Livza
Well-known member
Günümüzde sürücü belgesi almak için bile gidilen kurslarda trafik kitabı ezberleniyor, usta bir sürücüden direksiyon dersi alınıyor. Oysa evlenmek ve anne-baba olmak için hiçbir eğitim verilmiyor ve alınmıyor. Anne-babalar çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi ve çocuk eğitimi konularında hiçbir eğitim almadan çocuklarını nasıl eğitecekler?
Gençler bir meslek sahibi olmak için lisesi, üniversitesi, yüksek lisansı ve ihtisası derken senelerce tahsil yapıyorlar. Bu da yetmiyor, yabancı dil ve ileri bilgisayar kursuna gidiyorlar. Hatta sürücü belgesi almak için bile trafik kitabını ezberliyor, usta bir sürücüden direksiyon dersi alıyorlar.
Oysa aynı gençler evlenmek ve anne-baba olmak için hiçbir eğitim almıyorlar. Kendi anne-babalarından gördükleri gibi evliliği yürütmeye ve çocuk yetiştirmeye çalışıyorlar. Farkında olmadan kendi ebeveynlerinin hatalarını tekrar ediyorlar. Çok azı belki çocuk psikolojisi ve eğitimi konularında birkaç kitap okumuş oluyor.
Çocuklarımıza okuma-yazma öğreten ve onlara sosyal hayat için gerekli bilgi ve beceriler kazandıran eli öpülesi öğretmenlerimiz, bu görevi yerine getirebilmek için eğitim fakültelerinde hocalarından 4-5 sene boyunca ders alıyorlar. Bu da yetmiyor, yüksek lisans yapıyorlar. Ailede iyi eğitim almış olan çocuklar, öğretmenlerimizin işini kolaylaştırıyor. Sorunlu ailelerden gelen çocuklar öğretmenlerimizi uğraştırıyor, üzüyor.
“Okul ailede başlar, çocuğun ilk eğitim kurumu ailedir” diyoruz. Anne-babalar çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi ve çocuk eğitimi konularında hiçbir eğitim almadan çocuklarını nasıl eğitecekler? Onun içindir ki, ana-baba okullarını önemsiyoruz. Meselenin ilginç yanı şu ki: Ana-baba okullarında ders verdiğim hemen her dönemde kursa gelen anne-babaların bilinçli insanlar olduğunu görüyorum. Çocuk eğitimi konusunda eğitime ihtiyaçları olduğunun farkındalar. Onlarla bilgi alışverişi yapmak, sorunlara birlikte çözüm aramak bir zevk.
Öğretmen arkadaşlarla görüştüğümüzde okul-aile birliği toplantılarına gelen velilerin bilinçli anne-babalar olduğunu, bu anne-babaların çocuklarıyla fazla sorun yaşamadıklarını; toplantılara gelmeyen, öğretmenlerle görüşmeyen, annelik-babalık sorumluluğunun farkında olmayan velilerin çocuklarıyla sorun yaşadıklarını söylüyorlar. Ana-baba okuluna asıl ihtiyacı olan, eğitim almaları gereken bu anne-babalardır. Kendilerine ulaştığımız ve ana-baba okuluna katılmalarını istediğimiz bu anne-babaların çok azı davetimize icabet edip kursa katılıyorlar.
İlk adım eş seçiminden başlıyor Eşleriyle ve çocuklarıyla sorun yaşayan aileler üzerinde yaptığımız araştırmalarda evlilik temellerinin iyi atılmadığını, eş seçimine dikkat edilmediğini görüyoruz. Dolayısıyla çocuk terbiyesinin başlangıcı daha evliliğin tohumlarının atıldığı yıllara gitmektedir. Bu yüzden eş seçimi, çocuk terbiyesinde en önemli adımlardan birisidir.
Evlenmek niyetinde olan gençlere eş seçiminin çok önemli olduğunu, evliliğe ilk adımın eş seçimiyle başladığını, ilk adım yanlış atıldığında evliliğin uzun ömürlü olmadığını, boşanmayla sonlandığını anlatmaya çalışıyoruz. Birbirlerini sevdiklerini, sevgilerinin her sorunu çözecek güçte olduğunu söyleyen gençlere soruyoruz: “Birbirinizi gerçekten iyi tanıdığınıza ve birbirinize uygun eşler olacağınıza inanıyor musunuz?” Hiç düşünmeden “evet” diyorlar. Bu gençlere cevaplamaları için 20 soruluk bir “Eşini Tanıma Testi” veriyoruz. En fazla 5 soruya doğru cevap verdiklerini görüp şaşırıyorlar.
Evliliğin sağlıklı yürümesinde eşler arası denklik (küfüv) çok önemli. Kültürde, tahsilde, geleneklerde, dünya görüşünde, ahlaki değerlerde denklikler ne kadar fazla ise anlaşmaları ve evliliği yürütmeleri daha kolay olmaktadır. Ancak bu da yetmiyor. İki ailenin denkliği de çok önemli. Çünkü kız ve erkek aileleri akraba oluyorlar. Ailelerin (dünürlerin) iyi anlaşması gençlerin anlaşmasını ve geçimini de kolaylaştırıyor.
Kuyumcu bir arkadaşım anlatmıştı. Nişan takısı almaya gelen bazı kız ve erkek aileleri nelerin takılacağı konusunda anlaşamayıp birbirleriyle tartışıyor, dışarı çıkmadan nişanı bozuyorlarmış. Çok ilginç değil mi? Daha nişanda nelerin takılacağı konusunda anlaşamayan aileler nasıl akraba olacaklar, gençlerin evliliğine nasıl katkıda bulunacaklar?
Eş seçiminde kendini tanıma Kendisini tanımayan bir genç, kendisine uygun eşin de kim olduğunu bilemez; bildiğini zanneder. Bir gencin ne aradığını bilmeden, nelerin kendisi için önemli olduğunu düşünmeden, duygusal içgüdülerle eş seçmesi, çok önemli bir kararı şansa bırakması demektir. Yunus Emre’nin bu konuda çok güzel bir deyişi var: “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır.”
Kendisini çok iyi tanıyan, güçlü ve zayıf yönlerini bilen, kendisi hakkında gerçekçi olan, psikolojik olarak ailesinden ayrılmaya hazır, ekonomik bağımsızlığını elde etmiş bir genç kendi özellikleri ve tercihleri doğrultusunda evleneceği kişinin sahip olmasını ve olmamasını istediği özelliklerini belirlemeli, eş seçimini bu kıstaslara göre yapmalıdır. Günümüzde, birçok genç karşısına çıkan eş adayının ne ölçüde kendisine uygun olduğunu düşünmeden, sırf evlenmek için, iyi bir kısmet olduğunu düşündüğü kişiyi kaçırmamak için, anne ve babanın onayını almaya gerek görmeden evlenme kararı almaktadır.
Genç, evlenme kararı almadan önce kendisine şu soruları sormalı ve doğru cevaplarını aramalıdır: “Ben kimim? Nasıl bir hayat istiyorum? Hayatımda neler yapmak istiyorum? Güçlü ve zayıf yönlerim nelerdir? Hayatta benim için önceliği olan şeyler nelerdir? Nelerden hoşlanıyorum? Neler beni mutlu ediyor? İnsanlarla arkadaşlık ve dostluk kurabilmek için onlarda aradığım özellikler nelerdir? Hangi tür özellikleri olan insanlarla daha iyi anlaşıyorum? Hangi tür özellikleri olan insanlarla birlikte olmak istemiyorum?” Bu sorulara doğru ve gerçekçi olarak cevap verebilen bir genç, eş seçiminde ilk adımı doğru atmış demektir.
Ana-baba okulları Yeni evlenen gençlerin maddi anlamda her şeyleri, evleri, eşyaları, arabaları var; ama evliliği yürütemiyor, iki senesi dolmadan boşanıyorlar. Araştırmalar boşanmaların sebebinin ekonomik olmadığını, hukuki tabiriyle “şiddetli geçimsizlik” olduğunu göstermektedir. Şimdilerde çoğu anneler meslek sahibi çalışan kızlarını gelin ederken “Sen de çalışıp para kazanıyorsun, sakın kendini ezdirme” diyorlar. O da kendisini ezdirmemek için devamlı savunmada kalıyor. Çalışan bayanların boşanmaya kolay karar vermelerinde ekonomik bağımsızlığın payı da oldukça fazladır.
Eskiden anne-babalar kızlarını gelin çıkarırken şöyle nasihat edermiş: “Doğup büyüdüğün baba evinden çıkarak kendi yuvanı kurmaya gidiyorsun. Yuvanı huyunu suyunu tam bilmediğin bir insanla paylaşacaksın. Sen ona yer ol ki, o sana gök olsun. Sen ona ev ol ki o da evin direği olsun. Ona sıkıntı verme ki, sana karşı sevgisi azalmasın. Ona uzak olma ki, seni unutmasın. Onun gözünü, burnunu ve kulağını koru ki, gözü senden başkasını görmesin, senden başkasının kokusunu almasın, güzel şeyleri hep senden duysun. Eşinin annesini annen, babasını baban bil. Evin temizliğine ve düzenine dikkat et. Yiyecek ve giyecek konusunda eşinin güç yetiremeyeceği isteklerde bulunma. Eşinin yemek saati ile uyku saatine dikkat et. Açlık erkeği huysuz eder, uykusuzluk ise öfkelendirir. Kocanın sırlarını kimseye söyleme. Komşularınla iyi geçin. Dedikodudan uzak dur. Eşinin üzüntüsünü ve sevincini paylaş. Kadının güzel huylusu eşine cennet nimetidir.”
Sokakta, pazarda, alışveriş merkezinde, misafirlikte çocuk anne-babayı dinlemediği ve hatalı bir davranışta bulunduğu zaman içimizden hemen anne-babayı, özellikle anneyi suçlarız: “Ne biçim çocuk yetiştirmiş” deriz. Sokakta mendil satan, ayakkabı boyayan, dilencilik yapan çocuklara bakar, anne-babalarını suçlarız. Kapkaç yapan, araç kundaklayan, polise taş atan gençleri görüp anne-babalarını suçlarız.
Arkadaşım Çankırı Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Osman Demir Bey, birlikte uygulamayı planladığımız “Aile Eğitimi Projesi” üzerinde çalışırken çok önemli bir konuyu dile getirmişti: “Parçalanmış ve parçalanmakta olan ailelerin çocuklarına sahip çıkmamız, onları koruma altına almamız, çocukları sokaktan kurtarmamız sorunu çözmeye yetmiyor; sorunun çözümü aile eğitiminde. Aile eğitimine evlilik kurslarıyla başlayacağız. Evlilik hazırlığı yapan ve nikâh için gün alan gençlere evliliği sağlıklı yürütmede gerekli tüm bilgileri vermeyi amaçlıyoruz. Evlenen gençlere danışmanlık hizmeti vermeye devam edeceğiz. Çocuk bekleyen eşlere uzmanlarımız ana-baba okulu adı altında çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi ve eğitimi konularında bilgi verecekler.”
Ümidimiz bu tür projelerin yurt genelinde, bütün illerde uygulanması. Sözün kısası suçlamayacağız, eğiteceğiz.
ALİ ÇANKIRILI
Gençler bir meslek sahibi olmak için lisesi, üniversitesi, yüksek lisansı ve ihtisası derken senelerce tahsil yapıyorlar. Bu da yetmiyor, yabancı dil ve ileri bilgisayar kursuna gidiyorlar. Hatta sürücü belgesi almak için bile trafik kitabını ezberliyor, usta bir sürücüden direksiyon dersi alıyorlar.
Oysa aynı gençler evlenmek ve anne-baba olmak için hiçbir eğitim almıyorlar. Kendi anne-babalarından gördükleri gibi evliliği yürütmeye ve çocuk yetiştirmeye çalışıyorlar. Farkında olmadan kendi ebeveynlerinin hatalarını tekrar ediyorlar. Çok azı belki çocuk psikolojisi ve eğitimi konularında birkaç kitap okumuş oluyor.
Çocuklarımıza okuma-yazma öğreten ve onlara sosyal hayat için gerekli bilgi ve beceriler kazandıran eli öpülesi öğretmenlerimiz, bu görevi yerine getirebilmek için eğitim fakültelerinde hocalarından 4-5 sene boyunca ders alıyorlar. Bu da yetmiyor, yüksek lisans yapıyorlar. Ailede iyi eğitim almış olan çocuklar, öğretmenlerimizin işini kolaylaştırıyor. Sorunlu ailelerden gelen çocuklar öğretmenlerimizi uğraştırıyor, üzüyor.
“Okul ailede başlar, çocuğun ilk eğitim kurumu ailedir” diyoruz. Anne-babalar çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi ve çocuk eğitimi konularında hiçbir eğitim almadan çocuklarını nasıl eğitecekler? Onun içindir ki, ana-baba okullarını önemsiyoruz. Meselenin ilginç yanı şu ki: Ana-baba okullarında ders verdiğim hemen her dönemde kursa gelen anne-babaların bilinçli insanlar olduğunu görüyorum. Çocuk eğitimi konusunda eğitime ihtiyaçları olduğunun farkındalar. Onlarla bilgi alışverişi yapmak, sorunlara birlikte çözüm aramak bir zevk.
Öğretmen arkadaşlarla görüştüğümüzde okul-aile birliği toplantılarına gelen velilerin bilinçli anne-babalar olduğunu, bu anne-babaların çocuklarıyla fazla sorun yaşamadıklarını; toplantılara gelmeyen, öğretmenlerle görüşmeyen, annelik-babalık sorumluluğunun farkında olmayan velilerin çocuklarıyla sorun yaşadıklarını söylüyorlar. Ana-baba okuluna asıl ihtiyacı olan, eğitim almaları gereken bu anne-babalardır. Kendilerine ulaştığımız ve ana-baba okuluna katılmalarını istediğimiz bu anne-babaların çok azı davetimize icabet edip kursa katılıyorlar.
İlk adım eş seçiminden başlıyor Eşleriyle ve çocuklarıyla sorun yaşayan aileler üzerinde yaptığımız araştırmalarda evlilik temellerinin iyi atılmadığını, eş seçimine dikkat edilmediğini görüyoruz. Dolayısıyla çocuk terbiyesinin başlangıcı daha evliliğin tohumlarının atıldığı yıllara gitmektedir. Bu yüzden eş seçimi, çocuk terbiyesinde en önemli adımlardan birisidir.
Evlenmek niyetinde olan gençlere eş seçiminin çok önemli olduğunu, evliliğe ilk adımın eş seçimiyle başladığını, ilk adım yanlış atıldığında evliliğin uzun ömürlü olmadığını, boşanmayla sonlandığını anlatmaya çalışıyoruz. Birbirlerini sevdiklerini, sevgilerinin her sorunu çözecek güçte olduğunu söyleyen gençlere soruyoruz: “Birbirinizi gerçekten iyi tanıdığınıza ve birbirinize uygun eşler olacağınıza inanıyor musunuz?” Hiç düşünmeden “evet” diyorlar. Bu gençlere cevaplamaları için 20 soruluk bir “Eşini Tanıma Testi” veriyoruz. En fazla 5 soruya doğru cevap verdiklerini görüp şaşırıyorlar.
Evliliğin sağlıklı yürümesinde eşler arası denklik (küfüv) çok önemli. Kültürde, tahsilde, geleneklerde, dünya görüşünde, ahlaki değerlerde denklikler ne kadar fazla ise anlaşmaları ve evliliği yürütmeleri daha kolay olmaktadır. Ancak bu da yetmiyor. İki ailenin denkliği de çok önemli. Çünkü kız ve erkek aileleri akraba oluyorlar. Ailelerin (dünürlerin) iyi anlaşması gençlerin anlaşmasını ve geçimini de kolaylaştırıyor.
Kuyumcu bir arkadaşım anlatmıştı. Nişan takısı almaya gelen bazı kız ve erkek aileleri nelerin takılacağı konusunda anlaşamayıp birbirleriyle tartışıyor, dışarı çıkmadan nişanı bozuyorlarmış. Çok ilginç değil mi? Daha nişanda nelerin takılacağı konusunda anlaşamayan aileler nasıl akraba olacaklar, gençlerin evliliğine nasıl katkıda bulunacaklar?
Eş seçiminde kendini tanıma Kendisini tanımayan bir genç, kendisine uygun eşin de kim olduğunu bilemez; bildiğini zanneder. Bir gencin ne aradığını bilmeden, nelerin kendisi için önemli olduğunu düşünmeden, duygusal içgüdülerle eş seçmesi, çok önemli bir kararı şansa bırakması demektir. Yunus Emre’nin bu konuda çok güzel bir deyişi var: “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır.”
Kendisini çok iyi tanıyan, güçlü ve zayıf yönlerini bilen, kendisi hakkında gerçekçi olan, psikolojik olarak ailesinden ayrılmaya hazır, ekonomik bağımsızlığını elde etmiş bir genç kendi özellikleri ve tercihleri doğrultusunda evleneceği kişinin sahip olmasını ve olmamasını istediği özelliklerini belirlemeli, eş seçimini bu kıstaslara göre yapmalıdır. Günümüzde, birçok genç karşısına çıkan eş adayının ne ölçüde kendisine uygun olduğunu düşünmeden, sırf evlenmek için, iyi bir kısmet olduğunu düşündüğü kişiyi kaçırmamak için, anne ve babanın onayını almaya gerek görmeden evlenme kararı almaktadır.
