Konuya cevap cer

Düğün merasimleri, insanın hayatındaki köşe taşlarından biridir. O gün,  sevinç, esenlik ve mutluluk günüdür. Düğünler bazen birtakım eğlence ve  oyunlarla süslenerek kutlanır, bazen de sade bir merasimle geçirilir.  Düğünlerdeki oyun ve eğlencelerde ölçü nasıl olmalı, nasıl bir yol  izlenmeli, nelere dikkat etmeli? Hayatımızın köşe taşlarından biri olan  düğünlerimiz acaba nasıl olmalı?

      Düğünler birer sevinç ve sürur günüdür. O gün herkes sevinçlidir,  neşelidir. Bu sevinç, bazen birtakım eğlence ve oyunlarla süslenerek  di¬le getirilir, bazen de sade bir merasimle geçirilir. Fakat  düğünlerdeki oyun ve eğlencelerde ölçü nasıl olmalı, nasıl bir yol  izlenmeli, nelere dikkat edilmeli? Bunun bir ölçüsü ve sınırı var mıdır?  Varsa kim belirler, kim öğretir, kim tespit ve tayin eder? Düğün  esnasında söy¬lenecek türkü ve şarkılarda, oynanan oyun ve eğlencelerde  mubahlık ve haram¬lık nelerdir?

    Bu konuda bizim için şaşmaz ölçü ve değişmez prensipler Asr-ı Saadet  uygulamasında mevcuttur. Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) kendisi  annelerimizle evlenirken velime adında düğün yemekleri verdikleri ve  evliliklerini herkese açık ve herkesi davet ederek yaptığı gibi, kendi  kızlarının ve yakınlarının düğünlerinde de bizzat bulunmuş, nezaret  etmiş, örneklik göstermiştir.

    Mesela Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) gerek kendi nikâhlarında, gerekse  Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin evliliklerinde mutlak surette bir ikramda  bulunurdu, fakir zengin herkesi bu merasime davet eder, zenginlerin  çağrılıp da fakirlerin ihmal edildiği düğünleri hoş karşılamazdı.

      Müzik, oyun ve eğlence gibi, düğünlerde icra edilen bu  merasimlerde nelerin yer alıp almadığını, kendisinin de bulunduğu sahabe  düğünlerinde görüyoruz.

      Meselâ, Hz. Âişe’nin (r.a.) anlattığına göre Resul-i Ekrem Efendimiz  (a.s.m.) Medineli bir sahabinin düğününün olduğunu haber aldı ve şarkı  söyleyebilen cariyelerin kendi aralarında şu beyitleri söyleyerek  eğlenebileceklerine cevaz verdi ve “Ensar eğlenceyi sever” buyurdular.

      Size geldik, size geldik,

    Allah bize de size de ömür.

    Esmer çiğit tanesi olmasaydı,

    Vadinize inmezdik. (1)

   

    Düğünlerde eğlenme

    Sahabi hanımlardan Rubeyye binti Muavviz, Halid adındaki bir sahabiye kendi düğününü anlatırken diyor ki:

    “Ben evlendiğim zaman Resulullah (a.s.m.) geldi ve senin şu oturduğun  gibi, yatağımın üzerine oturdu. Bizim cariyelerimiz def çalıp Bedir günü  şehit olan atalarımız hakkında mersiyeler okumaya başladılar. O anda  cariyelerden birisi:

    ‘Bizim aramızda yarın olacakları bilen Peygamber var’ mealinde bir mısra okudu.

      Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.):

    ‘Hayır, bunu söylemeyiniz. Yarın olacakları bilen Allah’¬tır, deyiniz’ buyurdu.” (2)

    Yine Medine’nin ileri gelenlerinden ve meşhur bir sahabi olan Es’ad bin  Zürâre kızını evlendirirken Peygamberimiz (a.s.m.), En¬sar’ın eğlenceyi  sevdiğini düşünerek def çalan ve şarkı söy¬leyen muganniyelerin (kadın  şarkıcıların) gönderilip gön¬derilmediğini sormuştu.

    Düğünlerde eğlenme konusunda Efendimizin (a.s.m.) verdiği izni ve  hoşgörüyü kullanmada tereddüt göstermeyen bazı sahabilerin, özellikle  Bedir ashabından iki zatın uygulaması bu meselenin —söz yerindeyse— son  sınırını çiziyor.

    Âmir bin Sa’d anlatıyor:

    “Bir düğün sırasında Karaza bin Ka’b ve Ebu Mes’ud el-En¬sârî’nin  yanına vardım. Bir kısım cariyeler şarkı söylüyorlardı. Dayanamayıp:

    ‘Sizler Resulullah’ın Bedir ashabından olun da, yanınızda şu işler yapılsın, olacak şey değil’ dedim.

