Konuya cevap cer


Bir kavim, dam kenarında bir  hoşça durmuşlar. Her birinin gölgesine bak, yere vurmuş. 



O sağlam damın üstünde  duran düşüncenin, fikrin sûretidir. O ne yaparsa aşağıda o, görünür. 



İş, yerde duvarda görünmede;  fikir gizli. Fakat tesir ve ulaşma bakımından ikisi de bir.  

Bir meclise zevk  kadehinden içilen sûretlerin eseri, insanın kendinden geçmesi, sarhoş olmasıdır. 



Kadınla erkeğin ve  ikisinin “buluşma sûretleri”, buluş-ma anında kendilerinden geçmelerini meydana  getirir. 



Bir nimet olan ‘ekmek ve  tuz sûreti’nin eseri, sûretsiz olan kuvvettir. 



Savaşta ‘kılıç ve kalkan  sûreti’, sûretsizlikle yani düşmana üstün olmayla sona erer. 



Medrese, medreseye gidip  gelme, medresenin türlü türlü sûretleri insan bilgi sahibi olunca dürülür,  gider. 



Bu sûretler, sûretsizliğin  kuluyken nasıl oluyor da o nimet sahibine “yok” diyorlar? 



Bu sûretler, sûretsizlikten  vücut bulmuştur. Peki, kendilerine bu varlığı verene şu aykırı gidiş, onu şu  inkar ediş nedir ki? 



Ha... Sûretin inkârı da ondan  olur, ondan zuhur eder. Bu iş de onun bir aksidir, zaten. 



Her yurdun, duvar, tavan ve sair  sûretlerini mimarın düşüncesinin gölgesi bil. 

Düşünce zamanında taş,  tahta ve kerpiç meydanda değildir ama bu, böyledir. 



Dilediği gibi iş yapan  sûretsizliktir. Sûret, onun elinde bir âlete benzer. 



Bazı bazı o sûretsiz  varlık, yokluk gizliliğinden kerem eder, sûretlere yüz gösterir. 



Her sûret, ondan yardım  görür; bu sûretle onun yüceli-ğinden, güzelliğinden, kudretinden var olur. 



Derken yine sûretsiz  varlık, yüzünü gizler. Sûretler, ihtiyaçlarından renk ve koku âleminde  dilenciliğe başlarlar. 



Bir sûret başka bir  sûretten yücelik dilerse bu, yol azıt-manın, sapıklığın ta kendisidir. 



A cevhersiz, şu halde ihtiyacını  neden başka bir ihtiyaç sahibine arz edersin? 



Madem ki sûretler kuldur,  Allah’a  “sûret” deme. O’ nu sûret sanma, onu bir şeye benzetmeye kalkışma. 



Yalvar, yakar, kendini yok  etmeye savaş. Çünkü düşünceden, sûretlerden başka bir şey meydana gelmez. 



Başka bir sûretler  gelişmiyor, semirmiyorsan sende; sen yokken doğan sûret elbette daha iyidir.  

Bir şehre gider, o şehrin  sûretine ulaşırsın. A yolcu, seni oraya çeken sûretsizliktir. 



Manâ bakımından, hatta  mekansızlık âlemine kadar da gidersin. Çünkü zevk ve hoşluk, mekan ve zaman  âleminden gayri bir âlemdir. 



Bir ‘sevgilinin sûreti’ ne  gidersin, onunla eş olmaya, arkadaşlık etmeye can atarsın. 



Maksattan gafilsin ama manâ  bakımından sûretsizliğe gittin, yine. 



Şu halde hakikatte  herkesin taptığı Hak’tır. Çünkü yollara gidenler, zevk için giderler,  sûretsizliğe doğru yürürler. 



Ama bazıları yüzlerini  kuyruğa tutmuşlardır. Baş asıldır ama başı kaybetmişlerdir, onlar. 



Baş, bu sapıklar tarafından  kaybedilmiştir. Fakat baş, kuyruk yolundan başlık eder. 



O, baştan imdat görür; bu,  kuyruktan. Bir tayfa vardır ki onlar başı da kaybetmişledir, kuyruğu da. 



Hepsi ve her şey kayboldu mu  hepsini ve her şeyi bulurlar. Her varlığı, her sûreti yok etmeye yolundan, külle  koşup ulaşırlar. (6/294-297/3720-3759) 



Sûret gölgedir, manâ güneş.  Gölgesiz ışık, yıkık yerlerdedir. (6/348/4747






Mesnevi...


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst