Livza
Well-known member
İnsanın yaşadığı aile onun için çok önemlidir. Günümüzde anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek aileler büyük ailelerin yerini aldılar. Ailenin sağlıklı olması için ilk baştan doğru kurulmalıdır. Karşılıklı sevgi, şefkat, fedakârlık ve merhamet duyguları ailenin temelini oluşturur. Güzellik, zenginlik veya ekonomik bağımsızlık gibi ölçütlerin ön planda olması sağlıklı aile kurulması için olmazsa olmaz şartlar değildir. Günümüzde yapılan evliliklerde boşanma oranları eskiye göre çoktur. Sürdürülen mutsuz aile sayılarını ise kimse tam bilemiyor.
Ailenin yaşadığı ev ne bir otel ne de bir lokantadır. Orası aile bireylerin sığanığıdır, dünyadaki cennetidir. Sağlıklı bireylerin yetişmesi aile ilişkilerinin düzgün yürütülmesine bağlıdır. Sağlıklı toplumun şifreleri de orada yazılır. Bir çocuğun hayatla ilişkileri anne-babasıyla başlar. Onun izleri ise yaşam boyu devam eder.
Aile içinde en büyük görev anneye düşer. Erkeğini vezir de eden rezil de eden kadındır sözü doğrudur ama eksiktir. Çocuklarını da diye bu söze eklemek gerek. Çünkü çocuk ailede ilk eğitimi anneden alır. Karşılıksız sevgi ve fedakârlığı çocuklarına veren odur.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki 0-6 yaş arasında çocukların öğrendikleri 6 yaştan sonra öğrendiklerinden daha fazladır. İnsanın alt yapısı bu dönemde kurulur. Beyindeki “sevgi, öfke ve güven” gibi duyguların temelleri bu yaşlarda atılır. Diğer alanlar ise 6 yaştan sonra şekşllenir.(*) Nevzat Tarhan. Prof.Dr. Sen Ben ve Çocuklarımız s.30
Dünyada hiçbir canlının yavrusu insanın yavrusu kadar korunmaya ve bakıma muhtaç olarak doğmaz. Annenin çocuğuna karşı olumlu veya olumsuz davranışları onun ileriki hayatında unutulmayan izler bırakır.
Bazı anneler çocuklarını kucağına almazlar, emzirmezler, ona sarılıp okşamazlar, onunla ilgilenmezler. Böyle ailelerde yetişen çocuklar duygusal açlık çekerler. Doğuştan gelen duygular gelişemez, terbiye edilmesi gereken duygular kontrol altına girmeyi öğrenemez. Onlar da bu yanlışlıkları kendi çocuklarına naklederler. Böylece olumsuz bir kısır döngü kurulur. (**) Engin Geçtan, Prof.Dr. İnsan Olmak, s.33-34
*Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum (LEMALAR,24.Lema)
Yaşamın birinci yılında bebeklerde çevreye karşı güven veya güvensizlik duygularının temeli atılır. Onun için 1.yıl çok önemlidir. Bebekler kendilerine annelerinin yaklaşımlarının samimi veya zorlama olup olmadıklarını algılar. Biyolojik gelişme ile beraber duygusal ve zihinsel gelişim ve olgunlaşma da başlar. Aile içinde birbirine karşı saygı, şefkat, fedakârlık ve merhametli davranışlar olmalıdır. Eşler birbirine karşı gösterdikleri duyguların ebediyen ve ölümsüz olmasını istemeli ve ona göre davranmalıdır. Yeri geldiğinde aile reisi gibi yeri geldiğinde arkadaş ve kardeş gibi davranılmalıdır. Aile içinde başta anne ön planda iken zaman içinde babanın sorumluluğu da başlar.(*) Engin Geçtan, Prof.Dr. İnsan Olmak, s.31-38
* Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce’, bir tahassüngâh ise, âile hayatıdır. Ve herkesin hânesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve âile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddî ve vefâdarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedâkârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve dâimî bir refâkat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münâsebetlerin bulunmak fikriyle, akîdesiyle olabilir. (SÖZLER,10.Söz)
Yeryüzündeki bütün anneler, insan olsun hayvan olsun yavrularına karşı karşılıksız, menfaatsiz sevgi beslerler. Ayaklarının altında Cennet olan o eli öpülesi anneler tam bir fedakârlık anıtıdırlar.
İnsandaki sevgi dugusu onun en kıymetli duygusudur. Kişiyi mutlu kılar. Evrenin tek ve bir Yaratcısı olduğu sırrını çözse, bu küçücük insanın içindeki sevgi onu öylesine büyütür ki evreni kaplar. Bütün varlıkların nazlıbir sultanı olur. Eğer o, tek Yaratıcı fikrinden uzaklaşsa, içindeki sevgi başına bela olur. Tüm sevdiği şeyleri kaybetmenin acılarını taşır. Kendini bu acılardan kurtarmak için eğlenceyle, uyuşturucu şeylerle geçici olarak düşünmeyi iptal eder.
*İnsanın en lezzetli ve tatlı ve kıymetli hissi olan muhabbet, eğer sırr-ı tevhid yardım etse, bu küçücük insanı,kâinat kadar büyüttürür ve genişlik verir ve mahlûkata nazenin bir sultan yapar. Eğer şirk ve küfre düşse -el’iyâzû billah! -öyle bir musibet olur ki, mütemadiyen zeval ve fenâda mahvolan hadsiz mahbuplarının ebedî firaklarıyla biçare kalb-i insanîyi her dakika parça parça eder. Fakat, gaflet veren lehviyatlar, muvakkaten iptal-i his nev’inden zahiren hissettirmiyor. (ŞUALAR,2.Şua)
İnsanı insan yapan en önemli özelliği içinde taşıdığı sevgidir. Evrenin sahibinin Allah olduğu inancı onun yardımına koşmazsa hayattaki tek evladını kaybeden annenin acılarını içindeki bu sevgi onu dünyanın en bedbaht insanıyapar.
*İnsanın en lâtif ve şirin bir seciyesi olan şefkat, eğer sırr-ı tevhid onun yardımına yetişmezse, öyle müthiş bir hırkat, bir firkat, bir rikkat, bir musibet olur ki, insanı en bedbaht bir dereceye indirir. Tek bir güzel yavrusunu ebedî kaybeden bir gafil valide, bu hırkati tam hisseder. (ŞUALAR,2.Şua)
Sevgilerin en güzeli insanın doğasına, özellikli olarak da insan olsun hayvan olsun bütün annelerin içine konmuştur. Sevgi en güzel ve gerçek karşılığını annelerin kalbinde bulur. Onlar yavrularına karşı gösterdikleri sevgiye karşılık hiçbir ödül ve rüşvet istemezler. Gerektiğinde evlatları için bedenini, ruhunu hatta ebedi mutluluğunu bile feda ederler. Bu duygu daha sınırlı da olsa hayvanlarda bile vardır. Yavrusunu kapmak için köpeğe karşı koyan tavuk, onu korumak uğruna başını kaptırır, hayatını feda eder.
*hâlis muhabbet, fıtrat-ı insaniyede ve umum validelerde derc edilmiştir. İşte bu hâlis muhabbete tam mânâsıyla validelerin şefkatleri mazhardır. Valideler, o sırr-ı şefkatle, evlâtlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet istemediklerine ve talep etmediklerine delil; ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için feda etmeleridir. Tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı iken, yavrusunu itin ağzından kurtarmak için-Hüsrev’in müşahedesiyle-kafasını ite kaptırır. (LEMALAR,17.Lema)
Her insan insan olma özelliği nedeniyle çevresindeki bir çok şeyle ilgilenir. Onların mutluluklarıyla mutlu olur, acılarından o da acı çeker. Özellikle canlı varlıklarla hayvanlara, bitkilere, insanlara ilgi duyar. Öncelikle de çok sevip görüştüğü dostlarının elemlerinden etkilenir o da onlarla birlikte acı çeker. Mutluluklarını paylaşır, onlarla birlikte mutlu olur. İyi günde de kötü gündede onlardan hiç ayrılmaz. İşte gerçek sevgi budur.
*insan,insaniyet cihetiyle, ekser mevcudatla alâkadardır. Onların saadetleriyle mütelezziz ve helâketleriyle müteellimdir. Hususan zîhayat ile, ve bilhassa nev-i beşerle, ve bilhassa sevdiği ve istihsan ettiği ehl-i kemâlin âlâmıyla daha ziyade müteellim ve saadetleriyle daha ziyade mesut olur. Hattâ, şefkatli bir valide gibi, kendi saadetini ve rahatını onların saadeti için feda eder.(MEKTUBAT,24.mektup)
Dr.Selçuk Eskiçubuk
Ailenin yaşadığı ev ne bir otel ne de bir lokantadır. Orası aile bireylerin sığanığıdır, dünyadaki cennetidir. Sağlıklı bireylerin yetişmesi aile ilişkilerinin düzgün yürütülmesine bağlıdır. Sağlıklı toplumun şifreleri de orada yazılır. Bir çocuğun hayatla ilişkileri anne-babasıyla başlar. Onun izleri ise yaşam boyu devam eder.
Aile içinde en büyük görev anneye düşer. Erkeğini vezir de eden rezil de eden kadındır sözü doğrudur ama eksiktir. Çocuklarını da diye bu söze eklemek gerek. Çünkü çocuk ailede ilk eğitimi anneden alır. Karşılıksız sevgi ve fedakârlığı çocuklarına veren odur.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki 0-6 yaş arasında çocukların öğrendikleri 6 yaştan sonra öğrendiklerinden daha fazladır. İnsanın alt yapısı bu dönemde kurulur. Beyindeki “sevgi, öfke ve güven” gibi duyguların temelleri bu yaşlarda atılır. Diğer alanlar ise 6 yaştan sonra şekşllenir.(*) Nevzat Tarhan. Prof.Dr. Sen Ben ve Çocuklarımız s.30
Dünyada hiçbir canlının yavrusu insanın yavrusu kadar korunmaya ve bakıma muhtaç olarak doğmaz. Annenin çocuğuna karşı olumlu veya olumsuz davranışları onun ileriki hayatında unutulmayan izler bırakır.
Bazı anneler çocuklarını kucağına almazlar, emzirmezler, ona sarılıp okşamazlar, onunla ilgilenmezler. Böyle ailelerde yetişen çocuklar duygusal açlık çekerler. Doğuştan gelen duygular gelişemez, terbiye edilmesi gereken duygular kontrol altına girmeyi öğrenemez. Onlar da bu yanlışlıkları kendi çocuklarına naklederler. Böylece olumsuz bir kısır döngü kurulur. (**) Engin Geçtan, Prof.Dr. İnsan Olmak, s.33-34
*Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum (LEMALAR,24.Lema)
Yaşamın birinci yılında bebeklerde çevreye karşı güven veya güvensizlik duygularının temeli atılır. Onun için 1.yıl çok önemlidir. Bebekler kendilerine annelerinin yaklaşımlarının samimi veya zorlama olup olmadıklarını algılar. Biyolojik gelişme ile beraber duygusal ve zihinsel gelişim ve olgunlaşma da başlar. Aile içinde birbirine karşı saygı, şefkat, fedakârlık ve merhametli davranışlar olmalıdır. Eşler birbirine karşı gösterdikleri duyguların ebediyen ve ölümsüz olmasını istemeli ve ona göre davranmalıdır. Yeri geldiğinde aile reisi gibi yeri geldiğinde arkadaş ve kardeş gibi davranılmalıdır. Aile içinde başta anne ön planda iken zaman içinde babanın sorumluluğu da başlar.(*) Engin Geçtan, Prof.Dr. İnsan Olmak, s.31-38
* Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce’, bir tahassüngâh ise, âile hayatıdır. Ve herkesin hânesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve âile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddî ve vefâdarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedâkârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve dâimî bir refâkat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münâsebetlerin bulunmak fikriyle, akîdesiyle olabilir. (SÖZLER,10.Söz)
Yeryüzündeki bütün anneler, insan olsun hayvan olsun yavrularına karşı karşılıksız, menfaatsiz sevgi beslerler. Ayaklarının altında Cennet olan o eli öpülesi anneler tam bir fedakârlık anıtıdırlar.