    Bunun üzerine, onlar:

    ‘Dilersen otur bizimle dinle, dilersen git. Bize düğünde eğlenme izni verildi’ dediler.” (3)

    Düğünlerde def çalarak eğlenme geleneği Dört Halife dö¬ne¬minde de  devam etti. Hz. Ömer’in, kulağına gelen bir şarkı ve def sesinin evlenme  veya sünnet merasimine ait oldu¬ğunu öğrenince, bunu yasaklamadığı  biliniyor. (4)

   

    Müzikli düğün merasimi


Hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s.m.), “Haram beraberlikle helal  be¬raberlik arasındaki fark; evlenmek, def çalmak ve duyurmaktır” (5)  bu¬yurarak esas itibariyle belli bir çizgide kalmak kaydıyla müzikli  düğün merasimi düzenlemenin mubahlığına işaret eder.

     Hatta bunun içindir ki, sırf nikâhı ilan etmek maksadıyla davul, zur¬na  ve boru gibi musiki âletlerinin düğünlerde çalınabileceğine cevaz  verilir.

      Davul ve zurna bazı yerlerde olduğu gibi kahramanlık türküleri ve  meh¬ter marşlarının söylenmesine eşlik edince meşru çerçevede kalmış  olur. İnsanın nefis ve heveslerine hitap etmediği için mubah sayılır.  Fakat bugünkü düğünlerde davul-zurnanın eşliğinde yapılan merasimlerde  gayr-ı meşru unsurlar karıştığından, davul-zurna çalınmasına ruhsat  verilmiyor

    Düğünlerde ve diğer zamanlarda müzik eşliğinde oynanan oyunlara  gelince, bunun da birtakım şartları vardır. Bir kere çalınan âlet ve  söylenen parçalar belli çerçevede kalmalıdır.

      Oyun tutan kimseler yalan ve kötü sözler söylememeli, başkaları¬nın  bakması caiz olmayan avret yerlerini açmamalı, kadınlar ken¬¬dilerine  namahrem olan erkeklerin yanında oynamamalıdır.

      İmam Gazalî, düğün, bayram ve şenlik günlerinde erkeklerin kendi  aralarında oyun tertip etmelerinde, oynamalarında bir sakıncanın  olmadığını kaydeder, ancak kadınların erkekler karşısında oynadığı  oyunun caiz olmadığını söyler.

   

    Düğünlerde oynama

    İmam Gazalî, oyunun meşruluğuna delil olarak da Peygamberimizin  (a.s.m.), Mes¬cid-i Nebevi’de Habeşliler’in kılıç kalkan oyununu Hz.  Âişe ile bir¬likte seyretmelerini zikreder. Bu durumu Hz. Âişe şöyle  anlatır:

    “Bir bayram günü Habeşliler kalkan ve mızrak oyunu  oynuyor¬lar¬¬dı. Ben bakmak için Resulullah’tan (a.s.m.) izin istedim, o  da razı oldu.” (6)

      Bunun için düğünlerde kadınlar kendi aralarında, yabancı bir er¬kek  olmadan oynayıp eğlenebilirler. Aynı şekilde erkekler de yu¬karıdaki  şartlar ve meşru ölçüler çerçevesinde eğlenip oynayabilir¬ler. Bu  şekilde oynamak mubah olduğu gibi, onları seyretmek de mu¬bahtır.

    Düğünler, sünnetteki tavsiyelere uyularak, İslam’ın nezahet ve  temizliği çerçevesinde yapılırsa aynı zamanda güzel bir örnek olur.  Unutulmamalıdır ki, güzel örneklerin artması nispetinde şikâyetçi  olduğumuz kötülüklerin önü alınacaktır. Yoksa hem şikâyetçi olup, hem de  nefsimizi tesirinden kurtaramazsak, yanlışlıkların önü alın¬maz.

   

    Sünnette var olan eğlence sınırı nedir?

    Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine baktığımızda, meşru oyun ve eğlencenin belli başlı üç kısımda anlatıldığını görüyoruz:

    Birincisi: Bir gayeye, bir faydaya ve bir ihtiyaca yönelik eğlencelerdir.

    İkincisi: Örf, âdet ve gelenekte var olan tören ve merasim türünden eğlencelerdir.

    Üçüncüsü: Yorulan, usanan, bıkkınlık duyan insan duygularının meşru  dairede tatmin edilmesi, dinlendirilmesi ve keyiflendirilmesidir.

      Birinci kısım olan, bir gayeye yönelik oyun ve eğlence türüne, sünnetten şu örnekler verilebilir:

    • Peygamberimiz (a.s.m.) özel olarak yarış için hazırlanan atlar ve yük  beygirleri arasında ayrı ayrı yarışlar düzenler ve kazananları  ödüllendirirdi.

    • Develer arasında yapılan yarışlara zaman zaman Peygamberimizin (a.s.m.) devesi de katılır ve çoğu zaman birinci gelirdi.

    • Ok atma ve mızrak kullanma müsabakaları, Medine dev¬rinin önemli  yarışlarındandı. Bir hadiste bildirildiğine göre, atış müsabakaları ile  at yarışları meleklerin de hazır bu¬lunduğu bir eğlence türüdür.

    • Koşu ve yarış yapmak ve güreş tutmak gibi eğlenceler bizzat Peygamberimizin (a.s.m.) özel hayatında da yer alıyordu.

    • Yüzme de Peygamberimizin (a.s.m.) teşvik ettiği bir spor ve eğlence şeklidir.

    • Avcılık ve savaşa hazırlanma bakımından atıcılık faydalı  eğlencelerdendir. Av köpeği, doğan, ok, mızrak gibi av âletleriyle  avlanmak meşru görülmüştür.

    Bu alanda daha başka örnekler vermek de mümkündür.

    Sünnetin çizdiği sınırlar içinde ve meşru çerçevede örf, âdet ve  gelenekte var olan tören ve merasimlere örnek olarak ise, şunlar  verilebilir:

    • İslâm öncesi Medineliler Nevruz ve Mihrican günlerinde eğlence  düzenlerlerdi. Hicretten sonra bunların yerini Ramazan ve Kurban  Bayramları aldı.

    Ayrıca, sünnette düğünlerde şeker, hurma gibi şeylerin halkın üzerine  serpilmesi ve bunun kapışılması şeklinde uygulanan başka bir eğlence  türüne de rastlanmaktadır. (7)

    Abdullah bin Abbas, sünnet ettirdiği oğlu için eğlence dü¬zenlemiş ve bunun için ücretle erkek oyuncular tutmuştur. (8)

   

    Eğlencede “beşte bir” ölçüsü



     Günümüz şartlarını iyi bilen ve gözlemleyen, özellikle iletişim  teknolojilerinin yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı yüz¬yılın ilk  yarılarında radyo aracılığıyla eğlence türlerinin etkisiyle insanların  bu cazibeye kapıldığını gören Bediüz¬za¬man, geniş kitleleri rahatlatan  bir açıklama getirir:

      “İnsanlık hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli heveslere de  ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa hava  unsurunun (radyo dalgalarının) yaratılış hikmetine ve sırrına aykırı  düşer. Ayrıca beşerin tembelleşmesine, sefahate düşmesine ve önemli  görevlerin eksik bırakılmasına sebep olarak insanlık için büyük bir  nimet olması gerekirken büyük bir azap olur, insana lazım olan çalışma  şevkini kırar.” (9)

      Bir başka mektubunda, meşru dairede eğlence için ‘beşte bir’ ölçüsünü  getirerek; insanlığın faydasına kullanılması gereken bazı iletişim  araçlarının “onda iki”sinin meşru dairede eğlenceye ayrılması  gerekirken, “onda sekiz”inin keyif, oyun, eğlence yolunda kullanıldığı  için insanları tembelliğe ittiğinden söz eder. (10)

      Burada sözü edilen keyifli hevesler, meşru ve mubah anlamdaki eğlence  türleridir. Bu ifadeleri maksadını aşacak bir biçimde anlayıp sünnete  aykırı olan eğlencelere kapı açmak ise, yanlış bir değerlendirme olarak  bilinmelidir.

    Çünkü “Meşru daire keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur.”  İstifade edilecek eğlencelerin de helal, meşru ve mubah çerçevede  kalması gerekir. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmak olur ki,  Dim¬yat’¬a pirince giderken evdeki bulgurdan olma gibi kayıplar  ya¬şanır.

      Son olarak bu meselede genel bir ölçüyü hatırlamakta fayda vardır:

    “Yetimane hüzünleri, nefsanî hevesatı tahrik eden ses¬ler haramdır.”  Bunun yanında “ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları iras edip” hatırlatan  sesler; hikmet, ibret dolu ifadeleri içinde bulunduran çiçek, gül,  yeşillik, renk, su ve buna benzer güzelliklerle, bir fitne uyandırmayan  ve belli olmayan bir kadının güzelliğini dile getiren sözlerle şarkı ve  türkü söylemek mubahtır. (11)

      Kaynaklar:

      el-Mezâhibü’l-Erbaa; et-Tâc, 2:301.

    2 İbni Mâce, Nikâh: 21

    3 Nesâi, Nikâh: 80

    4 Abdürrezzak es-San’anî, el-Musannef, 11:5

    5 İbni Mace, Nikâh: 20.

    6 el-Mezâhibü’l-Erbaa, 2:42-43.

    7 Üsdü’l-Gâbe, 3:488

    8 DİA, “Eğlence” maddesi

    9 RNK, Emirdağ Lâhikası, s. 1837

    10 RNK, Emirdağ Lâhikası, s. 1851

    11 el-Mezâhibü’l-Erbaa, 2:41-42-43.


                                                                                          Mehmet Paksu





Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst