— Eshâbından birini üç gün görmese, onu sorardı. Yolculuğa gitmiş ise, hayr düâ eder,
şehrde ise, ziyâretine giderdi.
— Yolda karşılaşdığı müslimâna önce kendi selâm verirdi.
— Deveye, ata, katıra ve eşeğe biner, ba’zan başkasını da arkasına oturturdu.
— Misâfirlerine, Eshâbına hizmet eder, (Bir kavmin efendisi, en üstünü, onlara hizmet
edendir) buyururdu.
— Kahkaha ile güldüğü hiç görülmedi. Sessizce tebessüm ederdi. Ba’zan gülerken
mübârek ön dişleri görünürdü.
— Hep düşünceli, üzüntülü görünür, az söylerdi. Konuşmağa tebessüm ederek başlardı.
— Lüzûmsuz ve fâidesiz birşey söylemezdi. Lâzım olunca, kısa, fâideli ve ma’nâsı açık
olarak söylerdi. İyi anlaşılması için ba’zan üç kerre tekrâr ederdi.
— Yabancı ile ve tanıdıklarla ve çocuklarla ve ihtiyâr kadınlarla ve mahrem kadınlariyle
latîfe, şaka yapardı. Fekat bunlar, Allahü teâlâyı bir an unutmasına sebeb olmazdı.
— Heybetinden kimse yüzüne bakamazdı. Birisi gelip mübârek yüzüne bakınca terlerdi.
Efendimizin güzel ahlakı
(Sıkılma! Ben melik değilim, zâlim değilim. Kurumuş et yiyen bir kadıncağızın
oğluyum) buyururdu. Adamın korkusu gidip, derdini söylemeye başlardı.
— Bekçileri, kapıcıları yokdu. Herkes kolayca yanına gelip, derdini anlatırdı.
— Hayâsı çokdu. Konuşduğu kimsenin yüzüne bakmağa utanırdı.
— Kimsenin aybını yüzüne vurmazdı. Kimseden şikâyet etmez, arkasından söylemezdi.
Bir kimsenin sözünü veyâ işini beğenmediği zemân, (Ba’zı kimseler, acabâ neden şöyle
[FONT='Calibri','sans-serif']yapıyorlar?) derdi.[/font]