Konuya cevap cer

Hüsrev'in mektubundan bir fıkradır 

Evet Üstadım, gözümüzle görüyoruz ki: Ehl-i tarîkat, bid'alara dayanamamışlar; hem girmişler, içinden çıkamıyorlar, hem salikleri ondan bir-ikiye inmiş. Hem onlar da itiraf ediyorlar ki: Zevklerinden, cezbedici güzelliklerinden ellerinde çok şeyleri kalmamış. Cenab-ı Hakk'ın sırf bir ihsanı olarak Risalet-ün Nur'un parlak, nuranî nâsiyesini müşahede ediyoruz ki, in'ikas eden lemaat-ı nuriyesi, bütün ihtiyacımıza kâfi ve vâfi geliyor, herkesi hayrette bırakıyor. Hem ehl-i bid'ayı serfüru' ettiriyor. Öylelerin lisanlarından, nedamet ve teessüfü ifade eden "Bilmemişiz!" kelimeleri dökülüyor.

Fıkra: Bölüm, parça, pragraf, kısa yazı.

Ehl-i tarîkat: Tarikata bağlı olanlar.

Bid'a: Dine aykırı olarak sonradan uydurulan âdet ve davranışlar, anlayışlar ve hareketler. ibadetle ilgili hükümlerde yeni uydurmalar.

Salikleri: Gidenleri, izleyenleri.

İhsan: İyilik, lütuf, bağışlama, cömertlik.

Risalet-ün Nur: Bediüzzaman Said Nursinin (ra) değerli eserlerinin hepsine birden verilen bir isim.

Nâsiye: Çehrenin gösterişi, alın, yüz.

Müşahede: Görme, seyretme.

İn'ikas: Aksetme, yansıma.

lemaat-ı nuriye: Nurun parıltıları.

Vâfi: Yeter, tam.

Ehl-i bid'a: Dinin kabul etmediği uydurma anlayış ve yaşantı şekillerini dine sokup bozmaya çalışanlar.

Serfüru': Baş eğme, söz dinleme.

Nedamet: Pişmanlık.


Muhitimizde, Risalet-ün Nur'a karşı cazibedar ve çok âlî hakikatlarından başka ehl-i bid'a lisanları susmuş; güya karanlıklı girdablara sokulmuşlar, konuşmuyorlar. Konuşsalar da tesirleri kalmamıştır. Cazibedar ve i'cazkâr lisanıyla ancak Risalet-ün Nur konuşuyor. Bid'a ve dalalet zulmetlerine karşı ancak onun talebeleri, kuvvet-i imanla çelikten bir kal'a gibi duruyorlar. Hem öyle fevkalâde fütuhat yapıyor ve öyle hârikulâde bir surette emir ve nehy-i Kur'anîyi temessük ettiriyor ki, pek çok müşahedatımızdan yalnız birisini bin kalemli kardeşimiz söylüyorlar ki... Sükût.

Cazibedar: Çekici, beğenilen, hoş.

Âlî: Büyük, yüksek, yüce, üstün, şerefli.

Hakikat: Gerçek.

İ'cazkâr: Mucizeli.

Dalalet: Sapıtma, doğru yoldan ayrılma, iman ve islâm yolundan sapmak.

Zulmet: Karanlık. *Sıkıntı.

Kuvvet-i iman: İman kuvveti, inanç gücü.

Fütuhat: Zaferler, galibiyetler.

Nehy-i Kur'anî: Kur'anın yasak ettikleri, Kur'anın yasaklaması.

Temessük: Tutunma, sarılma, sıkıca tutma, benimseme.

Müşahedat: Gözlemler, gözlenenler.




Sikke-i Tasdik-i Gaybi



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst