yalnız Allah’a ibadet niyeti ve gayesi) bulunmadığından dua da kabule lâyık olmaz.
Güneş ve ay tutulmaları (küsûf ve husuf) denilen namazların vakitleridir. Yani gece ve gündüzü ışıklandıran bu iki nuranî ve parlak delilin önüne perde çekilmesi Allah’ın büyüklüğünü, eşsiz kudret ve saltanatını i’lâna sebep olduğundan Allah bizi o vakitlerde bir çeşit ibadete çağırır. Yoksa zannedildiği gibi o namazlar ay ve güneşin açılması için değildir. Çünkü onların ne zaman açılacağı ve tutulmanın ne kadar devam edeceği astronomik hesaplarla önceden bellidir. Bunun gibi kuraklık ta yağmur namazı (istiska)’nın ve duasının vaktidir.
Belâların ve zararların gelmesi, musîbetlerin yaygınlaşması bazı duaların vakitleridir. İnsan böyle zamanlarda âcizliğini anlar; duasıyle yalvarıp yakarmasıyle Cenab-ı Hakk’ın dergâhına sığınır.
Çok dua edildiği halde belâlar kalkmaz, devam ederse “Dua kabul olunmadı.” denilmemelidir. Çünkü henüz duanın vakti sona ermemiştir. Eğer Cenab-ı Hak lütuf ve ihsan buyurarak belâyı kaldırırsa ne a’lâ, o zaman duanın vakti son bulmuş olur. Demek oluyor ki dua bir kulluk sırrıdır. Kulluk sırf Allah için olmalıdır. Yalnız âciz olduğunu göstererek dua ile ona sığınmalı fakat onun işine karışmamalıdır; tedbiri ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini tenkid eder şekilde davranmamalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm âyetleriyle sabit bir hakikattır ki, yaratılmışların her biri Cenab-ı Hakk’a kendilerine mahsus tesbih, ibadet ve secde yaptıkları gibi bütün kâinat ta dergâh-ı İlâhî’ye dua ve niyazda bulunur. Bu dua ve niyazlar da şu şekilde olur:
1) Dua (bitki ve hayvanlarda olduğu gibi) kaabiliyet dili ile olur. Çünkü bunlar hududsuz ihsan sahibi olan Allah’tan “Esma-i Hüsna”sına parlak bir ayna olmak istiyorlar.
2) Yahut dua doğuştan gelen bir ihtiyaç diliyle olur. Bunlar bütün canlıların kendi güç ve (kudretlerinin) dışında kalan ve çok lüzumlu hayatî ihtiyaçları için yaptıkları dualardır ki, herbiri bu ihtiyaç diliyle, lütuf ve ihsanı sonsuz olan Allah’tan hayatlarının devamı için bir çeşit rızık olacak isteklerde bulunurlar.
3) Bir de dua (ıztırar yani çaresizlik diliyle) yapılır. Zorda kalmış olan şuurlu varlıkların, mutlak surette Allah’a dayanarak dua etmeleri, Rabb-i Rahîmlerine yönelmeleridir.
Bu üç yolla yapılan dualar, bir mani olmazsa, daima makbuldür.
4) Duanın en meşhuru olan bizim dualarımızdır. Bunlar da ikiye ayrılır. Biri hal ve hareketlerimizle, diğeri sözlerimizle yaptığımız dualardır. Meselâ sebeplere baş vurmak hal ve davranışla yapılan bir duadır. Sebeplerin bir araya gelmesi neticeyi elde etmek için değil, neticeyi Cenab-ı Hak’tan istemek için onun rızasına uygun bir şekil ve bir vaziyet almaktır; çift sürmek rahmet hazinesinin kapısını çalmak demektir.Bu çeşit dualar, doğrudan doğruya lütuf ve ihsanı sonsuz olan Allah’ın isimlerine dönük olduğu için daha çok kabule mazhardır.
İkinci kısım dille, kalple dua etmek, elinin yetişemediği bazı isteklerde bulunmaktır. Bu duanın en mühim tarafı, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi: Dua eden adamın kalbinden geçenleri bilen, acizliğine acıyan, ihtiyaçlarını gören, arzularını yerine getiren sonsuz kudret sahibi bir zatın var olduğunu bilmesi ve anlamasıdır.
Dua ibadetin ruhudur. Kur’ân-ı Kerîm’de: “Ey Resûlüm! Kullarım sana benden sordularsa, muhakkak ki ben çok yakınımdır. Bana dua edince, dua edenin duasına herhalde cevap veririm.” (El-Bakara/186)
“Ya Muhammed de ki: Sizin duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var, Rabbim sizi ne yapacak?” (El-Furkan/77)
“Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, size cevap vereyim.” (El-Mü’min / 60)
“Ey Resulüm de ki: Ben ancak Rabbime dua (ibadet) ederim. Ve ona hiçbir şeyi ortak koşmam.” (El-Cin/20) buyurulmuş; gerek Kur’ân-ı Kerim’de ve gerek hadis-i şeriflerde bize en güzel dualar öğretilmiştir.
Hayır ve bereket vesilesi olması ve yapacağımız halisane dualara birer örnek teşkil etmesi temennisi ile ve hem de kitabımıza güzel bir hatime olması gibi halis bir niyetle bu Kur’ânî ve hadîsî dualardan (meâlleri) bazı örnekler sunuyoruz.
ALLAH’IN KİTABINDAN:
I) Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
1- Hamd (övme ve övülme) alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
2- O, Rahman ve Rahîm’dir.
3- Ceza gününün malikidir.
4- Ancak sana kulluk ederiz. Ve yalnız senden meded umarız (ey Allah!)
5- Bize doğru yolu göster.
6- Kendilerine lutuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu, gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil. (Âmin!) (Fatiha Suresi)
2) “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalblerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet lutfet. Eminiz ki, lutfu en bol olan Sen’sin.” (Âl-i İmran / 8)
3) “Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde insanları mutlaka toplayacak olan Sen’sin. Allah sözünden asla dönmez.” (Âl-i İmran / 9)
4) “Ey Rabbimiz! Peygamberlerinin lisanı üzere bize va’dettiğin sevabı ver, kıyamet gününde bizi rüsvay etme (ayıplarımızı meydana çıkarma). Şüphe yok ki sen va’dinden dönmezsin.” (Âli İmran / 194).
5) “Rabbim bağışla ve merhamet buyur. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (El-Mü’minun / 118).
6) “Ey Rabbimiz! Hesap başa dikileceği kıyamet günü / beni, anamı ve babamı, ve bütün mü’minleri bağışla...” (İbrahim / 41).
7) “Ey Rabbimiz, ne gizler ne açıklarsak şüphe yok ki sen hepsini bilirsin. Zaten yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (İbrahim / 38).
8) “Ey Rabbim! beni namaza devam eden(lerden) kıl. Zürriyyetimden böyle kimseler yarat. Ya Rabbena! duamızı kabul buyur.” (İbrahim / 40).
9) “Rabbim bana bir hikmet (ilim ve anlayış) ver. Beni salihler (zümresine ilhak eyle.” (Eş-şuara / 83).
10) “Sonra gelenler arasında beni iyi namlı yap (hakkımda iyi bir dil kullansınlar)” (Eş-Şuara/84).
11) “Beni naîm cennetinin varislerinden kıl.” (Eş-şuara/85).
12) “Rabbim! benim ilmimi artır.” (Tâhâ/114).
13) “Rabbimiz! Ancak sana tevekkül ettik. Sana ibadete koyulduk. Ve yalnız sanadır dönüş...” (El-Mümtehine/4).
14) “Ey Rabbimiz ! bizi o kâfir olanların fitnesi kılma (bizi onlara ezdirme). Bizi bağışla. Ey Rabbimiz!muhakkak ki sen Azizsin (her şeye galipsin, imansızlardan intikam alırsın). Hakîmsin (mü’minlere zafer veren hikmet sahibisin.)” (El-Mümtehine/5)
ALLAH RESÛLÜNÜN DİLİNDEN:
1) Enes (r.a.)’ten: “Allahım!bize dünyada ve âhirette iyilik, güzellik ver. Cehennem azabından muhafaza buyur.” (Müttefakun aleyh)
2) “Allahım! ben senden hidayet, takva, iffet ve gına isterim.”
(Müslim (İbn Mesud (r.a.)’ten rivayet etmiştir.)
3) Abdullah b. Amr b. Âs (a.s.)’dan: “Ey kalpleri kudret elinde tutan Allah’ım! Kalplerimizi rızana uygun amel ve ibadete çevir.” (Müslim)
4) Hz. Ali (r.a.)’dan: “Allahım! senden doğru yola hidayet buyurmanı ve bütün işlerimde muvaffak kılmanı diliyorum.” (Müslim)
5) Enes (r.a.)’ten: “Allah’ım! acizden, tenbelikten, korkaklıktan, bunaklık derecesinde ihtiyarlıktan, cimrilikten, kabir azabından, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.” (Müslim)
6) Ebu Musa (r.a.)’dan: “Allah’ım! hatalarımı, bilgisizlikten dolayı benden sadır olan günahlarımı, herşeye israfımı ve benden daha iyi bildiğin kusurlarımı afv ve mağfiret eyle. Allah’ım lâtifemi, ciddî halimi ve bilerek işlediğim günahımı afv eyle. İ’tiraf ederim ki bu kusurların hepsi bende vardır. Allah’ım! bundan önce işlediğim ve bundan sonra işleyeceğimi sandığım, gizli ve âşikâre yaptığım ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı bağışla. İlerleten de gerileten de sensin. Sen herşeye Kaadirsin.”(Müttefekun aleyh)
7) Aişe (R.Anha) dan: “Allah’ım! işlediğim günahların ve işleyeceğimi sandığım (rızana uymayan) şeylerin şerrinden sana sığınırım.” (Müslim).
8) İbnu Ömer (R. Anhüma)’den: “Allah’ım! ihsan etmekte olduğun nimetinin elimden gitmesinden, âfiyetinin değişmesinden, ansızın karşılaşacağım musîbetlerden ve gazabını mûcip sebeplerin hepsinden sana sığınırım.” (Müslim)
9) Enes (r.a.)’ten: “Ya Rabbî! baras (alaca) illetinden, aklın gitmesinden, cüzzamdan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.” (Ebu Davud)
10) Ümmü Seleme (R.Anha) den: “Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Kalbimi (hak) dinin üzerinde sabit kıl.” (Tirmizî)
11) İbnu Mes’ud (r.a.)’tan: “Allah’ım, senden rahmetini ve mağfiretini mucip olacak şeyleri isterim. Her masıyetten selâmeti, her iyilik ve taatten çoğunu, cennete nail olmayı, cehennemden kurtulmayı dilerim.” (Hakim)
Âmin, Âmin, Âmin.