İnsandaki sevgi dugusu onun en kıymetli duygusudur. Kişiyi mutlu kılar. Evrenin tek ve bir Yaratcısı olduğu sırrını çözse, bu küçücük insanın içindeki sevgi onu öylesine büyütür ki evreni kaplar. Bütün varlıkların nazlıbir sultanı olur. Eğer o, tek Yaratıcı fikrinden uzaklaşsa, içindeki sevgi başına bela olur. Tüm sevdiği şeyleri kaybetmenin acılarını taşır. Kendini bu acılardan kurtarmak için eğlenceyle, uyuşturucu şeylerle geçici olarak düşünmeyi iptal eder.
*İnsanın en lezzetli ve tatlı ve kıymetli hissi olan muhabbet, eğer sırr-ı tevhid yardım etse, bu küçücük insanı,kâinat kadar büyüttürür ve genişlik verir ve mahlûkata nazenin bir sultan yapar. Eğer şirk ve küfre düşse -el’iyâzû billah! -öyle bir musibet olur ki, mütemadiyen zeval ve fenâda mahvolan hadsiz mahbuplarının ebedî firaklarıyla biçare kalb-i insanîyi her dakika parça parça eder. Fakat, gaflet veren lehviyatlar, muvakkaten iptal-i his nev’inden zahiren hissettirmiyor. (ŞUALAR,2.Şua)
İnsanı insan yapan en önemli özelliği içinde taşıdığı sevgidir. Evrenin sahibinin Allah olduğu inancı onun yardımına koşmazsa hayattaki tek evladını kaybeden annenin acılarını içindeki bu sevgi onu dünyanın en bedbaht insanıyapar.
*İnsanın en lâtif ve şirin bir seciyesi olan şefkat, eğer sırr-ı tevhid onun yardımına yetişmezse, öyle müthiş bir hırkat, bir firkat, bir rikkat, bir musibet olur ki, insanı en bedbaht bir dereceye indirir. Tek bir güzel yavrusunu ebedî kaybeden bir gafil valide, bu hırkati tam hisseder. (ŞUALAR,2.Şua)
Sevgilerin en güzeli insanın doğasına, özellikli olarak da insan olsun hayvan olsun bütün annelerin içine konmuştur. Sevgi en güzel ve gerçek karşılığını annelerin kalbinde bulur. Onlar yavrularına karşı gösterdikleri sevgiye karşılık hiçbir ödül ve rüşvet istemezler. Gerektiğinde evlatları için bedenini, ruhunu hatta ebedi mutluluğunu bile feda ederler. Bu duygu daha sınırlı da olsa hayvanlarda bile vardır. Yavrusunu kapmak için köpeğe karşı koyan tavuk, onu korumak uğruna başını kaptırır, hayatını feda eder.
*hâlis muhabbet, fıtrat-ı insaniyede ve umum validelerde derc edilmiştir. İşte bu hâlis muhabbete tam mânâsıyla validelerin şefkatleri mazhardır. Valideler, o sırr-ı şefkatle, evlâtlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet istemediklerine ve talep etmediklerine delil; ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için feda etmeleridir. Tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı iken, yavrusunu itin ağzından kurtarmak için-Hüsrev’in müşahedesiyle-kafasını ite kaptırır. (LEMALAR,17.Lema)
Her insan insan olma özelliği nedeniyle çevresindeki bir çok şeyle ilgilenir. Onların mutluluklarıyla mutlu olur, acılarından o da acı çeker. Özellikle canlı varlıklarla hayvanlara, bitkilere, insanlara ilgi duyar. Öncelikle de çok sevip görüştüğü dostlarının elemlerinden etkilenir o da onlarla birlikte acı çeker. Mutluluklarını paylaşır, onlarla birlikte mutlu olur. İyi günde de kötü gündede onlardan hiç ayrılmaz. İşte gerçek sevgi budur.
*insan,insaniyet cihetiyle, ekser mevcudatla alâkadardır. Onların saadetleriyle mütelezziz ve helâketleriyle müteellimdir. Hususan zîhayat ile, ve bilhassa nev-i beşerle, ve bilhassa sevdiği ve istihsan ettiği ehl-i kemâlin âlâmıyla daha ziyade müteellim ve saadetleriyle daha ziyade mesut olur. Hattâ, şefkatli bir valide gibi, kendi saadetini ve rahatını onların saadeti için feda eder.(MEKTUBAT,24.mektup)
Dr.Selçuk Eskiçubuk