Genç, evlenme kararı almadan önce kendisine şu soruları sormalı ve doğru cevaplarını aramalıdır: “Ben kimim? Nasıl bir hayat istiyorum? Hayatımda neler yapmak istiyorum? Güçlü ve zayıf yönlerim nelerdir? Hayatta benim için önceliği olan şeyler nelerdir? Nelerden hoşlanıyorum? Neler beni mutlu ediyor? İnsanlarla arkadaşlık ve dostluk kurabilmek için onlarda aradığım özellikler nelerdir? Hangi tür özellikleri olan insanlarla daha iyi anlaşıyorum? Hangi tür özellikleri olan insanlarla birlikte olmak istemiyorum?” Bu sorulara doğru ve gerçekçi olarak cevap verebilen bir genç, eş seçiminde ilk adımı doğru atmış demektir.
Ana-baba okulları Yeni evlenen gençlerin maddi anlamda her şeyleri, evleri, eşyaları, arabaları var; ama evliliği yürütemiyor, iki senesi dolmadan boşanıyorlar. Araştırmalar boşanmaların sebebinin ekonomik olmadığını, hukuki tabiriyle “şiddetli geçimsizlik” olduğunu göstermektedir. Şimdilerde çoğu anneler meslek sahibi çalışan kızlarını gelin ederken “Sen de çalışıp para kazanıyorsun, sakın kendini ezdirme” diyorlar. O da kendisini ezdirmemek için devamlı savunmada kalıyor. Çalışan bayanların boşanmaya kolay karar vermelerinde ekonomik bağımsızlığın payı da oldukça fazladır.
Eskiden anne-babalar kızlarını gelin çıkarırken şöyle nasihat edermiş: “Doğup büyüdüğün baba evinden çıkarak kendi yuvanı kurmaya gidiyorsun. Yuvanı huyunu suyunu tam bilmediğin bir insanla paylaşacaksın. Sen ona yer ol ki, o sana gök olsun. Sen ona ev ol ki o da evin direği olsun. Ona sıkıntı verme ki, sana karşı sevgisi azalmasın. Ona uzak olma ki, seni unutmasın. Onun gözünü, burnunu ve kulağını koru ki, gözü senden başkasını görmesin, senden başkasının kokusunu almasın, güzel şeyleri hep senden duysun. Eşinin annesini annen, babasını baban bil. Evin temizliğine ve düzenine dikkat et. Yiyecek ve giyecek konusunda eşinin güç yetiremeyeceği isteklerde bulunma. Eşinin yemek saati ile uyku saatine dikkat et. Açlık erkeği huysuz eder, uykusuzluk ise öfkelendirir. Kocanın sırlarını kimseye söyleme. Komşularınla iyi geçin. Dedikodudan uzak dur. Eşinin üzüntüsünü ve sevincini paylaş. Kadının güzel huylusu eşine cennet nimetidir.”
Sokakta, pazarda, alışveriş merkezinde, misafirlikte çocuk anne-babayı dinlemediği ve hatalı bir davranışta bulunduğu zaman içimizden hemen anne-babayı, özellikle anneyi suçlarız: “Ne biçim çocuk yetiştirmiş” deriz. Sokakta mendil satan, ayakkabı boyayan, dilencilik yapan çocuklara bakar, anne-babalarını suçlarız. Kapkaç yapan, araç kundaklayan, polise taş atan gençleri görüp anne-babalarını suçlarız.
Arkadaşım Çankırı Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Osman Demir Bey, birlikte uygulamayı planladığımız “Aile Eğitimi Projesi” üzerinde çalışırken çok önemli bir konuyu dile getirmişti: “Parçalanmış ve parçalanmakta olan ailelerin çocuklarına sahip çıkmamız, onları koruma altına almamız, çocukları sokaktan kurtarmamız sorunu çözmeye yetmiyor; sorunun çözümü aile eğitiminde. Aile eğitimine evlilik kurslarıyla başlayacağız. Evlilik hazırlığı yapan ve nikâh için gün alan gençlere evliliği sağlıklı yürütmede gerekli tüm bilgileri vermeyi amaçlıyoruz. Evlenen gençlere danışmanlık hizmeti vermeye devam edeceğiz. Çocuk bekleyen eşlere uzmanlarımız ana-baba okulu adı altında çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi ve eğitimi konularında bilgi verecekler.”
Ümidimiz bu tür projelerin yurt genelinde, bütün illerde uygulanması. Sözün kısası suçlamayacağız, eğiteceğiz.
ALİ ÇANKIRILI