Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Efendimizin Dünyaya Gelişi ve Çocukluğu
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 175285" data-attributes="member: 5987"><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Efendimiz Dedesi Abdulmuttalib'in Yanında </span></span></p><p> <span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">PEYGAMBERİMİZ. DEDESİ ABDÛLMUTTÂLİB'İN HİMAYESİNDE</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Altı yaşında iken annesini kaybeden Peygamber Efendimizi, yaşlı dedesi Abdûlmııttâlib himayesine aldı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Kureyş'in reisi Abdûlmuttâlib de nuru Ahmedî'den nasibini almıştı. O nur kendisine çok üstün meziyet ve sıfatlar kazandırmıştı: Uzun boyu, büyükçe başı ve heybetli görünüşüne, parlak yüzü, tatlı sözü, utangaçlığı, nezaket ve üstün ahlâkı bir başka güzellik katmıştı. Sabırlı, akıllı, anlayışlı, mert ve cömert idi. Yoksul insanların karınlarını doyurmaktan büyük zevk alırdı. Hattâ, bu cömertliğini, bu yardımseverliğini hayvanlardan bile esirgemezdi. Dağ başlarında aç susuz kalan kurdu kuşu da düşünürdü.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Câhiliyye karanlıkları arasında aydınlık yoldan ayrılmayan bahtiyarlardan biri idi. Allah'a bağlıydı ve âhirete inanırdı. Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirirdi. Nitekim, Cenâbı Hakk'a verdiği sözü yerine getirmek için, en çok sevdiği oğlu Abdullah'ı bıçağın altına yatırmaktan bile çekinmemişti. Kureyşliler müdahale etmeselerdi, onu kurban edecekti.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Câhiliyye devrinin çirkin âdetlerinden uzak durduğu gibi, başkalarını da bunları yapmaktan menederdi. O zamanın zâlim bir âdeti olan kız çocuklarını diri diri gömmekten halkı sakındırırdı. Şaraptan, zinadan her zaman kaçınırdı. Mekke'de zulme, haksızlığa bütün gücüyle meydan vermemeye çalışırdı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Misafir ağırlamaktan da büyük haz duyardı. Akrabalarıyla yakından ilgilenir, onlara şefkat ve merhamet gösterirdi. Bu büyük vasfı sebebiyle Kureyşliler ona "İkinci İbrahim" derlerdi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ramazan ayı girince Hira mağarasında inzivaya çekilip ibâdetle meşgul olurdu. Bunu ilk defa âdet eden de kendisi idi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Yaşlı dede, aynı zamanda çocuk sevgisi, torun sevgisi nedir, biliyordu. Hele, torunu, Kâinatın Efendisi gibi pırıl pırıl bir çocuk olunca, artık sevgisinin sözü mü olurdu?</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Gerçekten, Abdûlmuttâlib, etrafa nur saçan torununu canı gibi seviyor, şefkatli kanatlan arasında onu nazlı bir yavru gibi barındırıyordu. Onsuz hiçbir yere gitmek istemiyordu. Bu yaşında bile Peygamber Efendimizin davranışları, kâmil bir insanın hareket ve davranışlarından farksızdı. Gittiği her yerde bu fevkalâde durumu herkes tarafından derhâl farkediliyordu. Hattâ, zaman zaman toplantılarda ve sohbetlerde sorulan sorulara Abdûlmuttâlib, onunla istişare ettikten sonra cevap veriyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Artık Peygamberimiz, o yaşında yaşlı dedesinin âdeta samimî bir arkadaşı, içten dert ortağı ve emin bir müsteşarı idi. Bütün bunlara rağmen o, dedesine karşı hürmetinde asla kusur etmiyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">Dedesinin Minderine Sâdece O Otururdu!</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Kabe duvarının gölgesinde hemen hemen her zaman Kureyş'in reisi Abdûlmuttâlib için bir minder serili bulunurdu. Çocuklarının hiçbiri bu minderin üstüne çıkmaz, babaları gelinceye kadar etrafında oturup beklerlerdi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Abdûlmuttâlib, çocuklarından hiçbirini almazken, Peygamber Efendimizi kucaklayarak yan tarafına minderin üstüne oturturdu. Amcaları tutup onu minderin üstünden indirmek isterlerdi; fakat, babaları buna mâni olur ve şöyle derdi:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Oğlumu serbest bırakın! Vallahi, ileride onun nâmı ve sânı büyük olacaktır!"</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Sonra da, muhterem torununu minderin üstüne yan tarafına oturtur, eliyle sırtını okşayarak ona olan sonsuz sevgisini belirtildi.80</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Yine, Abdûlmuttâlib uyurken Sevgili Peygamberimizden başkası onu uyandırma cesaretini gösteremezdi. Hususî odasına ondan başkası müsaadesiz giremezdi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Yaşlı dede, nur yüzlü torununu sofrada yanıbaşına, bâzan da dizine oturtur yemeğin en iyisini ona yedirir ve o gelmeden yemeye başlamaya müsaade etmezdi.</span></span></p><p> <span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Sevgili Peygamberimiz Biraz Gecikince!..</span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Kâinatın Efendisini, dedesi, bir gün, kaybolan devesini aramaya gönderdi. Biraz gecikince, kayboldu endişesiyle, Abdûlmuttâlib, büyük bir telâşa kapıldı. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Derhâl Kabe'ye vurarak, ellerini Yüce Mevlâ'ya açtı ve, "Allah'ım, Muhammed'imi bana geri lütfet!" diye dua etti.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Az sonra Peygamber Efendimiz, deveyle birlikte çıkageldi. Dedesi, kendisini sevinçle kucakladı ve, "Biricik yavrum!.." dedi, "Senin için o kadar üzüldüm, o kadar feryad ettim ki, artık bundan sonra seni yanımdan asla ayırmayacağım ve yalnız başına bir yere göndermeyeceğim."81</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hakikaten de Abdûlmuttâlib, vefatına kadar nur torununu bir gölge gibi takib etmekten geri durmadı.</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 175285, member: 5987"] [SIZE="4"][COLOR="DarkSlateGray"]Efendimiz Dedesi Abdulmuttalib'in Yanında [COLOR="Red"]PEYGAMBERİMİZ. DEDESİ ABDÛLMUTTÂLİB'İN HİMAYESİNDE[/COLOR] Altı yaşında iken annesini kaybeden Peygamber Efendimizi, yaşlı dedesi Abdûlmııttâlib himayesine aldı. Kureyş'in reisi Abdûlmuttâlib de nuru Ahmedî'den nasibini almıştı. O nur kendisine çok üstün meziyet ve sıfatlar kazandırmıştı: Uzun boyu, büyükçe başı ve heybetli görünüşüne, parlak yüzü, tatlı sözü, utangaçlığı, nezaket ve üstün ahlâkı bir başka güzellik katmıştı. Sabırlı, akıllı, anlayışlı, mert ve cömert idi. Yoksul insanların karınlarını doyurmaktan büyük zevk alırdı. Hattâ, bu cömertliğini, bu yardımseverliğini hayvanlardan bile esirgemezdi. Dağ başlarında aç susuz kalan kurdu kuşu da düşünürdü. Câhiliyye karanlıkları arasında aydınlık yoldan ayrılmayan bahtiyarlardan biri idi. Allah'a bağlıydı ve âhirete inanırdı. Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirirdi. Nitekim, Cenâbı Hakk'a verdiği sözü yerine getirmek için, en çok sevdiği oğlu Abdullah'ı bıçağın altına yatırmaktan bile çekinmemişti. Kureyşliler müdahale etmeselerdi, onu kurban edecekti. Câhiliyye devrinin çirkin âdetlerinden uzak durduğu gibi, başkalarını da bunları yapmaktan menederdi. O zamanın zâlim bir âdeti olan kız çocuklarını diri diri gömmekten halkı sakındırırdı. Şaraptan, zinadan her zaman kaçınırdı. Mekke'de zulme, haksızlığa bütün gücüyle meydan vermemeye çalışırdı. Misafir ağırlamaktan da büyük haz duyardı. Akrabalarıyla yakından ilgilenir, onlara şefkat ve merhamet gösterirdi. Bu büyük vasfı sebebiyle Kureyşliler ona "İkinci İbrahim" derlerdi. Ramazan ayı girince Hira mağarasında inzivaya çekilip ibâdetle meşgul olurdu. Bunu ilk defa âdet eden de kendisi idi. Yaşlı dede, aynı zamanda çocuk sevgisi, torun sevgisi nedir, biliyordu. Hele, torunu, Kâinatın Efendisi gibi pırıl pırıl bir çocuk olunca, artık sevgisinin sözü mü olurdu? Gerçekten, Abdûlmuttâlib, etrafa nur saçan torununu canı gibi seviyor, şefkatli kanatlan arasında onu nazlı bir yavru gibi barındırıyordu. Onsuz hiçbir yere gitmek istemiyordu. Bu yaşında bile Peygamber Efendimizin davranışları, kâmil bir insanın hareket ve davranışlarından farksızdı. Gittiği her yerde bu fevkalâde durumu herkes tarafından derhâl farkediliyordu. Hattâ, zaman zaman toplantılarda ve sohbetlerde sorulan sorulara Abdûlmuttâlib, onunla istişare ettikten sonra cevap veriyordu. Artık Peygamberimiz, o yaşında yaşlı dedesinin âdeta samimî bir arkadaşı, içten dert ortağı ve emin bir müsteşarı idi. Bütün bunlara rağmen o, dedesine karşı hürmetinde asla kusur etmiyordu. [COLOR="Red"]Dedesinin Minderine Sâdece O Otururdu![/COLOR] Kabe duvarının gölgesinde hemen hemen her zaman Kureyş'in reisi Abdûlmuttâlib için bir minder serili bulunurdu. Çocuklarının hiçbiri bu minderin üstüne çıkmaz, babaları gelinceye kadar etrafında oturup beklerlerdi. Abdûlmuttâlib, çocuklarından hiçbirini almazken, Peygamber Efendimizi kucaklayarak yan tarafına minderin üstüne oturturdu. Amcaları tutup onu minderin üstünden indirmek isterlerdi; fakat, babaları buna mâni olur ve şöyle derdi: "Oğlumu serbest bırakın! Vallahi, ileride onun nâmı ve sânı büyük olacaktır!" Sonra da, muhterem torununu minderin üstüne yan tarafına oturtur, eliyle sırtını okşayarak ona olan sonsuz sevgisini belirtildi.80 Yine, Abdûlmuttâlib uyurken Sevgili Peygamberimizden başkası onu uyandırma cesaretini gösteremezdi. Hususî odasına ondan başkası müsaadesiz giremezdi. Yaşlı dede, nur yüzlü torununu sofrada yanıbaşına, bâzan da dizine oturtur yemeğin en iyisini ona yedirir ve o gelmeden yemeye başlamaya müsaade etmezdi. [/COLOR][/SIZE] [SIZE="4"][COLOR="Red"]Sevgili Peygamberimiz Biraz Gecikince!..[/COLOR][/SIZE] [SIZE="4"][COLOR="DarkSlateGray"]Kâinatın Efendisini, dedesi, bir gün, kaybolan devesini aramaya gönderdi. Biraz gecikince, kayboldu endişesiyle, Abdûlmuttâlib, büyük bir telâşa kapıldı. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Derhâl Kabe'ye vurarak, ellerini Yüce Mevlâ'ya açtı ve, "Allah'ım, Muhammed'imi bana geri lütfet!" diye dua etti. Az sonra Peygamber Efendimiz, deveyle birlikte çıkageldi. Dedesi, kendisini sevinçle kucakladı ve, "Biricik yavrum!.." dedi, "Senin için o kadar üzüldüm, o kadar feryad ettim ki, artık bundan sonra seni yanımdan asla ayırmayacağım ve yalnız başına bir yere göndermeyeceğim."81 Hakikaten de Abdûlmuttâlib, vefatına kadar nur torununu bir gölge gibi takib etmekten geri durmadı.[/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Efendimizin Dünyaya Gelişi ve Çocukluğu
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst